[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
TKP, Sol Parti, TKH ve Devrim Hareketi yaptıkları ortak açıklamayla Sosyalist Güç Birliği’ni kurdular. “Sol ittifak” tartışmaları fiili düzeyde 18 Ocak tarihinde HDP’nin çağrısını yaptığı ve EMEP, Halkevleri, Sol Parti, TÖP, TİP, TKP, SMF ve EHP’nin katıldığı toplantıyla başladı. Çağrı yapılan kurumlardan Sol Parti, “hangi koşullarda yapılacağı dahi belli olmayan” seçimlerle alakalı ittifak tartışmalarının henüz zamanı olmadığını belirterek toplantıya katılmamış; TKP ise bu bileşenin ikinci toplantısına, çağrı içeriği olmadığı halde seçimlere ittifak olarak katılmanın gündemleştirilmesinden dolayı katılmayacağını açıklamıştı.
SGB, “Tek adam rejimi”ni kaldırmak, özelleştirmeyi sonlandırmak ve kamulaşmanın önünü açmak, NATO’dan çıkmak, tarikatları kapatmak ve laikliği tahsis etmek, eşitlik-kardeşlik ekseninde bir kuruluş deklarasyonu şekillendirdi.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşması ile birlikte politik düzlemde düzen içi ve düzen dışı aktörlerin konumlanışları da belirginleşiyor. Değişen seçim sisteminin de etkisiyle ittifaklar politikası, bu konumlanışta önemli bir aks oluşturuyor. Egemen sınıflar düzeyinde, egemen ve muhalif blok izdüşümüne uygun olarak iki temel ittifak söz konusuyken, yurtsever-demokrat-reformist güçler nezdinde de şimdilik iki ittifaktan bahsetmek mümkün. Her ittifakın, konumlanışını bir diğeriyle etkileşim-ilişkilenme ya da mesafelenme üzerinden temellendirdiğini düşündüğümüzde, dört ittifakın da belli bir ideolojik-politik karşılığının olduğunun altını çizebiliriz. Bu bağlamda egemen sınıfların egemen faşist bloku olan Cumhur İttifakı ile iktidar adayı diğer faşist blok Millet İttifakı, pozisyonlarını birbirlerinin manevrasına göre alıyor. HDP, EHP, EMEP, SMF, TİP ve TÖP’ün oluşturduğu Emek ve Özgürlük İttifakı, esasta Cumhur İttifakı ile mücadele halindeyken, Millet İttifakı ile arasındaki çelişkiyi 2. tur özgülünde uzlaşır kılıyor. Sosyalist Güç Birliği ise, “esas düşman” Cumhur İttifakı’na karşı bir pozisyon alıp Millet İttifakı ile 2. turda uzlaşı politikasıyla yetinmiyor, Emek ve Özgürlük İttifakı’na karşı konumlanışı üzerinden de kendini var ediyor. Bu anlamda SGB’nin, başka bir ittifak olarak ortaya çıkma meşruluğunu, Emek ve Özgürlük İttifakı’na dahil olmama gerekçeleri ile sağlayabileceğini söyleyebiliriz.
DÜZEN DIŞI İTTİFAKLARIN BELİRLEYENİ HDP
Kürt Ulusal Hareketi’nin “Türkiyelileşme” yolundaki genel politikasının ürünü HDP, özellikle seçim dönemlerinde egemen sınıfların denkleme dahil etmek zorunda kaldıkları bir güçken, düzen dışı aktörlerinse hem ulusal mesele nezdinde hem de güç dengeleri bağlamında hesaba katmak zorunda kaldıkları, Türkiye’nin en büyük ilerici-demokrat partisi olma niteliğini taşıyor. Kendisi de bir bileşen örgütü olan HDP, kurucu pratiği ile birçok başka yapıyı harekete geçirme ve birleştirme noktasında dinamik bir güçken, güç dengelerinde kendi zeminini sağlamlaştırmak, “boşta kalan” halk kesimlerine hitap edebilmek ve kendi “bağımsız politikasını” yürütmek gerekçeleriyle toplanan ve toparlanan başka bir cephenin sosyal şovenizm ortaklığını da pekiştirmekte. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ın, HDP’nin çağrısını yaptığı toplantıda sezdiği “HDP dominasyonu”, devamında yaptığı “HDP’siz ittifak olur” açıklaması, SGB’nin kurulmasından birkaç ay önce HDP için “Sol partilerle ittifak kurmamızdan rahatsız olduğu için atağa geçti” söylemi, ve SGB kurulduktan sonra ittifakı “kimsenin kuyruğuna takılmayan, seçimi tek derdi haline getirmeyen” nitelemeleriyle tanımlaması, kuşkusuz ki SGB’nin, “sola ayar vermeye çalışan” fakat “sol karakteri muğlak” bakış açısıyla yaklaştığı HDP’ye karşı aldığı politik tavırla, ittifakın temel motivasyonlarından birini oluşturduklarını söyleyebiliriz. Öte yandan yapılan açıklamalarda sık sık “seçim hedefli bir ittifak” olmadıklarını, bu anlamda milletvekili pazarlığına dahil olmayacaklarını ve seçimin birinci turunda ittifak bileşenlerinin kendi adaylarını çıkaracağını belirten SGB, kendini bu noktalar üzerinden de Emek ve Özgürlük İttifakı’ndan ayırdığı iddiasında. Bu bağlamda altını çizmemiz gereken bir husus, reformist partiler düzleminde de çeşitli ayrımların olduğudur. Örneğin günün en kitlesel ve en dinamik reformist oluşumu TİP, bu popülariteyi esasta HDP üzerinden kazandığı parlamenter enerjiye borçlu. HDP’nin öncülüğünü yaptığı ittifakın hızlı bir şekilde parçası olan TİP’in genel politikası da seçim odaklı. Erkan Baş’ın “hedefimiz yüzde 3” açıklaması, yine bu oy oranının yakalandığı koşulda Türkiye’de muhalefetin ciddi anlamda güçleneceğini iddia etmesi, TİP’in seçim odaklı politikasının bir ürünü.
SGB’nin HDP’ye ve CHP’ye aynı nitelikte iki parti gibi bakması, hatta son kertede CHP ile ortaklaşmaya daha yakın olması ise ittifakın sosyal-şoven karakterini gösteriyor.
SGB’NİN BULANIK DOST-DÜŞMAN AYRIMI
Bağımsız politika, kimsenin kuyruğuna takılmama, sosyalistlerin bir alternatif olması, fakat son kertede “Erdoğan’ın yararına olmayacak hamle” ya da “halktaki Erdoğan gitsin duygudaşlığı” … SGB’nin Cumhur İttifakı’nı baş düşman olarak görmesi, onun ikinci turda Millet İttifakı’na şimdilik zımni, olası bir ikinci turda ise koşulsuz desteğini gösteriyor bize. Faşist AKP-MHP iktidarını “yüz yıllık Cumhuriyet tarihinde” görülmemiş bir zulmün kaynağı olarak görme noktasında ortaklaşan SGB bileşenlerinin CHP ile ilişkileri önümüze hiç de parlak olmayan bir tablo çıkarıyor. İttifakın ilanından hemen sonra, son yerel seçimlerde CHP’nin Beyoğlu Belediye Başkan adayı olma noktasında hiçbir siyasi, etik, ideolojik çekince görmeyen Sol Parti PM üyesi Alper Taş, halka Millet İttifakı’nın seçimleri kazanacağını ve kendilerinin de gerçek devrimci muhalefet olacaklarının müjdesini veriyordu. Yine TKP, TKH ve Devrim Hareketi ise her fırsatta “Cumhuriyet’in kazanımlarının” halkın elinden alındığının altını çizip, şeriat gibi hiçbir sınıfsal analizin nesnesi olamayacak bir tehlikenin söz konusu olduğunu ve Cumhuriyet’i savunmanın gerekliliğini vurguluyor. TKP’nin “2023 Yeniden” çağrısında 1923’ün tarihin çarklarını ileriye atan, köhnemiş düzeni sarsan bir devrim olduğundan bahsediliyor. Bu ittifak bileşenlerinin ortaklaştığı nokta ise faşist Kemalist diktatörlüğe yüklenen “ilerici” ve “devrimci” misyon…CHP’nin öncülük ettiği faşist Millet İttifakı’nın halk düşmanı sınıfsal karakteri SGB tarafından silikleştiriliyor, ikinci turda bu kliğin desteklenmesi meşrulaştırılıyor ve hatta “Cumhuriyet kazanımları”nın korunması adına olumlanıyor.
Sınıfsal bakışı göz ardı ederek bir burjuva felsefesi olan aydınlanmayı esasa alan SGB bileşenleri, kendi küçük burjuva karakterlerine uygun olarak CHP sekülerizmini festivalleri yasaklayan, imam hatip sayısını artıran, tarikatlara alan açan “karanlığa” karşı ileri olarak görüyor. Aynı şekilde bu sınıfsal bakıştan yoksun olduğu için, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı için mücadelesini ezilen Türkiye halkının çıkarına görmekte ikircikli bir pozisyonda kalıyor.
Son süreçte devrimci-reformist harekette yaşanan güç kaybıyla birlikte, yaşanan örgütsel tasfiyeyi durdurmak, halkın “birleşin” temelli popülist talebini karşılamak ve legal alanda da bir güç odağı olabilmek için ittifak kurmak örgütsel bir eğilim halini aldı. Sanki örgütlenmede ve siyasi çalışmadaki problemlerin kaynağı birleşmemek ya da bir ittifak içinde olmamakla alakalıymış gibi, örgütler bir çatı altına girmeseler açıkta kalacaklar hissiyle “dayanıştılar”. İttifaka girmeyenin tükeneceği kaygısına paralel, ittifakın baskın aktörlerinin ittifaka yön verme derdi olduğunu da söylemek mümkün. Öte yandan SGB özgülünde, CHP ittifakının iktidar olması halinde oluşacak bir sol boşluğun doldurulması gibi bir dert var. Faşist diktatörlüğün ideolojik ve politik kurumsal gücü CHP’yi neredeyse sosyal demokrat gören ittifak bileşenleri, CHP’nin soluna geçip solda “ana muhalefet” olma derdinde. Kuşkusuz ki SGB, legal reformist düzeyde, CHP’nin solunda iktidarın muhalefeti olarak bir güç odağı olabileceği ölçüde ittifakını güçlendirecek ve genişletecektir.
İki düzen dışı ittifakın, sosyal şovenizm, siyasi çalışma, hedef kitle vs. düzleminde reformist nitelikleri farklılık gösterse de, seçim odaklı kurulmadıklarını iddia etmelerine rağmen seçimlerin etkisiyle ve seçimleri esasa alan bir şekillenişte oldukları aşikâr. Bu anlamda SGB’nin seçim dışı bir perspektif oluşturduğu iddiası, “Erdoğan’ın yenilmesi”, “Millet İttifakı’na devrimci muhalefet” gibi seçim gündemli söylemleri bu gerçekliğe işaret etmektedir. İttifakın neden kurulduğu, birden fazla örgütün birleşip nasıl bir toplam yarattığı, stratejik yönelim gibi konuların boşluğu ve ittifak deklarasyonunun bir seçim manifestosu gibi ele alınması da ittifakın halka parlamento ve cumhurbaşkanlığı düzleminde bir seçenek sunduğunu gösteriyor. Bu ittifakın esası legal faaliyet, en geniş kitlelere kendilerini gösterdikleri taktiksel uğraksa seçimdir. Reformist karakterin çaresizliği bir kez daha sisteme ait duvarların önündeki nümayişle son bulacaktır.