Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünyada her kırk saniyede bir insan intihara sürüklenerek yaşamını sonlandırıyor. İntihar girişiminde bulunanların oranı bu sayının yirmi katından az değilken intiharların %79’u düşük ve orta gelirli nüfusun yoğunlaştığı ülkelerde yaşanıyor. Biliyoruz ki intihara sürüklenen her yaşam sömürüyle ayakta kalan düzenin çürümüşlüğünün, tıkanmışlığının, geleceksizliğinin ilanıdır. Seslerini duyurmak için canlarını pazarlık konusu haline getirenlerin sadece çaresizlikten kaynaklı intihara sürüklendiğini söylemek yetersizdir. Yaşam ve geçimin ihtiyaç duyduğu koşulların, gereksinimlerin “çözümsüz” kaldığı yerde yoksulluk intiharları bir reddiyedir. Sömürüye işsizlik, yoksulluk ve sefalet zincirine duyulan tepkidir. Yaşama, eyleme geçiriliş biçimleriyle, geride kalanlara bırakılan mesajlarla siyasal bir anlam ve içerik taşımaktadır. Tunus’ta seyyar tezgahına el konulan Muhammed Buazzizi’nin kendisini yakarak isyan etmesi Arap coğrafyasına yayılan halk hareketine başlangıç oldu. Mısır’dan Suriye’ye, Moritanya’dan Suudi Krallığı’na, İspanya’dan Bulgaristan’a bedenine kıvılcım düşürenlerin intiharı işsizliğe, yoksulluğa ve sefalete birer isyandı. İntiharlardan isyan dalgası beklemeksizin bedene yöneltilen saldırganlığın sömürü düzenine yönelmesini, hedeflemesini sağlamak hareket noktamız olmalıdır. Sömürüye, işsizliğe, yoksulluğa, sefalete duyulan tepkiyi sınıf bilinciyle yıkamak, çaresizliğin, sıkışmışlığın önünü örgütlülükle açmak önceliğimizdir. Başkan Mao’nun “savaşarak ölmek kendi canına kıymaktan daha iyidir” sözü öfkenin, tepkinin yöneleceği hedefi açık seçik göstermektedir.
GEÇİNEMİYORUZ İSYANI!
Siyanür satışının yasaklanmasıyla intiharların önlenmeye çalışıldığı günden buyana azalmak bir yana yoksulluk intiharları gündemde kalmaya, artmaya devam etti. İstanbul Üniversitesi öğrencisi Sibel Ünli sosyal medya hesabından “yemekhane kartımda para kalmamış, sadece bir liram var” paylaşımında bulunarak yaşamına son verdi. Adem Yarıcı Hatay Valiliği önünde “çocuklarım aç” diyerek kendisini ateşe verdi. Yine Hatay’dan Meclis’in önüne gelerek kendisini yakmaya çalışan Oktay Alkaya’da Adem Yarıcı gibi “açım, çocuklarım aç” diyerek açlığa isyan etti. Erzincan’da zabıtalar tarafın seyyar tezgahında el konulan Yavuz Polat tıpkı Muhammed Buazzizi gibi kendisini yaktı. Gebze Çayırova’da Levent Akar ödeyemediği borçları yüzünden kendisini astı. Van’da Mesut Babat işsizlik ve geçim sıkıntıları nedeniyle yaşamına son verdi. Malatya Belediyesi’nin yedinci kattaki demir korkuluklarına çıkan temizlik işçisi “(…) bizi sömürdüğün yeter” diyerek Belediye Başkanı’na isyan etti. Salgınla çalışamaz hale gelen ve geçimini müzisyenlikle sağlayan Dursun Ay kendini asarak yaşamına son verdi. Samsun’da eline iş, aş yazan bir kişi halka sinkaflı küfürler savuran Mehmet Cengiz’in 47 Milyon dolara jet aldığı gün kendisini korkuluklara asarak intihar etti. Trabzon Belediye binası önünde yoksulluğa isyan eden bir kişi kendisini yakmak istedi. Sivas’ta sokağa çıkma yasağının olduğu saatlerde intihar girişiminde bulunan kişiye yetmez gibi ihlalden birde para cezası kesildi. Onaltı yaşındaki tarım işçisi Fesih Kapçak’tan geriye ınstagram profiline Kürtçe yazdığı “Mırov ger hêviyêk wan hebe ‘wek mînâ tâvıka bûharê …!!!” yani “Umudu olan insan bahar güneşi gibidir” notu kaldı. İntihara sürüklenen onlarca insan Meclis ve Valilik önlerinden, Belediye binalarının yüksek katlarından işsizliğe, yoksulluğa, açlığa, ödeyemedikleri borçlara, geçim araçlarına el konulmasına, sömürüye isyan ediyor. Çocuklarının açlığını haykırarak, seslerini duyurabilmek için canlarını için pazarlık konusu yapıyor. Yaşanan her ekonomik kriz döneminde sadece intiharlar değil vahşi biçimde işleyen sömürü düzeni de gizlenmeye çalışıyor. Ekonomik krizin, yoksulluğun ve sefaletin üstü örtülüyor. Krizin değil psikolojik sorunların intihara sürüklediği söylenerek, intihar edenler suçlanarak burjuva feodal düzenin çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu gözlerden uzak tutuluyor. Kriz dönemleri artış gösteren intihar oranları tüm gizleme çabalarını yalanlıyor. 2008 krizini takip eden yıllarda artan intihar sayıları içinde bulunduğumuz kriz döneminde de (2017’de 232, 2018’de 245, 2019’da ise 321) şaşırtmayacak şekilde artıyor. Pandemiyle daha da büyüyen kriz göstergeleri intiharların artarak süreceğinin habercisi durumundadır. Bu gerçeği bilen burjuva feodal düzenin temsilcileri yaşarken yok saydıklarının yoksulluk sorunu bulunmadığını söylemekten geri durmuyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk 2021 Yılı Bütçe Teklifi görüşmeleri sırasında ülkede yoksulluk sorunu olmadığını, aşırı yoksulluk ve yoksulluk sorunlarının geride kaldığını söylüyor. İntihara sürüklenenler açlığını, yoksulluğunu geçim derdini haykırırken sömürü düzeninin temsilcileri “refahı paylaşmayı” vadetmektedir. İşçilerin, işsizlerin yoksulluğuyla, sefaletiyle, açlığıyla alay etmede sınır yoktur. AKP Milletvekili Şahin Tin’in “Kuru ekmek yiyorsalar aç değiller demektir” sözleri işçi ve emekçi sınıflara, halka düşmanlığın geldiği boyutu göstermektedir.
KURTULUŞ ÖRGÜTLÜLÜKTE, MÜCADELEDEDİR!
Krizin yarattığı yıkımla birlikte işçi ve emekçilerin haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırılar da artarak sürecektir. Ücretlerin düşürülmesiyle, zamlarla, hayat pahalılığıyla, vergilerle işçi ve emekçilerin sırtına bindirilen yük ağırlaşmaktadır. İşçi ve emekçilerin aldığı ücret en temel ihtiyaçlarını karşılayamaya yetmeden patronların cebine geri akmaktadır. İşe ve ücrete erişemeyenlerin sorunları acil ve boyutludur. Vadedilen refah değil işsizlik, açlık ve artan intiharlardır. Asgari ücretin açlık sınırının altında belirlenecek olması sadece yoksulluğun değil milyonların açlığa mahkum edilmesinin ilanıdır.
İşçileri, emekçileri, işsizleri kuşatan bu sömürü ve yıkım tablosu ancak ve ancak örgütlülük ve mücadeleyle değiştirilecektir. İntiharlarda dahil işçi ve emekçi sınıfların, işsizlerin karşı karşıya kaldığı sorunlar mücadeleyle aşılacaktır. İşçi ve emekçilerin teselliden sayılan örgütsüzlüğü, yalnızlığı yerini örgütlülüğe, sınıf bilincine ve dayanışmaya bırakacak, sırtında ağırlaşan yüklerden kurtularak ayağa doğrulacaktır.
Öfkemizin hedefi bedenimiz değil ücretli kölelik düzenidir. Onu yıkacak direniş, örgütlülük ve mücadele vazgeçemeyeceğimiz şekilde ellerimize tutuşmuştur. Hep birlikte mücadeleyi, umudu ve yaşamı örgütleyelim, büyütelim!
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 24 Aralık 2020 tarihli 77. sayısından alınmıştır.