[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
İlk defa 2 Şubat tarihinde ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un yaptığı açıklamada ABD’nin nükleer füze sahasının bulunduğu Montana eyaletinin semalarında görüldüğü için “Casus Balon” olarak adlandırılan gözlem balonu savaş gerilimi kapsamında tartışılmaya başlandı. Çin’e ait olduğu belirtilen “Casus Balon”un ABD’nin nükleer sahalarına istihbarat amaçlı gönderildiği belirtildi. Çin ise “istihbarat amaçlı değil meteoroloji ve araştırma” için kullandığını söyledi. Ancak hava şartlarından dolayı aracın rotasından saptığı ve ABD hava sahasına girdiğini açıkladı. ABD Başkanı Biden’ın “icabına bakacağız” açıklamalarında sonra 5 Şubat tarihinde ABD savaş uçakları “Casus Balonu” imha etti. 2-5 Şubat tarihlerini kapsayan süreçte Kanada’da “Casus Balon” ve “Casus Şamandıra”, Güney Amerika ve ABD olmak üzere 4 adet balon tespit edilip yok edildi.
PATLAMAYA HAZIR BALON
Emperyalist-kapitalist sistemin krizi uzun süreli öteleyemeyen, çözüm üretemeyen ekonomi devletler arası gerilimleri derinleştiriyor. 2010’lu yıllardan itibaren emperyalizme göbekten bağlı yarı feodal yarı sömürge ülkelerin birçoğunda ekonomiler iflas etmiş ve siyasi krizler açığa çıkmıştı. Beraberinde gelişen halk isyanları Amerika kıtasından Asya’ya kadar yayılmış vaziyetteydi. Kâr oranlarının düşmesi ve sömürü damarlarında yaşanan tıkanıklık emperyalizmi yeni pazar arayışlarına itmeyi zorunlu kıldı. Hiç kuşkusuz ki dünya üzerinde sömürüye açık, kanı emilecek, yeniden paylaşılacak çok pazar vardır. Dolayısıyla derin kriz koşullarında emperyalist çıkarların savaşı gündemleştirecek düzeyde çatışmalı hale gelmesi olağan bir durumdur. ABD emperyalizminin tüm bu krizli yapısı içinde “kâğıttan kaplan” gücünü sürdürmekle birlikte kapsamlı sorunlarını örtmekte başarılı olamamaktadır. Geçtiğimiz yılın temmuz ayında enflasyon rakamları 9’u -yüzde 9’dan fazla olduğu düşünülmektedir- aşarak uzun yıllar sonra ilk defa ciddi artışlar göstermiştir. Bu görünür yan emperyalist sahada hâkim güç tartışmalarını beraberinde getirmiş ve Rus emperyalizmi tarafından ABD emperyalizmine karşı ilk ciddi cepheleşmeler başlamıştır. 2022 yılının şubat ayında Rus emperyalizminin “ABD ve NATO kuşatmasına karşı” Ukrayna işgaline başlaması emperyalist bloklaşmada ilk görünür saflaşmaları yarattı. Peşi sıra Rusya ambargolarına Avrupa devletlerinin de katılmasıyla Ukrayna sahasındaki sıcak savaş, dış politikada restleşmelerle devam etti.
Tarihi ve derin çatışmalı konularda da gündeme gelen savaş söylemleri 2023 yılının başlarında “Casus Balon” ile gündeme geldi. ABD, Rusya karşıtı kışkırtıcı politikalarını Çin-Tayvan sorununda da gösterdi. Ukrayna’ya silah yardımlarının benzerini Tayvan’a milyar dolarlık askeri yardımlar ile gerçekleştirdi. Çin hükümeti karşı açıklamalar yayımlayarak savaş olasılığına hazır olduğu imajını vermiş, böylece “dünya savaşı” tartışmalarına çanak tutmuştu. Suların durulmayacağı, daha sert akacağı 2023 şubatında kendisini gösterdi. “Casus Balon” ile birlikte ABD’de Çin karşıtı hamleler yeniden tartışılmaya başladı. Özellikle ABD Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçi Parti’nin çoğunluğu sağlanmasından sonra ilk yasa tasarısı “Çin ile dış politika” konusunda oldu. Trump döneminden Çin’e uygulanan ekonomik yaptırımların ve bu konuda ısrara sıklıkla tanık olduk. Biden iktidarı döneminde kısmi yumuşayan, yer yer ise sertleşen Çin karşıtı politikalar bugün dünya çapında bir bloklaşma görüntüsü vermektedir. Daha önce de belirttiğimiz üzere ABD’nin Çin ile karmaşık, dolayısıyla bağımlılık içeren ticari ilişkisi ikisi için de iplerin tamamen koparılmasına büyük engel. Ucuz iş gücünün en önemli merkezi olan Çin, ABD’nin Asya-Pasifik’teki önemli pazar alanlarından biri. Özellikle yarı iletken ticaretinin önemli kısmını oluşturan Çin ile ilişkilerin zayıflatılması gerektiği tartışılıyordu. Japonya ve Hollanda geçtiğimiz haftalarda gelişmiş çip imalat ekipmanlarının Çin’e ihracatında kısıtlamalar getirilmesi konusunda Washington ile anlaşma imzaladı. Ayrıca Biden yönetimi Trump döneminde bazı Çin ürünlerine getirilen ek vergileri de geri çekmeme kararı almıştı. Bu politikalar Çin ile ticari bağların zayıflatılmasına dönük hamleler olarak gündemde yer edindi. Ayrıca ABD emperyalizmi Filipinler’de dört yeni askeri üsse erişim sağlayacağı bir anlaşma imzaladı. ABD kuzeyde Japonya ve Güney Kore’den, güneyde Avustralya’ya uzanan bir ittifak hattı oluşturmuş görünmektedir.
Ukrayna işgalinde Çin sosyal emperyalizmi emperyalist kutuplaşmada yerini belli edecek adımlar attı. Bu somut durum süregelen emperyalist savaş gerginliğinin dönem dönem yükseldiğini, vitesin hiç düşürülmediğini gösteriyor. “Casus Balon” da bu kriz ve savaşın altında sessiz sedasız gelişti. Balon tartışmalarından önce ABD Dışişleri Bakanı Blinken Pekin’e ziyaret gerçekleştirecekti. Balon krizinin ardından bu ziyaret ertelendi. Çin Dışişleri Bakanlığı, “Çin, ABD’den bu olayı sakince ve profesyonelce halletmesini istedi. Fakat ABD güç kullanmayı tercih ederek aşırı tepki verdi ve misilleme yapma hakkımız var.” açıklaması yayımladı. “Casus Balon”un sadece ABD semalarında değil, Kanada ve Güney Amerika’da da görüldüğü açıklandı. Balon kriziyle üretilen komplo teorilerine yoğunlaşmayacağız. Zira daha görünür olan emperyalist sistemin krizi gölgelemek için bu tarz savaş tamtamlarını kullanacağı yönüdür. Çatışmalı çeşitli sahalarda baş emperyalist aktörler kozlarını belirli zamanlarda kullanacaktır. Bu önemli sahalar Orta Doğu, Ukrayna ve Tayvan olarak değerlendirilebilir. Tüm bu emperyalist dalaşın içerisinde dünya halklarının gündemi kriz ve yoksulluktan kurtulmaktır. Buna karşı emperyalist çıkarlar, proletaryanın ve halkların çıkarlarıymışçasına lanse edilerek çatışmalı sahalarda bu savaş içerikli gerilimi meşrulaştırmak isteyecektir. ABD’nin Rusya-Çin karşıtı açıklamalarında “ülkemiz tehdit altında” söylemleri bu meşrulaştırma politikasının bir göstergesidir.
UKRAYNA’DAKİ GERGİNLİK BÜYÜYOR
ABD emperyalizminin uzun yıllardır Asya-Pasifik hattında oluşturmak istediği hâkimiyet tartışılır durumdaydı. Rus emperyalizmi ABD’nin hâkimiyet politikalarını “topraklarının tehdit eden” politikalar olduğunu ileri sürerek “kuşatmaya karşı Ukrayna’ya işgal hareketi” başlatmıştı. Rus emperyalizminin Ukrayna işgalinin sözde gerekçesinin arkasında gerileyen ABD hegemonyası ile sömürü alanlarını genişletmek, derin kriz koşullarının sonuçlarına hazırlanmak anlayışı olduğu açıktır. Rus emperyalizminin yeni koşullara hazırlanmak ve bunun devamında sömürü alanlarını genişletmek için girdiği işgal, Ukrayna’daki savaşın gerçek yüzüdür. ABD emperyalizminin her açıklamasında sürekli olarak “kimseyi kuşatmıyoruz, asıl saldıran Rusya’dır” söylemleri iki emperyalist ülkenin çıkarlarını dünya halkları nezdinde meşrulaştırma çabası olarak değerlendirilmelidir. ABD Başkanı Biden 20 Şubat’ta Ukrayna’nın Kiev şehrine ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret sonrasında 500 milyon dolarlık askeri destek paketinin uygulanacağını açıkladı. Bu ziyaretin önemi ise Çin’in Rusya’ya silah satışının gündem olmasıydı. ABD, Çin’i Rusya’ya silah yardımında bulunduğu iddiasıyla sert açıklamalar yaparak “uyardı.” Çin sosyal emperyalizmi ise bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını ifade etti. Emperyalist sözcülerin karşılıklı iddiaları bir yana tüm bu açıklamaların birer örtü olduğu açıktır. Zira emperyalist bloklaşmada emperyalist aktörlerin çıkarları esastır. ABD’nin silah satışı iddiası bir suçlama olarak görünse de esas olarak kendini aklama gayretidir. ABD emperyalizmi Avrupa’ya yaptığı silah satışlarıyla epey gündem olmuştu. Ardından 19 Ekim 2022’de Avustralya’ya 162 milyon dolarlık askeri helikopter parça tedariki ve 2 Kasım 2022’de de yine Avustralya’ya 6,35 milyar dolarlık askeri nakliye uçağı sattı. Japonya ise 450 milyon dolara ABD’den füze ve ekipmanlar alacağını duyurdu. Böyle bir tablo içerisinde ne ABD’nin silah satışı ne de Çin’in silah satışı meşru gözükebilir. Bu açıklamalar ve yönelim gerilen ilişkilerin kopma noktasına doğru evrildiğine işaret etmektedir. Bunun daha sert adımlara dönüşmesi olasıdır.
Emperyalist-kapitalistlerin sömürü alanlarını genişletmek uğruna paylaşım savaşından kaçınmayacağı hafızamızda güçlü bir biçimde yer edinmiştir. Yarı feodal yarı sömürge ülkelerde de bu savaş boruları daha sık çalmaktadır. Sıcak savaş bölgelerin merkezi olan yarı feodal yarı sömürgeler zaten kriz koşullarından sıyrılamamış, ekonomileri iflas etmiş veya edecek noktadadır. Hal böyleyken dünya halklarının önündeki masada onların çıkarları değil, emperyalist-kapitalist sistemin çıkarları yer almaktadır. Olası paylaşım savaşı senaryolarında çıkarların kimin çıkarları olacağı sorusunu güçlü sormak gerekmektedir. Hiç kuşkusuz ezilen dünya halklarının ve proletaryanın çıkarları bu masada yer almamaktadır. Ukrayna’nın sözde vermiş olduğu kurtuluş savaşı da emperyalizme uşaklığın pekiştirilmesidir. Tüm bu savaş çığırtkanlığının karşısında sormamız gereken temel soru “kimin çıkarı gerçekleşmektedir?” sorusudur. Önümüzdeki dönemde savaş söylemleri sık sık karşımıza çıkmaya devam edecektir. Mutlak kurtuluşu sağlayacak olan mücadele ise dünya halklarının kurtuluş savaşıdır. Hiç kuşkusuz bu tarihsel görev komünist partilerinin omuzlarındadır…