Emperyalist sistem son birkaç aydır doğalgaz, petrol, elektrik vb. gibi temel enerji kaynaklarındaki astronomik ve hızlı fiyat artışları nedeniyle yeni bir tartışmanın içine girmiş durumda. Bu enerji krizinin etkilediği ana unsurların başında petrol ve kömür gibi enerji kaynaklarında dışa bağımlı olan Avrupalı emperyalist devletler gelmektedir.
Güçlü, krizlerden çok fazla etkilenmeyen, “örnek” gösterilen Avrupalı emperyalistlerin ekonomik durumları, bu son krizle, zamlarla, yükselen enflasyonla ciddi anlamda prestij kaybetmiş ve bununla birlikte, özellikle pandemi sürecinde açığa çıkan ciddi sorun ve sıkıntıların devamı olarak, kapitalist sistemlerin bizzat kendileri tartışılır hale gelmiştir. Dünyanın birçok yerinde, çeşitli çevrelerde yeni arayışlar, alternatifler dillendirilmeye, tartışılmaya başlanmıştır.
Hollanda, İtalya, Fransa, İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde son bir yıl içinde elektrik, petrol ve doğalgaz fiyatlarına yüzde 450’lere varacak boyutta zam yapılmış durumda. Bu fiyat artışının önümüzdeki ayların kış ve soğuk olması ve enerji tüketiminin artması nedeniyle daha da artacağı söylenmektedir.
Ama daha şimdiden dünyanın birçok yerinde fabrikaların üretime ara verdiği, birçok işletmenin kapandığı, iflas ettiği haberleri gelmektedir. Avrupa’da gübre üreticileri şimdiden arz kesintisine gitti. Bu da önümüzdeki gün veya aylarda gıda fiyatlarının daha da artmasına yol açabilir.
FİYAT ARTIŞLARI NEDEN YAŞANIYOR?
2020 yılında dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgınının dünya ekonomisi üzerinde ciddi etkiler yaratacağını ve bunun sonucunda da aşırı kâra ve üretim anarşisine dayalı kapitalist sistemlerde ciddi krizlerin yaşanacağı belirtilmişti. Pandemi süresi boyunca üretimin azalması, arz talep arasındaki dengesizliği beraberinde getirmiş, bunun en büyük yansımalarından biri olarak petrol krizi yaşanmıştı. Emperyalist-kapitalist sistemde 9 Mart 2020 tarihinde “Kara Pazartesi” denen sarsıcı kriz yaşandı. Sermaye piyasaları son on yılın en keskin düşüşlerini kaydetti. Petrol fiyatlarındaki ani düşüşün ekonomiye olası etkisinin beklenenden daha ağır olabileceği endişesi borsalardaki düşüşü ayrıca tetikledi.
Birçok kesim tarafından yapılan değerlendirmelerde, 2021 yılının ortalarına doğru yeniden birçok işyeri ve fabrikanın açılması nedeniyle, daha fazla enerji tüketildiği ve arzın talebi karşılayamadığı için fiyatların arttığı yönündedir. Yine buna ek olarak, değişen iklim koşulları nedeniyle havanın daha fazla soğuduğu veya ısındığı, bu olumsuz durumlar nedeniyle de gereğinden fazla enerji tüketildiği vb. senaryolarla var olan durum kapitalistler açısından meşrulaştırılmaya, fatura bir şekilde halka kesilmeye çalışılmaktadır. Neticede her halükârda bu fatura dünya halklarına kesilecektir. Aşırı zamlar alım gücünün düşmesi anlamına geleceği gibi, küçük ve orta ölçekli birçok işletmenin fiyat artışları karşısında tutunamaması ve kapanmasına neden olacağı için, işsizlik oranı da doğallığında yükselecektir.
Bu krizin nedeni olarak pandeminin etkisinin azalmasından kaynaklı üretimin yeniden canlanmasının kısmi bir etkisi olduğu söylenebilir, ancak bize göre bunun esas nedeni emperyalist-kapitalist sistemin aşırı kâr hırsı nedeniyle aşırı üretimleridir. Pandeminin tırmandırdığı finans ve üretim krizinin; bugün üretim maliyetlerinin artması, emeğin ucuzlaması, yeni vergiler, mal ve hizmet fiyatlarında artış ve buna bağlı olarak tırmanan enflasyon ve bunun enerji fiyatlarına yoğun şekilde yansıması söz konusudur. Bu durum tam anlamıyla pandeminin yarattığı krizin emekçilere fütursuz şekilde fatura edilmesi halidir. Aşırı üretim nedeniyle doğanın tahrip edilmesi, aşırı sera gazı salınımı, küresel olarak sıcaklığın artması, iklimlerin değişmesi beraberinde enerji ihtiyacını getirmektedir.
Bununla birlikte özellikle doğalgaz, kömür ve petrol üreticisi emperyalist-kapitalist ülkeler ve bunlara bağımlı, işbirlikçi ülkeler arasındaki rekabet ve bunlarla enerji tedarikçisi ülkeler arasındaki rekabet ve meydan okuma da bu fiyatları etkilemektedir. Örneğin geçtiğimiz yıl yaşanan krizi aşmak için yapılan Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) toplantısında bir anlaşma çıkmaması, krizin daha da derinleşmesi gibi.
Bazı uzmanlar Rusya’nın, doğrudan Almanya’ya bağlanacak olan “Kuzey Akımı 2” adlı yeni boru hattının bir an önce onaylanması için, doğalgaz arzını sınırlıyor olabileceğini söylüyor. ABD Başkanı’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan geçtiğimiz günlerde “Rusya’nın enerjiyi politik bir silah olarak kullanıyor olabileceğinden kaygı duyuyoruz” diyerek aslında bu rekabete dikkatleri çekiyordu.
AVRUPALI KAPİTALİSTLERİN İKİ YÜZLÜLÜĞÜ
Uzun bir zamandır küresel iklim krizine karşı önlemler aldıklarını, yeşil ve alternatif enerjilere yöneldiklerini iddia eden kapitalistlerin, açığa çıkan bu krizle aslında ne kadar sahtekâr davrandıklarını bir kez daha bizlere gösterdi. Doğalgaz ve kömür, AB’nin toplam üretiminin yüzde 35’inden fazlasını sağlıyor. Fosil yakıtlar İsveç, Fransa ve Lüksemburg’da marjinal bir paya sahip; ancak Hollanda, Polonya, Malta ve Kıbrıs’ta toplam üretimin yüzde 60’ından fazlasını oluşturuyor. Alternatif enerji kaynaklarını aktifleştirmek, bunlara yönelmek yerine, bu krizle birlikte yeniden nükleer enerji santralleri vb. şeyler tartışılmaya başlandı.
Henüz pandeminin etkisi tam olarak geçmeden yaşanan bu enerji krizi, bir kez daha kapitalizmin maskesini düşürürken, bu sistemin insanlığa, doğaya, hayvanlara ne kadar zararlı olduğunu bizlere göstermiştir.
Enerji kriziyle açığa çıkan yeni durumda, ezilen emekçi halk kitlelerine, işçi sınıfına yeni sorumluluklar yüklenecek, her krizde olduğu gibi bu krizde de fatura bu kesime ödettirilmeye çalışılacaktır. Ancak işçi sınıfı onların krizlerinin faturasını ödemek zorunda değillerdir. Bu anlamıyla aslında alternatifsiz de değillerdir. Kapitalizmin alternatifi sosyalizmdir, komünizmdir. Başka alternatifler aramaya gerek yok. Buraya gidecek yola kanalize olmak, kan taşımak, onların sistemlerini başlarına yıkmaya yetecektir.