Sosyalizmden geriye dönüşler sorunu uluslararası komünist hareketin halen canlı tartışma konularından biridir. Güncel siyasal mücadelelere bağlı olarak devrim sorunu öne çıkan somut tartışma olsa da hem bu tartışmanın bağlandığı ileriki halka olarak hem de Marksizm-Leninizm-Maoizm’in (MLM) teorik-ideolojik kapsam ve derinliğinin güncel anlamı bakımından sosyalizmden geriye dönüşlerle ilgili tartışma önemli bir yerde durmaktadır. Ve bize göre bu tartışmayı gerçekten anlamlı kılacak en büyük hazine Çin’de gerçekleştirilen Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne (BPKD) ve bunun ideolojik temsili Maoizm’e aittir.
Sosyalist ülkelerdeki kapitalist restorasyon, uluslararası burjuvazinin yoğun ideolojik bombardımanı altında sosyalizm, komünizm ve genel olarak MLM ideolojiye karşı bir kuşku ve güvensizliğe kaynaklık etti. Bu kuşku ve güvensizliği besleyen şey aynı zamanda MLM’lerin sınıf mücadelesine önderlik etmede gösterdiği kavrayışsızlık ve zafiyetlerdir. Bu koşullarda MLM dışı ideolojik akımlar da güç kazanmakta ve sosyalizmden geriye dönüşlerin “reel”liğine yaslanarak MLM’nin temel doğrularını aşındırmakta, pratikte ve aynı zamanda teoride proleter devrimi ve proletarya diktatörlüğünü yadsımaktadırlar. Her türlü post-modern burjuva akımı, reformist-revizyonist görüşleri ve özellikle anarşizmi, Troçkizm’i bu kapsamda ele alabiliriz. Anarşizm ve Troçkizm’i özel olarak belirtme ihtiyacı duyuyoruz zira teoride sınıfsız-sömürüsüz bir dünya idealini “savunurken” geriye dönüşler sorununa özgün (!) bir bakış açısı sunmakta ve buradan beslenmektedirler. Proleter devrimin ve sosyalizmin üretici güçlerle ilgili olarak önkoşullarının yetersizliğine ya da sosyalizm şartlarında bürokrasi ve devlet sorununa yaklaşımları, komünizme giden yolda farklı bir yorum veya bakış açısı gibi sunulmakta ve öyle algılanabilmektedir. Oysa bu akımların ortak özelliği proletarya diktatörlüğünü ya ‘belirsiz’ bir geleceğe ertelenmesi ya da açıktan reddi üzerinedir. MLM’nin ustaları tarafından çok uzun zaman önce ipliği pazara çıkarılmış bu ve benzeri revizyonist-oportünist akımların dünya çapında halen önemli bir taraftar kitlesi bulabilmeleri tam da MLM ideolojinin kavranışı ve kitlelere mâl edilmesindeki eksikliklerle ilgilidir.
Bu noktada Çin’de pratik uygulamasını bulan BPKD teorisinin, uluslararası komünist hareket nezdinde ideolojik mücadelenin temel bir aracı olarak yeterince işlenemediğini belirtmek gerekir. Sosyalizmden geriye dönüşler sorununu açıklanamayan bir “sır” olmaktan çıkarmak, soyut belirlemelerin ötesinde somut gerçeklerle tanımlamak önemlidir ve işte Şanghay Ders Kitabı bu açıdan önemli bir kaynaktır.
Maoizm, Marksizm adına yola çıkan birçok revizyonist, oportünist görüşün aksine sosyalizmin sınıflı bir toplum olduğu gerçeğini ortaya koyar. Marksizm’in daha önceki ustalarının sosyalizme ve sosyalist inşaya dair henüz sistemleşmemiş birtakım belirleme ve öngörülerini, Sovyetler’in ve Çin’in büyük sosyalizm deneyimi üzerinden sentezleyen Mao, sosyalist inşaya dair teorisini sınıf mücadelesi üzerine kurar. Kuşkusuz sosyalizm şartlarında sınıf mücadelesi farklı biçimler almakta, devrimin sürdürülmesine dayalı olarak ideolojik-siyasi karakteri öne çıkan ancak kitlelerin devrimci şiddetini de içeren bir biçim almaktadır. BPKD teorisi, sosyalizme dair ekonomik temelli anlatıların aksine sosyalizmde sınıf mücadelesini ve bu mücadeleye önderlik edecek doğru siyaseti öne çıkarır. Sosyalizm şartlarında Mao’nun partiye ve iki çizgi mücadelesine odaklanması da bu nedenledir. Komünizmi hedefleyen bu uzun mücadelede, kitleler halen bir önderliğe ihtiyaç duymaktadır. Politik önder güç proletaryanın komünist partisinden başkası değildir. Parti, sosyalist devlet mülkiyetine dayanan ekonominin de temel yönlendirici gücüdür. Partinin öncü konum ve rolü, proletaryanın hakimiyeti için zorunludur. Diğer yandan yeni burjuvazinin merkezileşebileceği yer de partide ve devlet yönetimindeki kurum ve mevkilerdir. Bu nedenle sosyalizm şartlarında parti, sınıf mücadelesinin bir alanı olarak ortaya çıkar ve partinin devrimci çizgisinin her aşamada ve her alanda korunması ve geliştirilmesi gereklidir.
DEVRİMİ KAVRA, ÜRETİMİ ARTIR
Raymond Lotta “Giriş” yazısında, sosyalist toplumda sınıf mücadelesine dair şunları aktarmaktadır: “…bir planın sosyalist gelişmeye mi yoksa kapitalist gelişmeye mi hizmet edeceği; proletaryanın emeğinin sonuçlarının sınıfları yok etme temelinin inşa edilmesi için mi yoksa üreticilere karşı mı kullanılacağı; toplumdaki kapitalist yönlerin ve düşünce ile kültür alanlarındaki dışavurumlarının sınırlandırılacağı ve alt edileceği mi yoksa genişletileceği mi; toplumda kitlelerin katılım ve inisiyatifinin genişletileceği mi yoksa daraltılacağı mı; ve sosyalist devletin dünya devrimi için bir çıkış noktası olarak mı hizmet edeceği yoksa enternasyonal proletaryaya dahil olmaktan vaz mı geçeceği üzerine bir mücadeledir. Kısacası devrim sürecek midir yoksa geriye mi dönülecektir?” Mao’nun sosyalist toplumda, üretime siyasetin kumanda etmesine dair vurgusu temel olarak sınıf mücadelesine ve devrimin sürdürülmesine dayanır. Bu nedenle temel slogan “devrimi kavra, üretimi artır”dır. Üretimdeki gelişmeler, devrimin sürdürülmesini sağlayacak doğru siyasete dayanmadığı durumda pekala kapitalist yolcuların gelişmesine hizmet edebilecektir. Çelişkinin esas yönü ekonomi veya üretim değil devrimci siyasettir.
Çin’de Liu şao-şi ve Cen Bo-da gibi revizyonist kadrolar tarafından savunulan ve 8. Parti Kongresi kararına sokulan “üretici güçler teorisi” Maoizm’in temel halka olarak ele aldığı sınıf mücadelesi ve siyasetin aksine üretim ve ekonomiye odaklanıyordu. Bu revizyonist görüşlere göre Çin toplumundaki esas çelişki “gelişmiş sosyalist sistem ile geri kalmış toplumsal üretici güçler arasında” idi. Oysa bu görüşler proletarya diktatörlüğü altında devrimin sürdürülmesine ve burjuvazi üzerinde tam anlamıyla bir diktatörlük kurulmasına ‘muhalefet’ ediyordu. Sovyetler’in ve Stalin’in sosyalist inşaya dair hataları da buradan besleniyordu ve Stalin’in ölümü ardından Sovyet revizyonistleri üretim fetişizmine dayanarak revizyonist ve burjuva çizgiyi hakim kılmayı başarmışlardı. Çin’deki “kapitalist yolcuların” temel ilham kaynaklarından biri de Sovyet revizyonistleriydi. Sosyalist toplumun oldukça uzun bir tarihsel dönemi kapsayacağını belirten Mao ise sosyalizmin çelişkilerine dair şöyle diyordu: “Bu tarihsel dönem boyunca sınıflar, sınıf çelişkileri, sınıf mücadelesi vardır, sosyalist yol ile kapitalist yol arasında mücadele vardır, kapitalist restorasyon tehlikesi vardır ve emperyalizm ve sosyal emperyalizmin saldırı ve yıkma tehdit vardır. bu çelişkiler ancak proletarya diktatörlüğü altında sürekli devrim teorisine ve bu teorinin rehberliğinde pratiğe dayanarak çözülebilir.”
SİYASİ ÜSTYAPININ EKONOMİK TEMEL ÜZERİNDEKİ BELİRLEYİCİLİĞİ
Kruşçev, Brejnev, Liu Şao-şi ve Lin Biao gibi reviyonistler ve onların işbirlikçileri, sosyalist kamu mülkiyeti sistemi tek ekonomik temel halini aldığında tüm sömürücü sınıfların kendiliğinden ortadan kalkacağı görüşünü ortaya atmışlardır. Proletaryayı burjuvazi karşısında silahsızlandıran ve proletaryanın burjuvazi üzerindeki diktatörlüğünü ‘gereksizleştiren’ bu revizyonist görüşler, özel mülkiyetin kaldırılması ve devlet mülkiyetine dayanarak sosyalizmde sınıfların varlığını da yadsıyorlardı. Sınıfları tamamen ortadan kaldırmak için sadece sömürücüleri, toprak beylerini ve kapitalistleri devirmenin, sadece onların mülkiyetini ortadan kaldırmanın yetmeyeceğini belirten Lenin şöyle diyordu: “Üretim araçları üzerinde her türlü özel mülkiyeti de yok etmek gerekir, kentle kır arasındaki farkı, aynı şekilde kol emeği ile kafa emeği arasındaki farkı ortadan kaldırmak gerekir. Bu çok uzun vadeli bir meseledir.” Aynı şekilde Mao, sosyalizm sistemini kurmanın büyük bir mücadele olduğunu ifade ederek bunun “toplumsal sistemde ve insanların birbirleriyle ilişkilerinde büyük bir değişim” demek olduğuna vurgu yapıyordu.
Bu noktada ekonomik temel ile siyasi üstyapı arasındaki ilişkinin niteliğine dair bir tartışma kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır. Maoizm, siyasi üstyapıdaki ve kitlelerdeki devrimci mücadelelere dayanan toplumsal dönüşümü esas halka olarak ele almakta, ekonomik temelin geliştirilmesini buna bağlı kılmaktadır. Oysa bilumum revizyonist, reformist, ekonomist görüşler sosyalist toplumda sınıf mücadelesini ve siyaseti ‘unutarak’ sosyalizmi, salt üretimin geliştirilmesine odaklı ekonomik-teknik bir ilişkiye hapsetmektedirler. Bu konuda temel argümanları, Marksizm’in son tahlilde ekonomik temelin belirleyiciliğine dair vurgusudur. Oysa Engels şöyle demekteydi: “Tarihin materyalist kavrayışına göre, tarihin son kertede belirleyici unsuru gerçek yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir. Ne Marx ne de ben bundan daha fazlasını ileri sürdük. Bu yüzden eğer birileri bunu ‘ekonomik unsur tek belirleyici olandır’ biçiminde çarpıtırsa bu önermeyi anlamsız, soyut ve mantıksız bir ifadeye dönüştürmüş olur.” Mao ise bir adım ileri giderek şunu ifade etmektedir: “Üretici güçler, pratik ve ekonomik temel genellikle birincil ve belirleyici rol oynarlar; bunu inkar eden materyalist değildir. Ama aynı zamanda kabul edilmelidir ki, üretim ilişkileri, teori ve üstyapı gibi yönler de belirli koşullarda birincil ve belirleyici rol oynarlar.”
Anlaşılacağı üzere sosyalist toplumda, mülkiyet, sosyalist kamu mülkiyeti biçimimi alsa ve üretici güçler muazzam bir gelişim kaydetse dahi siyasi-kültürel üstyapı -geçici de olsa- belirleyici bir rol üstlenmekte, ekonomik temel üzerinde etkide bulunmakta, onun gelişim yönünü tayin etmektedir. BPKD tam da bu belirleyiciliğin; proletaryanın sınıfsız-sömürüsüz dünya amacının, sosyalizm şartlarında sınıf mücadelesinin ve kültür devrimlerinin sistemleşmiş teorisidir.
devam edecek…
*Bu makale Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 21. sayısından alınmıştır.
https://www.yenidemokrasi33.net/sanghay-ders-kitabi-vesilesiyle-sosyalizmde-sinif-mucadeleleri-ve-bpkd-uzerine-i.html
https://www.yenidemokrasi33.net/sanghay-ders-kit…bpkd-uzerine-i-3.html