“Sanat, belli bir amaca ulaşmamızı sağlayan yolların bütünü. Güzeli gerçekleştirmek için ortaya koyulan özel etkinlik alanlarından her biri… Sanatsal yaratma yoktan var etme anlamı taşımaz, sanat düzeyinde yaratmak özgün bileşimler oluşturmaktır. Sanat hiçbir şeyi yoktan var etmeyecektir…” (Afşar Timuçin)
Diğer bütün yaratıcı özelliklerinde olduğu gibi sanat insanı ve onu çevreleyen koşulları konu olarak inceler. Sanat, insanın ruhsal dünyasındaki psikolojik etkileri ortaya koyan bir özelliğe sahip değildir sadece. Var olanı, gerçeği aktarır; kimi zaman olduğu gibi, kimi zaman sembollerle… Ki sanatın gerçekle ilişki düzeyi onu yaratıcı kılar. Yaratmak, var olanı incelerken yeni bir yol bulmak, gerçeği belirgin kılmaktır.
“Her sanat yapıtı bir fikrin açınımıdır. Yapıttan önce fikir vardır, yapıt bu fikre göre oluşturulur. Fikir gerçekleşti mi yaratıcı zihin o en iyi dışlaştıracak bileşimi aramaya çıkacaktır. Buna göre yaratma süreçleri boyunca “güzel”in oluşumunu iki ayrı çerçevede ele almak gerekecektir; fikrin dışlaşması ya da somutlaşması. Öyleyse yaratmak önce bir düşünceyi sonra da bir eylemi gerçekleştirmektir.” (Felsefe Sözlüğü)
Sanatçının görevi gerçeği, kendi sanatının özgünlükleriyle buluşturmak, yeniden kalıba dökmektir. Sanatçının sanatını yeniden yorumlayarak kitlelerle buluşturması -onun üretimi- kitlelere önderlik edebildiği oranda yaratıcı sanat üretimi gerçekleştirilmiş olur. Ki bu süreçte sanatçının ideolojik politik düşünceleri ışığında gerçeği yorumlaması kaçınılmazdır.
Sanatçının yaratım sürecinde, düşünsel anlamda yöneltilen eleştirel bakış açısı da estetiktir. Bir eleştiri ondaki nitelikleri kavramakla ve bu nitelikleri kavramlara bağlamakla gerçekleştirilir. “Estetik, nitelik bilimi olarak düşünülmelidir.” Bu çerçevede estetik araştırma, örnekten kavrama ve kavramdan örneğe yönelecek tümevarım ve tümdengelim yöntemini kullanır. Bir biçim ve yöntemle estetiği sınırlamak doğru olmaz.
Estetik denildiğinde akla güzellik kavramı gelir. Estetiğin güzel olanla sınırlandırılmasıdır aslında, felsefik yönünün göz ardı edilmesidir. Estetik felsefi olarak incelenen konunun, yaratılan bir sanat eserinin özüne, onun niteliksel bütünlüğünü savunan bakış açısıdır. İncelemede artı-eksi, iç-dış, genel-özel bütün yönleri ister tümdengelim yöntemiyle ister tümevarım yöntemiyle incelenerek sonucun sentezlenmesidir. Bu yöntem bildiğimiz üzere materyalist yöntemdir.
Metafizik yöntemde ise estetik sadece bir yönü, görüneni incelemek için yeterli bulur. Duyularla sınırlandırılan algısal bilginin yol göstericiliğinde yapılan inceleme tarzı oldukça yüzeyseldir, gerçeğe ulaşmaz. Niteliğe dönük değil niceliğe, görüngüdeki ‘güzel’e ulaşıp özü gözardı eden yaklaşım biçimidir. Metafizik yöntem estetiği güzel olana ulaşmakla sınırlar ki burjuvazi güzelliği fetişleştirerek meta aracı haline getirir. Özden kopuk güzellik içi boş güzelliktir. Gerçek güzellik özü ve biçim bütünleştirmeyi başarmaktır.
Burjuvazinin estetik ve sanat ilişkisinde metafizik anlayışın kültürel anlamda sahiplenilmesi, yaşamının parçası olarak kanıksatılmasında suni “güzellik” yönünü sürekli öne çıkartması bunun da sanatın estetiği olarak lanse edilmesi, sanatın sorgulayıcı, yenilikçi, kitlelere önderlik eden yönünü ortadan kaldırır.
Devrimci sanatçıların estetik anlayışı, dışsal, suni, sadece duyu organlarımızla algılanan, sorgulamadan “haz” aracı haline getirilen güzellik değildir. Devrimci sanatçıların estetiği sanatıyla buluşturması, iç içe geçirmesi üretimlerinde sadece “dışsal” olanı değil, içsel ve dışsal olanı buluşturarak duyularla birlikte zihne de hitap etmesidir.
Halktan kopuk, onun anlamadığı “sanatın estetik yorumu” deyip sanatçının sadece kendisi ve yakın çevresinin anladığı estetik, sanat olamaz. Olsa olsa kişisel tatmin olur. Oysa sanat kitleler tarafından sahiplenildiği, anlaşıldığı oranda gelişir.
Devrimci sanatçı, halkın yaşadığı sömürüyü şiirlerinde, türkülerinde, tiyatrosunda vb. her bir sanat dalının kendi özgünlüğünü hesaba katarak gerçekleştirir. Nasıl ki Brecht, halkın somun ekmeğe muhtaçlığını, egemenlerin sömürüsünü “Ekmek ve Adalet” şiirinde anlatıyorsa, Sabahattin Ali “Kuyucaklı Yusuf” romanıyla dağ, bayır haksızlığa meydan okuyorsa, Mahsuni Şerif “Yiğit muhtaç oldu kuru soğana” türküsüyle yoksul için bir baş soğanın önemini vurguluyorsa, sanattaki estetik ve güzel olana ulaşmak arzusu o kadar da zor değil; basit, küçük, “değersiz” gibi görünen her şeyin içindeki insani özün önemini, büyüklüğünü, değeri ortaya çıkartıyorsa estetik odur!
Estetik tıpkı bir folklor ekibi gibidir, ekibin başı sol ayağını kaldırıyor, ekibin sonu sağ ayağını kaldırıyorsa orada karmaşa, figürlerde bozukluk olur, ekip ruhundan bahsetmek doğru olmaz. Devrimci sanatçı ve aydınların estetik anlayışı özü ve biçim uyumunu yakalamış olan folklor ekibi gibidir.
(Bir Yeni Demokrasi Okuru)