Samandağ Rezerv Alan Çalıştayı Sonuç Deklarasyonu açıklandı.
8-9 Haziran tarihlerinde Partizan, PSAKD Samandağ Şubesi, Yeniden İnşa Platformu, Eğitim-Sen, SYKP, SODAP, DEM Parti, SMF, Kaldıraç, TÖP, Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği, Samandağ Belediye Meclis CHP Grubu, Samandağ Emekli Dayanışması, Geri Döneceğiz Platformu’nun düzenlediği Samandağ Rezerv Alan Çalıştayı’nın sonuç deklarasyonu açıklandı.
Samandağ Rezerv Alan Çalıştayı Bilim Kurulu ve Çalıştay Tertip Komitesi Bileşenleri tarafından kamuoyuyla paylaşılan deklarasyon metninin tamamı şu şekilde:
“Genel olarak tartışma aslında barınma hakkı çerçevesinde yürütülmeye çalışıldı. Bizi burada bir araya getiren temel gerekçenin ne olduğu ve bizi bu çalıştaya sevk eden dinamiklerin ihtiyacının nerden kaynaklandığı üzerinden tartışmalar yürüttük. Buradan da bir sonuç bildirgesi çıkarmaya çalıştık.
“Temel bir insan hakkı olan sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkı çerçevesinde yürütülen tartışmalar sonucunda aşağıdaki sonuç bildirgesinin yayınlanmasına karar verilmiştir.
“6 Şubat 2023’de yaşadığımız depremin, iktidarın öngörüsüzlüğü ve halka sırtını dönen tercihleri nedeni ile yol açtığı felaket; içinde Samandağ’ında bulunduğu çok geniş bir coğrafyada büyük yıkımlara, can kayıplarına, acılara yol açtı. Acil kurtarma ve yardım anında devlet ortada görünmemiş, enkazlar altındaki insanların can kayıpları artmış, insanlık dramının ve acının boyutları daha da büyümüştür.
“6 Şubat depremleri, siyasal iktidarın, toplumsal ve insani sorunlar karşısında ne kadar körleştiğini, kamu örgütlenmesinin ne kadar aciz bir yapıya dönüştüğünü ve ne kadar etkisizleştiğini açıkça ortaya koymuştur.
“Depremin üzerinden 1 yıl 4 ay geçmesine karşın, deprem sürecinde ve sonrasında, diğer büyük depremlerde olduğu gibi, devletin ortada görünmediği, en temel kamu hizmetlerinin dahi topluma ulaşmadığı, insanların yıkımla ve yıkılmış binalarıyla, kaderleriyle baş başa bırakıldığı bir süreç yaşanmıştır.
“Devam eden bu süreçte deprem bölgesinde giderek derinleşen sorunlara çözüm üretilmemekte, felaketin üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Deprem bölgesinin gerek yeniden yapılanmasında gerek risk altında bulunan kentlerin depreme hazırlanmasında, sistemin bilinen modeli yeniden üretilmekte, kenti ve toplumu depreme hazırlamak yerine, depremin sonuçlarına hazırlanmak istenilmektedir.
“Depremden doğrudan etkilenen milyonlarca insan çaresizlik içinde yaşamını sürdürmeye çabalıyor. Bu insanların içinde düştüğü işsizlik, yoksulluk, maddi kayıplar ve yakınlarının, dostlarının kaybedilmesi ile büyüyen moral çöküntüyü giderecek çözümler ortada görünmüyor. Gelecek umutlarını ve beklentilerini her geçen gün daha fazla kaybediyorlar. Bu insanları yaşama bağlayacak, psikolojik çöküntüyü onaracak insani çözümler iktidar tarafından gündeme bile alınmamaktadır.
“Yaşanan sorunlar karşısında ciddi önlemlerin alınması sürecinin; sağlıklı ve güvenli yaşam ve çalışma alanlarının oluşturulmasını hedefleyen bir anlayıştan geçtiğine inanmaktayız. Bunun için toplumsal bir iradeyi ortaya koyuyor ve toplumun örgütlenmesi için ayağa kalkıyoruz.
“23 Ekim 2011 yılında Van’da yaşanan deprem sonrası 2012 yılında çıkarılan 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ve Yönetmeliğine göre Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde günümüze kadar yapılan uygulamaları incelediğimizde, İktidarın afet gerekçesiyle “riskli alan” ve “rezerv alan” ilan etmesinin nasıl bir rant amacı güttüğüne, düşük gelirli insanların mağdur edildiğine ve mülksüzleşmesi ile sonuçlandığına sayısız kez tanık olunmuştur.
“Hukukun temel ilkelerine aykırı olarak hazırlanan, çıkarıldığı 2012 yılından bu yana yasada birçok kez, yönetmeliklerde ise, en son 21 Mayıs 2024’de olmak üzere, toplam 12 kez yapılan değişiklikler, İktidarın neler yaptığının, neleri yapacağının referanslarıdır. Afet riski altındaki kentlerimizde alınacak tedbirleri öngörmek, yapılacak işlemleri gerçekleştirmek için çıkarılan yasaların ve yapılan değişikliklerin deprem bölgesinde yaşanan sorunlara bir çözüm üretmediğini yaşayarak görmüş bulunmaktayız.
“Depremin yol açtığı felaket sonrası bunun tekrar uygulamaya alınmasının, sosyal devlet anlayışına uygun olmadığını ifade ediyor, sorunları çözmek yerine, kullanım değeri olan mekanlarımızı, sermayenin çıkarları için değişim değeri haline getirerek servet ve sermaye birikimi olarak gören anlayışa, bunu dayatan mevcut uygulamalara derhal son verilmesini talep ediyoruz.
“Bu çerçevede ele aldığımızda bizler; deprem bölgesinde, temel insan hakkı olan sağlıklı ve güvenli yaşam, çalışma, sağlık, eğitim, sosyal donatı ve kültürel ortamlarının oluşturulması için toplumun bütün dinamiklerini, sivil toplum ve meslek örgütlerini, akademisyenleri, hukukçuları, sosyologları vb. birikim sahibi tüm insanlarımızı, geleceğimizi kurmak için gerekli olan demokratik bir planlama sürecine davet ediyoruz. Bilimi, tekniği, insan haklarını, ekolojik değerleri, hukukun evrensel değerlerini esas alan demokratik bir planlamanın zorunlu olduğunu savunmaktayız.
“Sorunlarımızın ancak bu anlayışla, toplumun örgütlendirilmesi-örgütlenmesi ile çözülebileceğine inanmaktayız.
“Samandağ halkının yerel yönetiminin, toplumsal örgütlü yapıların da içinde bulunduğu bir örgütleme modeliyle sorunları toplumun derinliklerine taşıyarak halkımızı bilinçlendirme faaliyetimizin devam edeceğini ilan ediyoruz.
“Yaşanmakta olan mülksüzleştirme sürecini, bu yasaların geçmiş yıllardaki pratiklerinden ortaya çıkan mülksüzleştirme sürecinin, yerinden edilme sürecinin, Samandağ’da yaşanmaması için mücadelemizi yükselterek sürdüreceğimizi ilan ediyoruz.
“Bu kapsamda halkın örgütlendiği Samandağ’da demokratik bir yerel yönetim alanının, toplumun bütün kesimlerini kucaklaması, toplumun hücrelerine girerek toplumun siyasal bir parti aidiyeti gözetmeksizin halkın çıkarlarını bireysel çıkarların önünde gören bir anlayışla, gerekli olan bilimsel ve teknik çalışmaların yapılması için, konunun uzmanları, meslek örgütleri ve diğer demokratik kurumları ile iş birliğini derinleştirerek sürdüreceğimizi ilan ediyoruz.
“Samandağ halkı başta olmak üzere tüm halkımızı, demokratik kurumları, kuruluşları, Samandağ halkıyla yürek birlikteliği içinde olan ülkenin tüm aydın, demokrat, barıştan, eşitlikten ve özgürlükten yana bütün güçlerimizi, Samandağ’da verilmekte olan bu mücadeleye destek ve dayanışmaya çağırıyoruz.
“İktidarı kapalı kapılar ardında, Samandağ halkının ve temsilcilerinin görüşü, onayı alınmadan, açık ve şeffaf ortamlarda tartışılmadan alacağı kararlardan vazgeçmeye çağırıyor, dile getirdiğimiz açıklamalar kapsamında;
“DEMOKRATİK, LAİK, SOSYAL, HUKUK DEVLETİ temelinde; KANUN DEĞİL HUKUK, YÖNETMELİK DEĞİL ANAYASAL HAK, EŞİTLİK, ADALET ilkeleri üzerinden ve HUKUKUN EVRENSEL KURALLARINA UYGUN, YAŞAMA, SAĞLIK BARINMA ve ÇEVRE HAKKI BAŞTA OLMAK ÜZERE; TEMEL, VAZGEÇİLMEZ, DEVREDİLMEZ, DOKUNULMAZ HAKLARIMIZA KOŞULSUZ SAYGI TEMELİNDE uygulamaya davet ediyoruz.
“Depremin yol açtığı ve bilimsel hiçbir uyarıyı dikkate almayan iktidarın tercih ve öngörüsüzlüğü sonucu meydana gelen felaket nedeni ile ağır bir yıkım yaşamış ve yaralarını yıllarca saramayacak olan kentimizin sorunlarının, günü kurtaran, parçacı bir anlayış yerine, evrensel ve temel bir hak olan sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkımızın demokratik bir planlama sürecinde alınacak kararlarla belirlenmesini,
“Mevcut 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ve Yönetmeliğine göre yapılacak uygulamalardan vazgeçilerek, hukukun temel ilkelerini esas alan bir yeni düzenleme yapılmasını,
“Bu perspektif doğrultusunda bütüncül ve birbirini tamamlayan şekilde bir inşa sürecinin KAMU DESTEĞİ VE YEREL YÖNETİMLER ELİ İLE YAPILMASINI,
“Kentlerin toplumların hafızası olması nedeni ile inşa sürecinin temel öznesi toplumun kendisi ve temsilcileridir. Bu nedenle bu temel öznenin, kentin inşasında birinci dereceden söz ve yetki sahibi olmasını,
“Yeni yapılanma süreci için yeni bir imar ve şehircilik hukukunun geliştirilmesini, depreme dayanıklı yapı üretimi süreci ile kamusal denetim mekanizmalarının oluşturulmasını talep ediyoruz.
ÖZETLE
- Mevcut yasa ve yönetmeliklerle, geçmiş uygulama ve sonuçları üzerinden rezerv alan uygulaması sorun çözen değil, büyüten ve çeşitlendiren bir uygulamadır.
- Bu uygulama halkın temel barınma hakkına değil, sermayenin çıkarını gözeten bir amaca hizmet etmektedir.
- Bu uygulama halkı, sosyal devlet gereği hak sahibi vatandaş değil, sırtından kar elde edilecek müşteri konumuna sokmaktadır.
- Bu uygulama ile depremzede olsun olmasın yoksula “barınma hakkın yok” denmektedir.
- Uygulamanın dayandığı yasa ve yönetmelik belirsizliklerle doludur. Bu belirsizlikler “bize güvenin” denilerek belirli hale gelmez.
- Bu uygulama, deprem gibi ağır bir yıkımdan çıkmış bir halkın kendi geleceği üzerinde söz hakkını gasp eden, her tür keyfiliğe kapı aralayan bir uygulamadır.
- Bu uygulama kent ve yeniden inşa üzerine bilimin ön gördüğü tüm kriterlerden yoksun bir uygulamadır.
- Bu uygulamada kent olgusu beton ve rant ile sınırlıdır.
- Bu uygulamanın hiçbir aşamasında, asıl söz sahibi olması gereken bilim insanlarının, yerel ve seçilmişler ile halkın temsilcilerinin karar süreçlerine katılımına gerek dahi duyulmamaktadır.
- Bu uygulama bu hali ile ve dayandığı “hukuksal” zemin ve sonuçları itibarı ile, sadece ve sadece BARINMA HAKKININ YOK SAYILMASINA, SOSYAL DEVLET OLGUSUNUN HİÇ EDİLMESİNE VE VEİLESİ İLE MÜLSÜZLEŞTİRMEYE VE BUNA BAĞLI OLACAK OLAN HER SONUCA HİZMET EDECEKTİR.
“Bu nedenlerle:
* Halkın kaygılarını gidermeden, gelecek on yılların hesabını yapmadan,
*Bu kentin asli unsurlarını, seçilmişlerini temel karar mercii kılmadan,
*Sosyal devlet ilkesini temel barınma hakkı ile işletmeden,
*Bu coğrafyaya özgü yapılacak her iş ve işlemi vergiden ve her tür harçtan muaf tutmadan, barınma hakkını bedelsiz, sosyal devlet olmanın gereği saymadan,
*Bu halkın hiçbir talebine cevap vermeyen, hiçbir kaygısını gidermeyen mevcut yasal düzenlemeleri talepler doğrultusunda güncellemeden, yahut alternatif, geçici, bölgeye özgü yenilerini ikame etmeden atılacak her adımın; bu coğrafyada iç barışın bozulmasına, var olan acıların katlanmasına vesile olacağını, zaten bir buçuk yıldır (6 şubat depreminden bu yana) normal olmayan bir coğrafyanın normal olmayan bir toplumunda, anormallikleri ve buna bağlı psikolojik ve sosyal patlamaları ön görülemeyecek şekilde arttıracağını,
“Bunun tek müsebbibinin de bunca acı ve yıkım yaşamış, üstüne üstlük talepleri meşru ve haklı olan bir halka gözlerini kapatan, Anayasada yazılı temel hak ve özgürlükleri göz ardı eden vergilerimizin muhatapları olacağını ifade ediyoruz.
“İlgililere ve halkımıza saygılarımızla sunarız…”
(SAMANDAĞ)