Ülkemizde doğaya yönelik saldırılar Karadeniz’den T. Kürdistanı’na, Ege’nin zeytinliklerinden Trakya’nın derelerine kadar hız kesmeden sürüyor. Bu saldırıların önemli bir ayağını da Dersim coğrafyası oluşturuyor. Sık sık orman yakmalarla gündeme gelen, karakollar-kalekollar için ağaçların kesildiği, tüm akarsularına HES, JES yapılmak istenen Dersim’de taş ve kum ocakları halkın sağlığını ve Dersim doğasını tehdit ediyor. Dersim doğasına yönelik saldırılara ilişkin, kayyum atanan Dersim Mazgirt Peri (Akpazar) Belediyesi Eş Başkanı Orhan Çelebi, Dersim Baro Başkanı Kenan Çetin ve HDP Dersim İl Eş Başkanı Nurşat Yeşil ile röportaj gerçekleştirdik.
YENİ DEMOKRASİ- Dersim’de uzun yıllardır gündemde olan taş ve kum ocakları hakkında ne düşünüyorsunuz? Süreçten bahsedebilir misiniz?
ORHAN ÇELEBİ: Genel anlamda Türkiye genelinde özellikle doğaya farklı biçimlerde zarar verilmekte. Kâr uğruna doğaya verilen zarar her geçen gün yeni gelişmelerle karşımıza çıkıyor. Yapına HES’ler, barajlar, termik santralleri ve taş ocakları bunların başından geliyor. Konu Dersim bölgesi olunca bu sorun biraz daha hassaslaşıyor. Sonuçta mevcuttan ocakları hem doğanın talan edilmesine yol açıyor hem de doğada yaşayan tüm canlılara zarar veriyor. Bazı yanlarıyla zorunlu görülse de buna mecbur olmadığımızı bilmemiz gerekiyor ama alternatif ne olabilir üzerinde düşünmek gerekiyor. Dünyanın birçok ülkesinde yaratılan alternatif üretim araçlarıyla doğa zarar görmeden ihtiyaçlar temin ediliyor. Örneğin Hollanda yıllardır atık çöp ve plastik maddelerden asfalt üretmekte ve hem kirliliği ortadan kaldırıyor hem de daha ekonomik bir madde kullanmış oluyor.
NURŞAT YEŞİL: Parti olarak demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü paradigmayı kendimize esas alıyoruz. Doğamız bizler için kutsaldır. İnancımız ve yaşam şeklimiz özünü doğadan alır. Dersimin her karış toprağı bizler açısından asla vazgeçilmeyecek değerde önemlidir. Bu nedenle HDP Dersim il örgütü olarak kum ocakları ile ilgili yaşanan bu Süreci yakından takip ettik, etmeye devam ediyoruz. Bu süreçte bu konu ile ilgili bir dizi kararlar aldık ve alınan kararı uygulama noktasına kadar taşıdık. Pülümür suyu üzerinde kum ocakları ve Mili Köyü’ne yakın taş kırma ve kum eleme tesislerine karşı başlatılan imza kampanyasına dair, sorumluluk alarak işletmecisiyle görüşmeler yaptık ve olumlu sonuçlar aldık. Buna göre, taş ocağı işletmecisi bu yılın sonunda (2020) şantiyesini kapatma sözü verdi. Bu sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz.
YD- Dersim’deki bu çevreye, doğaya dönük saldırıları nasıl ele almalıyız, bir bütün Dersim’e dönük saldırı politikasından bağımsız ele alabilir miyiz? Bu saldırılarla ne hedeflenmektedir?
ÇELEBİ: Son yıllarda Dersim doğasına, inancına, insanına ve kültürüne yönelik sistematik bir saldırı söz konusu. Sık sık yakılan ormanlar, her bir suyun üstüne kurulan barajlar, canlıların doğada özgür gezememesine neden oluyor. Doğa talan edildikçe insanların ve diğer canlıların nefes alacağı alanlar daralmakta. Sistem buna bilinçli bir şekilde yol veriyor. Dersim nüfusunun giderek azalmasının baş nedenlerinden biri de yukarıda saydığım sonuçlardır.
YEŞİL: Doğamızı hedef alan bu tür saldırılar uzun yıllardır devam eden Dersim’in insansızlaştırılma uygulamalarından bağımsız değildir. Dersim bir bütün olarak saldırı altındadır. 1938 Soykırımı ve 1993-94 köy boşaltmalarından sonra insansızlaştırılan topraklarımızın bir kısmı halen yasak kapsamındadır. Halkımız başta ziyaretler olmak üzere, kutsal saydığı, itikat verdiği topraklarına gidememektedir. Bugün yoğun olarak tartışılan taş ve kum ocakları sorununun yanı sıra her tepeye dikilen, yolu üzerindeki tüm doğayı tahrip eden ve gerekçesiyle yakıldığı söylenen ormanlarımıza da aynı duyarlılıkla yaklaşmak, onları her türlü saldırıdan korumak zorundayız toprağından, doğasından, kutsallarından koparılan bir halkın asimile olması çok kolaydır.
YD- Bu saldırılara karşı Dersim halkına ne gibi görevler düşmektedir, bu saldırılara karşı nasıl bir politika izlenmelidir?
ÇELEBİ: Öncelikle toplumun doğanın korunması konusunda bilinçlendirilmesi geliyor. Bu görev hepimizindir. Dersim halkı şu bilmek zorunda. Doğamız talan edilmişse bu bizim ve tüm canlıların yok olması anlamına gelir. Uzaktan Dersim’i sevmek ve Dersimli olmakla övünmek yetmiyor. Dersim halkı bu konuda çokça bedeller ödedi. Yaşanabilir bir Dersim istiyorsak tüm Dersim halkının sahip çıkması gerekiyor. Nasıl ki aylarca Kar kış demeden barajlara karşı çıktıysak bugün de Dersim’i ve doğasını korumak için mücadelemize devam etmeliyiz.
YEŞİL: Geçmişimiz ve geleceğimiz olan bu nadide coğrafyamızı korumak ve gelecek nesillere taşımak her Dersimli’nin görevidir. Doğa talanını kimin yaptığına bakmadan ortak tepki gösterilmelidir. Geçmişten günümüze sistemli bir şekilde kimliğimize, inancımıza, dilimize yapılan saldırı ve soykırım politikalarına karşı halk olarak sesimizi daha gür bir şekilde çıkarmalıyız. İnancımıza kültürümüze dilimize sahip çıkarak tüm bu saldırıları boşa çıkarabiliriz.
“DOĞAYI TALAN PROJELERİNE KARŞI MÜCADELEMİZ SÜRECEK”
YENİ DEMOKRASİ- Dersim’de yoğun bir çevre talanı gerçekleşiyor ve birçok projede mahkemeler tarafından iptal ediliyor. Bize bu hukuksal süreçlerden biraz bahsedebilir misiniz?
KENAN ÇETİN- Dersim’de ne raporlar ne de projeler yeni. Osmanlı Devletinin son yüzyılında da Halis Paşaların, Hamdi Beylerin, Genelkurmayın, Şükrü Kayaların raporlarında da çok açık görürüz. Yol ve karakol yapımları, göç ettirmeler ve bent yapımlarının yüz yıla yakındır planlandığı aşikardır. Bu sorunuzla birlikte okuduğumuz kaynaklardan da hareketle 4 Mayıs gibi hafızamızda canlanmaktadır.
Dersim halkı yıllardır çevresine, doğasına, suyuna, ağacına ve ziyaretgahına dokunulmasını istememiştir, istemeyecektir! Kimliğini, doğasını, inancını ve kültürünü kendine dert edinen siyasi partiler, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, dernekler, baro ve diğer meslek kuruluşları, aydınlar, sanatçılar, milletvekilleri, il genel meclis üyeleri, belediye meclis üyeleri, muhtarlar, kanaat önderleri duyarlı herkes birlikte mücadele verdi. Basın açıklamaları, yürüyüşler, festivaller, paneller düzenlendi ve ciddi sayıda insan düzenlenen bu etkinliklere katıldı. Neredeyse her hafta, her ay aktiviteler oldu. Şehirde hemen hemen herkesin katıldığı Türkiye’nin son dönemlerdeki en büyük çevre mitingi düzenlendi. 10 Ekim 2009 tarihinde ülkenin çeşitli kentlerinden ilimize gelen binlerce çevre dostu o sabah çarşı merkezinde toplanarak kortej oluşturdu. Esnafımızın da kepenk kapatarak destek verdiği miting için oluşturulan kortejde Dersim’de Baraj İstemiyoruz! Barajlara Hayır! Dersim bizimdir, bizim kalacak! Barajlar durdurulsun! Munzur özgür akacak! diye sloganlar atıldı. Çarşı merkezinden başlayan ve yirmi yirmi beş bin kişinin katıldığı bu sekiz kilometrelik çevre yürüyüşü Uzunçayır baraj gölü kıyısında tamamlandı. Hukuki kazanımlarda bir çok insanımız hukukçumuz yer aldı. Ancak bu konuda diğer meslektaşlarımızın davalarına da karar gerekçesi olan avukat Barış Yıldırım tarafından Ankara 3. İdare Mahkemesine açılan ve üstün kamu yararının iptal edildiği dava önemliydi. Bu dava kapsamında Ankara 3. İdare Mahkemesinden 02.11.2008 tarihli ve 2018/1679 e.-2018/2166 k. sayılı kararı ile üstün kamu yararı iptal edildiğinden Munzur Vadisinde artık barajların hukuken mümkün olmadığı da mahkeme tarafından onaylanmış oldu. Barajların yapımının hukuken mümkün olmadığı da Munzur Özgür Aksın Meclisi bileşenleri tarafından en son 17 Şubat 2020 tarihinde basına ve kamuoyuna duyuruldu. Burada emeği geçen Munzur Özgür Aksın Meclisi bileşenlerine yukarıda adını saydığımız ve sayamadığımız herkese de teşekkür ederiz.
YD- Dersim’de doğayı talan edecek projeler bir bir iptal edilse de yerine yenileri planlanıyor. Bu konudaki ısrarın amacı nedir? Ne hedeflenmektedir?
ÇETİN- İptal edilen projeler sadece baraj projeleri değil taş ocağı, kum ocağı, kireç alçı taşı işletme projeleri, balık çiftliği, mermer ocağı, maden işletmeleri de var iptal edilen projeler içerisinde. Bunu yapanların ısrarı sınıfsal bir ısrar. İktidar ve yüzü iktidara, onun ihlallerine dönen sermayenin ısrarıdır. Bu sınıfın sınıfsal karakterini de düşününce bu ısrarın devam edeceğini düşünüyorum. Sermayenin ısrarı parayı bir metaya ayırmak o metadan para kazanmaktır. Onlar için yatırım amacı bazen su olur bazen taş bazen kum bazen maden bazen ilaçtır. Elbette sermayenin bu doğayı talan etme projelerini hayata geçirme projelerine karşın bizim de bunları iptal ettirme ısrarımız devam edecek!
YD- Son olarak Dersim doğası taş ocağı ile talan edilmek isteniyor. Bu konuda Dersim barosu ne gibi bir süreç işletecek, bu konuda bir yol haritası var mıdır?
ÇETİN- Baro olarak bu güne kadar ilimizde ve ülkemizde gelişen yaşanan bir çok konuda insan hak ve ihlallerine hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine kadına ve çocuğa yönelik gerçekleştirilmiş suçlara ifade düşünce ve inanç özgürlüğüne ilişkin yaptığımız çalışmalarla birlikte doğayı ve çevreyi yok etmeye yönelik bütün girişimlere karşı da çalışmalarımızı yaptık. Bu çalışmaları sadece bizim dönemle sınırlamıyorum elbette. Bizden önceki dönemlerde durum böyleydi. Çevre ve doğa meselelerinde de dava açmak yönetim kurulunun aldığı kararları basına açıklamak ve başka eylemlerle halkımıza duyurmak gibi yöntemler izledik.
2017 yılının Şubat ayında kurduğumuz Munzur Özgür Aksın Meclisi ile birlikte çalışmalar yürütüyoruz. Bu mecliste hemen hemen çevreye duyarlı doğasını kültürünü ve inancını seven bütün kurumlar bulunuyor. Yürütmesinde Baro, Merkez Belediye, Pülümür Belediyesi, Ovacık Belediyesi, DEDEF, Munzur Çevre Derneği, HDP, DAD, Dersim Kültürel ve Doğal Mirası Koruma Girişimi bulunuyor. Munzur Özgür Aksın Meclisi merkezde toplantılarını yapan ancak ilçeleri de hedefine koyan bir çalışma ve bir yol haritası belirledi.
Örneğin yöre halkının düşüncesi önemli. Geçen yıl bu zamanlarda Kaz Dağları’nda idik. Şirketlerin ne kadar hırslı olduklarına tanıklık ettik. Sermaye sahiplerinin elinde çekiç var ve her şeyi çivi olarak görüyor. Onun karşısında eğilmeden birlikte nasıl mücadele edileceğini tartışmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bakın Kaz Dağları’nda şirketlerin ağlarını nasıl ördüğünü de dinledik. Cenazede varlar düğünde de. Şirketin servis şoförü olarak köyün şoförü işe alınmış. Muhtarın azanın yakınları sigortaları yapılmış. Bunlar önemli bilgiler. Her yapı, her bileşen ortaklaşabilmeli bu konularda. Dersim’de bir çok çiçeğin tohumu atılmış, önemli olan yeşertmek.
Önce buralar ruhsatlı mı kaçak mı, ruhsatlı ise ilgilisi ile ya da ilgilileri ile il genel meclisi sorumluysa orası yok belediye sorumluysa belediye meclisi ile ortak çalışmalar yapmak gerekiyor. Geçmişte olduğu için hatırlatıyorum şimdi de gündemde Milli Köyü Taş Ocağı’nın şirket yetkilisi ile 2015 yılında görüştüğümüzde kapatacağım demiş ve basına ve kamuoyuna da bu yönde bir açıklamada bulunmuştu. Baro olarak kısa bir süre önce yaptığımız görüşmede de kaldıracağını belirttiler.
Bunların yanında karayollarının ve Pertek, Çemişgezek, Ovacık, Hozat Nazımiye ilçelerinde de kum ve taş ocakları var. Ayrıca Nazımiye ve Pertek’te de mermer ocakları var. Buralar kiraya mı verilmiş, kim vermiş, nasıl vermiş, raporlar alınmış mı bu soruların cevaplarını da öğrenerek bütün bileşenler ile o yörede yaşayanları katarak mücadele etmek doğru olan yöntemdir diye düşünüyorum. Örneğin Pertek Belediye başkanlığı dönemimizde oluşturduğumuz mahalle ve halk meclisinde Kaledibi mermer fabrikası Singeç-Dereli-Regülatörü ve Derebaşı Balık Çiftliği projeleri olmasına ve balıkçılık projesi başlatılmasına rağmen mahalle ve halk meclisinin örgütlü halk gücü ile hayat bulmamıştır. Halka temas eden onunla her anını acısını ve sevincini paylaşan örgütlemeler olursa taş ve maden ocakları Dersim’in merkezini derelerini ırmaklarını mezarlarını ve ziyaretgahlarını kuşatamaz. Orada taşı okşayan suyun, su samurunun, kurdun, kuşun, balığın, insanın ve cümle canlının hakkı var hukuku var.
Müşterek her ihtiyacımızı karşılamak ile görevli yerel yönetimler yukarının ve grupların değil alttan gerçek anlamda halkın bütününü ve bütün kurumlarını katarak Dersim’in her zaman iyi günde çevresine, doğasına, kültürüne ve inancına duyarlı tek tek bireyleri de içine alarak onların çimentosu olmayı başarmış ve başaracak kurumların birlik ve dayanışması ile meclisler ile çözülür.