[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Ukrayna’nın işgali ile birlikte sıkça tartışılan konulardan biri, emperyalist Rusya’ya Batılı emperyalistlerce uygulanan yaptırımlarla gündeme gelen Rus finans sermayesinin aktörleri oligarklardır.
Bu yaptırımların ana odağını, bununla birlikte Rus emperyalizminin politik adımlarını ve diğer emperyalist güçlerle girdiği dalaşın niteliğini görmek için kısaca Rusya’nın ekonomik yapısına değinmemiz gerekmektedir.
Doğalgaz, petrol ve değerli madenlerin ihracı Rus ekonomisinin bel kemiğini oluşturmaktadır. Bu sebeple Rusya enerji piyasasında kısa vadede terk edilemeyecek bir aktör. Dünya ölçeğinde ilk sıralarda yer tutuyor oluşu Rus emperyalizmine ekonomik nüfuz ile birlikte, siyasal bir nüfuz da getirmektedir. Petrol ve doğalgaz 2020 verilerine göre ülke Gayri Safi Yurt İçi Hasılası’nın (GSYH’sinin) yüzde 16’sına tekabül ederken, sanayi sektörü ise yüzde 33 olmaktadır. Dış gelirinin yüzde 42’sini enerji sektörü oluştururken, yüzde 25’i ise demir-çelik, altın gibi maden satışlarından elde edilmektedir. Enerji, maden ve tarım alanlarındaki geniş kaynakları ihracatın sürekli büyümesine olanak sunmaktadır. İthalat ise teknoloji ve makine alanlarında yoğunlaşırken, ihracata göre daha düşük rakamlarda (337 milyar dolar ihracata karşılık, 231 milyar dolar ithalat-2020) gerçekleşmektedir. Böylece sürekli olarak dış ticaret fazlası ortaya çıkmaktadır. Ancak bu alanlar üzerinden gelişen sermaye yoğunlaşması ve ihracı, ABD, İngiltere ve Almanya gibi emperyalist devletlerin düzeyinde değildir. Emperyalistler arası rekabet ve rakiplerin gelişimini engelleme çabasının bir parçası olarak Rus emperyalizminin önüne çeşitli engeller konulmakta, dünya pazarına erişimi kısıtlanmaktadır. Özellikle Rus emperyalizminin güçlü olduğu askeri-sınai kompleksin pazar alanları NATO da kullanılarak daraltılmaktadır. Bu alandaki ambargo ve kısıtlamalar Rus silah sanayinin yayılımına engeller oluştursa da Rus emperyalizminin bu alandaki sermaye birikimi önemli bir noktada durmaktadır. Askeri ve politik nüfuzu Rus emperyalizmine, Batılı emperyalistlerin kuşatmasına dayanmak ve karşılık vermek için olanak vermektedir. Rus emperyalizmi kendisine yönelik kuşatmaya karşı zaman zaman güçlü olduğu askeri gücü ile karşılık vermekten çekinmemektedir. Rus emperyalizminin Ukrayna’yı işgali de bunun en son örneğidir.
EMPERYALİST TALANA ORTAK OLMA ARZUSUNA KARŞILIK: KUŞATMA VE İZOLASYON
Son dönemde Ukrayna özgülünde yaşanan gelişmeler bu çekişmelerin zorunlu bir biçimde savaşa dönüşme eğilimini sürekli olarak içinde taşıdığını bir kez daha göstermektedir. Emperyalist sistem ve ona içkin olan emperyalist tekelci rekabet, sürekli savaşlar üretmek ve pazar dağılımını bu biçimde sağlamak üzerine kuruludur. Dönemsel olarak bu rekabetin yumuşak bir biçim aldığı ve böyle seyrettiği görülse de, nihayetinde çekişmenin bir evresinde herhangi bir emperyalist güç ciddi bir pazar kaybına uğradığında veya dünya pazarından izole edilme girişimleri ile karşı karşıya kaldığında savaşı çekinmeden girilecek bir yol olarak görmesi emperyalistlerin karakteristik bir özelliğidir. Rusya’nın ABD önderliğindeki emperyalist odaklarca çevrelendiği ve Rus sınırlarına kadar ilerleyen bu kuşatmaya Rus emperyalizminin bir işgal hamlesiyle karşılık verdiği iddiası yaptırımların esasen ekonomik düzlemde kalmasıyla birlikte zayıflamış görünmektedir. Yaptırımlar ve özel olarak da Rusya’nın uzun süredir almakta olduğu önlemler bu karşılıklı hamlelerin daha geniş bir alanda gerçekleştiğini göstermektedir. Rekabet özellikle ekonomik alanda devam etmekte ve Rus sermayesinin dünya pazarına girişi büyük ölçüde kısıtlanarak Rusya’nın hamleleri zayıflatılmak istenmektedir. Ancak henüz büyük ölçekli bir emperyalist paylaşım sürecine girişilme ihtiyacının hasıl olmayışı, bu izolasyonun tam anlamı ile uygulanmasına da olanak vermemektedir. Rus emperyalizmi üzerindeki kuşatma alanı artsa da Rus emperyalizminin tahakkümündeki pazar alanlarına topyekün bir çıkarma gerçekleştirilmemektedir.
Rus Mali Sermayesine İki Büyük Darbe: Bankalar ve “Oligarklar” Yaptırımların Hedefinde
Bu yaptırımlar, Rus enerji ihracının küçük bir kısmını ve Rus mali sermayesinin özellikle Batı pazarındaki dolaşımını hedeflemektedir. Ambargo ve yaptırım kararlarının özellikle Ukrayna işgali ile birlikte hayata geçirilen kısımlarının en çok konuşulan yönü ise “Rus oligarklara” yönelik yaptırımlar oldu. Çünkü halihazırda ABD ve diğer emperyalistlerin Rusya’ya yönelik 22 Şubat itibari ile aldıkları 3 bin 646 yaptırım kararının, 3 bin 257’si “şahıslara” yönelik alınmış yaptırım kararlarıdır. Bu “şahıslar” ise dünya kamuoyunun artık yakından tanıdığı isimle Rus oligarklardır. Rus Sosyal Emperyalizmi’nin 1991 yılında çöküşü ile birlikte, hızlı bir biçimde özelleştirmeler başlamış ve o süreçten bugüne özelleştirmeler ile birlikte tam anlamı ile bir neoliberal dönüşüm gerçekleşmiştir. Yeltsin, daha önce Kruşçev döneminden itibaren başlayan kapitalist restorasyon sürecinin artık hızlı bir biçimde, sosyal ve siyasal yapının da dönüşümü ile birleştirilmesi ve neticelendirilmesi için adımlar attı. Neoliberal dönüşüme engel olabilecek olan eski Sovyet sisteminin tüm kalıntıları bu süreçle birlikte tarihe gömüldü. Devlet mülkiyetinde bulunan enerji pazarı ve sanayi alanı özel sektöre açıldı; bugünlerde ABD emperyalizminin başını çektiği emperyalistlerce yaptırımların hedefi haline gelerek herkesin dikkatini çeken “Rus oligarklar” esasta bu dönemde ortaya çıktılar.
Rus oligark tanımlaması 1991 yılını takiben devlete ait şirket ve kaynakların özelleştirilmesi ile ortaya çıkan tekel patronlarını, bu dönemdeki özelleştirmeler üzerinden usulsüz sağlanan kara para sahiplerini ve bu sermayenin aklanmasında yer alan kişileri kapsamaktadır. Bu zümrenin elde ettiği devasa gelir ve hızla büyüyen servete rağmen, Rus halkının hiper enflasyon içinde satın alma gücünün git gide eridiği, yoksulluk sınırının üst seviyelerde olduğu bir sürecin oluşması bu tekelci zümrenin ’90’lı yıllar ile birlikte “oligark” olarak adlandırılmasına sebep olmuştur. Öyle ki bugün bile ülke GSYH’sinin büyük bir kısmını bu kesim elinde tutmaktadır. Bunlardan özellikle Putin ile yakınlıkları bilinen yaklaşık 10’unun sadece kişisel serveti 120 milyar dolar seviyesindedir. Bu yaptırımların hedef aldığı kişiler ise direkt olarak Avrupa ve ABD’de büyük yatırımlar yapan tekel patronları ve bankalar üzerinden yurtdışındaki Rus mali sermayesi olmaktadır.
LONDRA KAPILARI RUS EMPERYALİZMİNE KAPANIYOR MU?
Rus oligarkların merkez üslerinden biri olarak yaptırımların da ağır bir biçimde hayata geçirildiği aynı zamanda küresel sermaye için de önemli kesişim noktalarından biri olan Londra olmaktadır. Londra’nın finans sermayenin en büyük merkezlerinden biri oluşu, bu şehirde yer alan finansal danışmanlık şirketleri ve bankaların; küçük, vergi cenneti olarak bilinen “offshore” şirketlere ev sahipliği yapan devletlerin yatırımlar yolu ile vergiden ve denetimden kaçarak sermaye aklamanın büyük olanaklarına sahip oluşları, Rus oligarkların da Londra’ya konuşlanmasını sağlamıştır. Bugün yaptırımların hedefi esasta bu oligarkların bir kısmını kapsamaktadır.
Direkt olarak oligarkların hedef alınması, Batılı emperyalistlerin bazı Rus tekelleri ile iş birliğine bir süre daha devam etme eğiliminden ileri gelmektedir. Örneğin Rus tekel patronu Alisher Usmanov’a yönelik yaptırım kararı alınırken, yöneticisi olduğu USM Holding’e yönelik herhangi bir yaptırım kararı alınmamıştır. Bunun sebebi USM Holding’in yüzde 50’den az hissesini elinde tutuyor oluşu gösterilmektedir.
Yaptırım listelerindeki bir kısım oligark ise, servetini devlete ait şirketlerin yöneticiliğini yaparak elde etmişlerdir. Bunların başında aynı zamanda dünyanın en büyük doğalgaz tekellerinde biri olan Rus devlet şirketi GAZPROM’un yöneticisi olan Alekey Miller 2018’den beri yaptırımlara tabi tutuluyor. Ancak GAZPROM “Kuzey Akım 2” gibi birkaç projesinin engellenmesi dışında herhangi bir yaptırıma tabi tutulmuyor.
Yaptırımlardan esasta etkilenen kısım ise Batı ülkelerinde dolaşımda bulunan Rus finansal sermayesi ve Rus bankalar olmaktadır. Batılı emperyalistler 1 trilyon doları bulan bu sermayenin bir kısmına el koyarken, bir kısmına ise erişimi engelleyerek bloklamıştır. Rus bankalarının bir kısmı uluslararası para transfer sistemi olan SWİFT’ten çıkarılmış, bu bankaların Batı’daki sermayesi ise dondurulmuştur.
YAPTIRIMLARDAN KAÇINMANIN YOLU, ARALIK BIRAKILAN KAPILAR
Bununla birlikte Rus tekelciler farklı kanallar aracılığı ile yatırımlarını sürdürebiliyor veya sermaye giriş çıkışını sağlayabiliyorlar.
Bir diğer olgu ise oligark olarak nitelendirilen tekelci patronların birçoğunun Malta, Kıbrıs ve Bulgaristan gibi ülkelerde doğrudan yatırım yaparak elde ettikleri altın pasaportların kendilerine yatırımlardan kaçınma olanağı sunuyor olmasıdır. Bu yolu uzun zamandan bu yana kullanan sermaye patronları bu ülkelerden elde ettikleri pasaportlar ile AB içerisinde yatırım yapabiliyor, seyahat ve özel mülkiyet hakkını da elinde tutabiliyorlar. Geçmişten bu yana birçok Rus milyarderin Kıbrıs, Malta gibi AB emperyalizmi yörüngesinde bulunan ve Schengen içerisinde olan kara para merkezlerine yerleştikleri ve yatırım yaptıkları biliniyordu. Bugün bu kişilerin çifte vatandaş olarak yaptırımlara maruz kalmıyor oluşları bu ülkelere yerleşmenin tekel patronlarına getirdiği avantajları göstermekle birlikte, uluslararası kara para alanında Rus oligarkların tuttukları alanı bir biçimde koruduklarını da göstermektedir. Bu durum ise yatırım yolu ile elde edilen altın pasaportların yasaklanması tartışmalarını beraberinde getiriyor. Buna dair açıklama yapan AB temsilcileri ise hukuken bu durumu engelleme olanakları bulunduğunu, ancak siyasi bir tercih yaparak bunu engellemeyeceklerini belirttiler. Dünya klasikleri içerisindeki Rus kökenli yazarların kitaplarının “önerilen kitaplar” listelerinden çıkarılmasına, haber siteleri ve gazetelerin dahi sansüre uğramasına rağmen uluslararası kara paranın sac ayaklarından olan Rus oligarkların bir kısmı bu yaptırımlara maruz kalmamaktadır.
El konulan milyonlarca dolar değerindeki taşınmaz mülkün yanı sıra, gemiler ve uçaklar da Batılı emperyalistlerin radarına girmektedir. Elbette birçok mülk el konulamadan kaçırılmıştır. Birçok yat ve geminin Türkiye’de demirlediği, bir kısmının da Türkiye’ye getirilmek için uğraş verildiği bilinmektedir. Nerden, nasıl gelirse gelsin para gelsin mantalitesinde olan Türk egemen sınıfları bu olgudan kendileri için fırsatlar çıkacağı umuduna sarılmaktadır. Ancak diğer emperyalist tekellerin tehditleri altında cüretli bir biçimde bu fırsatlara yönelememektedir.