Çorap fabrikalarında başlayan iş bırakma süreci ve kazanımları, bu direnişlere öncülük eden DERİTEKS Sendikası’ndan Veysel Arslan ile konuştuk.
Yeni Demokrasi: Başta İstanbul ve Antep olmak üzere ülkenin birçok yerinden işçi hareketleri var, bunlardan biri de İstanbul’da bulunan çorap işçileri oldu. Çorap işçilerini hareketlendiren neydi? Süreçten bahseder misiniz?
DERİTEKS İstanbul Avrupa Yakası Temsilcisi Veysel ARSLAN: Öncelikle tüm işçi sınıfının ve özelde de çorap işçisinin sesini duyurma, kamuoyunda gündeme getirme çabanız için çorap işçileri adına Yeni Demokrasi gazetesine teşekkür ediyoruz. Ülkedeki ekonomik krizin giderek işçileri-emekçileri cendereye alması artan yoksulluk, geçim sıkıntısının ciddi anlamda artışı, alın terinin her geçen gün değersizleşmesi, başta asgari kölelik ücreti ve belirlenen diğer işçi maaşlarıyla alım gücünün ciddi oranda düşmesi ve en nihayetinde işçilerde biriken öfkeyi artık idare etme sınırını aşarak tepkiye dönüştü. Tabii çorap işçileri de tepki gösteren işçiler arasında yerini aldı. Yalnız çorap işçileri diğer fabrikalarda yani diğer illerde gelişen ani ücret tepkilerinden farklı olarak kısmen daha kontrollü ve örgütlü hareket etti. Çünkü sürecin en başından bu yana DERİTEKS olarak biz vardık. Aralık ayı içindeki enflasyon oranı ve temel tüketim ürünlerine gelen zamlar direkt işçilerin kendi yaşam ücretlerini sorgulamayı, alacakları maaşların ne olacağını, insanca yaşamak için evlerine ne girmesi gerektiğini sorgulattı. Ücret tartışması yapılırken doğal olarak bu sorunun nasıl çözüleceği sorusunu da ortaya çıkardı. Kazanımları ve birliği kalıcılaştıran bir örgüt ihtiyacı gelişti. Kısa bir süre dernek mi sendika mı tartışmasından sonra ağırlıkla sendikanın iş yerinin örgütlenmesinde, işçileri temsiliyette, hakların korunması ve geliştirilmesinde, toplu sözleşmeli çalışma imkanları ve daha birçok açıdan sendika avantajlı olarak işçiler nazarında öne çıktı. DERİTEKS’in çorap işçileri içerisinde örgütlenmesi yeni değil. Bu dönemde gözle görülür bir hız kazansa da aslında 2 yıla yakın bir geçmişi var. Daha önce oluşturduğumuz çorap işçileri komitesi ile süren ilişkiler işçilerin ihtiyaç duymasıyla daha görünür oldu. Bu dar toplantılar ocak ayında katılımın yoğun olduğu toplantılara dönüştü. Ocak ortalarında yaklaşık 30’a yakın çorap fabrikasından 150 işçinin katıldığı bir toplantı ve akabinde bir parkta açıklama yaparak taleplerimizi ve örgütlenmede DERİTEKS ile yürüyeceğimizi açıkladık. Toplantıya ilgi o kadar yoğun oldu ki birçok çorap fabrikasından yüzlerce telefon geldi. Ardından Esenyurt’ta bir düğün salonunda 300’e yakın işçinin katıldığı etkinliğimizle taleplerimiz ve sendikalaşma süreci netleşti. Salon etkinliğimizde ilk olarak tüm çorap fabrikalarında önce ücret talebi netleşti. Ortak belirlenen rakamlar şu şekildeydi: 8 saat çalışmaya 6500-7000 TL, 12 saat çalışmaya 9000 TL ve zamdan sonra makine sayısı artırımına gidilmeyecek, en son çalışılan makine adedi üzerinden maaşlar belli olacaktı. Bu maaşlar kabul edilmez ise sonu ne olursa olsun kesinlikle uzlaşılmayacak ve üretim yapılmayacaktı. İkinci başlık ise işçilerin bu dönemde yakaladığı birliği kalıcılaştırmak adına en doğru örgütlenmenin sendika olduğu, bu sendikanın da DERİTEKS olduğu kararı netleşti. Hatta salon etkinliğimizden sonra aynı gün yüzlerce işçi sendikaya üye oldu.
YD: İş bırakma eylemleri hemen hemen her çorap fabrikasında gerçekleşti. Fabrikaların birbirini etkilemeleri nasıl gelişti? İş bırakmalarda talepler karşılandı mı?
Veysel ARSLAN: Salon toplantısından sonra çorap fabrikaları üst komitesi kuruldu ve fabrikalardan temsilci ve temsilciler seçildi bunlar zaten üyelerimizdi. Seçilen temsilciler hem gelişen tepkiyi ölçmek takip etmek hem de fabrika içlerindeki güncel duruma hâkim olmak, tepkilere karşılık vermek ve fabrikadaki duruma göre başta DERİTEKS’in ve çorap işçilerinin konumlanmasını organize edecekti. Zaten şubat ayının ilk haftası maaş ödeme zamanı olduğu için bu tarihe kadar patronların genel olarak maaş açıklamaları yapacağını biliyorduk ve bekliyorduk. Ama ilk hangi fabrikada patron açıklama yapar da nerede başlangıç fitilini ateşleriz diye hesaplamalar yapıyor ve öngörüde bulunuyorduk; bir yandan da büyük bir fabrikadan bu fitil ateşlensin istiyorduk. Özellikle aramızda konuştuğumuzda genelde Gelal, Öztaş, Naci, Alpin, Rapsodi, Tüter ve Çelik Çorap’ta olmasını istiyorduk; çünkü bu firmaların ülkedeki çorap sektöründe ücret politikasını belirleyen ve oransal olarak kendinden küçük onlarca fabrikayı etkileyen bir gücü vardı. İlk açıklama Alpin Çorap’tan geldi. 1 Şubat günü öğleden sonra açıklanan ücret tartışmaları anında içinde üyelerimizin de olduğu bir grupla anında iş bırakmaya dönüştü, yaklaşık 15 dakika sonra haberimiz oldu ve biz de fabrika önüne gittik. Başta sendikamız üyesi işçilere ardından da tüm çorapçılara mesaj atıp Alpin Çorap’a destek olmaya çağırdık. Vardiyasından çıkanlar, vardiyada iş başı yapmaya giden işçiler, sabaha kadar ekipler halinde dönüşümlü olarak çorap işçilerine desteğe geldi. Alpin’de işverenin açıkladığı ücret 5800 TL gibi bir rakamdı. Sonra gelen vardiyalar da üretim yapmadan makinaların başına geçtiler. Görevi devraldılar ve katılım yüzde yüzdü. Gecenin ilerleyen saatinde görüşmeler başladı 02.00 gibi içinde üyelerimizin de olduğu bir komite ile taleplerde ısrar edilerek fabrikada kalındı. Sabaha doğru anlaşma 6500 TL maaş + 1 ikramiye, bayramlarda erzak yardımı, taleplerin gerçekleşmesi ve eyleme katılanlara herhangi bir baskı ve işten çıkarmama sözü ile sabah 07.00-16.00 vardiyasında işçiler makinaları çalıştırdı ve ilk kazanım somutlaşmış oldu. Bu kazanım tüm çorap işçileri nazarında örgütlü ve sendikalı hareket etmenin ve üretimden gelen güçlerini kullandıklarında neleri kazanabileceklerinin ispatı oldu. Çorap işçilerinin yaklaşık 20 yıldır hayalini kurdukları birlik gerçek oldu ve ete kemiğe büründü. Birbirlerine sahip çıkmanın anlamı kavrandı. Olmaz dediklerini oldurdular. Bu çalışmaya emek verenler daha özgüvenli hâle geldi. İnanmayanlar artık daha pozitif baktı ve bir domino etkisi yarattı. En yalın haliyle değiştiler değiştirdiler.
YD: Alpin Çorap sonrası diğer fabrikalarda neler yaşandı? Patron refleksi gelişmedi mi?
Veysel ARSLAN: Alpin Çorap’ta taleplerin kabul edilmesi ile sendikalı mücadelenin önemi dışında başka bir şeyi daha ortaya çıkardı. O da şudur: işçiler nezdinde taleplerin çok yüksek olduğunu tartışan ve karar alınsa bile istenilen taleplerin patronlar tarafından verilemeyeceği, kimi firmaların bu rakamı kaldıramayacağı, iş yerini iflas ettireceği fikirler vardı. Tabii bu firma yetkilileri tarafından sendika karşıtı çalışma olarak kullanılan bir argümandır ve bizim çok sık karşılaştığımız durumlardan bir tanesiydi. Ama işçiler nezdinde buradaki şüpheler de giderildi. Patronun “imkânsız, veremem, kapıya kilit vururum, fabrikayı kapatırım daha iyi” söylemlerinin bir aldatmaca, duygu sömürüsü olduğu ve bu ücreti verecek güçte oldukları görüldü. Alpin Çorap’tan bugüne direkt iş bırakma ile onlarca fabrikada kazanım sağlandı. Belirlediğimiz 6500-7000 TL ücreti karşılık buldu, bunların çoğunda süreci yöneten görüşmelerde üyelerimiz vardı. Birçok kez fabrika kapılarında çorap işçileri ile soğukta, yağmurda, dışarda yan yana yürüyen sendikamızla kazanıldı. Sendikamızın iradesi ile işçi iradesi birleşti kenetlendi ve bu örgütlü güç kazandırdı. Tabi her yerde kolay olmadı. Ciddi kazanımların yanı sıra 3 fabrikada işten çıkarmayla karşı karşıya kaldık. Aushra Çorap’ta 12, Sağlam Çorap’ta 6, Darinda Çorap’ta da 9 işçi arkadaşımız Kod49’dan yani “İşçinin, kendisine verilen işleri kasıtlı olarak yapmaması; işçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi” gerekçesi ile işten çıkartıldı. Bu işten çıkarmanın yaşandığı yerler görece küçük ölçekli iş yerleriydi. Bu ölçekte olan iş yerlerinde sendikayı sokmamak için ne gerekiyorsa yaparak örnek olsun istemiyorlar. Duyumlarımıza göre Çorap Sanayicileri ve İşverenleri Derneği’nin bu tip yerlerde maddi dayanışma göstererek bu firmaları maddi ve iş bulma açısından besleyerek zararlarını temin etmek suretiyle ayakta tuttuklarını biliyoruz. Birçok patron istese de işçinin üretimden gelen gücüne karşı çaresiz kaldı, birçok tehditte bulunmasına rağmen bunları hayata geçiremedi.
YD: Öztaş Çorap kazanımlarıyla ayrı bir yerde duruyor. 48 kişi işten çıkartıldı, zam yapılmayacağı söylendi ve polis çağırıldı. Öztaş Çorap’taki süreci anlatır mısınız?
Veysel ARSLAN: Önemli kazanımlardan bir tanesi de Öztaş Çorap’ta oldu. Ücretlerin patron yetkilileri tarafından açıklamasının ardından hızlıca fabrika komitemiz öncülüğünde iş yavaşlatma eylemine başlandı. 07.00-16.00 vardiyasındaki işçiler fabrikanın tamamını kapsayan iş yavaşlatmanın startını verdi. İş bırakma aynı anda sendikamıza bildirildi ve biz de fabrika önünde hemen yerimizi aldık. Öncelikle 16.00-23.00 vardiyasını karşıladık. İçerdeki durum ile bilgilendirme ve ortak hareket üzerinde işçi arkadaşlarımızla sohbet edip nasıl ilerleyeceğimizi belirledik, bölüm ve vardiya temsilcilikleri oluşturuldu. Alkış ve sloganlarla bir açıklama yapılarak içeriden çıkan vardiya karşılandı ve fabrika önünde ayrılmama kararı alındı. Giren vardiya içerde görüşmelere çağrıldı ama tek tek çağrıyı kabul etmedik. Toplu açıklama talebimiz vardı. İşveren aynı günün gecesi tutanak, tazminatsız işten çıkarma, polis zoruyla fabrika dışına çıkarma tehditleri ile işçileri yıldırma ve birliğini bozmaya yönelik baskı kurdu. İçerde fabrika yöneticilerinden ekipler kurarak sendika aleyhinde propaganda yapmaya başladılar. “Sendika sizin paranız yer, sizi satar, yarı yolda bırakır, bu sendika terör örgütlerinin sendikası, burası sendikayı kaldırmaz, kapatalım daha iyi.” gibi birçok anti-propaganda yapıldı. Ama hiçbiri karşılık bulmadı. Bu yalan tutmayınca bu sefer içeriye avukat çağırılarak tutanak tutuldu ve ilk gün 14 işçi KOD-49 ile işten atıldı. Sonraki iki günde toplam 48 işçi işten çıkartıldı ama kapı önündeki irade, her işten çıkarmaya slogan ve halaylarla karşılık verdi. Biz de ilk andan itibaren uluslararası markalara üretim yapan Öztaş Çorap’la hem markalar nezdinde hem de üst sendika konfederasyonumuz IndustriALL nezdinde yoğun bir görüşme trafiği başlattık. Uluslararası markalar buraya ikinci günün sabahında müdahale etti ve sendikamızın talepleri iletildi. Marka temsilcileri ile Öztaş Çorap yetkilileri yaklaşık 4 saat süren görüşmeler ve esasta kararlılıkla süren işçi iradesi sonucu patron geri adım attı. Öztaş Çorap işçisi “sendikayla devam” dedi. Öztaş Çorap’ta sırada toplu sözleşme var diyebiliriz.
YD: Her güne bir yenisi eklenen iş bırakma eylemleri bize ne anlatıyor? Neden bu hareketler büyüyor?
Veysel ARSLAN: Son iki aylık süreçte yoğun olmak üzere tüm ülke gündeminde olan bu eylemlerin temel iki farklı kulvarda geliştiği söylenebilir. Tüm işçi-emekçileri kapsayan, zamların geri alınması talebi birçok kesimce karşılık buldu ve halkın yoksul kesimi sokağa çıkarak tepki gösterdi. Hükümet politikalarının bir sonucu olduğu için bu talepler etrafında iktidarın ekonomik politikalarına karşı halkın sokağa çıktığı söylenebilir. Zamlara yönelik tepkiler ve zamların geri çekilmesi talebi ilk bakışta salt ekonomik bir talep gibi görünse de asıl olarak, iktidardan istenen bir talep olması nedeniyle siyasi karakter de kazandığını düşünüyorum. Birleşik ortak mücadele hattı daha fazla gecikmeden yaratılmalıdır. Ortak ve birleşik örgütlü güç, sorunları çözecek yegâne mekanizmadır. Yoksulların, işsizlerin, işçilerin, emekçilerin en etkili gücünün birleşik mücadele olduğu görülmüştür. İşçiler ayaktayken ve hemen her iş kolunda örgütsüz-sendikasız işçiler sokaktayken kıllarını kıpırdatmayan sendikalar var. Bu arada hem dayanışma hem de ziyaretler açısından en hareketli sendikaların da İstanbul İşçi Sendikaları Şubeler Platformu’nda olduğunu söyleyebiliriz.
YD: Önümüzdeki süreçte bizi neler bekliyor? Deriteks bu sürece nasıl hazırlanıyor?
Veysel ARSLAN: Gelinen aşamada yapılacaklar sadece DERİTEKS açısından değil tüm işçi-emekçiler açısından acil, basit ve önemlidir. Her iş kolunda en hızlı şekilde sendikalaşma ilk hedef olmalıdır. Tabi sendikalaşmayı sadece üye olma olarak ele almıyoruz, örgütlenme bilincinin gelişmesi olarak ifade ediyoruz. Öncelikle birleşik mücadelenin, işçilerin kendiliğinden farkına vardığı sınıf refleksini; kalıcı, örgütlü bir bilince dönüştürmek bizim ve bunu dert eden emek örgütlerinin gündemi olmalıdır.
Yani yükselen ücret talepli emek hareketinin ve mücadelesinin, sendikal mücadelenin kitleselleşmesine akıtmak ve bu temelde genişletmek nicel olarak sendikalı işçi sayısının gözle görülür biçimde artması sendikaların niteliğinde ve bu eksende sendikal mücadeleye yeni bir can katacaktır. Son aylardaki işçi hareketleri her zamankinden daha fazla olanak yaratmaktadır. Köşe kapmaca oynayan, işçiye üstten bakan, bürokratik bir şekilde değil; sahada, sokakta, işçinin yanında soğuğu soluyarak bu hareketin geleceğine dair çalışma planlayarak ilerlemek gerekmektedir.
İşçi birliklerini kalıcılaştıran bu olanakların gerçeğe dönüşmesi için örgütlenecek sendikaları bir yandan da denetleyerek, sınıfı hak eden, sınıf sendikacılığını esas alan sendikaları yaratmak önemli görevlerdendir. DERİTEKS olarak ise aciliyetle fabrika komiteleri kurmak, bu komiteler aracılığı ile sınıf kimliği ve sendikal örgütlenme bilinci kazandırmak, işçilerin kendi öncülerini geliştirerek başta kendi iş kolları ve ardından diğer tüm iş kollarına sirayet eden hareketin devamlılığını sağlamak hedeflerimiz arasında diyebiliriz. Tabii bunun söylediğimiz kadar kolay olmadığının farkındayız ama dönemin görevinin bu olduğunu düşünüyorum. Başta sendikalar olmak üzere emekten yana tüm kurumlar bu çalışmaları yaptığı ölçüde günün ve dönemin omuzlara yüklediği sorumlulukları yerine getirilebilecektir.
YD: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Veysel ARSLAN: Tabii ki önemli gördüğüm birkaç şeyi söylemek istiyorum, sınıf hareketine yön verme iddiasında olan her bir emek dostu, kişi, kurum, sendika vb. oluşumlar gelişen bu hareket karşısında sorumluluklarını görmelidir. Uzaktan izlemek yerine yakınına gelmek, teorik çıkarımlar yapmak yerine işçiyle konuşmak, işçileri dinlemek, kendi ilişkilerinde hangi iş kolu olursa olsun ortaya çıkan zayıf tepkileri büyütmek, güçlü tepkileri örgütleyip öncüsü olmak zorundadır. Çoğu örgütsüz olan bu hareketlere yön vermek aslında çok kolaydır. Samimi bir şekilde hareketin içine girmek, işçiyi dinlemek, iradesiyle karar almak, birlikte her karara dair yol gösterici olup çelişkileri işlemek hem geliştirici, öğretici olacak hem de hareketin başarısı için yol kat edilecektir. Başarının kendisi tam da budur. Mesele sadece ücret veya herhangi bir hakkı alma gibi sadece günü kurtaran kazanımlar değildir. Önemlidir ama bu süreçte hem hareket eden işçilerden hem de hareketten öğrenen öncüler olmak; hareketin kalıcı örgütlenmelerini inşa etmek asıl kazanımın kendisidir.