[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Rus şirket ROSATOM tarafından Akkuyu’da inşa edilen Nükleer Güç Santrali (NGS) ile ilgili tartışmalara her gün yeni bir başlık eklenmeye devam ediyor. Son olarak santral bölgesine kurulacak radar sistemiyle gündeme gelen NGS Rus emperyalizminin Türkiye’deki faaliyetlerinin derinliğine işaret etmek bakımından da dikkate değer bir konu durumundadır. Nükleer santralin yönetiminde bulunan tek Türk kökenli üye Cüneyt Zapsu, kurulan radar sistemiyle ilgili kendisinin hiçbir şekilde bilgilendirilmediğini ve yönetim toplantılarına alınmayarak dışarıda tutulduğunu belirtti. Bunun üzerine Akkuyu’daki radar sistemiyle ilgili verilen araştırma önergesi AKP-MHP faşist bloku tarafından reddedildi. Araştırılması reddedilen iddialarda ise Rusya’nın Türkiye’yi kendi toprağı olarak görerek anlaşmada bulunduğu söylenilen kuralları çiğneyerek Akkuyu’da radar, liman yaptığı ve Türk yetkililere herhangi bir bilgilendirmede bulunmadığı yer almaktadır. RUS EMPERYALİZMİNİN RADARINDA TÜRKİYE Dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz koşulları emperyalist güçleri sömürge politikalarında pervasızlaştırmaya ve yarı sömürgeler üzerinde kurulan tahakkümün de boyutlanmasına neden olmaktadır.
Türkiye, içinde bulunduğu ekonomik-siyasi kriz koşullarıyla birlikte göbekten bağlı olduğu Amerikan emperyalizminin yanında Rus emperyalizmiyle bağlar kurmak zorunda kaldı. Ekonomik kriz karşısında yetersiz kaldıkları her durumda Türk egemen sınıflarının emperyalist merkezlerle bağları kuvvetlendirmeye yönelmeleri krizin sonuçlarını hafifletme gayretleri ülke ekonomisini her bakımından içinden çıkılmaz açmazlara sokmaktadır. Rusya-Ukrayna savaşının körüklediği emperyalistler arası dalaşta yarı sömürgeler üzerinde etkinliği artırma kapmacasında koltuk rolünü üstlenen Türkiye, koltuğuna oturmak isteyen her emperyalist kliğe davetiye uzatmakta ve bu şekilde sallanan koltuğunu sağlamlaştırma planları kurmaktadır. Egemenlerin kurduğu planlar, Türkiye üzerindeki emperyalist sömürüyü ve siyasi tahakkümü derinleştirmekle birlikte, onu hareket edemez hale getirdi. Rus şirketin son olarak Akkuyu’da kurduğu radar sistemine karşı egemenlerin söz söyleyemez hale gelmesinin altında yatan nedenlerin başında var olan bağımlılık hali yattığı düşünülebilir.
Ezilen sınıf ve uluslar üzerinden “milli” değerleri temel politikası haline getiren AKP-MHP faşist blokunun, milli değerlerin ve egemenliğin ayaklar altına alındığı Akkuyu NGS hakkında söyleyecekleri tek bir sözünün olmaması, onların emperyalizme biat etme politikasını da görünür kılmıştır. Dolayısıyla milliyetçilik, devletçilik gibi faşist söylemler yalnızca Kürt ve çeşitli uluslar karşısında takınılan, iktidarı koruma aygıtından öteye gitmemektedir.
SÖZDE MİLLİ ÖZDE YARI SÖMÜRGE
Krizin siyasi yönetimini sağlayan söylemlerinde “millilik” uydurmasının dışına çıkamayan ve en ufak karşıt görüşü “milli değerleri aşağılamakla” yaftalayan Türk hâkim sınıfları milliyetçiliği her ne kadar diline dolasa da pratikte durum tam tersidir. Kaz Dağları’nda altın çıkaran Kanadalı Alamos Gold şirketinden yine Fırat Nehri’ne siyanür sızdırmakla gündeme gelen İliç’teki altın madeni şirketi, Kanada menşeili Anagold Madenciliğe ve Rus şirket ROSATAM öncülüğünde kurulan Akkuyu NGS’ye kadar yabancı sermaye ve küçük paydaş kompradorlarla örülen emperyalist sömürü ağı, hâkim sınıf “milliyetçiliğinin” gerçek hamurudur.
Bugün yerli araba safsatası TOGG ile kabaran “milli üretim” egemenlerin dilinden düşmezken Rus emperyalizminin Akkuyu’da inşa ettiği ve Türk işbirlikçilerini dışında tuttuğu radar sisteminden söz dahi edilmemesi egemenlerin, özünü maskelemesi ve milli politikalarının gayri milli olduğu gerçeğini gizleme çabasından öte bir şey değildir. Bununla yetinmeyen egemen sınıflar Akkuyu ve Akkuyu gibi dışa bağımlı üretim merkezlerini “milli” olarak lanse etmekte ve bununla büyük bir övünç duyma aymazlığından da geri durmamaktadırlar. Nitekim Rusya’nın “Türkiye yeni gaz merkezi olabilir” açıklamaları hem düzen partileri siyasetinde hem de burjuva-feodal medyada heyecan yaratmış, egemenlerin göğsünü kabartmıştır. Rusya’nın açıkça söylemekten çekinmediği, Rus emperyalizminin Türkiye’de kurduğu ekonomik-siyasi sömürü ağı, kriz içinde boğuşan yarı sömürge Türkiye’nin övündüğü bir olgu halini almıştır. Bu anlamda Akkuyu’da kurulan ve yalnızca Rusya’nın kontrolü altında tutulan radar sisteminin ulusal güvenlik zafiyeti yaratacağı bilinmekle birlikte emperyalist pazarın artıklarıyla günü kurtarma hayalleri kuran Türkiye için ödenebilir bir bedel olarak görülmektedir.
MİLLİ OLAN TEK ŞEY RİSK
Akkuyu NGS’nin yaratacağı olası doğa tahribatı çokça tartışıldı. Bununla birlikte yakın zamanda Erzincan İliç’teki altın madeninde meydana gelen sızıntının yol açtığı çevre tahribatı da nükleer sızıntının sebep olacağı sonuçların ne denli ciddi boyutlarda varacağına dikkat çekti. Anlaşma gereği enerji çıktısının yönetiminde ve dağıtımında ciddi anlamda üstünlüğü olan ve karar mekanizmasında ağırlığı karşısında Türkiye, Rusya karşısında küçük bir pay ve büyük risk sahibi konumunda bulunmaktadır. Enerjinin kullanım haklarını elinde tutan Rusya için Akkuyu, santralin inşaat sürecinde düşük ücretli iş gücü, risksiz üretim alanı ve Türkiye’nin ekonomik-siyasi gidişatında etkin olma avantajlarını korumaktadır. Bunun karşısında Türkiye ise topraklarını emperyalizmin pazarı için kullanıma açan, bu pazar için çok da büyük değer ifade etmeyen artıklarla beslenen ve nükleer santralin olası sonuçlarında riski üstlenen ülke olarak görevini yerine getirmektedir. Yarı sömürge iktisadi yapının zorunluluğu, ülkeyi kuşatan emperyalist gücün ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bugün kapitalist sistemin çıkmazları onun en yüksek aşaması emperyalizmi yarı sömürgeler üzerindeki etkinliğini artırmaya zorlamaktadır. Bunun sonucunda Türkiye, Amerikan emperyalizmi ve türevleriyle, bunun karşısında Rus emperyalizmiyle de sonuçta ABD’nin söz sahibi olduğu, olacağı bir ilişki kurmuş durumdadır. Emperyalistlerin çıkarlarını gerçekleştirmeye dayalı ve emperyalistler arası çatışmalarda ağır sonuçlar üretecek her ilişki gibi bu ilişki de halkın aleyhinedir. Bu ilişkilerdeki esas durum
Türk hâkim sınıflarının üretebildikleri tek milli değerin risk olduğudur ve Türkiye topraklarında elde edilen büyük kazançların da her koşulda emperyalist güçlere akacağıdır. Akkuyu NGS’de kurulan Rus radar sisteminin görünür kıldığı emperyalist tahakküm, Türkiye’nin ülkedeki başta Kürt ulusu olmak üzere ezilen tüm azınlık milletlere karşı uyguladığı şoven politikalarını ve “milli” duruşunu boşa düşürürken, onun ekonomik ve siyasi bağımlılığını bir kez daha kanıtladı. Türkiye’de egemenlerin milli duruşu, kendi topraklarının güvenliği söz konusu olduğunda değil, egemenlerin kendi çıkarları doğrultusunda şekillenmektedir. Bu anlamda onların çıkarına olmayan her söylem milli birliği ve beraberliği bozacak suç yaftasıyla sunulurken, emperyalizmin egemenliği altında yaratılan ve onların çıkarına hizmet eden söylem ve eylem için millileştirme uğraşı verilmektedir. O halde emperyalist egemenliğe ve onun yerli iş birlikçilerine karşı toprağı, suyu ve her türlü üretim aracını millileştirmek ancak MLM teorinin pratiğe dökülmesiyle mümkündür. Egemen sınıfın sömürü aygıtları, işçi-köylü sınıfın elinde özgürleştirilecektir.