Bundan 77 yıl önce İran Kürdistanı’nın Çayçıra Meydanı’nda faşist Şah Rejimi’nin daraağaçlarında üç kardeş asıldı. Bunlardan birisi, 1942’de İran Kürdistanı’nda kurulan Komela örgütünden Qazi Muhammed’di. Q. Muhammed ve kardeşleri diğer Kürt yurtseverleriyle birlikte asılırken asıl boğulmak istenen bir ulusun İran Kürdistanı’ndaki özgürlük hamlesiydi. Bu hamlenin simgesi olan Q. Muhammed Mahabad’la özdeşleşmiş bir önderdi. 31 Mart 1947’de idam edilmesinden bugüne 77 yıl geçti. Onu, ölümünün 77. yılında anarken onunla bütünleşmiş olan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ne (MKC) ve bu Cumhuriyeti ortaya çıkaran bazı koşullara, MKC ile ilgili diğer gelişmelere değinmek, sayfamızın sınırlılığı içerisinde anlamlı olacaktır.
İran’da Sovyet Askerleri
2. Emperyalist Paylaşım Savaşı faşist Hitler Almanyası’nın 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırıp işgal etmesiyle başlamıştır. Böylece, Büyük Ekim Devrimi’nin ilk günlerinde, Lenin’in önderliğinde belirlenen “Sosyalist Anayurt Savunması” perspektifinin haklı ve isabetli olduğu da ortaya çıkmıştır. Sovyetler Birliği, emperyalist devletlerin savaş kararıyla, anayurt savunmasına uygun tedbirlerini daha da güçlendirmek ve artırmak zorunda kalmıştır. Faşist Almanya ile zaman kazanmak için yapılan “Saldırmazlık Anlaşması” bunun bir parçası olduğu gibi, 22 Haziran 1941’de Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla, Sovyetler Birliği sınırları dışında geliştirilen adımlar da bu tedbirlerin bir parçasıydı.
Stalin ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi, emperyalist devletler arası çelişkilerden yararlanmanın yanı sıra “barışın baş düşmanı” olarak değerlendirilen faşist Almanya, İtalya ve Japonya’ya karşı sözde de olsa demokrasi yanlısı güçlerle ittifak oluşturma siyaseti geliştirmiş, İngiltere-ABD ile Sovyetler Birliği bir koalisyon oluşturmuştu. Aynı zamanda, faşist Almanya’nın bir üssü konumunda olan Sovyetler Birliği’ne komşu ülkeler içerisinde belli başlı adımlar atılması zorunlu hale gelmişti. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesi faşist Almanya, ticaret anlaşmaları ve askeri yığınağıyla İran’ı bir üst konumuna getirmişti. Bu, sosyalizme ve Sovyetler Birliği’ne karşı olmasının yanında zengin enerji kaynaklarına el koymanın hesaplarının bir sonucuydu ve buna karşılık olarak Sovyetler Birliği 1941 haziran, temmuz ve ağustos aylarında İran rejimini ve başında bulunan Rıza Şah’ı uyarmış ve faşist Şah rejiminin bu uyarılarını dikkate almaması üzerine 1921’deki “Sovyet-İran Anlaşmasına” da dayanarak 25 Ağustos 1941’de İran’ın kuzeyine Kızıl Ordu’nun belli bir gücünü aktarmıştır.
Kızıl Ordu’nun İran’ın kuzeyine inmesi anayurt savunmasının parçası olarak güneyden gelecek faşist saldırılara set çekmek içindir. Bu, savaş sonrası Kızıl Ordu güçlerinin İran’dan hızlıca geri çekilmesi ile de pratikte görülecekti. Kızıl Ordu’nun İran’ın kuzeyindeki varlığını Stalin yoldaş şu şekilde açıklamaktadır: “Yabancı bölgeleri zapt etmek ya da ister Avrupa isterse de aralarında İran’ın da bulunduğu Asya bölgelerinin hakları söz konusu olsun, yabancı halkların boyunduruk altına alınması gibi bir savaş hedefimiz yoktur ve böyle bir savaş hedefimiz olamaz.”
Sovyetler Birliği’nin İran’a güç göndermesiyle İran’da Almanya hesabına yürütülen faaliyetler büyük ölçüde engellenmişti. Sovyetler Birliği’nin de tüm amacı buydu, ki 1942’de Sovyetler Birliği, İngiltere ve İran arasında yapılan görüşmelerde Sovyet ve İngiliz askerlerinin İran’da kalma süreleri belirlenmiş ve bir anlaşma yapılmıştır. Sovyetler açısından, sosyalizmin ülkesine saldırı ve ona karşı faaliyet durumunun ortadan kalkmasıyla bu askeri varlık sona erecekti. Nitekim Sovyetler Birliği, bu koşulların oluşmasıyla anlaşma ve ilkeleri uyarınca askeri gücünü geri çekmiştir. Ancak İngiltere ve ABD emperyalistleri baştan beri sürdürdükleri ikili tutumu bu noktada da sergilemişlerdir. Emperyalist emelleri ve esasta Sovyetler Birliği’ne düşmanlıkları, savaş sonrasında da İran’da ekonomik-askeri varlıklarını sürdürmeleri hatta derinleştirmeleriyle açığa çıkacaktı.
Cumhuriyetin Koşulları
1941 yılının ortalarında Kızıl Ordu güçlerinin İran’ın kuzeyine yerleşmesi ile İran Azerbaycan’ı ve İran Kürdistanı’nın “Serbest Bölge” konumu güçlenmiş, Mahabad ve çevresi fiilen İran devletinin hâkimiyetinden çıkmıştı. Bu koşullarda, Mahabad civarındaki bazı Kürt çevrelerinin etkinliği belirmiş ve Sovyetler Birliği ile ilişkileri gelişme göstermeye başlamıştı. Aşiret reisleri, toprak ağaları, şeyh gibi yerel-dinsel otoritelerden oluşturulan bir delegasyon 1941’de Bakü’ye davet edilmiş ve 16 Ağustos 1942’de bu gelişmeler içerisinde Komela örgütü kurulmuştur. Komela’nın henüz ciddi bir güç oluşturamadığı 1944 yılında Q. Muhammed Komela’ya üye olacaktır. Bir yıl sonra Mahabad’da, Kürdistan-Sovyet Kültür Derneği’nin ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP)’nin kurulması takip edecektir. 1942’de kurulan Komela, böylelikle 1945’te KDP’ye evrilmiş oldu. Aynı dönemde, 1945’te Azerbaycan Ulusal Hükümeti kurulması ve 12 Aralık‘ta İran sınırları içerisinde bu özel hükümetin kuruluşunu ilan etmesi, Mahabad merkezli Kürt Ulusal Hareketinin ilerlemesini tetiklemiş, uygun bir dizi koşulların bir araya gelmesiyle 22 Ocak 1946’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti resmen ilan edilmişti. Mahabad Kürt Cumhuriyeti, Mahabad ve çevresinde 20 bine yakın nüfusa sahip ve aşiret önderleri, feodal toprak ağaları, ulema kesimi ve az sayıda aydının yönetiminde bulunan bir “özerk cumhuriyet”ti. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nde köylülük, nüfusun yüzde 80’ini oluşturmasına rağmen bir toprak reformu yapılmamıştır. Kapitalist gelişmenin henüz alt düzeyde olması, ulusal gelişmişliğe ve ulusal önderliğe yansımış bu sosyo-ekonomik gerçeklikten zayıf bir ulusal önderlik şekillenmiştir. Bununla birlikte özerk Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nde Kürtçe resmi dil ilan edildi. 1929’da Sovyetler’de Îsahak Mêrogûlov tarafından Latin harfleriyle bir Kürtçe alfabe hazırlanmıştı. Sovyetlerin gönderdiği matbaa ile birkaç dergi, gazete yayınlandı. Çocuklar için ders kitapları hazırlandı. Kürtçe oyun sergileyen tiyatro oluşturuldu. Sovyetlerin sunduğu imkânlarla radyo yayını yapıldı. Demokratik Kadın Birliği kuruldu. Öğrenim amacıyla 60-80 civarında Kürt genci SSCB’ye gitti. Bu gençler teknik, telsiz cihazları ve toplar üzerinde eğitim aldılar. Peşmerge ordusu kuruldu. SSCB ile dış ticaret ilişkileri geliştirildi. Bir yıl içerisinde olan tüm bu gelişmeler ulusal bilincin gelişiminde büyük rol oynamıştır. Mahabad Kürt Cumhuriyeti ve Azerbaycan Ulusal Hükümeti’nin ulusal demokratik nitelikleri birbiriyle 23 Nisan 1946’da yaptıkları anlaşmada görülmektedir. Buna göre: “… Kürtlerin çoğunlukta bulundukları Azerbaycan bölgelerinde idari sorunları Kürtler ele alır. Aynı şekilde, Azerbaycan’ın nüfusun çoğunluğu oluşturduğu Kürdistan bölgelerinde idari Azerbaycan Ulusal Hükümeti’nin kurumları ele alır. Her iki hükümet, ekonomik sorunları çözme ile görevli ortak bir komisyon oluşturur. Bu komisyonun kararları iki hükümet başkanının denetiminde gerçekleştirilir. Azerbaycan ve Kürdistan arasında, durum gerektirdiğinde karşılıklı yardım amacıyla askeri bir birlik oluşturulur. Azerbaycan Ulusal Hükümeti, Azerbaycan’daki Kürt halkının dili ve kültürünü tüm olanaklarıyla teşvik eder. Kürdistan Cumhuriyeti aynı sorumluluğu Kürt topraklarındaki Azeri kültürünün gelişmesi için yüklenir…” Bu anlaşma iki ulus arasında dayanışma ve dostluğu geliştirme amaçlıdır.
Mahabad merkezi Kürt Ulusal Hareketi’nde, Sovyetler ve dönem itibarıyla Stalin yoldaşın etkisi barizdir. Bu etki ve İran Kürdistanı’nın içsel dinamikleri KUH’a demokratik nitelik kazandırmıştır. Fakat hareket feodal sınıfların önderliğinde olduğundan, bu sınıfların zaaflarını taşıyordu. Bu durum hem demokratik ve dostane içerikli anlaşmaların tutarlı bir şekilde yürütülememesinde hem de gerici İran devleti karşısındaki teslimiyet çizgisinde açığa çıkmıştır. Sovyetler Birliği, İran’dan çekildikten 6-7 ay sonra (Kasım 1946’da), İran gerici devleti Azerbaycan Ulusal Hükümeti’ni yıkmak amacıyla askeri saldırılarını yoğunlaştırmıştır.
12 Aralık 1946’da Azerbaycan Ulusal Hükümeti, ABD-İngiliz emperyalist devletlerinin de desteğiyle, kanlı bir katliamla yıkılmıştır. Azerbaycan Ulusal Hükümeti’nin yıkılmasını Mahabad’a yönelik saldırılar izlemiştir. İran devleti, başlarda Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ne karşı oyalamak amaçlı daha ılımlı bir tasfiye planıyla yaklaşıp sonradan hızlıca tutuklamalara girişmiş ve Azerbaycan Ulusal Hükümeti’nin yıkılmasından kısa bir süre sonra da Mahabad Kürt Cumhuriyeti yıkılmış, Q. Muhammed şahsında, tutuklanan önderleri dara çekilmiştir.
1946’da kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti, bir cumhuriyet olarak ilan edilse de bağımsızlığını gerçekleştirebilmiş bir devlet olamamıştır. Bu yönde bir adım atmış, ancak bunu geliştirmeye fırsat bulamamıştır. Bunun pek olanaklı olmadığı da söylenmelidir. Toprak ağalığı, dini otorite vb.nin önderliğinde kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nde kapitalist ilişkilerin çok yeni olması nedeniyle milli burjuvazi gelişkin değildir. Kapitalist üretim ilişkileri, kapitalist metanın pazarlara sunulması, pazarlara hâkim olma çabası, ulusal burjuvaziye içkin bir tavırdır. Burjuvazi, mensubu olduğu ulusun pazarlarına, iş gücü ve zenginlik kaynaklarına hâkim olmak ister ve bu onları ulusal bağımsızlık çizgisinde harekete zorlar. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nde ise burjuvazi gelişmediği için hâkim feodal sınıfların bir kısmı çıkarlarını gerici İran rejimi ile uzlaşmakta bulmuştur. İran Kürdistanı’nda bulunan petrol rezervleri gibi yeraltı zenginliklerini sömürmek isteyen ABD-İngiliz emperyalistlerinin büyük silah desteğini de alan İran rejimi önce Azerbaycan Ulusal Hükümeti’ne ardından da Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ne saldırmıştır. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ndeki sınıfsal ilişkiler ve ulusal bilincin gelişme derecesi İran rejiminin saldırılarına karşı da teslimiyeti getirmiştir. Ezilen ulus burjuvazisinin “doğal” diyebileceğimiz tepkisi, kendi ulusal devletinin varlığı ve bunun için ulusal kurtuluş mücadelesi olur. Ezilen uluslara ait bu toplumsal yasa, hiç şüphesiz İran’daki tüm ezilen uluslar için olduğu gibi İran Kürdistanı için de geçerlidir. Gelgelelim kapitalist gelişmenin son derecede geri olduğu koşullarda ve önemli ölçüde konjonktür belirlemesi bağımsız Kürdistan’ı değil İran sınırlarına tabi, İran devlet yapılanmasından kopmamış fiili-özel diyebileceğimiz bir yapıyı ortaya çıkarmıştır. İşte Mahabad Kürt Cumhuriyeti budur ve bu koşulların ürünüdür.
Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşunda olduğu gibi sürecin Özgürce Ayrılma Hakkına dönüşememesi ve varlığını uzun süre sürdüremeyip yıkılmasında da İran Kürdistanı’nın sosyo-ekonomik gerçekliği, hareketin önderlik yapısı ve konjonktür belirleyici olmuştur. Hareket esas olarak feodal sınıflar ve sınırlı bir aydın kesiminin önderliğindeydi. Toprak ağaları, şıhlar, aşiret yapısı ve aşiret reisleri, zayıf bir aydın tabaka, kazanımları sonuna kadar savunma ve geliştirme değil tamamen aleyhe dönen koşullar karşısında uzlaşma yoluna girmiştir.
Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin yıkılışının üzerinden 78 yıl, Q. Muhammed’in katledilişinin üzerinden 77 yıl geçmiştir. Q. Muhammed’e tarihsel bir kişilik vasfı kazandıran, ezilen bir ulusun ferdi olarak, milli zulme isyanı ve Kürt ulusunun tıpkı diğer uluslar gibi özgür olması gerektiğine olan sarsılmaz inancıdır. Ortaya çıkan elverişli koşulları tereddütsüzce Kürdistan için değerlendirmesi ve öne atılması bundandır. Mahabad Kürt Cumhuriyeti yıkıldı. Q. Muhammed için darağaçları kuruldu. Bu son geçiciydi ve sonraki gerek dört parça Kürdistan’da gerekse tüm ezilen uluslarda ortaya çıkan ulusal kurtuluş mücadeleleri ve ulusal önderleri bunu gösterdi. Mahabad ve Q. Muhammed, Kürt ulusal kurtuluşunda ve Kürt halkının atan nabzında, bilincindedir.
* Hüseyin Can “Kürtler ve Stalin”