Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin 16. Genel Kurulu gerçekleştirildi. Covid-19 pandemisinden kaynaklı 4 yıl aradan sonra gerçekleştirilen Genel Kurul’da Sarı Listenin adayı olan Cuma Erçe kazandı.
Ankara’da gerçekleştirilen genel kurula katılım yoğundu. Derneğin sorunları, Alevi hareketinin eksiklikleri ve derneğin toplumsal mücadeledeki yeri üzerine tartışmalarla geçen kongre başkanlık seçiminin ardından sona erdi. Cuma Erçe’nin aday olduğu liste ilk defa başkanlık seçimlerinde yeni bir yöntemin denendiği bir seçim oldu. Derneğin genel politikası ve tartışmaların gerçekleştiği seçim öncesi durumu ve önümüzdeki süreçte nasıl bir yol izleneceğini PSAKD Genel Başkanı Cuma Erçe ile konuştuk.
Yeni Demokrasi: Alevi örgütleri ve PSAKD nasıl bir süreçten geçiyor, ne tür sorunlar yaşıyor?
Cuma Erçe: Alevi kurumları gerçekten zor bir süreçten geçiyor. Çünkü saldırılara alabildiğine açık hale gelmiş durumda. Alevi kurumlarının devlet ile olan bağı, siyasi partilerle olan ilişkisi, dost kurumlarla ve emek, demokrasi mücadelesi veren tüm diğer kesimlerle olan ilişkisi anlamında bir ikilem içerisinde. Bu ikilemden kurtulamazsa eğer gerçekten daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalma riski taşıyor. Bundan yaklaşık 34 yıl önce kurulan dernekler ne zaman ki halkla birlikte, kitlelerle birlikte, emek, demokrasi mücadelesi veren platformlarla bir arada olabildiği sürece yüz binleri sokağa taşıyabilen, alanlara taşıyabilen ve alanlarda o güçlü gövdesini herkese ve siyasi iktidara hissettirebiliyor. Özgürlük mücadelesi veren, emek ve demokrasi güçleri de onları buluşturabilen ve neredeyse onlara önderlik edebilecek konumdaydı. Ancak geldiğimiz son süreçte devletle ve siyasi partilerle olan ilişkisinde ciddi bir eksen kaymasına uğradı. Halkla olan bağı zayıfladı. Kendi içlerindeki demokrasi kültürü, demokratik işleyiş ciddi bir biçimde zarara uğradı. Bu anlamda da gittikçe darlaşan ve içine kapanan, halktan uzaklaşan ve Alevilerin sorunlarından, taleplerinden uzaklaşan bir noktaya geldi.
Alevi kurumları karar süreçlerini tabana yayan; yani sözün, yetkinin ve kararın tabana ait olduğu ve gerçeğini görmeden daha çok merkezileşen ve daha çok iktidar perspektifiyle meselelere bakan ve yönetimlere gelenlerin kendilerini iktidar saydıkları ve buralarda da Alevilerin temel hak ve çıkarlarını bir tarafa bırakarak kendi öznel çıkarlarını öne çıkartan bir yaklaşım içine girdi. Tabi bunu bütün Alevi kurumları için söylersek doğru olmaz. Haksızlık etmiş oluruz. Ama genel süreçte ne yazık ki kurumların bir bölümü devletle olan ilişkisini ayarlayamadığı, siyasi partilerle olan ilişkisine bir mesafe koyamadığı ve kimi zaman iktidar partilerinin bile arka bahçesi haline gelen kurumlara dönüştü. Çünkü kendisini mekanlara kapattı. Bu mekanlarda da sadece mekânın boyası, badanası ve çatısı ile uğraşan bir noktaya evirildi.
Hâl böyleyken ciddi bir itibar kaybı yaşıyor, Alevi kurumları. Yani geçmişte olduğu gibi adeta Alevilerin gözbebeği olan birçok kurum bugün ne yazık ki Alevilerden bile yeterli desteği göremiyor. Alevilerin önemli bir kısmı derneklerden, kurumlardan uzaklaşmış durumda. Bunları tabi her birinin ayrı ayrı bahanesi çokta kabul edilebilir olmasa da önemli bir kısmının gerekçelerine dikkat çekmek gerekiyor. Bu gerekçeleri ciddiye almak gerekiyor. Çünkü Alevi kurumları kendi üye tabanı ve Aleviler tarafından denetlenemez hale gelmiştir. Dolayısıyla oralarda iktidara, yönetime gelenler, başkan olanlar hani neredeyse tek adam biçimine evriltiyor meseleyi. Bu haliyle de kendi içine kapanan, gruplaşan ve sadece bir grubun hâkim olduğu bir duruma evriliyor.
Kurumlar Alevilerden uzaklaştığı kadar Alevilikten de uzaklaşmış durumda. Çünkü Alevi felsefesini, kültürünü, inancını çokta yansıtamayan hem yönetim anlayışına hem de faaliyetlerine yansıtamayan bir şekle bürünmüş durumda. Bu tabi ki yani dikkatli davranıldığında şöyle görünecek: eğer Alevi kurumlarında Aleviliğin temel prensiplerinden, ilkelerinden uzaklaştığı noktada zaten herhangi bir kuruma dönüşürler. Bir Alevi kurumu tanımlaması içerisinde yer almazlar. Böyle bir tehlike ile karşı karşıyalar. Yani birçok kurumumuz, ne bir Alevi kurumu gibi davranabiliyor ne bir demokratik kitle örgütü gibi davranabiliyor ne de hak alma örgütü gibi davranabiliyor. Yani kendisine bir yol arıyor ama bulamıyor. Çünkü eksen kayınca böyle bir gerçeklikle yüz yüze kalmış oluyor.
Kadınların söz ve karar süreçlerine katıl(a)madığı bir gerçek. Çünkü kadınlar sadece kurumlarımızda, cem evlerimizde hizmet edenler olarak görülüyorlar. Dolayısıyla kadınlara yönetimlerde yer verilmediği gibi karar süreçlerinde de yer verilmiyor. Yani sadece onlar hizmet görenler, lokma pişirenler, temizlik yapanlar, çay demleyenler olarak bakılıyor. Ama her geçen gün kadınların hem genel anlamda kadın mücadelesi içinde seslerini yükseltmesi hem de Alevi kurumlarında artık alttan gelen bir dalga var ki bunun uzun sürmeyeceği kanısındayım. Kadınlar bu süreçte hak ettikleri yere gelecekler. Örgütleniyorlar, talepleri var. Yönetimlerde yer alma, eşit temsiliyet konusunda ciddi talepleri var ve bunlar çok haklı talepler. İnanıyorum ki önümüzdeki süreçte kadınlar daha görünür olacaklar. Hem yönetim anlamında hem de faaliyet açısından bakıldığında gerçekten kendilerini hissedilir bir biçimde ortaya koyacaklarını düşünüyorum.
Kurumlarımızın diğer bir handikabı ne yazık ki gençlik sıkıntısı. Gençlik konusunda da kurumlarımız uzun zamandır bir politika ortaya koyamadığından gençlerle buluşamıyor, gençleri süreçlere katamıyor. Aslında gençliği çok istemiyor yani görüntü itibariyle öyle. Aynı kadınlarda olduğu gibi gençleri de karar süreçlerine katmak yerine onları da cem evlerinde masa düzelten, sandalye kaldıran, temizlik yapan konumunda görüyor. Sadece ve sadece gençler semah dönecekler, on iki hizmet yerine getirecekler gibi bakılıyor. Halbuki son genel kurulumuzda gençlikte bu noktada ciddi bir sürece el koydu. Kürsüye çıkarak taleplerini deklarasyon biçiminde herkesle paylaştılar. Bu çok sevindirici bir şey. Benzer bir durum dediğim gibi kadınların kendilerini görünür kılacak çıkışları gençliğe de sirayet ediyor. Gençliğin de önümüzdeki günlerde Alevi kurumlarında daha canlı olacaklarını hissediyorum. Meseleleri kavrama biçimleri oldukça iyi durumda. Yeter ki bu arkadaşlarımıza, gençlerimize yer verilsin. Bu arkadaşlarımız bu kurumlarda kendilerini görünür kılsınlar. Gençliğin yakın bir zamanda örgütlerde sesini duyurabilecekleri bir noktaya evrilebileceklerine inanıyorum.
YD: Genel kurula giderken nasıl bir süreç işlettiniz ve neyi savundunuz?
Erçe: PSAKD 16. Genel Kurulu’na giderken bundan 4 yıl önce yapılan Genel Kurul öncesi hazırlamış olduğumuz program taslağımız vardı. Çok çalışmıştık çok emek vermiştik. O dönemde belki yeteri kadar anlatamadık belki bazı durumlara engel olamadık. Nihayetinde o dönem arzu ettiğimiz noktaya ulaşamamıştık. Az bir oy farkıyla bu seçimi kazanma ve kaybetme noktasında matematiksel olarak bakılıyorsa meseleye seçimi kaybeden taraf olmuştuk. Ama geçen bu 4 yıl içerisinde, pandemide dahil olmak üzere, biz o gün hazırlamış olduğumuz programın ilkelerine bağlı kalarak bir formül ortaya koyduk. Örgütün yeniden örgütleneceği, örgütün yeniden kurulacağı bir formülasyon üzerinde durduk. Dolayısıyla şimdiye kadar alışa gelen yöntemlerden olan bir başkan seçilmesi meselesini tersinden düşünen bir yerde durduk. Çünkü meselenin bir başkanlık seçimi olmadığını bilen insanlarız. Dolayısıyla bir başkan adayının ortaya çıktığı ve sadece başkan adayının tartışıldığı süreç yerine örgütün tüm şubelerinden, genel merkezine kadar tüm sahada ve bölgelerde tartıştığı, kendi yöneticilerinin kendi belirlediği yani sürece bilfiil üyelerimizin, delegelerimizin, şube yönetimlerimizin dahil olduğu çalışma yöntemi önerdik. Bu anlamda da önce örgütü birliğe çağırdık. Bu anlamda örgütü birliğe çağırma çabamız kısa sürede örgütte yer tuttu, taban buldu. Bu biçimiyle bütün bölgelerde, bütün şubelerde bir çalışma yürüttük. Bu çalışmalar sonucunda her bölge, her şube kendi yöneticisini, kendi delegasyonunu, şube toplantılarında eş güdümlü hareket ederek kendi belirledi. Yani açıkçası genel başkan adayının belirlediği liste yerine oluşan bir listenin, çalışma ekibinin kendi içerisinde görev paylaşımı yaptığı bir noktaya evirdik. Bu bir ilkti. Olması gereken bir şeydi. Zor olanıydı. Çünkü yeniye karşı bir dirençte söz konusuydu. Geçmişte ısrar eden, sadece ve sadece genel başkanı önemseyen gerisini çokta tartışmayan klasik bir yapı vardı. Buna karşı yeniyi ortaya koymak oldukça zor oldu. Ama tuttu. Çünkü taban buldu.
YD: Ortak irade nasıl çalışacak, ilerleyen süreçte nasıl bir program uygulamayı düşünüyorsunuz?
Erçe: Şubelerimizden ve bölgelerimizden seçilerek gelen arkadaşlarımızla genel kurul öncesi, genel kurul bitmeden bile beş ayrı toplantı yaptık. Bu toplantılarda hem genel kurul programımızı hem de sonraki dönemde yapabileceğimiz çalışmaların programlanmasını tartıştık. Örgüt tepeden tırnağa, en alttan yukarıya, yukardan aşağıya tartıştı süreci. Bunun yarattığı ivme ile genel kurul salonuna girdik. Genel kurul salonunda alabildiğine barışçıl bir tutum, kimseyi ötelemeyen kimseyi itelemeyen tam tersine herkesi kucaklayan ve bir arada tutmaya çalışan, örgütün yeniden yarılmasını engelleyen bir tutum delegasyonda teveccühle karşılandı. Delegasyon bu tutumuzu oldukça önemsedi ve bunun karşılığını sandıkta bize güven vererek çok büyük bir oy farkıyla genel kuruldan çıkmamızı sağladı.
Bizim bu birleştirici ve güven verici tutumumuz aynı zamanda örgütü yönetecek kadroların güçlü kadrolar olması etkisiyle gerçekten hem PSAKD’nin genel kurullar tarihinde hiç olmayan, diğer Alevi kurumlarında da hiç benzeri görülmemiş yol ve yöntemin delegasyona sunulması gerçekten bir heyecan yarattı ve bu heyecan salona da yansıdı. Oylara da yansıdı, bunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki biz önümüzdeki süreçte ne yapacağız? Bu demokratik tutumumuzu devam ettireceğiz. Karar süreçlerinin de bu şekilde olmasının sağlayacağız. Bu örgütün hem önemli programlarını hem eylemlerini, etkinliklerini merkezi programlarını hem de diğer Alevi kurumlarıyla olan ilişkileri tabanda tartışarak, tabandan yukarıya doğru tartışarak sağlayacağız. Bu haliyle de örgütü canlı tutacak ve her üyenin “evet benim bu örgüt içerisinde değerim var, benim de sözüm dinleniyor, ben de bu karar süreçlerinde etkili oluyorum” hissiyatını ve psikolojisini kazandırmamız gerekiyor. Bu sayede PSAKD’nin eskiden olduğu gibi tüm Alevi kurumları içerisindeki lokomotif olma görevini yeniden kazanacağına inanıyoruz.
Demokratik tutumumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz. Çok ciddi bir anlamda örgütlenme kampanyası yaratacağız. Bugüne kadar örgütümüze küsmüş, örgütümüzün dışında kalmış ya da yakınına dahi uğramamış ama bu sürece, bu kurumlara çok büyük katkı sunacağını düşündüğümüz tüm dostlarımızı, arkadaşlarımızı örgütümüze davet edeceğiz. Bu örgüt içerisinde var olmalarını sağlayacağız. Ben ciddi anlamda bu örgütlenme kampanyasının önümüzdeki süreçte, genel kuruldaki havayla beraber birleşeceğini ve yeniden çok güçlü bir örgütün çıkacağına inanıyorum. Önümüzdeki ABF (Alevi Bektaşi Federasyonu) seçimlerinde de aynı yöntemi orada da eğer başarabilirsek ben yeni bir rüzgârın yeni bir dalgaya dönüşeceğini düşünüyorum. En azından bunu düşünenlerden biriyim. Bir diğer taraftan önümüzdeki 2 Temmuz Sivas Madımak şehitlerimizi anma etkinliği olacak. Bu anma etkinliklerinin de sadece Sivas’ta toplanmak, orada anmak değil. Tabi orayı güçlü kılmak ayrı bir mesele. Ama özellikle büyük şehirlerde ve diğer her yerde, alanlarda yürüyüşler, mitingler ve basın açıklamaları şeklinde anmayı, Türkiye’nin dört bir tarafında yaymayı planlıyoruz. Çünkü biz Madımak’ın küllerinden doğduk. Bunu asla unutmayız. Biz o dönemde ve sonraki dönemlerde katliamlarda katledilenlerin anılarını yaşatmakla mükellefiz.
Biz geçmişimizi unutmayacağız. Geçmişimizle bağlarımızı asla koparmayacağız. Ama yeniyi örgütleyeceğiz, örgütü yeniden örgütleyeceğiz. Yani bu anlamıyla da 34 yıllık deneyiminden, birikiminden faydalanacağız. Yeni şeyler söylemenin zamanıdır diyeceğiz. Çünkü 34 yıl boyunca ciddi bir tecrübe kazandı bu örgüt. Neyi yapmaması gerektiğini neyden uzak durması gerektiğini anladı. Biz siyasi partilerin arka bahçesi olma görüntüsünden bir an önce kendimizi kurtarmak zorundayız. Dolayısıyla siyaseti üreten olmak durumundayız. Üretilen siyasetin, gündemlerin peşinden koşanlar değil kendi gündemlerini yaratıp siyasetin de kitlelerin de o gündemin peşinden düzeldiği bir yolu aşmak zorundayız. Aksi takdirde egemen olan siyasetin oy deposu oluruz. Onların pazarlık konusu haline geliriz ya da yönetici olarak seçtiğimiz arkadaşlarımızın kendilerini bir yerlere taşımak için buraları basamak olarak kullanmak isteyeceklerdir, bakacaklardır. Dolayısıyla yeniyi örgütlemek eskiden kopmadan da mümkündür. Biz bu 34 yıllık birikime sahip çıkacağız. Önümüzdeki sürece dair çok güçlü bir program hazırlayacağız. Bu program asla ve asla ilkelerimizle çelişen program olmayacak. Yani hem 34 yıldır ortaklaştığımız ama en hiçbiri hakkında en küçük kazanım elde edemediğimiz talepleri tekrardan gözden geçirip, tartışmaya açacağız. Bu taleplerimizin önemli bir kısmını sadece Alevilerin talebi olmadığı bilincini de dostlarımızla mutlaka paylaşacağız.
Kadınların ve gençlerin gerçekten örgütümüzde hem karar süreçlerinde hem de eylem ve etkinliklerinde görünür olacağı durumların önünü açacak tüm değişiklikleri; tüzük, bilişsel, değişikliklerin önünü açacağız. Tabi elimizde sihirli bir değnek yok. Bir dokunuşumuzla her şeyi halledecek değiliz. Ama Alevilerin toplumun diğer kesimleriyle birlikte yaşadığı sorunlara yabancı durmayacağız. Örneğin: bu son zamanlarda iyice derinleşen yoksullaşma, işsizlik, açlık, sefalet bunlara karşı da dost, devrimci kurumlarla bir arada durmaya devam edeceğiz. Kurumsal kimliğimizle oralarda yer alacağız. Bu hem yoksullaşmaya, yolsuzluğa hem siyasi iktidarın hukuk tanımaz yaklaşımlarına karşı da direnç göstereceğiz. Yani her türlü anti demokratik uygulamasına, faşizan saldırılarına, gözaltı terörüne, aradan yıllar geçmesine rağmen bizim onurumuz olan Gezi meselesinin de gösterdiği gibi tutuklamalara, ağırlaştırılmış cezalara vs. karşı da tutum belirleyeceğiz. Bu ülkede başta Kürt sorunu olmak üzere bütün sorunların demokratik bir yolla, müzakere yoluyla çözülmesi noktasında da tavrımızı net bir şekilde ortaya koyacağız. Ülkede bir emek demokrasi platformunun yeniden canlanması için üzerimize düşen görevleri yerine getireceğiz. Getirmek zorundayız. Çünkü bunları biz birlikte yürüdüğümüz arkadaşlarımızla her toplantıda ifade ettiğimiz için söylüyorum. GYK toplantımızda bunları daha da şekillendirecek ve önümüzdeki döneme dair bir program oluşması için çaba harcayacağız. Son olarak, gerçekten bu ülkenin aydınlarının, demokratlarının, sosyalistlerinin, devrimcilerinin, iyiden, doğrudan, güzelden yana olan tüm kesimlerin, mazlumların hepsinin talepleri ya da düşledikleri dünya bizim düşlerimizden farklı değil. Bunların bilincindeyiz, olmak zorundayız. Biz de yaşanabilir, kimsenin dilinden, kültüründen, inancından, cinsiyetinden, memleketinden, ulusundan dolayı horlanmayacağı, ötekileştirilmediği herkesin barış içinde bir arada yaşadığı ama her şeyden önce hakça bölüşümün esas alındığı bir ülke bizim özlemimizdir. Dolayısıyla bizim gibi düşünen dostlarımızın, bütün kesimlerin talepleriyle, taleplerimizi birleştirmek durumunda olduğumuzu söylüyorum. Bu vesileyle de sizlere teşekkür ediyorum.