Kültür ve sanat sınıflı toplumdan ayrı ele alınamaz, sınıflar üst bir olgu olarak görülemez. Her kültür, sanat ve edebiyat belli bir sınıfa aittir ve belli bir siyaset hattına hizmette bulunur. Sanatı ve kültürü sınıflar üstü bir olgu gören veya göstermek isteyen anlayışlar özünde burjuva kültür ve sanatın temsilciliğini yapmaktadır. Kâr, kariyer ve çıkar ilişkileri asıl olandır. Böylece sisteme daha çok angaje olur, kapitalizmin sunduğu burjuva kültür ve sanatın kökleşmesinde rol alır. Egemen sınıfın kültür ve sanat anlayışı ezilenleri sisteme bağımlı kılma, egemenlerin çizdiği kaderciliğe boyun eğme ve koşulsuz sömürü çarkını kabullendirmektir. Yoksulluğu, sömürüyü, baskıyı tanrının bir lütfu göstererek yaşadığımız evreni cehenneme çeviren, cennete gitmenin yolunu ise mezarlık gösteren burjuva-feodal gerici bir devlet kültürüyle karşı karşıyayız.
Dünyamızı çevreleyen emperyalist tekelci kültür, kârı amaçlar. Burjuvazi elinde bulundurduğu tüm araçlarla; medya, sanat, edebiyat, estetik, içerik vb. ile daha yüksek kâr için kitleleri uyuşturmayı ve yozlaştırmayı amaçlar. Kadın bedeni üzerinden “erk”in egemenliği körüklenir. Kadının her yönlü ezilmesi, sömürü çarkında reklam edilmesi, tüketim toplumuna bu amaçlı sunulması, burjuva yoz kültürün toplumun iliklerine işlenmesi anlamını taşır. Burjuva kültürü kadını meta olarak görür. Bunun üzerinden hem ucuz işgücü hem de “erk” toplumunda seks objesi olarak kullanır. Uluslararası alanda kadının seks objesi olarak kullanılması en az silah sanayi kadar sermaye dönüşümüne sahiptir. Burjuva kültür çocukların sömürülmesinde de aynı amacı gütmektedir.
Burjuva feodal kültürün en pespaye ve yoz halini halka şırınga etmek ve onları zehirlemek için devlet trilyonlarca para piyasaya sürmektedir. Ayrıca burjuva yoz kültürün sanatçıları, basın-yayın ve medya yoluyla toplumda ciddi etkiler yaratmakta, onulması zor yaralar açmaktadır.
Sınıflar üstü bir sanat, kültür ve edebiyat olamaz. Proleter kültür ve sanat devrimi ilerletme, burjuva-feodal kültüre karşı proleter kültür ve halkın ilerici kültürü temelinde mücadeleyi esas alır. Bu kültürün alt yapısını oluşturarak alternatif yeni demokrasi kültürünü toplumda egemen kılmak devrimci hedefle bütünleşir. Devrimci kültür doğru ele alınırsa geniş halk yığınları için, güçlü bir silaha dönüşür. Bilmeliyiz ki, devrimci kültür ve sanat, devrim öncesi proletaryanın ideolojik hazırlığıdır. Devrimci kültür ve sanat çalışması gelecekte muazzam bir nitel dönüşümün önünü açar. Proleter sınıf kültürü bu temel üzerinden yükselerek, karşı devrimci burjuva kültürü alt etmek için yolumuza ışık tutar.
Bizim sanat ve edebiyatımız geniş halk yığınlarına hitap etmeli, onların sosyal, toplumsal, kültürel ve estetik sorunlarını ele almalı, bunu nakış nakış işleyerek devrime hizmet etmeyi öngörmelidir.
Bizim sanat ve edebiyat sorununu dar çerçevede ele almamız ve belirli sınırlar koyarak ilerleme sağlamamız düşünülemez. Edebiyat ve sanatla uğraşan insanların ufku ve önü açılmalıdır. İşçilerin, köylülerin, emekçi halkın yarattığı sözlü ve yazılı edebiyat, sanatın değişik dalları geçmişin ilerici, devrimci mirasına dayanılarak nitelikli değerler olarak ortaya çıkarılabilmeli, bunun koşulları sağlanmalıdır.
Bu şu anlama gelmektedir; sanat ve edebiyatla uğraşan yoldaşlarımıza ve dostlarımıza elimizdeki tüm imkanları sunmalı, onların proleter devrimci kültürle bütünleşmelerini ve bu kültürü ileri taşımalarını sağlamalıyız. Bu sayede sürekli kültür devrimi perspektifiyle geleceğin yeni insanını yaratmanın kanallarını açmış olacağız. Halktan beslenen ve halkı besleyen devrimci kültür ve sanat, halkımızın birleşmesini, eğitilmesini ve faşizmi yani düşmanımızı yenmemizi sağlayacak güçlü bir silahımız olacaktır. Sanat, aynı zamanda halkımızın bilinçli bir irade birliğini sağlayarak geleceğimizi inşa etmemize yardımcı olacaktır.
Her sınıf siyasette olduğu gibi sanatta da bir ölçüte sahiptir. Sınıflı toplumlarda topluma hâkim olan sınıf ya da sınıflar, siyaseti her daim önceliğine alır ve sanatı ikinci planda ele alır. Biz soyut ve durağan şeyleri kabul etmiyor ve yadsıyoruz. Çünkü biz değişim ve dönüşümden yanayız. Hiçbir şeyin değişmez olduğunu söyleyemeyiz. Her şey değişmek ve dönüşmek zorundadır. Bu doğada ve toplumda zıtların birliği yasasının kaçınılmaz sonucudur. Bu yüzden biz ileri olanı, devrimi ve geleceği temsil ediyoruz. Bu anlamıyla biz “siyasetle sanatın birleşmesi, muhteva ile biçimin birleşmesi, devrimci siyasi bir muhtevanın mümkün olduğu bir sanat biçimiyle birleşmesini istiyoruz.” (Seçme Eserler- Mao Zedung)
Edebiyat ve sanat sorunlarını iki cephe üzerinden yürütürsek eğer, geleceğimizi doğru inşa edebilir ve düşmanlarımızı birçok alanda yenilgiye uğratmanın yollarını açmış oluruz. Ülkemizde sanat ve edebiyat değerleri olmayan “sanat eserleri” yayınlanmaktadır. Bunların içeriği ne kadar siyasi kapsamda olursa olsun, toplumsal değişim ve dönüşümde etkisiz kalmaya mahkumdur. Bu nedenle siyaseten doğru olan ama sanatta yanlış olan bir bakış açısına karşı olduğumuz gibi yanlış siyasi görüşleri yansıtan sanat eserlerine de karşıyız. Aynı zamanda, salt ajitatif ve slogansal olan, uzun vadede bize zarar veren sekter, dogmatik eserlere de karşı olduğumuzu söylemeliyiz. Biz siyaseti ve sanatı iki cephe üzerinden yürütmeyi esasımıza almalıyız.
Peki, bunları söylemek, yanlış fikirleri eleştirmek yeterli mi? Tabi ki hayır… Yanlış fikirleri eleştirmek yetmez, yanlışın düzeltilmesi için doğru tahlillerin ortaya konması bu eksende harekete geçilmesi gereklidir. Yanlış ve doğru fikirlerin ortaya çıkması için, bizim kendi içimizde de çok yönlü bir fikir mücadelesi yürütmemiz gerekir. Aksi halde hem gelişemeyiz hem ileri kadrolar yetiştiremeyiz hem de yanlış fikirlerin açığa çıkmasını sağlayamayız.
Mao yoldaşın yaklaşımından öğrenmeli ve uygulamalıyız.
“Yüz çiçek yan yana açsın yüz düşünce akımı birbiriyle yarışsın siyaseti, ülkemizde sanatın ve bilimin gelişip ilerlemesi ve sosyalist bir kültürün serpilip boy atması amacıyla saptanmıştır.
Sanat alanında farklı biçimler ve üsluplar özgürce gelişmeli, bilim alanında farklı akımlar özgürce yarışmalıdır. Kanımızca, belirli bir sanat üslubu ya da düşünce akımını idari önlemlere dayanarak zorla benimsetmek ya da yasaklamak, sanat ve bilimin gelişmesini köstekler. Sanat ve bilim alanlarında neyin doğru neyin yanlış olduğu, kestirip atılarak değil, sanat ve bilim çevrelerinde özgürce tartışılarak ve bu alanlarda pratik çalışmalar yapılarak çözülmelidir…
Dolayısıyla, sanat ve bilim alanlarında neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda titiz davranmak, özgürce tartışmayı desteklemek ve acele kararlardan kaçınmak gerekir. Bu tutumun, sanat ve bilimin gelişmesini kolaylaştıracağı inancındayız.”
(Kültür Sanat ve Edebiyat Üzerine-Mao Zedung)
(Bir YD Okuru)