“Evet. Biz devrimci savaşın her şeye kadir olduğunu savunuyoruz. Bu kötü değil, iyidir; Marksisttir.” (Mao Zedung)
Proletarya Partisi’nin kongre yönelimi ve geliştirdiği genel tutum her şeyden önce “devrimci savaşımın gücünün her şeye yettiği” teorisine uygun bir hatta kararlılıkla ve ısrarla yürümek olmuştur. Bu hat devrimci ve militan bir karakterle kitlelere önderlik etmeyi, bunun için de devrimci savaşı inşa görevi ile sıkı sıkıya bağlıdır. Kongrenin bu hattı doğrultusunda, öznel durumu nesnel duruma uyarlayarak halkın devrim için savaşını geliştirmek, komünist çizgiyi bunun içinde politik güç haline getirmek, toplumsal çelişkileri kavrayarak kitleleri donatıp yetkinleştirmek gibi görevler söz konusu inşanın temelini oluşturmaktadır. Devrimin bu görevleri için çalışmak, dolayısıyla sorumluluklar yüklenmek tabii ki dümdüz, sorunsuz, çelişkisiz bir rotada ilerlemeyecekti. Birçok zaaf ve sorunla beraber bunları kışkırtan, bunların açığa çıkmasını sağlayan düşman saldırıları, ablukası ve baskısı da aynı sürecin önemli bir parçası olacaktı.
Devrim için mücadele her zaman bir yanıyla var olan, büyüyen, biriken ya da yeni ortaya çıkan sorunları çözmeye yönelik irade ve tutumu diğer yanıyla da bunlar karşısında zayıf düşme, tereddüt yaşama ve yön kaybetme tehlikesini içerir. Bu, mücadelenin doğasıdır. Komünistler için aslolan bütün tabloya bakarak gerçekleşen, gerçekleşmeyen, aksayan veya işleyen, ilerleyen ve gerileyen tüm yönleri açığa çıkarmak, bunları çözülebilir problemler haline getirmek ve bir mücadele perspektifi oluşturarak sürece biçim verip ilerleme, gelişme, yetkinleşme arayışını sürdürmektir. Bu olmaksızın şekillenecek bir mücadelenin komünist nitelikte olması, devrimi kitlelerin ihtiyacı olarak kavraması, kitleleri devrimci iktidar mücadelesi hattına çekmesi olanaksızdır.
Faşist diktatörlük, uzun süredir kapsamlı saldırılarla halk yığınlarını karamsarlığa, kurtuluş olanağını düşünememeye sürükleme çabasındadır. Kürt ulusunun örgütlü güçlerine, daha özelde silahlı devrimci mücadele yürüten devrimci ve komünistlere yönelik pervasız saldırılarının da özünü bu amaç oluşturmaktadır.
Dolayısıyla örgütlü devrimci güçlere saldırının esasta halka saldırı olduğu konusunda bir şüphe olmamalıdır. Bunların önemsiz olduğu iddiası oportünizmin bilindik yanılgısıdır ve devrimci saflarda yeri olmaması gereken bir tutumdur. Bu saldırıları doğru bir biçimde incelemek ve aşabilir hale gelmek ancak saldırıların halkın devrimci eylemindeki yeri kavrandığında olanaklıdır.
Söz konusu saldırıların esaslı bir kuşatma saldırısı olduğu açıktır. Bir yandan ağır baskı, zulüm, zorbalık katliama da kapı aralanarak sürmekte, diğer yandan “devletin yenilmezliği/ gücü” anlayışı dikte edilerek ideolojik bir kuşatma örülmektedir. Bunun pekişip sağlamlaştırılması ise sınıf mücadelesinin ve devrimci hareketin zayıflığında halkın egemen klikler arasında tercihe zorlanıp sıkıştırılması olmaktadır. Bu durum saldırıların etkisini artırmakta, iktidar perspektifli devrimci çizgiyi basınç altına almakta, sistemden memnun olmayan güçlerdeki yılgınlığı da bulaşıcı bir hastalık gibi yaymaktadır. Saldırıların sonuç vermesi sistemdeki tüm çürümüşlüğe, dağılma emarelerine rağmen halkın bilincinde de egemen kliğin “başarılı olduğu” yanılgısına neden olmaktadır. Bu gerici ve geleceği olmayan durumdan hareketle faşizm saldırılara kesintisiz ve pervasızlıkta sınır tanımayarak devam etmektedir.
Genel tablonun bir yüzündeki bu gerçeklik devrimci saflarda toplumsal çelişkilerin çözümü için, kitlelerin ihtiyacı olan ancak meşakkatli devrimci yolun, bu yolu üreten politikaların sahiplenilmesinde her zaman sapmalara, yanlış konumlanmalara, tutumlara, propagandalara yani oportünizme neden olmuştur. Devrimci güçlerde en ciddi aşınma devrimci çizgi boyutunda yaşanmakta, bu da örgütsel duruma yansımaktadır. “Kitlelerle buluşma” adına bilhassa tasfiyecilik, reformizm, ekonomizm güçlenmekte; faşist klikler arasındaki mücadelenin gerici karakterini teşhir etmek yerine bir pandül gibi egemenlerin sağ ve sol cenahları arasında gidip gelmekle sonuçlanan politikalarla sonuç alma isteği yaygınlaşmaktadır.
Komünistlerin iktidar perspektifli çizgiyi geliştirmesi; özellikle de gerçekleştirmesi, gelişmelere doğru bir bakış açısı getirmesi, kitlelerin hareketinin niteliğine ve karakterine yaslanarak devrimci çalışmalara derinlik katması bu tabloda hayati önemde bir meseledir. Bunun başarılması, bu temeldeki ısrar ve kararlılık, bu ısrar ve kararlılıkla düşman saldırılarını püskürtme ve boşa çıkarma becerisi, devrimci çalışmaların bir bütün olarak yeniden ve yeniden üretilmesi, tüm örgütlülüğün aynı amaca aynı perspektiften bakması ve bunun doğru bir bilinçle, ideolojik-politik donanımla sağlanması gibi esaslı meseleler üzerinde durulması gereken meselelerdir.
SAVAŞÇI ÇİZGİ MİLİTAN DURUŞ
Proletarya Partisi’nin yöneliminde savaş ve savaşa göre şekillenme, “kitleler için iktidar” perspektifi taviz verilemez önemdedir. Ancak bunun formüle edilmesinin, teorik ama ölü metinlerde kalmasının, “sınıfın tarihsel rolü”ne dair vurgularla açıklanmasının ötesine geçmek gerekmektedir. Bu ise gerçeğe dayalı bir kavrayış ve bilinci gerektirir. Kavrayış ve bilinç ise kitlelerin gerçekliğiyle uyumlu, düşmanın durumunu ve gücünü gözeten ve bunlara hâkim olan, politik odaklanmada doğru halkayı yakalayan, onu sımsıkı tutan bir ele alışla doğrudan bağlıdır.
Kongre belgeleri bu konuda “Savaşa göre şekillenmek var olan nesnel durum içinde, partinin çelişkilerin çözümü perspektifinde kitlelerin militan bir hatta çekilmesi mücadelesidir. Militanlık aynı zamanda savaşın ruhuna uygun olarak çelişkiler karşısında konumlanmaktır. Düşman olgusuna dair bir bilinç, onunla nasıl mücadele yürüteceğine yönelik kavrayış, savaşın ihtiyaç olarak ortaya çıkmasında bir duruş ve konumlanıştır. Savaş, politikanın yoğunlaşmış biçimidir. Militanlık, ileri düzeyde ve iktidar için kodlanmış ve örgütlenmiş politik yoğunlaşmanın gereklerine uygun olarak şekillenmesi gereken bir konumlanıştır.” şeklinde bir belirleme yapmaktadır. Halk Savaşı Stratejisi her aşamada, toplumsal çelişkileri bir bütün olarak parti önderliğinde çözmeye yönelik adımların veya müdahalelerin iktidar bilincini güçlendirme niyetiyle ve “kitleler için iktidar” hedefiyle gerçekleştirilmesini ve tüm sorunlarla ancak bu perspektifte ilişkilenmeyi içerir. Bunu sınıf mücadelesinin içinde bir bütün olarak gerçekleştirmek ise doğru bir önderlik perspektifi, yöntemi ve ele alışı gerektirir. Önderlik ise parti anlayışını doğru çalışma tarzını ve komünist örgütlenmeyi geliştirmek, yaymak meselesidir. Bunun için adım atmak aynı zamanda düşmanı kavrama bilincini, görev ve sorumlulukları anlamak ve omuzlamak bilincini, gelişmeleri ve çelişkileri düzenli ve sistemli olarak inceleme bilincini ve hiç kuşkusuz militan bir duruşu ister. Dolayısıyla önderlik sadece “bilinçli” olmak değildir; bundan çok fazlası olarak belli içerikteki bir bilinçtir, hatta böyle bir bilinci geliştirmek işidir.
Bu durumda devrimci militanlık da iki yönlü olmalıdır. Birinci yön var olanı kavramak, ona hâkim olmaktır.
İkincisi ise, gerçekliği değiştirmektir; gerçekliğe hapsolmamak ve müdahale etmekte zengin biçim ve yöntemleri yaratmaktır. Aynı zamanda militan duruş, saldırılar da dahil tüm gelişmeler karşısında çözüm gücü olmak, devrimci yönelimde ısrarı bu içerikte korumak, gelişmeleri pratik içinde incelerken dersler çıkarmak, gelişen yeni duruma hızla adapte olarak meydana gelen sınırlılığı aşmak meselesidir. Gelişmeleri, sorunları, çelişkileri incelemek, onlara yakından bakmak, düşmanın saldırıları, dost güçlerin durumu, kendi gücünün ve kitlelerin durumuna dair elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin militan bir bakışla ele alınması, bunlardan doğru sonuçlara ulaşmak ve nihayet devrimci iktidar perspektifine uygun doğru kararları çıkaracak donanıma ve tutuma ulaşmak gerekmektedir. Zorunlu ve mümkün olan tüm açılardan süreci irdelemek, meselelere bakmak bunlar içinden gerekli olanları önemsemek ve gereksizleri ayıklamak, gerçek olana yaslanmak spekülatif ve abartılı olanı ayıklamak gibi önemli bir yöntem hayata geçirilmelidir. Düşmanı, kitleleri ve kendini tanımak, gelişmeleri doğru okumak ve çelişkileri bu eksende çözmeye odaklanmak aslolandır.
Tam da burada yönelimin ve toplumsal gerçekliğin emrettiği “Savaş, toplumsal çelişkilerin şiddetle yönetilme biçimidir. Aynı zamanda bu çelişkilerin çözümünde şiddeti yöneltme zorunluluğudur.” yaklaşımına uygun müdahaleyi temel almak belirleyici derecede önemlidir. Bu bakış açısına güçlü bir biçimde yönelmek ve buna göre şekillenmek, bu şekillenmeyi en ileri düzeyde örgütlemek tüm gelişmeler ve saldırılar karşısında politik güç olmanın tılsımı olarak görülmelidir. “Düşman saldırıyorsa iyidir.” sözünün düşman saldırılarını boşa çıkaran adımlar olmadan, buna kafa yormadan yaslanılacak bir yanı yoktur. Aksini düşünmek ve uygulamak olsa olsa bu doğru sözün yozlaştırılmasıdır.
Saldırıları boşa çıkaracak adımlara göre şekillenmek süreçten başarılı çıkmak için olmazsa olmazdır; bunun olmadığı yerde ortaya çıkacak tablo, yönelime sadece soyut bir güvenden ibaret ve hiç kuşkusuz sorunlara çözüm üretilmediği yerde güvensizliğin de zemini olmaktadır. Devrimci çizgiye yönelik bocalamaların kaynağını da bu oluşturmaktadır. Bu bağlamda düşman saldırılarıyla devrime yönlendirilemeyen kitleler, sınıf mücadelesindeki zayıf tablomuz ile oluşan gerçeklik, bocalama ve güvensizliğe aynı zamanda iktidar perspektifinin aşınmasına, çalışma tarzının bozulmasına, devrimci iradenin kırılmasına yol açabilecektir. Bunu aşmanın ve kırmanın yolu ise canlı bir politik yoğunlaşma ve örgüt çalışması, tüm sürecin yukarda bahsettiğimiz bir yöntemle incelenmesi ve ortaya konan gerçekliğe doğru bir tutumun geliştirilmesidir. Karşılığı ise bağlarımızın güçlendiği kitleler, genişleyen olanaklar, olanı aşmaya ve ona mahkûm olmaya izin vermeyecek bir bilinç, bu bilinci örgütleme ve geliştirme olacaktır.
GEÇİNMECİ YA DA SOYUT ÜRETKENLİK
Yönelimimizin bir diğer yanı ise proleter devrimciliktir; proleter devrimci çizginin tarihsel haklılığının ete kemiğe bürünmesidir. Proleter devrimcilik tüm çalışmalarda, tüm politik üretimde, tüm kitle ilişkilerinde asalaklığa izin vermeyen, gereksiz yüklere yönelmeyen ve başkasına yük de olmayan bir üretkenlik meselesidir. Bu yaklaşım oportünizmin malul olduğu “geçinmeci kitle çizgisi”ne izin vermeyen bir yaklaşımdır. Kitlelerin tarihsel haklılığını kabul etmekle, onların haklılığına dayanan çalışmaları örgütlemek, süreklileştirmek, olana mahkûm olmamak tam da bu eksende “asalak” bir kitle çalışması ve ufku sınırlayan tutukluk içinde olmamak önemlidir. Zira sorun kitlelerin dağınık ve örgütsüz oluşudur. İşçi sınıfının, toplumsal üretimin öznesi olması dolayısıyla örgütlü olmaya uygun koşulları ve bunun sonucu olarak örgütlenme yetisi onun en büyük gücüdür ve harekete geçtiği her seferde bunun iktidar bilincine meyletmesi ve buradan doğru hedefe yönelmesi olanağı da onun zaferinin, daha somut ifade edersek kurtuluşunun teminatıdır. “Geçinme ci kitle çizgisi”nin bir temel özelliği “kitleler için iktidar” bilincini reddetmesidir; bu çizgide olanlar “kendi varlık koşullarını sağlamak”, kitleleri de bunun bir parçası olarak kabul etmekle ilgilidir. Önderlik anlayışından uzak bu çizgi sahipleri koştururlar ve çalışır görünürler. Ancak bunu “kitleler için iktidar” hedefiyle yapmazlar, bu nedenle kitleleri harekete geçirmekten pek anlamazlar. Var olan ilişkilerle yetinmek bu tutumun bir sonucu olur. İkinci bir temel özelliği de devrimci faaliyeti dar olanaklarla sürdürmeye mahkûm kılmasıdır. Bu çizgi kitlelerin dağınıklığına, örgütsüzlüğüne, devrime kazanılmasına bir çare olamaz; tam tersine komünist yürüyüşün ve başarıların zorunluluğu olan devrimci kitle hareketinin yadsınması ve kitlelerle bu bağlamda kurulacak bağın tavsanmasına ve kitlelerdeki dağınıklığın-örgütsüzlüğün statüye dönüşmesine yol açar. Bu çizginin her somut hali devrimci bir örgütün kitlelerle yaşayacağı tarihsel ve politik bir kopukluğun alametidir. Bu çizginin proleter devrimciliğin, militan çizginin yaşam tarzında, çalışma tarzında ve kitlelerin tarihsel rolünün kavranmasında yeri olmayacaktır. Tam tersi düzen içicilik, düşmana açıklık, saldırıları göğüsleyememe ve açık bir savrulma ve “tereddütlü haller” sürece damgasını vuracaktır.
Saldırıların arttığı, toplumsal çelişkilerin yoğunlaştığı tabloda örgütsüzlük ve dağınıklık ne düzeyde olursa olsun komünistlerin algısı, bilinci ve konumlanışı diri olmalıdır. Pratik süreç ve gelişmeler karşısında öğrenmek komünistler açısından özel bir öneme sahiptir. Düşmanın saldırısı, kitlelerin hareketi, gelişmelerin seyri, devrimci pratiğin kendisi yani var olan hareketin seyri özelde dönemsel bir yönelim genelde ise devrim süreci boyunca sürekli bir önceki sürecin hareketi ve deneyiminin gerçeğe uyup uymadığının gözden geçirilmesi ve incelenmesini içermek zorundadır. Süreç sürekli bir şekilde yeni bilgiler, yeni gelişmeleri getirecektir. Bunların her biri kendi pratiğimizin sınandığı, gerçeklere dayanıp dayanmadığımızın test edildiği deneyimlerdir. Edinilen bilgi ve deneyimlerimiz, koşul ve gelişmeler benimsediğimiz yöntemle ele alınmalı ve sürekli bir şekilde sürecin devrimci yönlerine uyumlu olacak, yönelimi gerçekleştirmeye odaklanacak, iktidar bilincini kitlelerin örgütlenmesine hizmet edecek şekilde düzenlenmeli, biçimlenmeli ve devrim için örgütleme becerisini göstermelidir.
Bunu sağlamayan çalışma tarzı, buna uyumlu olmayan idealist ve statik yöntemler doğru kavrayışı yakalayamayacaktır. Ya sürecin gerisine düşecektir ya da düşmanın saldırılarına açık hale gelecektir. Ancak daha da önemlisi ideolojik aşınmaya paralel, başarmaya odaklı, gelişme ve ilerlemeye yönelik tarihsel eğilim, çizgiyi gerçekleştirme ve dayanıklı kılma sorumluluğunun ihmal edilmesi kaçınılmaz olacaktır. Zira bu durumda problem ne düşmanın başarısı ne kitlelerin harekete geçmemesi ne de örgütsel gerilemedir. Asıl sorun önder ve öncü gücün sorunlarla ilişkilenmesi, buna dair kendi öznel durumunu yeni nesnel duruma devrimci temelde uyduramamasıdır. Objektif durumun çoğu zaman sınıf mücadelesi içinde ileriyi temsil eden devrimci-komünistler için sıçrama, gelişim ve istikrarlı ilerlemeye izin vermeyeceği açıktır. Ancak bu duruma uyum sağlayamamak, bunun karşısında zayıf düşmek, onun gerçekliğine hâkim olamamak asıl sorundur. Bu sağlanamadığı, ders ve deneyim çıkarılamadığı, buna uygun bir bilinç ve şekilleniş arayışının olmadığı yerde devrimci süreç için objektif koşulların elverdiği duruma da kesin bir hazırlıksızlık, onu karşılamada politik-ideolojik-örgütsel yetersizlik açığa çıkar. Bu düşman karşısındaki en büyük zayıflık, yetersizlik olarak tespit edilmelidir. Sınıf mücadelesinin dinamiklerini, onun halkalarını yakalamada ve o gerçekliğe uygun doğrunun kavranmasında uzaklaşmayı getirecektir.
YÖNELİMİMİZ HER TÜRDEN TEREDDÜDE ÇAREDİR!
Komünistler tüm süreçlerde; gelişmeler, yenilgi ve zaferler, düşmanın saldırıları, kitlelerin geri çekilme ve ilerleme süreçlerinde ilkin iktidar bilincine dayalı ilkeleri ihmal etmeyecek bir ideolojik netlik içinde olmalıdırlar. Sonra, gerçekliğe hükmetmeye, devrimci kitle hareketi içinde ileriyi temsil etme sorumluluğuna, bunun için de öznel ve nesnel durum arasındaki uyumsuzlukları gidermeye odaklanmalıdır. Ardından, öğrenmeye açık olmak, anlamak ve kavramak için sistemli bir biçimde çalışmak, körü körüne hareket etmeyi reddetmek, atılganlığı ve devrimci cüreti tek yanlılığa mahkûm etmemek, mücadele içindeki düşüşler karşısında çözüm gücü olmayı kaybetmemek tutumuna sahip olmayı önemsemelidir. Bunların kavranmadığı noktada tereddüt, güvensizlik, zayıflık daima, bir sonuç olarak karşımıza çıkacaktır.
Sonuç olarak, ilkelere dayanan, toplumsal gerçeklikten kopmayan, gelişmelere, düşmanın saldırılarına ve sınıf mücadelesinin seyrine hâkim olan ve ona devrimci temelde uyum sağlayan bir önderlik çizgisi, örgütlü ve militan duruş, devrime doğru yürüyüşte proleter çizginin örgütlenmesi, halkın gücünün birleşmesini getirecektir. Görev budur, bu görev bu şekilleniş ve tutumla başarıya ulaşacaktır.