“Pozitif ayrımcılık” denildiğinde akla tonlarca düşünce akın ediyor. Burjuva devletlerden burjuva-feodal devletlere, devrimci hareketten feminist harekete, geniş halk kitlelerine ve özelde kadın kitlelerine kadar pozitif ayrımcılığın kavranış ve uygulanış düzeyinde farklılıklar var. Sınıfsal kökene göre değişen bu farklılıklarda devrimci-komünistler açısından en ileriyi bulmak ve uygulamak kuşkusuz doğru olandır ve görevlerimizden biridir.
DEVLETLERDE POZİTİF AYRIMCILIK
Pozitif ayrımcılık toplumda birçok ezilen kesimin (kimlik ve fiziki yönden) “üstün” olduğu düşünülen kesimle eşit olanaklara sahip olmasını, eşitsizliği pratik bir müdahale ile görece gidermeyi amaçlayan bir uygulama. Sosyal devlet anlayışında da aynı sınıfa mensup kişiler arasındaki fırsat eşitsizliğini daha az “görünür” kılmak için başvurulan bir ilke. Avrupa’da yükselen “pozitif ayrımcılık” sesleri ülkemize de tezahür etmiş hatta pozitif ayrımcılık, “pozitif ayrımcılık” denilmeden Anayasa’ya koyulmuştu. (Bkz. Anayasa 10. Madde, 1. Ek) Ülkemizdeki uygulamada bunu fiziksel ve zihinsel engelli kişileri bazı “uygun” görülen iş yerlerinde istihdam etmek için kota oluşturulmasında görürüz. Bazı çok uluslu şirketlerin yönetici ve çalışan kadrosuna yine engelli ve kadın kotası koyması da örnekler arasına alınabilir.
POZİTİF AYRIMCILIK VE İNDİRGEMECİLİK
Devrimci yapıların pozitif ayrımcılık meselesine nasıl baktığını yazınsal üretim zayıf olduğu için değerlendiremiyoruz. Birçok yapı tarafından kabul edilen pozitif ayrımcılık kota, eş başkanlık uygulamalarıyla hayata geçirilmeye çalışılıyor. Yalnızca birkaç feminist oluşumun bu konuya dair yazınsal üretimine rastladık, bunlar da burjuva devletlerin ortaya koyduğu biçimiyle ele alınmış.
Komünist safta ise bu konuya ilişkin çeşitli fikirlere rastlıyoruz. Pozitif ayrımcılığın bir tür eşitsizlik, kayırma olduğu ya da pozitif ayrımcılığın kadınlar için “lütuf” olduğunu ileri süren fikirler mevcut.
Bu yoldaşların sorunlara bakışı doğru değildir. Kadının tüm ezilmişliğini “fiziksel dezavantajlar” ya da “ailenin yükü” ile sınırlayan bu bakış açısının pozitif ayrımcılığı kadının yerine “yük taşımak”, “bulaşık yıkamak” olarak algılaması normaldir. Çelişkinin esas yönünü görmeyen, tarihsel materyalist yöntemle oluşturulmayan bu düşünce ne cinsiyet eşitsizliğini ne de sınıf çelişkisini anlayabilir.
Yine bu anlayış kadının kendini geliştirmesinin fiziksel olarak güçlenerek, militanlaşarak olacağına inanmaktadır. Halbuki gelişimin bu yönlü olması onu iyi bir militan yapabilecekken iyi bir önder ya da kadro yapamayabilir. Hakeza iyi bir teorisyen iyi bir savaşçı olamayabilir. Bunlar yüzeysel ele alınan ve içinde devrimci kadının her açıdan çok iyi olmadığı sürece “görülememesine” kılıf yapılan düşüncelerdir.
BİRLİĞİN SAĞLANMASI
Kollontai bir işte sorumlu düzeydeki pozisyonlar için erkeklerin akla gelmesini şu sözlerle işaret ediyordu: “…eğer bir kadın sorumlu bir göreve getirilecekse, sürekli şu düşünülür: Evet, bir erkek buraya daha uygun düşecektir.”
Aynı sorun sosyalist Çin’de de mevcuttu. Kadın ve erkekler arasında yönetici düzeyde bir seçime ya da atamaya gidilecekse kadının cinsiyetinden kaynaklı yaşadığı sorunların komiteye, sürece yük olacağı algısı vardı. Başkan Mao önderliğinde Komünist Parti bu algıyı yıkmak için eğitime yöneldi ve halk kitlelerini de yönlendirdi. Kadını önemsiz, yeteneksiz, geri planda gören anlayışın egemen sınıfların anlayışı olduğu çok net bir biçimde kondu ve Parti saflarındaki hastalıklı düşüncelerle iki çizgi mücadelesi vererek savaşıldı.
Mao yoldaş bir işi kadın ve erkek yapabiliyorsa o işin kadına verilmesini tembihler. Yine Mao yoldaşın Seçme Eserler’inde bu konuya dair özel bir anlatım göremesek de Çin Devrimi ve özellikle Büyük Proleter Kültür Devrimi dönemindeki yazınsal üretimlerde bir fabrikada, komitede ya da kırlık bölgedeki çalışmalarda kadınların sorumlu pozisyonlara getirilmesi fikrinin uygulandığını görüyoruz. Çünkü “Tüm Çinli kadınların ayağa kalktığı gün, Çin Devriminin zafer zamanı olacaktır.” Bunun için de öncelikli olarak Partiye bağlı organlarda kadınların önünün açılması, sebatla fikirlerinin dinlenmesi ve erkek egemenliğe denk düşecek her türden pratikle mücadele etmek gerektiği ortaya konur.
İdeolojik birliğin sağlanması bu noktada özellikle önemlidir, pozitif ayrımcılığa ikna olunması ve uygulanması gerekmektedir. “Bütün sınıfın ve bütün ulusun birliği ancak Komünist Partisi’nin birliği ile gerçekleştirilebilir” ise erkek ve kadın komünistler bu birliğin sağlanması için çalışmalıdır.
KOMÜNİST KADINLARIN PAYI
Yaşama müdahale etme ve değiştirme, devrimci bir şekilde geliştiği sürece ilerleme sağlanır. Yaşamı devrimci kılmak mutlaka devrimi geliştirmek anlamına gelecektir.
Kadınların devrimci yaşam içindeki duruşları her zaman takdir edilmiştir. Devrimci olmama halini yadsıyarak kendini geliştiren kadınlar “kurtuluş” gayesiyle, dört elle mücadeleye sarılır. Yadsınmış çok şey vardır: Ailedeki ve toplumdaki konum, tarihsel ezilmişlik, zor aygıtına sahip olamama… Yani kendisini edilgen kılan tüm gerekçeler artık onun için aşılması gereken ve komünist bilinçle mutlaka aşılacak, çözülecek toplumsal sorunlar halini alır. Bunu da yalnızca kendisi için değil tüm ezilen kadınlar için yapmak gerektiğini kavrar ve sınıf mücadelesinin bir parçası olur.
Burjuva-feodal toplumun bağrından çıkıp komünist saflara giren kadın ve erkekler için kendi gerilikleriyle çarpışmak kaçınılmazdır. Eğer bu çarpışma olmuyorsa ya kolektif bir yönelim yoktur ya da kişi tarafından ayak direme vardır. Aslında korkulacak bir durum yoktur; çünkü komünist saflarda geriliklerle mücadele etmek doğrudur ve doğruda ısrar eden komünist bilinci geliştirir. Sürekli devam eden bu mücadelenin doğru tarafında yer almak tarihsel bir görevdir aynı zamanda.
Gelişimimizi engelleyen koşulların cesaretimizi kırmasına izin vermeyelim, bunu irademizi en yüksek düzeyde gelişmesi için bir kamçı olarak görelim.
Clara Zetkin’den bir alıntıyla yazımızı sonlandıralım: “Örgütlü kadın komünistlerin, kendi teorik ve pratik anlayışlarının eksiklik ve hatalarını alaşağı etmeleri; ulusal seksiyonların devrimci proletaryanın yöneticisi kitle partileri haline gelmesi sürecine eşlik eden, hata ve eksikliklerin aşılmasında en istekli, anlayışlı katılım göstermeleri, bu yönde özel öneme sahiptir.”
*Yararlanılan Kaynaklar
- Clara Zetkin, Kadın Sorunu Üzerine Seçme Yazılar, İnter Yayınları
- Marks, Engels, Lenin, Stalin, Komintern ve Clara Zetkin, Kadın Sorunu Üzerine, İnter Yayınları
- Mao Zedung, Kızıl Kitap, Umut Yayımcılık
- Elisabeth Croll, The Women’s Movement In China: A Selection of Readings (Çin’deki Kadın Hareketi: Okumalardan Bir Seçki)