“Somut durumu bilmek, dünyayı bilmek demektir. Siyasette ustalaşmak ise dünyayı değiştirmek demektir.”
(Mao)
Gerek uluslararası alanda gerekse ülke özgülünde devrimci ve biz komünist öznelerin sınıf mücadelesinde gerektiği rolü yeterince oynayamadığına tanıklık ediyoruz. Komünist ve devrimci hareket Ekim, Çin, BPKD gibi deneyim ve tecrübeler yaşamasına rağmen, gelinen aşamada sınıf mücadelesinin layığına yakışır bir konumda değildir. Kuşkusuz bu konumun sorunlarını; ideolojik, politik ve örgütsel alan başta olmak üzere, bir dizi alt başlıklar ekleyerek de genişletebiliriz. Politika ise mücadelenin pratik hattaki tayin edici konumuyla bu alanların içinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Fakat geçmiş pratiğimize ya da hali hazırdaki durumumuza baktığımızda, en fazla sorun yaşadığımız konuların başında “politika üretme” geldiğini görmekteyiz. Bu sebeple belirli yanlarıyla politikaya odaklanmak ve bakmak yarar sağlayacaktır.
Politika kavramının kökenin Eski Yunan’da devlet yönetimine ve faaliyetlerine ilişkin işler anlamında kullanılmaktadır. Bunun yanında Aristotales insanın “politik bir hayvan (zoon politikon)” olduğunu söyleyerek; polis/devletin en yüksek iyiyi amaç edinmekte olduğunu ve bu topluluk türünün de politik olduğunu söylemektedir. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki, “varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişki kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesiyle örtüşür. Bu üretim ilişkilerinin tümü toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç biçimleriyle örtüşen bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur.” (Marks) Bu temel oluşturulduğunda sınıflara ayrılmış toplum yapısında, sınıflar arasında iktidar mücadelesi meydana gelir. Politika bu temel olgu üzerinden oluşur. İktidarını koruma ve iktidara gelme veya sistemden ödünler koparma uğruna verilen her mücadele, araç ve metotlar toplamı politikayı oluşturur. Zaman içerisinde ise özne, nesne ve diğer öğeleriyle birlikte sistematik bir hal alır.
Yapısı bakımından politikayı oluşturan temelin -maddi üretim tarzı- dışında, politikayı; insanların “iyi” bir şekilde yönetilmesi; en uygun yönetim şekliyle topluma hizmet verilmesi gibi bulanık ve manipüle edici biçimde tariflemek; politikanın yapısal gerçekliğini göz ardı etmek anlamını taşımaktadır. Politika özü ve yapısına aykırı olarak ele alındığı taktirde, en bariz şekilde gayesi belirsizleşir, iktidar ve sınıfsal perspektifini kaybeder.
Ayrıca politikanın yapısı bir bütün olarak sınıfsal katılığa hapsedilemez. Politikanın çıkışı ve dayanakları sınıf mücadelesinin tezahürüdür. Fakat böyle olmakla birlikte sınıfsal bir kategori olarak ele alınamaz. Politikayı katı bir yapısalcılık ya da sınıfsal indirgemecilik biçiminde oluşturma, politikanın özgünlüğünü ve özgüllüğü kaybettirir. Doğada veya toplumda olsun şeylerin karmaşık yapısını kavramayan anlayış, tek yanlı bir anlayış çerçevesinde çözümleme çıkarsama yapar. Politikanın yapısında benzer kavrayışlara gebe olmuştu. Bu durum göreceğimiz gibi politika oluştururken ona nasıl yön verdiğini ve kimi zaman tutuculuğa nasıl düşüldüğünü kimi zaman ise omurgasız bir et yığını haline geldiğini gösterecektir.
Politika aynı zamanda öznesi ve nesnesinin birliği ve uyumuyla şekillenir. Bu öğelerin birinin uyumsuzluğu, politikanın hedefini tamamlayamamasına sebep olur. Politika öznesi tarafında belirlendiğinden, öznenin teorik-ideolojik arka planı nesneyi belirleme ve hangi düzeyde ilişkileneceğinin koşuludur. Belirtilen koşulların yoksunluğu durumunda ise özne kendisini nesne ile özdeşleştirmek zorunda kalır. Politikanın pratikleşmesi bakımından benimsenen bu yolun, somutta yansıması ise ideolojik sloganlardır ya da hamaset edebiyatıdır. Politikada dogmatizmin en belirgin yanı, öznenin kendisini bu şekilde daima üreterek yaşam bulmasıdır.
Politika, nesnesini ise çelişkilerin toplamında, esas halkada bulur. Fakat bunun konjonktürel olarak dile gelmesi, yani verili an içinde ortaya çıkması; yaşamın tüm çeşitliliği içinde herhangi bir biçim olabilir. Bir toplumsal yapıya damgasını vuran esas çelişki, saf özellikleri ve cismiyle vuku bulmaz. O daha çok konjonktüre bürünmüş halde somutlaşır. Ama bu esas çelişkiden bağımsız oluştuğu anlamına gelmez. Dolayısıyla konjonktürün saptanması zaruridir. Bununla birlikte politika konjonktürel veriden tümüyle oluşamaz. Böyle bir oluşum halinde politika günün çıkarlarına kurban edilir. Demek ki günübirlik politikalar yerine, günün siyasetini geleceğin tayin edici zaferine kanalize etmeliyiz.
Yapısı, özne ve nesnesiyle birlikte politika, yukarıda kaba hatlarıyla belirtilen niteliklerin bütünselliğini şart koşar. Politik maharet her şeyden önce, politikanın bu öğelerinin içselleştirilmesiyle meydana gelir. “Rusya’da ve de bütün dünyada proletaryanın ve burjuvazinin çıkarlarının daha derin karşılıklı ilişkisi bakış açısıyla değerlendiren bir politikacı” diye bu bütünselliğe atıf yapan Lenin; “gerçeklerden korkmayan, devrimde toplumsal güçler dengesini serinkanlılıkla tartan, her politik durumu yalnızca onun tüm verili, o an ki özellikleri bakış açısıyla değil aksine derindeki itici güçleri” ile uygulamak olduğunu belirtmektedir. Bu aynı zamanda politik önderliğin ihtiyatlı olması demektir. Hemen hemen tüm değişkenlerin hesaba katılmasını, somutta belirginleşen olguların gelecekte alabileceği biçimleri detaylıca öngörebilme yetisi anlamına gelmektedir. Ayrıca yenilgi ve kriz koşullarında geri çekilmeyi, saldırı ve ileri hamle yapmada doğru zamanın belirlenmesidir. Kısacası manevra yapma kabiliyeti ve özelliğinin olmasıdır.
Bir bütün olarak soyut Marksizm’den bahsedilemediği gibi politika açısından da böyle bahsedilemez. Politika sistematik ve tutarlılık bakımından ya da devrimin yakıcı sorunlarına işaret etmesinden dolayı düşünsel düzeyde yadsınmaz ama bir amatörlük örneği olabilir. Onun için politika, kitlelerin yıkıcı ellerinde pratikleşmesi gerekmektedir. Denilebilir ki politikada ustalığın en belirgin ölçütü politikanın halk yığınları tarafından benimsenmesidir. Bu ayrıca politikanın doğruluğunun da teyit edilmesidir. Dolayısıyla politikanın belli perspektiflere göre doğruluğunun yanında, somutlaşarak kitlelerin anda belirginleşen taleplerini soğurması gerekmektedir.
Öte yandan politik maharetlikten kastedilen, bozkırın en kuru yerinin tespit edilip kıvılcımı orada çakmaktır. Yangının oluşabilmesi için koşulların uygun olması elzemdir. Uygun şartların olmadığı yerde hiçbir kıvılcım bir yangına yol açmaz. Bir ateş oluşsa da ya kendiliğinden ya da dış etkenlerden kaynaklı kısa sürede sönmeye yüz tutar. O halde kıvılcımın önce ateşe sonra yangına evrilmesi için doğru güzergahı izlemesi şarttır. Sınıf mücadelesi arenasında devrimci politika, karşı devrimin zayıf halkalarından filizlenir. Daha önce belirtildiği gbi bu kitlelerin esas çelişkisine dayalı konjonktürün belirlenmesi anlamına gelmektedir. Diğer taraftan konjonktürel durum karmaşık yığınlar toplamı olduğundan, düğümün çözülen ucunu bulmak zordur. Bu nedenle politik özneye atfedilen teorik-ideolojik perspektif, hangi yöntemin kullanılarak esas halkaya ulaşılacağını verecektir. Lenin’in ifadesiyle; “bütün politik yaşam sonsuz halkalar dizisinden oluşan sonsuz bir zincirdir. Politikacının tüm mahareti, elinden en az koparılıp, o anda en önemli olan, onu tutana tüm zinciri en iyi şekilde garantileyen halkayı bulup kavramasında yatar.” (Lenin)
Pek tabi ki bu kavrayış birden bire oluşamaz. Yılların deneyim ve tecrübelerinin yanında, sınıf mücadelesinin en çetin koşullarından görece en rahat dönemlerin içinde sınanmasıyla pekişti. Saf mantığın öne sürdüğü doğru-yanlış ve ilerici-gerici anlayışlarla da oluşturulamaz. Politikayı rasyonel temele indirgemek anlamına gelen bu anlayış, verili anda nesnesi ile ilişkilenme problemine yol açar. Zira rasyonalite çoğu durumda soyut ilkelerden hareket eder. Baştan bu ilkelerin belirlenmesi, somutta beliren bazı yıkıcı unsurların göz ardı edilmesini doğurur. Canlı Marksizm’in yerine cansız Marksizm’i ortaya çıkarır. Bu bağlamda Kaypakkaya’nın; Şeyh Sait İsyanı’nda İngiliz emperyalizminin parmağının olduğunu varsaydığı koşullarda bile; hareketin demokratik muhtevası ve Türk hakim sınıfları karşısındaki tutumundan dolayı desteklenmesi gerektiğini belirtmesi oldukça öğreticidir. Aksi tutum her daim tutuculuğa ve dar sınırlara kapı aralar. Bu yüzden akli olanla yetinmek yeterli değildir. Yeterlilik koşulları ancak diyalektik ve tarihsel materyalist yöntemle aşılır.
Politikanın verili durumdaki dili ve rengi ne olursa olsun son kertede belirleyicisi MLM olmalıdır. MLM’den yoksun politika işe başlangıçtan itibaren kemiksiz başlar. Ölü bir et yığını gibi ne tarafa bükülürse o yöne kayar. Politikanın farklı dillere ve renklere girmesi nihai amacından sapması değildir. Özgünlüğü yakalamak adına taktiksel ve stratejik yönelimdir. Burada önemli olan husus politikanın kızıllığının korunmasıdır. Mao, “Marksizm’i Çinlileştirmek” derken bu anlayışa işaret etmektedir; kızıllığından ödün vermeden yerel renkleri kucaklamak ve dillerini konuşmak.
Özetle, sınıf mücadelesinde yaşanan tıkanıklıktan kurtulmak isteniyorsa, bunun yollarından birinin politikada ustalaşmaktan geçtiğinin kavranması gerekiyor. Burada politik maharet olarak belirli unsurların altını çizmekle yetindik. Kuşkusuz politika tüm detaylarının incelenmesi ve derinleştirilmesiyle gelişecektir. Eğer mesafe alınmak isteniyorsa “işin içine gerçek ilişkileri, gerçek cisimlerden alınmış uzamsal ilişki ve biçimleri sokmak zorundayız.” (Engels, Anti Dühring) Politika ancak bu maddi yöne vakıf olduğunda ve kitlelerin öfkesinin yıkıcı bir temelde örgütlediğinde sonuç verecektir.