14 Ağustos 2019 tarihinde yayımladığımız “Patika’da Küçülen İdeoloji; Büyüyen ise Yaygaracılıktır” başlıklı yazımıza, Gazete Patika tarafından 17 Ağustos 2019 tarihinde “Yeni Demokrasi’nin Sorunu İlkelerde “Ben’ci” ve Demokrasi Anlayışında “Tekçi” Olan Çizgi Sorunudur!” başlıklı bir yazıyla cevap verildi. Dostlarımız ne yazık ki eleştirilerimizi anlamaya çalışmak yerine alelacale bir yazı kaleme almayı tercih etmişler. Yeterince düşünmeden yazıldığı belli olan bu yazının kendilerini birçok yanlışı savunmaya götürdüğünü; yazının agresif ve sıradan dilinin ise bu özensizliğin bir başka göstergesi olduğunu belirtelim.
Genel olarak Gazete Patika (ve aynı zeminde yükseldiği siyasi çevre) ile yürüttüğümüz polemiklerde kolektifimizin somut olgu ve olaylar içerisinde tartıştığı meselelere ve değerlendirmesini yaptığı süreçlere karşı soyut ve doğruluğu tartışılır birtakım anlayışların ezber yöntemiyle tekrarlandığına şahit oluyoruz. Marksizm-Leninizm-Maoizmin teorik ve ideolojik anlayışları çerçevesinde ele alıp tartıştığımız somut süreçleri ve yine bu somut süreçler üzerinden tekrar ortaya koyduğumuz anlayış sorunlarını, Gazete Patika ısrarla somut olay ve olgulardan kopuk bir şekilde tartışmak ve “anlayışlar” dediği soyut şablonun gözeneklerinden görmek istemektedir. Gazete Patika sadece soyut kendi doğrusuyla ve buna “uyan” sonuçlarla ilgileniyor. Tartışılan sorundan bağımsız bir biçimde “anlayışlar” üzerine “sunu” ve “girizgâh” mahiyetinde o kadar çok şeyden bahsediyor ki zaten kıyısından köşesinden tartıştığı somut sorunlar görünmezleşiyor ya da sadece Patika’nın soyut dünyasından görünür hale geliyor.
Söz konusu “bol laflı” yazısında Patika, tartışmanın laf etme yarışından kurtularak “ideolojik savaşım” noktasına çekilmesinin yararlı olacağını belirtiyor. Kuşkusuz bu doğru bir tespittir ve Proletarya Partisi hem sağ tasfiyeci hizip sorununda hem de Patika’yla polemiklerinde sorunu ideolojik boyutlarıyla tartışmaya özel önem vermiş, değerlendirmelerini de bu temele oturtmuştur. Dahası Patika’nın söz konusu sorunlar karşısında sergilediği “tarafsız” taraftarlığının, sınıfsal ve ideolojik yönlerine dikkat çekmiştir. Yayınlarımız dikkatle incelenirse kolektifimizin sadece bu meseleyle değil sınıf mücadelesinin birçok gündemiyle ilgili Patika ve çevresiyle olduğu kadar birçok burjuva, küçük burjuva ideolojik-siyasi akımla da ideolojik bir mücadele içerisinde olduğu, yürüttüğü tartışmalarda ideolojik zemine özel bir önem verdiği görülecektir. Ve bizce Patika’nın bu sorun karşısında sergilediği tutum, sınıf mücadelesinde sergilediği tutumla uyum içerisindedir; aynı ideolojik özden beslenmektedir.
Bu anlamda kendilerine karşı “anlaşılmaz reaksiyon” olarak gördükleri eleştirilerimiz hiç de anlaşılmaz değildir. Eleştirilerimiz, Patika ve çevresinin dünden bugüne Proletarya Partisi’nde yaşanan sorunlara gösterdiği olumsuz katkıya da kaçınılmaz olarak yönelmek zorundadır. Zira Proletarya Partisi, onun içinden geçtiği süreçler, ortaya çıkardığı savaş geleneği ve yarattığı değerler hiçbir gücün –en iyi tabirle- üstünkörü, keyfi itham ve değerlendirmelerine maruz bırakılamayacak kadar önemlidir. Tekrar belirtmek gerekir ki bu eleştirileri “anlamsız” bulmak yerine sorunu nasıl tartıştıklarını ve onunla nasıl ilişkilendiklerini değerlendirirlerse kendileri için daha yararlı olacaktır. Bu sayede eleştirilerimizin “yalnızca” kendilerini hedef aldığı hissiyatından ve diğer devrimci örgütler ya da örgütler platformundan haklılık ve güç devşirme acizliğinden de kurtulmuş olurlar. Geçerken belirtelim ki Patika’da vücut bulan eleştirilerimiz kuşkusuz aynı yanlışları sergileyen ya da savunan diğer dost güçlere de bir eleştiri içermektedir. Bu sorun özgülünde kolektifimizin Patika ve çevresine yönelen eleştirileri, kendilerinin soruna yanlış temelde ve ısrarla gösterdikleri “özel” ilginin bir sonucudur. Bu “özel” ilgi Patika’da öyle bir hal almıştır ki sağ tasfiyeci grubun dahi savunmadığı, savunamadığı ya da üzerine açıktan söz söyleyemediği konuları onlar adına izah etme ve savunma noktasına varmıştır.
Diğer şeyler bir yana son yazılarındaki şu ibretlik sözler Patika’ya aittir: “Bilerek veya bilinçli olarak düşmana yakalatılsa suç denmesi anlaşılır da, istemeden ve iradeleri dışında bu malzemeleri düşmanın ele geçirmesi nasıl suç oluyor?” Soruyoruz Patika ve çevresine, sağ tasfiyeci grubun bu yönde bizim bilmediğimiz veya görmediğimiz bir açıklaması ya da resmi savunusu mu vardır? Varsa bile bu meseleyi bu biçimle savunmak Patika’ya mı düşmektedir? Bir kez daha anlatmakta yarar var: Düşmanın eline geçmesine sebep olunan malzemeler, söz konusu bölgede hizbi örgütlemeye çalışan kişilere, Proletarya Partisi’yle bağlarını kopardıktan sonra askeri koşullar gereği verilen kolektifin malzemeleridir. Söz konusu kişiler tumturaklı açıklamalarına karşın tam da savaşa uzaklıklarının ve “geçici”liklerinin bir ürünü olarak bu malzemeleri koruyamamış, ilk fırsatta üstünkörü bir tutumla malzemelerden kurtulmuş ve düşmanın eline geçmesine neden olmuşlardır. Ayrıca bu malzemeler sadece kendilerine verilenleri değil kolektife ait bir depodan çaldıklarını da içermektedir. Doğrudur, akan bir trafikte yolun ortasına öylesine atlarsanız sizin iradeniz dışında (!) bir arabanın size çarpıp hayatınıza mal olması işten bile değildir. Fakat asgari bir bilinç ve deneyime sahipseniz bu yola atlama pratiğinin hayatınıza mal olacağını da bilirsiniz. Bu durumda “iradeniz dışında” cereyan eden olay hiç de iradesiz değildir. Tersine “irade dışında” görülen davranış söz konusu olaya davetiye çıkarmak anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla söz konusu “savunu”da sağ tasfiyeci gruba ait bir iradesizlikten bahsedilecekse bu ideolojide ve savaş karşısındaki duruşta aranmalıdır. Bunun adı hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıktır ve kaçkınlık olarak tanımlıdır. Sergilenen davranışlar pratik boyutuyla da ideolojik boyutuyla da sağ tasfiyeci grubun suçları kapsamındadır. Sorunu bu şekilde, devrimci iddia ve tutumlar penceresinden tartışmaktan kaçınan Patika, pratiği adli bir yöntemle basitleştirmeye çalışmakta ve savunmaktadır. Pratik ne kadar “iradesiz” değilse Patika’nın savunusu da bir o kadar masum değildir. Daha biraz önce bizi “ideolojik savaşım” noktasına davet eden Patika söz konusu sağ tasfiyeci grubun pratiklerini temellendirmek olduğunda nedense (!) ideolojik sorgulamayı bir anda unutmakta ve pratiği iradesizleştirerek savunma noktasına savrulmaktadır.
Yazılarının çeşitli yerlerinde bazen sitemkâr bazen agresif bir üslup ve sorular eşliğinde kendilerinin iki kesime de aynı yaklaşımı sergilediğini, hiçbir hesap gütmediklerini açıklama gayreti içerisinde olmuş ve “neden bizim gibi değerlendirip bizim gibi tavır almıyorsunuz?” dediğimizi iddia etmişler. Kuşkusuz bizim Patika’nın aktardığı biçimde bir beklenti ve talebimiz olmamıştır. Patika’dan ve diğer dost güçlerden beklentimiz her zaman devrimci örgütler arası hukuka uygun davranmaları, sorunu çok yönlü ve somut bir biçimde ele almaları ve en önemlisi devlete ihbar pratiğine savundukları devrimci değerler adına net bir tutum geliştirmeleriydi. Bizim için söz konusu ihbar pratiğinin kesinkes mahkûm edilmesi ve devrimci değerlerin net savunusu önemli bir yerde durmaktaydı. Ki bu devrimciler ve halk saflarındaki tüm güçler için de aynı derece önem arz etmekte ve ilkesel bir yaklaşımı gerektirmekteydi. Patika ve kimi dostlarımız bu konudaki pasif tutumlarını, “taraf olmamak” şeklinde tarif ederek devrimci sorumluluklarını gerektiği gibi yerine getirmekten kaçınmışlardır. Bu tutumlarının gerçekte ne anlama geldiğini bir önceki yazımızda açıkladığımız için tekrar etmeyi gerekli görmüyoruz.
Patika, soyut anlayışlarında o kadar ileri gidiyor ve somut süreçle ilgilenmediğini bir o kadar ortaya koyuyor ki şu cümleleri sarf etmekten kendini alamıyor: “Örgüt içindeki sorunda haklı-haksız olmaları, hizip ya da darbeci olmaları veya örgüt çizgisini temsil edip etmedikleri vb. bizlerin konusu değildir. Bu örgüt içi sorundur. Kimin haklı-haksız olduğuna, kimin örgüt çizgisini temsil edip etmediğine biz karar veremeyiz, karışamayız da. Örgüt içi soruna müdahale budur işte.” Söz konusu sadece örgüt içi bir sorun olmakla sınırlı kalan bir süreç olsa Patika’nın bu ifadeleri bir nebze anlaşılabilir. Fakat Patika, “örgüt içi sorun” ile “örgütler arası sorunu” bir türlü ayrıştıramadığı için ortaya karışık anlayışlar ve her şeyi “eşitleyen” yaklaşımlar sunmaktan geri kalmıyor. Sağ tasfiyeci gruba karşı tutum sorununu tartıştığı yerin devamında bunları yazan Patika aslında sorun karşısında “ben bilmezci” bir yaklaşımla kendini temize çıkarmaya çalışıyor. Eğer bu grup Proletarya Partisi’nin dışına çıkmış bir grupsa -ki öyledir- artık Patika’nın “ben bilmezci” yaklaşımının da bir hükmü kalmamıştır. Dahası “ben bilmezci” Patika’nın sağ tasfiyeci grubun izahatı ve savunusu noktasına nasıl savrulduğunu biraz önce ortaya koymuştuk. Doğallığında söz konusu tutumları halen sorunu anlamaktan ve gerçekleri tartışmaktan kaçtıklarının da göstergesidir.
Devrimci yapılar ve özellikle komünist olma iddiasındaki yapılar, diğer dost yapılara karşı sınıfsal, ideolojik ve örgütsel kimi değerlendirmeler yaparlar. Bu, devrimin kararlı ve kararsız dostlarını ayırt etmek, dost güçlerle hangi zeminde bir araya geleceğini veya ayrışacağını ortaya çıkarmak için olduğu kadar kurulacak ilişkinin düzeyini belirlemek için de gereklidir. İki ayrı örgüt formu kazanan dost yapılar söz konusu olduğunda da savunulan teorik-ideolojik görüşlere, yapılan açıklamalara ve pratik gözlemlere vb. dayalı olarak bu yapıların sınıfsal ve ideolojik niteliği, örgütsel süreci ve durumu değerlendirilerek kimin neyi temsil ettiğine dair bir yargıya varılır. Dün bir iç sorunken bu kapsamda “yargı” ve “tutum” gerektirmeyen konular, farklı örgütsel formlar kazanıldığı ve ayrışmanın kendisi taraflarca çeşitli şekillerle açıklandığı ve temellendirildiği için yine bu kapsamda tartışılabilir ve yargıya varılabilir bir konu haline gelir. Aksi halde örgütsel ayrılıklar sonrasında söz konusu yapılara dair bir değerlendirme ve yargıya sahip olmamamız, herkesi aynı ve eşit görmemiz gibi -ancak soyut düşüncenin ürünü olabilecek- bir sonuç ortaya çıkardı. Söz konusu değerlendirme ve tanımlar yapılırken kuşkusuz esas olan ideolojik-siyasi hattır. Ancak söz konusu ayrışmada, Patika’nın deyimiyle ise “haklı-haksız” olanı ayırt etmede örgütsel tüzük ve işleyiş karşısındaki tutum özel bir önem taşır. Bu bir grubun hizip mi darbe mi ya da kolektifin iradesi mi olduğunu açığa çıkarmada belirleyici bir yerde durur. Nitekim Proletarya Partisi, devrimci dost güçler arasında yaşanan ayrılıklarda bu doğru anlayışlarla hareket etmiş, şiddet politikasının karşısında durmuş ancak farklı örgütsel yapılar haline gelen dost güçleri yukarıda belirtilen kıstaslar temelinde ele almaktan ve tanımlamaktan geri durmamıştır. Hangi yapının hizbi hangisinin ise söz konusu yapıyı temsil ettiğini, o yapının esas devamcısı olduğunu ve yine bunların ideolojik-siyasi hattını değerlendirmekten çekinmemiştir. Proletarya Partisi bu tavrını dostlarımız (Patika ve siyasi çevresi) içerisinde baş gösteren ayrılıkta da göstermiş ve kurumsal ilişkilerine bu değerlendirmeler etrafında yön vermiştir.
Ancak Patika ve çevresi artık bir iç sorun olmaktan çoktan çıkmış bu meseledeki oportünist tutumunu temellendirmek için “iç sorun”a dair eleştirimizi bize karşı kullanmaya çalışmaktadır. Yığınla laf kalabalığı içerisinde kendisi de ne dediğini şaşıran Patika tekrar tekrar “soyut ve mutlak” anlayışlara sığınarak tartışmayı bulanıklaştırmakta ve bir kez daha baltayı taşa vurmaktadır. Patika’daki öyle bir uzlaşmacılıktır ki bu belirttiklerinin peşine şunları yazma ihtiyacı duyuyor: “İyi fakat bunlar sizden koptu, başka yerden gelmedi. Sizden çıktıklarına göre, bugüne kadar harekette emekleri, çabaları, katkıları mutlaka vardır. Bu anlamda ellerinde kalan ‘değerlere’ sahip çıkma hakları da vardır. İddialarına uygun olarak harekette de hakları vardır. Hareketi kendilerinin temsil ettiğine dair iddiaları vardır, olabilir ve bundan men edilemezler.” Patika’ya sormak gerekiyor; bütün bu sıradan anlatımları içerisinde “parti, program, ilke, tüzük, işleyiş, hizip, suç” gibi kavram ve tartışmaları nereye koymaktadır? Açık ki Patika, Menşevizmin teorisini yapmaktadır. Ve bunu Maoizmin “halk içi çelişkilerin çözüm yöntemi”ne dair teorisini çarpıtarak; onu, hizipleri ve örgütsel suçları aklayan, onlara özgürlük tanıyan bir teoriye dönüştürerek yapmaktadır. Böyle bir yaklaşım, kendi gerçekliğini “evrensel” teori haline getirme konusunda pek istekli olan Patika’nın temsil ettiği örgütsel anlayış ve forma uygun olabilir. Ancak Bolşevik-Maoist parti teorisini ve onun ilkelerini benimseyen Proletarya Partisi’nin bu görüşlere prim vermek gibi bir niyeti yoktur.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, çok kere anlatmamıza rağmen Patika ve çevresine neyin iç sorun neyin ise artık bir iç sorun olmadığını bir türlü kavratamadık. Patika, çok basit bir yöntem uygulayarak; Proletarya Partisi’nin ya da çok meraklılarsa sağ tasfiyeci grubun açıklamalarına bakarak dahi hangi tarihten itibaren tartışmanın iç sorun olmaktan çıktığının ayırdına varabilir. Fakat Patika sürekli olarak bu konuyu birbirine karıştırmayı, eleştirilerin mahiyetini ısrarla anlamamayı ve “iç sorun” ile “kurumlar arası sorun” arasında mekik dokuyarak asıl tartışmayı bulanıklaştırmayı tercih ediyor. Ve sanırız Patika da “iradesi dışında” ve istemeden bu soruna yol açıyor. Patika şöyle diyor: “Öte taraftan, iç sorun diyerek eleştirilerimize set çekmeye çalışan Yeni Demokrasi yine kendi ağzıyla ifade ederek itiraf ediyor ki, soruna müdahale etme çağrısında bulunuyor!? … Madem iç sorundur ve eleştirmemiz yanlıştır, neden müdahale edin çağrısında bulunuyorsun?”
Patika’nın bahsettiği “müdahale”, yayın işlerimizin yapıldığı kurumun sağ tasfiyeci grup tarafından devlete ihbar edilmesi sonrasında kendilerine ve dost kurumlara sunduğumuz bilgi ve belgeler, bu tutuma karşı devrimci değerlerin bir gereği olarak tavır geliştirmelerine dair beklentidir. Yani söz konusu olan hizbin kendini parti dışına çıkarması, ayrı bir yapı olarak tanımlamasından sonraki dönemde gelişen bir süreçtir. Doğal olarak ne bir iç sorundur ne de bu kapsamda tartışılabilir bir konudur. Patika bilinçli veya bilinçsiz yarattığı bu karmaşayı öyle ilerletmektedir ki artık bir noktadan sonra kendini demagoji yapmaktan alıkoyamamaktadır: “İyi de siz halk mısınız, size karşı yapılan ‘suç’ halka karşı yapılmış bir ‘suç’ olsun.” Biz, Patika’nın sağ tasfiyeci grubun işlediği suçları bulanıklaştırma ve gizlemek gibi bir rol üstlendiğini ve bu nedenle halk karşısında suç işlediklerini belirtirken Patika bize demagojiyle yanıt veriyor. Kendisiyle öyle çelişiyor ki bir dediği diğerini tutmuyor. “Halk içi çelişkiler” kapsamında tartıştığı bir sorunda muhataplarına “siz halk mısınız” deme tutarsızlığını gösteriyor. Tartışmaya değer bir ifade değil fakat Patika’nın içine düştüğü durumu göstermesi bakımından anlamlı. Kendilerine yönelik “yaygaracılık” eleştirimize kızıyor olabilirler fakat hemen her şeyi birbirine karıştıran bir kavrayış ve demagojik söylemlerle bu kadar ileri gitmelerinin ne yazık ki başka bir adı da yok.
Patika’ya döne döne anlattığımız fakat bölüştürmeye dayalı oportünist ve Menşevik anlayışı nedeniyle bir türlü “anlatamadığımız” bir konu da “değerler” konusudur. Patika bu yazısında da “taş ve betondan ibaret maddi değerler” tanımlamasıyla miadını doldurmuş eski solcu ağzıyla konuşmayı sürdürmektedir. Patika için değerler maddenin yapısı ve kütlesine göre tanımlanan basit ve önemsiz cisimler olabilir ancak bizim için en küçüğünden en büyüğüne her türlü maddi ve manevi değer kolektif emeğin ve kolektif iradenin ürünüdürler. Bu kolektif emek ve iradeye sahip çıkmak ve onu daha da geliştirmek, Proletarya Partisi’nin, kendini var eden etmenlere; emeğe, halka ve devrime karşı bir sorumluluğudur.
Patika’nın bu yazısında telaşla kendini savunduğu konuların başında sağ tasfiyeci grubun devlete ihbar pratiği karşısında takındığı tutum gelmektedir. Patika, ihbar meselesinde net ve açık tavır aldıklarını; tarafların hatalı dar yaklaşımlarını eleştiri vesilesi yaptıklarını; ihbar tavrını ilkesel ve ideolojik bir kırılma olarak değerlendirdiklerini ve özeleştirisi yapılarak düzeltilmesi “önerisinde” bulunduklarını ifade etmekte ve peşine şu cümleleri eklemektedir: “Ne var ki, buna koşut olarak bu zemini doğuran sorunlu-hastalıklı yaklaşımlara ve bu yaklaşımların payına da dikkat çekmiştir.” Yine bir önceki polemik yazımızda Patika ve çevresinin ihbar konusundaki pratik ve tutumlarına yer vermiştik. Şimdi şunu sormak yerinde olacaktır: İhbar gibi bir suç karşısında söz konusu ikircikli “önerilerinizi” sunduktan sonra ne sonuç aldınız? Örneğin bir özeleştiriyle karşılaştınız mı yoksa farklı noktalara çekilerek ihbar pratiğini savunan bir tutumla mı karşılaştınız? Sonuç alamadıysanız bunu nasıl değerlendirdiniz? Ya da sizce aynı sağ tasfiyeci grup sizin bu eleştiri ve “önerilerinize” yine size göre “pozitif” bir karşılık vermesine rağmen belli bir süre sonra kurumumuza bu sefer mafyayı neden gönderdi? Sizce devlete ihbar ve mafyayla çalışmanın devrimci değerler ve devrimci kurumlar arası ilişkilerdeki adı nedir ve buna karşı tutum nasıl olmalıdır? Ve son olarak sizce özü itibarıyla bu tekerrür pratiğin temsil ettiği sınıf ve ideoloji hangisidir?
Patika’nın yazısında daha birçok hususa dair tutarlı bir mantıktan ve gerçeklerden uzak yaklaşımlar aktarmak mümkün. Fakat bunların birçoğuna daha önceki yazılarımızda yer verdiğimiz ve Patika nezdinde kısır bir döngüye dönüştürüldüğü için tekrar yer vermeyi gerekli görmedik. Ancak söz konusu polemik ve tartışmalar bir kez daha gösteriyor ki Patika’nın düşünce sistemi somut bir diyalektik üzerinden gelişmiyor. O kendi soyut “anlayışını” mutlak doğru olarak tartışılamaz bir mertebeye yerleştirdikten sonra somut olgu ve olayları ona uydurmaya çalışıyor. Patika, kavrayışı oranında çelişkinin “evrensel” niteliğiyle ilgilenirken “özgül” niteliğiyle ilgilenmemeyi ise bir erdem olarak görüyor. Patika’daki bu idealizm, onu, içerisine düştüğü ya da bir şekilde ilişkilendiği somut sorunlar karşısında önce “soyut” ve “mutlak” olanı tekrar etmeye ve ardından buna uyan ya da uymayan pratiği biçimsel olarak değerlendirmeye götürüyor. Ve aslında Patika “özgül” olanla da bu şekilde ilgilenmiş oluyor: “Soyut mutlak”ın yolundan yürüyerek ve somut olanla utangaçça, kaçamak bir biçimde ilişkilenerek. Ve işte tam da somut karşısındaki bu utangaç ve kaçamak tavrı kendini ele veriyor; onu sağ tasfiyeci grubun ve işlediği suçların izahçısına, yer yer ise savunucusuna dönüştürüyor.