HABER MERKEZİ- Partizan Dergisi’nin 93.sayısı çıktı. ‘Marksizm, Aydınlanma ve Liberalizm’ üzerine dosya konularının yanı sıra ‘salgın ve kriz’ üzerine yazılar da içeren derginin sunu yazısı şu şekilde:
“Emperyalist-kapitalist sistemin krizler sarmalında boğuştuğu bir süreç içerisinden geçiyoruz. Koronavirüs salgınının derinleştirdiği kriz, dünya çapında ekonomik, siyasi ve askeri çelişkileri derinleştirdi. Sistemin her bir kurum ve işleyişini özelde ise burjuva liberalizmin devlete yüklediği sınıfar üstü misyonu deşifre ederek ilerleyen korona salgını tüm sınıfsal çelişkilerin de berrak bir yansıması oldu. Salgın sadece sistem, hâkim sınıfar ve devlet nezdinde üstü örtülü gerçekleri ortaya çıkarmakla kalmadı; komünistlerin, devrimcilerin ve genel olarak “sol”, “sosyalistlik” adına söz eden politik yapıların ideolojik ve politik gerçekliğini de göz önüne serdi. Sokağa çıkma ve eylem yasakları gibi politikalar karşısında salgına ve aslında sisteme ve devlete yaklaşımlar da ayrışma gösterdi. Salgın karşısında “devleti” göreve çağıranlar olduğu gibi dayanışmacılığı ve balkonlarla sınırlı bir eylemi propaganda edenler de oldu. Her tarafından dökülen sisteme ekonomik modeller öneren ve “sosyal devlet”i arayan tartışmalar ideolojik alanda yaşanan savruluşun uç örnekleri oldu.
Komünistler ise sistemin krizini derinleştirmeyi ve açık hale gelen sınıfsal çelişkileri daha da keskinleştirmeyi esas alarak toplumsal bir devrimin zorunluluğuna ve bu devrimin imkânlarına odaklandılar. Başta işçi sınıfı olmak üzere halkın salgın karşısında “korumasız” olduğu, emek sömürüsü, hak gasbı ve talanın hız kesmeden sürdüğü koşullarda politikayı duvarlar arkasına ve sanal dünyaya hapsetmek isteyen liberal-reformist yaklaşımlara karşı devrimci çizginin savunulması önemli bir yerde duruyordu. Dünyanın değişik ülkelerinde işçi sınıfı ve ezilen kesimlerin mücadelesi salgın koşullarında da ivme kazanırken özellikle belli ülkelerde Marksist-Leninist-Maoistlerin büyüttüğü halk savaşı, salgın ve onun tetiklediği çok katmanlı kriz karşısında izlenmesi gereken çizginin de somut göstergesi oldu.
Lübnan, Şili, Fransa, Haiti ve daha onlarca ülkede kitleler salgının ekonomik ve politik faturasının işçi sınıfı ve halka kesilmek istenmesine karşı sokakları, alanları doldurarak toplumsal isyanın fitilini ateşledi. George Floyd’un polis tarafından boğularak öldürülmesinin ardından ABD’de siyahilerin öznesi olduğu isyan dalgası, onlarca ülkede polis ve devlet terörüne karşı kitlesel eylemlerle karşılık buldu. Bu eylemler devlet terörü ve ırkçılığa karşı bir gelişim gösterse de içinde sisteme ve devlete karşı öfkenin potansiyelini taşıyordu.
Bu süreçte Türk hâkim sınıflarının saldırıları da dozajını arttırarak devam etti. Ekonomik sömürü, siyasi baskı ve yasaklar yoğunlaşırken salgının yarattığı toplumsal ihtiyaçlar faşist devleti ve onun hükümetini meşrulaştırmanın bir aracı yapılmak istendi. Halka ve muhalif kesimlere devlet zoru sürekli hissettirilirken faşist güruhlar üzerinden de bir korku iklimi yaratılmak istendi. Komünistler bu faşist devlet zoruna karşı devrimci örgütlenme ve mücadeleyi, başka bir deyimle karşı zoru adres göstererek iktidarın yaşadığı yönetme krizini ve halk hareketinden duydukları korkuyu deşifre ettiler.
Bu dönemde ülkemizde de sokağa çıkma yasağı bahanesiyle devlet ve polis terörü artarak devam etti. Şovenist propagandalar eşliğinde özellikle Kürt ulusu ve legal-demokratik örgütlenmelerine karşı çok yönlü faşist kuşatma ve saldırı politikasının işareti verildi. Hâkim sınıflar ve onların devleti Kürt ulusuna yönelik yoğunlaştırdığı saldırılarla tüm halkı ve muhalif kesimleri susturmayı hedefledi. İşçilerin, köylülerin, gençlerin, Kürtlerin, kadınların ve bir bütün ezilenlerin hak arama mücadelesi ve talepleri devletin zor aygıtları ile bastırılmak istendi. Hâkim sınıflar tüm kuşatma, faşist propaganda ve fiziki saldırılarına karşın amaçlarına ulaşabilmiş değil. Salgına yaslanarak oluşturulan sessizlik ve durağanlığa karşı parça parça da olsa eylemlilikler yükseliyor ve gelişme potansiyeli taşıyor.
Dünyada ve ülkemizde halkı ekonomik sömürü, işsizlik, açlık ve politik baskıların yoğunlaştığı zorlu bir mücadele dönemi bekliyor. Bu zorluk, ekonomik ve siyasi krizini yönetmekte zorlanan, tüm ideolojik ve fiziki saldırılarına karşın halk hareketinin önüne geçemeyen egemenler için de aynı geçerliliği taşıyor. Tüm dünyada sisteme ve yoğunlaşan devlet terörüne karşı politik arayış ve mücadeleler yükseliyor ve tam da burada bu mücadelenin hedef ve yöntemine dair tartışmalar önemli bir yer kaplıyor.
Tüm yıkıcı potansiyeline karşın dünyadaki halk hareketlerini düzen sınırları içerisinde tutulabilmek için fiziki saldırılara paralel ideolojik saldırılar da yoğunlaşıyor. Alanlara dökülen kitleler yine bu düzeni tahkim edecek şekilde liberal, reformist ve revizyonist ideolojilerin etki alanı içinde tutulmaya çalışılıyor. Asıl odağını liberal-reformist deformasyonun oluşturduğu fakat burjuvazinin ideolojik envanterinde bulunan her türlü ideolojik silahın devreye koyulduğu bu dönemde proletaryanın sınıf bakış açısından yürütülecek ideolojik mücadele de önemini artırıyor.
Kaynağını burjuva Aydınlanmacılığı ve liberalizmden alan envaiçeşit politik tutum ve önerme, işçi sınıfını, halkı ve ezilen kesimleri ideolojik olarak silahsızlandırmanın aktif bir aracı olarak kullanılıyor. Bu ideolojik saldırı devrimci yapılara da ciddi oranda sirayet ederek “komünist”, “devrimci” söylemlerle harmanlanmış bir biçimde liberal-reformist çizginin üretilmesine olanak tanıyor. Devrimci mücadele adına kullanılan kavramlar, geliştirilen dil ve ortaya konan politik önermeler, farkında olunsun veya olunmasın, kaynağı burjuvazi olan, onun cephaneliğinden alınan Aydınlanmacı, liberal teorileri içinde barındırıyor. Tüm bu gerçeklik içerisinde, sınıf mücadelesinin en yoğun biçimde ideolojik alanda yürüdüğünün bilinciyle bu sayımızda burjuva Aydınlanmacılığına ve liberalizme karşı bir dosyayı siz okurlarımızla paylaşıyoruz.
Bu sayımızda salgının derinleştirdiği ekonomik-politik krizi, bu kriz ve salgın karşısında komünistlerin yaklaşımını ortaya koyan “Emperyalizmin ‘Normali’ ve Korona Salgınıyla Oluşan Çok Katmanlı Kriz” ve “Egemenlerin Yönetememe Krizi Derinleşiyor, Salgının Bir Nefes Molası Olmasına İzin Vermeyelim, Mücadeleyi Yükseltelim!” başlıklı iki “güncel” yazı bulunuyor. Devamında “Liberalizm ve Aydınlanma İlişkisi”, “Marksizm ve Aydınlanma ilişkisi”, “Liberalizme Karşı Mücadelenin Bir Cephesi Olarak Özgürlük Sorunu” ve “Devrimci Sanat Liberalizme Karşı Bir Siperdir” başlıklı dosya konularımızı okuyucularımızın dikkatine sunuyoruz. Ele aldığı konu, kavram ve teorilerle birlikte günümüzde hâkim olan ideoloji ve düşüncelere karşı ideolojik bir saldırı amacını taşıyan bu dosyamızın, ülkemizdeki devrimci-demokratik hareketler özgülünde de ideolojik bir sorgulamaya vesile olmasını umuyor, ideolojik mücadelenin “içerde” ve “dışarıda” aktif bir biçimde yürütülmesi zorunluluğuna inanıyoruz.
Bir sonraki sayımızda buluşmak umuduyla…”