(…) Beyaz bereli mavi patikadan gülümseyen güneşin seyrinde bir şiftlikte ilerliyor Partizanlar. Kulaklar steteskop duyarlılığında doğanın kalbindeki sesleri dinliyor. Eller tetikte, ateşlenmek için bekliyor mermiler şarjörde, Öncü ses dinlemişti iki dakika önce. Her şey normal, hayat devam ediyor, gerillanın yürüyüş seyrinde. Kuş cıvıltıları, temmuz böcekleri, renk renk çiçekler, yavrularını uçma eğitimine çıkarmış iki kuş. Hafiften esen rüzgar ağaçları dillendirmiş… Ormanda koyu bir doğa sohbetine sıkılmış gibi mermiler sağdan-soldan geçen ıslık sesleri ile atıyor kendini Partizanlar. Doğa susuyor. Hain pusudan düşman mermiler konuşuyor. Doğaya ve kendine sıkılan mermilere cevap veriyor Partizan namlular. Bastırıyor düşman, yüreğindeki sevinç çığlıklarını. Yeni senfoninin sesi, umutsuzca sarılıyor telsizine düşman komutanı, “Hemen şortland gönderin!”, “Takviye istiyorum!”, “Acele edin!” Gerilla komutanı yüzünde her zamanki tebessümü ile öncü yoldaşa eli ile geri çekilmesini işaret ediyor. Öncü yoldaş komutanın düşülen pusuyu parçalayacaklarına olan güvenini görüyor bakışlarında. -fiişik- fiişik, Niye şimdi! dost musun düşman mı? Engelliyorsun; sürünmemi geri çekilmemi? Ama bu engel de aşılacak, Erol yoldaş yön gösteriyor çemberin nereden parçalanacağına dair!(…) Erol yoldaşın gösterdiği yöne doğru çekiliyorum. O da aynı benim gibi geri çekilmeyi silahını ve yüzünü düşmana dönük yapıyor. Bir an susuyor bütün doğa silahlar, sanki bir orkestra şefi dur işareti vermiş. Başımı gökyüzüne kaldırıyorum, güneşin gülümsemediğini mavinin donuk olduğunu hissediyorum. Düşman mevzisi yönünde görünen çiçekler boyun bükmüş gibi. Bu ölüm sessizliği matem havası yoksa, yoksa, yoldaşa bakıyorum O da hareketsiz ve başı yere kapaklanmış. “Erol. Erol yoldaş” Yanıt yok. Yoksa… Hayır olamaz! Hızla yoldaşın yanına doğru sürünürken bütün iliklerimde hissettiğim duygularımı kaleşnikofuma yükleyip düşman mevzilerine kurşun olarak yolluyorum. Yoldaş… Yoldaşım. Başını ellerimin arasına alıyorum. Hain kurşun, hain alçak ölüm. Nasıl kıydın bu Partizan yüreğine. Bütün kinimi nefretimi bedenimle özdeşleşmiş kütüklüğümden çıkardığım yeni şarjör ile yeniden yüklüyorum kaleşnikofuma. Yeniden saldırıyorum düşman mevzilerine; susuyor bütün doğa, susuyor düşman. Konuşan nefretimin, kinimin sesi. Düşman bu salvo atışların anlamını kavramış gibi suskunluğa gömülüyor. Yoldaşım. Komutanım. Bu beden burada mı kalacak? Daha güçlü olsaydım, omuzlayabilseydim bedenini. Bırakamam seni düşman pususunda. Sonra neler yapar bu narin, güzel bedenine alçaklar. Hayır ölüm ağırlığı bu, kaldıramıyorum seni. Oturur pozisyonuna ise büyük çabayla ancak getirebiliyorum. Sırtını bir ağaca dayıyorum. Sanki yaşıyorsun. Gözlerin aynı güven ve tebessüm ile dolu bakıyor. Bir de şakağından akan kan olmasa… (…) Kurşun yağmuru altında kınından çıkarıyorum bıçağımı Parti’nin belgeleri, yoldaşımın yazıları kalmamalı düşmana. Kesiyorum yeleğini omuzlarından. Bir hassas çocuk soyundurur gibi bedeninden ayırıyorum yeleği.. Kütüklük cephane, bir tek toplu iğne kaptırmamalı düşmana. Kütüklüğün askılarına vuruyorum bıçağı. Uslu bir çocuk sevecenliğinde yaptıklarımı seyrediyor yoldaşım. Ve benimle gurur duyduğunu, en doğru olanı yaptığımı bakışlarıyla anlattığını hissediyorum. Kütüklüğünü de yeleğini de çantama yerleştiriyorum. Çantamı omuzlarken yoldaşı seyrediyorum. “Uzaklaş-parçala bu çemberi. Acele çık çemberin dışına yoldaşlara yetiş.. Yolumuz uzun, yola devam et. Daha çok geçeceğiz pusulardan. Hain tuzaklardan. Ama hedefimize mutlaka varacağız” diyor sanki bana. Elimle şakağından akan kanı siliyorum. Başını iki elimin arasına alıyor. Kalbime gömmek ister gibi göğsüme bastırıyorum. Sonra tekrar gözlerinin derinliklerine bakıyorum. O gözler neler gördüler, nelere tanık oldular, ne ufuklara baktılar. (…) Bırakmak zorunda olduğumu istemeyerek kabulleniyorum, bedenini bu topraklara. Akan her damla kan mevzilerimizi, bayrağımızı daha kızıllaştıracak bunu biliyorum. (…) Yüzünü düşmana çeviriyorum. Her TKP/ML militanı, TİKKO üyesi düşmana yüzü dönük eli tetikte ölmek ister. Sen bunu yapıyorsun.(…) Çemberin ve ateş hattının dışındayım, yoldaşı düşünüyorum. Birden iki gün önce ayrıldığımız yoldaşlara kavuşma isteği kaplıyor yüreğimi. Ağır geliyor yoldaşın yokluğu, yükü bana. Bir an önce bu yükü yoldaşlarla paylaşmak için hız veriyorum adımlarıma.(…) Ne badireler sığdırdın bu beş koca yıla. İlk karşılaşmamızı düşünüyorum. Bir gençlik önderiydin. Aklın ve bilgeliğinle yol ayrımında durmuş genç yoldaşlara doğru yolu, partinin yolunu işaret ediyordun. Gençlik hizbine, darbecilere, oluşumculara, kaçkınlara hep cepheden MLM’nin bilimselliği ile tavır koydun, bulunduğun mevzileri, MLM’nin, Parti’nin kızıl mevzilerine dönüştürdün. Beni de çok etkilemiştir. Tekrar tekrar teşekkür ediyorum yoldaş sana. Sonra sürpriz bir şekilde gerillada karşılaşmamız o süreç benim için adeta şok anı oldu (…)
Sabah düşman muhaberelerini dinleyip geniş bir alanı dürbünle denetledikten sonra yola koyuluyorum. Belli bir mesafeye ulaştığımda olası operasyonun dışına çıkmış olabileceğime kanaat getiriyorum. Ve operasyonun içine girmeyi düşünen olası birliğin yolunu denetlemeye karar veriyorum. Öyle de yapıyorum. Yoldaşların geçmesi en büyük ihtimal olan bir patikada hakim bir yere konumlanıp denetime başlıyorum. Gözetleme işim fazla sürmüyor 30-40 dakika sonra 6 kişilik bir yoldaş grubunun düşündüğüm yoldan ilerlediklerini görüyorum. Hemen işaret veriyorum. Yoldaşlar duruyorlar. Beni sesimden hemen tanıyorlar. Ve hızla birbirimize koşuyoruz. Sanki yıllardır birbirimizi görmemiş gibi sarılıp kucaklaşıyoruz. Hemen duygu yoğunluğu ile ağlıyorum. Bazı yoldaşların da gözleri nemleniyor, buharlanıyor, yaralı olup olmadığımı soruyorlar. Sağlam olduğumu söylüyorum. Düşmanın yaralı var anonsunun yalan olduğunu, ayrı düşen diğer yoldaşın da sağlam olduğunu ve sadece Erol yoldaşın şehit düşmüş olduğunu netleştirip yola devam ediyoruz. Diğer yoldaşların merakı ve onlara bir an önce kavuşma isteği ile bütün birlik uçarcasına ana birliğe doğru yola düşüyoruz. Akşam karanlığına yakın ana gerilla birliğe kavuşuyoruz. Benim de gelmiş olmamla herkes şehit düşenin Erol yoldaş olduğunu öğrenmiş oluyor. Önce büyük bir hasretle, hüzünle ve bir şehit vermiş olmanın kiniyle, sanki Erol yoldaşa sarılıyorlar gibi bütün yoldaşlar tüm gücüyle beni kucaklıyor öpüyor. Her yoldaşın yaydığı duygu yüklü elektriği daha fazla dayanamayıp yine ağlıyorum. Herkes merakla Siyasi Komiser yoldaşı gözlüyor. Siyasi Komiser ve Komutan yoldaşlar benimle çatışmanın oluş biçimi ve Erol yoldaşın nasıl şehit düştüğü üzerine kısa bir bilgi aldıktan sonra bir anma toplantısı örgütlüyorlar. “Murat Deniz yoldaş şahsında hepinizi tüm devrim ve komünizm şehitleri için bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum”la bütün yoldaşlar askeri nizamda yumruklar sıkılı, başlar dik, silahlar tüm şehitlerin hesabını sormaya hazır vaziyette elde… Şehitler kervanına yeni katılan Erol yoldaşın gerçek adının Murat Deniz olduğunu öğreniyoruz. Saygı duruşundan hemen sonra Murat yoldaşın özgeçmişi üzerine bir konuşma yapıyor Siyasi Komiser yoldaş. Bütün yoldaşlar nasıl bir değerli yoldaşı kaybettiklerini Siyasi Komiser yoldaşın her sözcüğünde tekrar tekrar ayırdına varır gibiler. Her özelliği can kulağı ile dinlenip hafızalara sağlamca kazınıyor. Ve yeniden her yoldaş, Murat yoldaşın intikamının alınacağını, hesabının mutlaka sorulacağına dair ant içiyor.(…)