[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Arabistan ve İran’ın 2016 yılında diplomatik ilişkileri çeşitli sebeplerle sonlandırıp Çin aracılığıyla yeniden görüşmeye başlaması pek çok tartışmalı konuyu gün yüzüne çıkardı. Çin’in arabuluculuğu, Ortadoğu’daki etkinliği ve ABD’nin bölgede gerileyen hegemonyası tartışılmaya başlandı. Bu yakınlaşma birçok kişi tarafından ABD hegemonyasının sonu olarak yorumlandı. Özellikle İran lideri Ali Hamaney’in Askeri Danışmanı Yahya Rahim Safevi böyle bir değerlendirme yaparak bölgede ABD hegemonyasının sona ereceğini ifade etti. Başka bazı analizlerde de bu tarz yorumlar karşımıza çıktı. Gerileyen ABD hegemonyasından bahsetmek elbette mümkün. Ancak bir anlaşma üzerinden ABD’nin gücünün sona erdiği varsayımını yapmak duruma abartılı yaklaşmak olacaktır.
GERİLİM HATTI ORTADOĞU
Arabistan ve İran arasında yaşanan gerilim uzun yıllara dayanıyor. İki ülke Suriye, Bahreyn, Filistin, Irak ve Yemen üzerinden anlaşmazlıklar yaşıyordu. Özellikle Yemen konum olarak S. Arabistan için önemli bir yerde duruyor. Burada başlayan savaşta İran Husileri destekleyerek S. Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) karşısında duruyor. Bu savaşın başlaması iki ülke arasında başlayan gerilimi tırmandıran bir nokta olmuştu.
Daha sonra S. Arabistan’da 2 Ocak 2016’da aralarında Şii din adamı Nimr el-Nimr’in de bulunduğu 47 kişi “terör” suçlamasıyla idam edildi. S. Arabistan’ın Tahran Büyükelçiliği ve Meşhed kentindeki konsolosluk binaları İran’daki protestocular tarafından ateşe verildi. Bu saldırıların ardından S. Arabistan, 3 Ocak’ta İran ile diplomatik ilişkilerini kesti. Mart 2015’te Yemen’deki kriz nedeniyle hız kazanan gerilim bu olayla birlikte iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri tamamen durdurdu.
Yemen gibi birçok sahada gerilen ilişkiler 14 Eylül 2019’da S. Arabistan’ın en büyük ulusal petrol şirketi Saudi Aramco’nun tesislerine düzenlenen saldırıyla savaşın eşiğine kadar geldi. Husiler tarafından üstlenilen saldırının ardından ABD ve S. Arabistan, saldırının İran’ın desteğiyle ya da doğrudan İran tarafından gerçekleştirildiğini iddia etti.
İran ve S. Arabistan, diplomatik ilişkilerin kesilmesinden sonra ilk kez Nisan 2021’de Irak’ın arabuluculuğuyla doğrudan görüşmeye başladı. Aynı yıl eylül ayına kadar Irak ve Umman’ın arabuluculuğunda olmak üzere iki ülke yetkilileri arasında dört tur müzakere gerçekleştirildi.
6 Mart’ta Çin’in başkenti Pekin’de başlayan görüşmeler ise 10 Mart’ta anlaşmayla sonuçlandı.
ÇİN GARANTÖRLÜĞÜNDE GÖRÜŞMELER
Ortadoğu’da emperyalist güçlerin kızışan rekabeti yeni gelişmelere yol açıyor. Bölgede yıllardır süren savaşın körükleyicisi ABD egemen güç olma niteliğini yavaş yavaş kaybediyor. ABD’nin bıraktığı boşluğu dolduracak yeni bir güç olarak da Çin karşımıza çıkıyor. Çin, bölgedeki etkinliğini artırmak adına temkinli ilerliyor. Bu görüşmelerde arabulucu rol oynayarak da ABD’ye karşı bir hamle yapmış oluyor. Çin’in bölgedeki yatırımlarına bakacak olursak İran ve S. Arabistan ile ilişkilerinin nasıl yakınlaştığını anlayabiliriz. 2005-2021 yıllarında Arap ülkelerindeki 213,9 milyarlık yatırımla en büyük yabancı yatırımcı Çin oldu. Ayrıca S. Arabistan’a silah ihracatı 2016-2020 yıllarında yüzde 386 arttı. Ayrıca Çin, petrol zengini Körfez Ülkeleriyle görüşmek üzere aralık ayında S. Arabistan’ın başkenti Riyad’ı ziyaret etti. Bölgede artan Çin etkinliği ABD’li emperyalistleri endişelendirmiş durumda.
ABD’nin eski İsrail Büyükelçisi Daniel B. Shapiro “Çin’in Ortadoğu’daki çatışmaların her iki tarafıyla da yapıcı ilişkiler kurma becerisini göstererek nüfuzunun arttığını görmek tedirgin edici. Bu durum Çin’in Ortadoğu’daki çıkarlarını sadece ekonomik bir mercekten görmenin ötesine geçtiğini ve diplomatik bir liderlik rolü üstlenmeye başladığını gösteriyor. Bu gidişat zamanla bölgede daha iddialı bir güvenlik duruşuna yol açarak ABD’nin onlarca yıllık üstünlüğüne daha doğrudan bir meydan okumaya dönüşebilir.” diyerek Çin’in diplomatik ilişkilerini geliştirerek bölgede azalan etkinliğe talip olabileceğini belirtti. Elbette Çin bölgede azalan gücü eline geçirmek için hazırlanacaktır. Ancak şu an bu gücü elinde bulunduracak kapasiteye sahip değildir. ABD’nin yerini doldurabilecek, onun hegemonyasını söküp atabilecek konuma daha gelmemiştir. Onun bu konuma gelmemiş olması bölgede etkinliğini artırma çabasıyla da çelişmez.
İSRAİL ZARARLI ÇIKIYOR
Anlaşmadan zararlı çıkan ülkenin İsrail olduğunu söyleyebiliriz. İsrail, İran karşıtı bir blok oluşturma hedefindeydi. Ancak BAE ve İran’ın yeniden ilişki kurmaları ilk başta bunu engelleyen bir rol oynadı. Şimdi de İsrail’in S. Arabistan’ı kendi cephesine çekme hedefi varken bu görüşmelerin yapılması İsrail’i ciddi anlamda rahatsız etti. İsrail- S. Arabistan ilişkilerinde Filistin meselesi önemli yerde duruyor. S. Arabistan’ın Filistin sorununda “iki devletli çözüm, 1967 sınırlarına geri dönülmesi, göç ettirilen Filistinlilerin güvenli geri dönüşü” gibi talepleri var. Bu şartlar sağlanmadan S. Arabistan İsrail ile normalleşmeye razı görünmüyor. Netanyahu hükümetinin politikaları izlendiğinde de bu taleplerin bir karşılığının olmadığı görülüyor. İsrail, İran’a karşı mücadelesini S. Arabistan ile yürütmek isterken bu görüşmeler İsrail’in çıkarlarına zarar veriyor. Halihazırda siyasi kriz içerisinde debelenen İsrail için durumlar iyiye gitmiyor. Son süreçte Netanyahu’nun yargı reformunu desteklemeyen savunma bakanını görevden alması üzerine aylardır sokaklarda olan protestocular bu sefer Netanyahu’nun evinin bulunduğu sokaklarda yürüyüş yaptı. Hem iç hem de dış siyasette kriz içerisinde debelenen İsrail’in önümüzdeki günlerde ne yapacağı, geri adım atıp atmayacağı belirsizliğini koruyor.
ARABİSTAN VE OYNADIĞI ROL
Abraham Anlaşmalarıyla İsrail, BAE ve Bahreyn arasında kurulmuş olan güçlü ekonomik bağları görmezden gelemeyiz. 2020 yılı sonunda 114,9 milyon dolar olan iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2021 yılında 1,221 milyar dolar düzeyine kadar yükseldi. 2022 yılının ilk yarısında ise 2021 yılının tamamını geçerek 1,407 milyar dolara yükseldi. Aynı şekilde İsrail’in Bahreyn ve Fas ile de ciddi şekilde artan ticaret bağı var. Bu noktada S. Arabistan’ın iki ülkeyle de yakınlaşmaya çalıştığını söyleyebiliriz. S. Arabistan’ın ABD ile reddedilemeyecek kadar kuvvetli bir bağı var. Bu bağlar S. Arabistan’ın İsrail’le de yakın bağlar kurmasını getiriyor. Aynı zamanda İran’la da böyle bir yakınlaşma içerisine giren S. Arabistan bölgede kendini koruma altına alarak çıkacak çatışmalardan korunmak istiyor. ABD- S. Arabistan ilişkilerinde bir miktar kırılma yaşandığı görülüyor. Bu kırılmalardan kaynaklı S. Arabistan emperyalistler arası çelişkilerden yararlanarak çareyi Rusya ve Çin’le anlaşmalar yapmakta bulmuştur. Nitekim imzalanan birçok anlaşmada ticaret hacmi artırılmıştır.
Arabistan’ın henüz ittifak değiştirme gibi bir niyeti yok. Çünkü ABD’ye sıkıca bağlanmış durumda.
İRAN: YATIRIM CENNETİ
Çin-İran ilişkilerini de incelediğimizde artan bir ticaret bağından söz edebiliriz. Dış ticaretinin yüzde 30’u Çin’e dayanan ve Çin’in 400 milyar dolar yatırım sözü verdiği İran, Çin’in atacağı adımlardan umutlu. Yarı sömürge ülke olan İran, Çin’in pazarı haline dönüşecek durumda. Ayrıca Çin’in karayolları, demiryolları ve telekomünikasyon gibi altyapı geliştirme ve askeri alanda yapacağı yatırımları bekler vaziyette.
Çin’in de enerji ihtiyacı Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini iyi tutmasına yol açıyor. Enerji ihtiyacını karşılarken aynı zamanda da bu bölgede etkinliğini ABD’ye karşı artırma çabasında.
İran’ın ABD ile olan gerilimleri de Çin’in oynadığı rolde başarılı olmasına sebep oluyor.
ABD de Çin’in bu hamlesine karşılık bölgedeki müttefik ülkeleri silahlandırma yoluna gitmiştir. Emperyalistler arası çekişme alabildiğine sürecektir.
Daha geçtiğimiz günlerde İran’ın ABD üssüne saldırması ve ABD’nin geri saldırıda bulunması aralarındaki ilişkiyi gözler önüne sermiştir. Çin’i Ortadoğu’da iştahlandıran şey sömürü olanakları değil sadece bunun yanı sıra ABD’nin bölgede azalan gücü. ABD’nin bölgedeki güçlerini azaltması Çin’i taktik hamlelerle bu bölgede yoğunlaşmaya itiyor. ABD’nin İran’a olan yaptırımları nedeniyle de İran, Çin’e bağımlı hale gelmiş durumda. Aralarında imzalanan anlaşmalar da bunu gözler önüne sürüyor.
Anlaşmalar, anlaşmazlıklar, emperyalistler arası çelişkiler ve bunların yarı sömürgelerdeki etkileri bize bir kez daha dünya siyasetinde rol oynayacak, dünyayı kökünden değiştirecek gücün kim olduğunu gösteriyor. Tüm bu çelişkilerden faydalanıp dünya halklarının çıkarı için mücadele etmek tek yoldur. Çelişmeleri kavrayalım, önümüzde duran görevi yükseltelim. Emperyalistlerin yarı sömürgelerdeki varlığına son verip dünya halklarının öfkesini yayalım.