27 Kasım’da Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) liderliğinde cihatçıların başlattığı saldırı kısa sürede Orta Doğu’yu etkiledi. Önce Halep’i, Hama’yı, Humus’u ve son olarak da Şam’ı ele geçiren cihatçı çeteler genel kontrolü de sağlamış durumda. Suriye ordusu geri çekilmenin sonunda kontrolü çetelere bıraktı. Yıllardır İdlib’de sıkışmış çetelerin bu cüretli çıkışının ardında büyük planlar ve yatırımlar olduğu su götürmezdir. HTŞ liderliği, henüz Halep’i ele geçirdiklerinde hedefin Şam olduğunu açıkça ilan etmişti. Çetelerin işgal saldırısının arkasındaki güçlerin ABD ve İngiltere olduğu görüşü yaygındır.
Emperyalistlerin uşağı ve Siyonistlerle yoğun ticari ilişkiler içerisinde olan TC’nin doğrudan finanse ettiği SMO da HTŞ ile birlikte hareket etmiştir. Dolayısıyla 26 Kasım’da Lübnan ile İsrail arasında gerçekleşen ateşkesin hemen sonrasında HTŞ ve SMO’nun rejime bağlı güçlere, İran bağlantılı hedeflere ve Hizbullah’a saldırması tesadüf değildir. Bu saldırı emperyalistlerin bölgenin “istikrarsızlaştırıcı unsurlardan temizlenmesi” amacına uygun.
Bölgede İsrail lehine sürdürülen bu politikalar Gazze saldırısıyla yeni bir aşamaya geçmişti. Abraham Anlaşmaları 7 Ekim saldırısıyla rafa kalkmış, Siyonistler tüm güçleriyle Gazze’ye saldırmıştı. Hizbullah savaşa dahil olduktan sonra Siyonistler Hizbullah’a yöneldi ve saldırı çeperi genişledi, Suriye ve Yemen de hedefe dahil edildi. İran’ın ve Hizbullah’ın direncini kırmak için kuzeyden Suriye’ye, direnişin ikmal yollarını kesmek için de güneyden Yemen’e saldırılar düzenlendi. Orta Doğu denkleminde son olarak “istikrarsızlaştırıcı unsur” olarak Suriye hedefe kondu. Batılı emperyalistler ve Siyonistler, Suriye’nin İran ve Hizbullah ile bağlarını parçalamak, rejimi işlevsiz hale getirmek, akabinde Rus emperyalizminin bölgesel çıkarlarına çomak sokmak için bölgedeki gerici güçleri devreye sokmuştur. TC destekli cihatçı çeteler ve gerici gruplar aracılığıyla aynı siyaset kolaylaştırılmıştır. Egemenler, çetelerin saldırısını Nusayri ve Şii zulmüne son verme bahanesiyle açıklamış ve yeni Orta Doğu denkleminde Siyonizm’in sahip olduğu zemini güçlendirmek için hazırlanmışlardır.
Suriye’deki çatışmaların büyümesi Yemen’e yönelik büyük bir saldırı olasılığını da beraberinde getirmiştir. Zira Yemen, Aden Körfezi’ne ve Kızıldeniz’e kıyısı olmasıyla bölgesel çapta anti-Siyonist mücadele için stratejik bir konuma sahiptir. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırısı Orta Doğu ve Asya’daki anti-Siyonist güçlerin konsolidasyonunu daha ileri düzeyde gerçekleştirmesine yol açmıştı. “Direniş Ekseni” ittifakında yer alan Husiler, 7 Ekim’den bu yana Aden Körfezi ve Kızıldeniz üzerinden emperyalistlerin İsrail’e gönderdiği yardım gemilerini hedef alarak aktif rol oynamışlardır. Bu da Siyonistlere çoğunlukla mühimmat ve enerji akışı sağlayan emperyalistler ve iş birlikçileri için Yemen’i hedef haline getirmektedir. Dolayısıyla Yemen’in kontrol altına alınması, hem anti-Siyonist güçler hem de emperyalizm ve Siyonizm için var olma mücadelesi anlamına gelmektedir.
SON GELİŞMELER
8 Aralık günü Humus’ta hâkimiyet sağlayan HTŞ Şam’ı da ele geçirdiklerini ve Esad rejiminin sona erdiğini duyurdu. Öte yandan Trump, göreve başlama tarihi olan 20 Ocak’tan önce Hamas’ın elindeki İsrailli rehinelerin serbest bırakılmaması durumunda “Orta Doğu’da cehennem kopacak. İnsanlığa karşı bu vahşeti işleyenler, Amerika tarihinde kimsenin görmediği bir şekilde cezalandırılacak.” açıklamasıyla bölgedeki gelişmelere müdahil olacağını şimdiden duyurdu. Suriye’deki yeni saldırı dalgasıyla bu ültimatom karşılık buldu; Şam’ın düşüşüyle birlikte anti-Siyonist direnişin kuzey desteği, şimdilik kesilmiş oldu. Bu bağlamda “İsrail yeni bir cephe mi açıyor” sorusu da netlik kazandı; Suriye’nin denetim altına alınması, kesinlikle, İsrail için yeni bir cepheye kapı aralamış oldu.
Şam’ın düşmesiyle birlikte Esad ülkeyi terk etti. Bununla birlikte HTŞ lideri Colani, iktidar devrilene kadar devlet kurumlarının Suriye başbakanı Muhammed Celali’nin gözetiminde kalacağını açıklamıştı, nihayet “devir-teslim” gerçekleşti. Öte yandan yerel kaynaklar ilk önce çetelerin Alevilerin yaşadığı Lazkiye ve Tartus’a bir yönelim göstermediğini, Hama’da Alevi köylerinin boşaltılmadığını, Rus emperyalizminin Lazkiye ve Tartus’ta varlığını sürdürdüğünü bildiriyordu. Ancak Rus emperyalizmi daha sonra güçlerini alandan çekmiştir ve çeteler bu bölgelere de girerek vahşet tablosu yaratmıştır. Bu gelişmeler batılı emperyalistlerin anlaşmalı bir denge siyaseti izlediğini göstermektedir.
ROJAVA HEDEFTE Mİ?
Suriye’de yeni saldırı dalgasının arkasındaki esas güçlere açıklık getirdikten sonra, güncel gelişmelere ilişkin Rojava’yı değerlendirmek elzemdir. Çeteler 27 Kasım’da harekete geçtikten sonra Halep’te bulunan iki Kürt mahallesi Şex Maksud ve Eşrefiye gündemde özel bir yer tuttu. Çeteler Halep’in kuzeyine saldırırken SDG güçleri bölgeye askerî sevkiyat gerçekleştirdi. Kısa süren çatışmalar sonucunda HTŞ ile YPG arasında Şex Maksud ve Eşrefiye mahalleleri için bir anlaşma yapıldığı duyuruldu. Bu anlaşmaya ABD’nin ön ayak olduğunu söylemek mümkün. Zira yeni saldırı dalgasıyla birlikte çatışmaları Rojava’ya taşıma ihtimali de çokça tartışılan bir konu oldu ve SDG seferberlik çağrısında bulundu.
Emperyalistlerin Rojava ile kurduğu ortaklık İsrail’in çıkarlarından daha önemli olmasa da Orta Doğu denkleminde özel bir yere sahiptir. Mevcut dengede emperyalistler ve Siyonistler KUH’a karşı esasen saldırgan bir tutum içerisinde değildir. Nitekim İsrail ve ABD zaman zaman Kürtlerle ilişkilenmenin önemini vurgulamaktadırlar. Ancak TC’nin özel olarak KUH’a karşı saldırgan tutumu her zaman gündemdeki yerini korumuştur. Bu nedenle TC’nin ve desteklediği grupların Rojava’ya dönük saldırı olasılığı her zaman vardır. Zira Bahçeli TC adına konuşurken YPG yok edilene kadar sahayı boşaltmayacaklarını ve sırada Minbic’in olduğunu ifade etmiştir. SDG ise Şam’ın düşmesinin ardından olağanüstü hal ilan edildiğini duyurdu. TC içeride Kürt ulusal mücadelesini bitirmek için şartlı barış çağrılarını sürdürmeye, dışarıda Kürt ulusal kazanımlarını “terör” söylemleriyle hedef almaya devam etmektedir. Halep çıkarması TC’nin Suriye’de özneleşmesinin yollarını açmıştır. Böylece TC’nin Rojava’ya yönelik tehdidinin kapsamı genişlemiş ve ABD’ye bölgedeki en kullanışlı aparatın kendisi olduğu mesajını vermiştir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi emperyalistler, Rojava’yı hedef alan bir konumlanış içerisinde değildir. Dolayısıyla Suriye’de denklem yeniden kurulurken ABD’nin Rojava ile çıkarları çatışmadığı sürece taraflar arasındaki denge siyaseti sürecektir ve TC’ye işgal için yeşil ışık yakılması olanaklı değildir. Emperyalist efendilerine rağmen HTŞ ve SMO’nun Kürt düşmanlığıyla hareket edip etmeyeceklerini süreç içerisinde göreceğiz.
GELİŞMELERİN NİTELİĞİNİ DOĞRU KAVRAYALIM
Çeteler aracılığıyla Esad rejiminin devrilmesi şimdiden kimi ilerici çevrelerce kutlamaktadır. Evet, Esad gericiliği sona ermiştir ancak bölge halklarına yönelik gerici politikalar devam edecektir. Suriye’deki son gelişmeler bir kez daha emperyalizmin kendi çıkarları uğruna haksız savaşları teşvik edebileceğini göstermiştir. Egemenler, Filistin ve Lübnan ulusal direnişini kıramamış, çareyi savaşı bölgeye yaymakta bulmuştur. Bu süreçte emperyalistlerin ve iş birlikçilerinin kendi çıkarları uğruna “terörist” ilan ettikleri unsurları demokrasi havarisi olarak pazarladıklarına şahit oluyoruz. Orta Doğu’da anti emperyalist ve anti Siyonist karakterdeki ulusal hareketler emperyalistler ve iş birlikçileri tarafından hedef alınmaya devam edecektir. Devrilen Esad rejiminin gerici olduğunu ve İran’ın da gericiliğin sürmesinde bir denge unsuru olduğunu unutmadan bu güçlerin söz konusu dengede Siyonizm karşıtı olduklarını belirtmek gerekir. Dolayısıyla İran-Suriye denkleminin bozulması Siyonizm karşıtı mücadeleyi şimdilik zayıflatmıştır.
Gerici niteliğe sahip bu saldırılara karşı Suriye halkının çıkarları doğrultusunda hareket etmenin, gerici ve ilerici güçler arasındaki ayrımı doğru koymanın, haklı ve haksız savaşları doğru tespit etmenin, ulusal baskıya karşı demokratik muhtevaya sahip olan ulusal hareketlerin meşruluğunu kabul etmenin devrimci-demokratik yönü önem kazanmaktadır.