[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Sınıf mücadelesi geçici yenilgileri, gerilemeleri bağrında taşıyan ama zafere yazgılı, keskin bir mücadelenin tanımıdır. Başarı ya da başarısızlıklar, gerileme ya da ilerlemeler başından sonuna kadar sınıf mücadelesinin çeşitli kesitlerini oluştururlar. Komünist Parti (KP) özellikle sınıf mücadelesinin gerileme dönemlerini doğru tanımlayabildiği, sorunların ana kaynağını, komprador patron-ağa devletinin saldırılarını, kitlelerin durumunu doğru tahlil edebildiği oranda çelişkiye müdahale edebilme becerisini gösterebilir, geleceğe emin adımlarla yürüyerek gerilemeyi ilerlemenin kaldıracı haline getirebilir.
Bugün içinden geçtiğimiz süreçte kitle hareketinin bir durağanlık içinde olduğu; ama çelişkilerin alabildiğine ilerleme zemini taşıdığını görmek zorundayız. Gerek ekonomik gerek sosyal ve kültürel gerekse de hak ve özgürlükler bağlamında derin bir çöküntü hali içinde olan, yaşamını neredeyse sadece idame ettirme savaşı içindeki kitlelerin, çelişkinin keskinliğine rağmen gelecekten beklentisi zayıflamıştır. Kendisini tam bir umutsuzluk ve curcuna içine düşmüş hisseden kitleleri genel bir umut tükenişi sarıp sarmaladı. Sözünü ettiğimiz, kitlelerin kendi geleceklerine dair duydukları inançsızlık ve karamsarlıktır. Bunun egemen sınıflar tarafından gerçekleştirilen kapsamlı saldırıların önemli bir ayağını oluşturuyor olması da komünistlere ve devrimcilere önemli görevler yüklemektedir. Buna rağmen karamsarlık ve inançsızlık içinde dahi sistemin sömürü ve faşist politikaları kendiliğinden, cılız da olsa karşıt bir hareket yaratmaktadır. İşçi sınıfına yönelik saldırılara karşı kimi iş kollarında gerçekleşen eylemlerin, doğanın talanına karşı yaşam alanlarını ölümüne savunan köylülerin, geleceksizlik ve yaşam biçimlerine yönelik saldırılara karşı sokaklara çıkan öğrencilerin, erkek egemen saldırılara karşı direnen kadınların pratik eylemleri bugün açısından küçük ama inançsızlığa, karamsarlığa sıkılan birer kurşundur. Özellikle böylesi süreçlerde anlamlı ve önemli olan bu hareketlerin, kitle mücadelesinde kalıcı başarılar kazanma noktasındaki yetersizliği her şeyden önce bu hareketlerin kendiliğinden oluşundan ama daha da önemlisi kitlelerin dağınık ve örgütsüz oluşundan kaynaklanmaktadır. Kısmi kazanımlar yakalansa da egemen sınıfların kriz hali onları mevcut kazanımlara yeniden, yeniden saldırmaya yöneltmektedir. Bunda da egemen sınıfların en büyük dayanağı yine kitlelerin örgütsüz ve dağınık, hareketin ise parçalı ve kendiliğinden oluşudur. Örgütsüzlük ve dağınıklık hali işçi sınıfı ve halk kitlelerinin acil talepleri ve yakın hedefleri bakımından dahi yeterli ilerleme gösterememesine, sorunun ileri boyutta yaşanmasına yol açmaktadır. Devrimin öznel güçlerinin zayıf ve örgütsüz, tersinden egemen sınıfların örgütlü ve kurumsal bir saldırganlık içinde oluşu karşı-devrime geçici üstünlük sağlamaktadır. Bu durum pervasız saldırganlığını her geçen gün daha da artırmasına yol açmakta, sömürünün boyutu katmerlenmekte, tarihsel mücadelelerle kazanılmış en temel demokratik hak ve özgürlükler dahi tırpanlanmaya çalışılmaktadır.
Buna rağmen emperyalist-kapitalist sistemde yaşanan gelişmeler, bunun uşakları aracılığıyla ülke topraklarındaki yansıması, Türkiye gibi yarı sömürge yapıdaki bir sistemin yol açtığı çelişkiler devrimin yükselişi için daima elverişli zemin sunmaktadır. Bu nesnel gelişmenin kitlelerin örgütlü gücüyle hayata geçtiği oranda kendisi için tehlike çanları çalacağının pekâlâ farkında olan egemen sınıfların her şeyden önce saldırdığı alan kitlelerin örgütlü gücü olmaktadır. Bunda bugün başarılı olduğunu söylemek gerekir; ama esas olanın kitlelere bilinç taşıma, örgütleme ve harekete geçirme göreviyle konumlanmış olan KP’nin başarısızlığı olarak okunmalıdır.
Kitlelerin en büyük toplumsal güç olduğu gerçeği, karşısındakilerin bir avuç azınlık olmasından değil, bu çoğunluk avantajını örgütlenme, söz sahibi olma, birlikte hareket etme, küçükten büyüğe birleşme, her birleşmede yönetme yeteneği kazanma ve bunu iktidarı ele geçirme potansiyeli taşımasından kaynaklanmaktadır. Egemenlerdeki fütursuz saldırganlığın temelinde de bu yatmaktadır. Çünkü böylesi bir bilinç, bu bilincin yön verdiği pratik direkt egemenlerin iktidarına yönelecek, onu yerle bir edecektir.
Tarihsel tecrübelerin döne döne ortaya koyduğu temel gerçek, kitlelerin kendiliğinden, dağınık ve örgütsüz gücünü birleştirmek, ortak bir hedefe yöneltmek sorumluğunun KP’nin omuzlarına yüklendiğidir. KP aynı zamanda bu ihtiyacın ürünüdür. Bu ihtiyaç başta işçi sınıfı olmak üzere geniş halk yığınlarını gerçek kurtuluşları olan devrim saflarında birleştirmek ve harekete geçirmektir. Bugün kitlelerin dağınık ve örgütsüz halinden bahsediyorsak KP’nin bu en temel görevini layıkıyla yerine getiremiyor oluşundan bahsediyoruz demektir. KP’nin varlık koşulu olarak devrim kitlelerin eseri ise kitlelerin örgütlenmesi “Kitlelerin gücünün örgütlenmesi” anlamına gelmektedir. KP bir çekirdektir, ancak tek örgüt biçimi değildir, tek başına yeterli olmaz. Kitle desteğini kazanmak ve onları örgütleyerek mücadeleye seferber etmek için, başka biçim ve seviyelerde de örgütlere zorunlu ihtiyaç duyar. Bu araçları yönetmekle, güncele müdahale ederken stratejik çizgiye uygun bir ele alışla yürütülecek kitle çalışmaları başarının, ilerlemenin teminatı olacaktır. Bugün komünistlere düşen öncelikli görevlerden birisi kitlelerin harekete geçmesinde yaşanan tıkanma ve açmazların en önemli nedenlerinden olan örgütsüzlüğe ve dağınıklığa müdahale etmek, buna yönelik hamle gerçekleştirmektir. Bu ancak doğru bir devrimci politikayla, politikanın anlaşılması ve uygulanmasıyla gerçekleşebilecek bir çalışmadır. Güç ve güven ilişkisini kurabilen, kitlelere doğru politikalarla seslenebilen, istikrarlı ve tutarlı bir hatta yürüyenler için bunun verimini almak zor olmayacaktır. Ancak kitleler, sadece “örgütlenin” çağrısıyla, öznel politikalarla harekete geçmez, örgütlenmezler. Onları çelişkilerinin en yoğun halkalarından yakalamak, onların en can alıcı sorunlarını açığa çıkarmak, sistemle olan ilişkilerini teşhir etmek, kendiliğinden tepkilerini sisteme yöneltmek zorunludur. Bunun için ajitasyon sloganını eylem sloganına dönüştürmemiz, kitleler içinde günü birlik değil, iktidar hedefli bir çalışma içinde olmalıyız. Kitleleri kazanmak, kitleleri örgütlemek için onların her şeyden önce güvenini kazanmalıyız. Lenin “geleceğin her partisinin birinci görevi, programının ve taktiğinin doğruluğuna halkın çoğunluğunu inandırmaktır” derken, bir program, bu program ışığında oluşan stratejik çizgi ve bu çizgiye uygun olarak taktik hamlelerle kitleler içinde bir çalışmadan bahsetmektedir.
Kitleleri örgütleyeceğimiz hat bellidir. Dağınıklığa ve örgütsüzlüğe müdahaleden kasıt kitlelerin stratejik çizgi etrafında, acil ekonomik, demokratik talepli mücadelesini de içinde barındıran ve tüm hareketi çelişkinin odak noktası olan Demokratik Halk Devrimi mücadelesine kanalize etmektir. Bunu Halk Savaşının andaki temel görevlerini doğru tespit ederek ve bu görevlere odaklanarak hayata geçirebiliriz. Bu bir zorunluluktur. Partiyi savaş içinde örgütleme, inşa etme görevi bu çalışmayı esas alarak kitleleri bu eksende örgütleme görevidir. Merkezi görevi esas almayan her kitle çalışması, her kitle örgütlenmesi yine kendiliğindenciliğe hapsolacak, yine örgütsüz, yine dağınık bir karaktere bürünecektir. Komünistlerin kitlelerin örgütlenmesinden anlaması gereken devrim için partinin örgütlenmesidir.