[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Program üzerine sunduğumuz görüşlerin, yaklaşımların canlı bir çalışmaya dönüşmesi gerekmektedir. Amacımız bunu başarmaktır. Bu yazı dizisinin teorik düzlemde bu konuya ilgi oluşturduğunu varsayarak bundan itibaren pratik düzlemde aynı içerikte çalışmalara yoğunlaşabilmeyi öngörüyoruz. Yazı dizimizde içeriğine yer verdiğimiz gibi bir Marksist programı tartışmak devrimi, yani kitlelerin temel sorunlarını, gereksinimlerini, kurtuluş yollarını tartışmak anlamına geldiğine göre böyle bir çalışma bütün alanlarımızın, yoldaşlarımızın temel çalışma konusu niteliğinde olacaktır. Bunun için hem özel bir program üzerinde durmak hem de genel olarak benzer programlar üzerinde çalışmak doğru bir yöntem olacaktır. Böyle bir çalışmanın sistemli olmasının birincil şartı Marksist bir programdan beklentimizin netleşmesidir. Bu beklenti net oldukça tartışmaların seyri hem güçlü hem de sistemli olur.
BEKLENTİLERİMİZ SOMUTTUR
Beklentimizin temelinde örgütlenmek vardır. Merkezi ve amaçlı bir örgütlenme. Marksist her programın sınıf mücadelesine dayandığını, işçi sınıfı bakış açısından hareketle oluşturulabileceğini ve bu sınıfın iktidarını amaçladığını özellikle vurguladık. Bu temelde örgütlenmek içinde olduğumuz sömürü sistemlerinin tamamen örgütlü yapılarını alt etmek için de zorunludur. Fakat bundan daha önemlisi bu örgütlenme bir sınıf bilinci yaratmak, bir sınıf tavrı geliştirmek, ideolojik olarak belirlenmiş karakterler olmaktan çıkarak kendi üretiminden, kendi çıkarlarından, kendi varlığından beslenerek “belirleyen karakterler” olmaya yönelmek içeriğindedir. Sıklıkla rastladığımız ve umutsuzluk, karamsarlık üreten yaklaşımlar özellikle bu noktayı atlayan bir niteliğe sahiptirler. Bunlara göre halklar, hatta işçiler sosyalizme uzak oldukları gibi sosyalizme içkin özelliklerden de yoksundurlar. Dolayısıyla sosyalizm için mücadele günümüzde boşadır! Oysa halklar ve özellikle de işçi sınıfları sömürülmeye, yarattıkları dünya içinde sefalete mahkûm edilmeye devam edilmektedir. Bu koşulların sömürenler için sürdürülemezliği halkların artan sefaleti kadar nüfuslarının da artmasındandır.
Üretim oldukça gelişen, var olabilen yani sömürebilen bir sistem olarak kapitalizmin sömürülenlerle, esas olarak da işçi sınıfıyla ilişkisi tam da bu nedenle bozulmaya, kırılmaya mahkûmdur. Sefaletin ve nüfusun artması kapitalizmin toplum için bir sistem olmaktan çıkması, artık bir toplumsal sistem olamaması anlamına gelir. Halkları ve özellikle de işçi sınıflarını devrime sürükleyen de esas olarak bu olacaktır. Komünistler bu sürecin dinamiklerini harekete geçiren, deneyimlerini algı seviyesinden bilgi seviyesine çıkaran, bunu başardıkça da yönetme yeteneği kazanan kimselerdir. Bunun somut karşılığı Marksist programlar geliştirmektir. Halkların ve işçi sınıfının da sıradan yaşamları içinde devrim bilincini kazanmaları esas olarak olanaksızdır. Koşullar onları buna itse dahi bir sistemli çalışma ve kurtuluş odaklı bir örgütlenme olmaksızın bu yöne ilerleme nitelik bakımından gerçekçi değildir. Bir programdan beklentimizi belirleyen de bu özelliktir. Örgütlenmek ihtiyacını belirleyen temel özellik budur. Halklara ve özellikle de işçi sınıflarına, içinde eğitildikleri düzene karşı mücadele etmeleri yönünde etkide bulunmak, onlara bu yönde bilinç taşımak için örgütlenmek gerekir… “Boşa” denen mücadele aslında komünistlerin özel mücadelesidir. Bunu boşlamak nihayetinde kendine güvenmemekle ilgilidir. Kitlelere güven duymamak için özde bir neden yoktur ve olamaz da. Sömürüldükleri ve sefalete sürüklendikleri apaçık ortadayken kitlelerin kurtuluş amacının gerçekçi olmadığını ileri sürmek gözün gördüğünü inkâr etmekten başka bir şey değildir. Bu nedenle örgütlenme amacını program tartışmasının özü olarak anlamalıyız. Kendimizden başlayarak devrim için kitleleri örgütlemek Marksist bir programın gerçekleştirilmesidir aslında. Bunun alacağı biçimin her ülke, her halk için özel olacağı ortadadır. Bizde bu gerçekleşme halk için demokrasinin ve bağımsızlığın gerçekleşmesidir; ama kendi başına bir demokrasi ve bağımsızlaşma değildir. Bunun işçi sınıfının kurtuluşuna hizmet eden bir gerçekleşme olacağını en başından itibaren görmeli, kavramalı ve hatta duyurmalıyız. Bu sonuç olarak sosyalizm yönündeki demokratikleşmedir…
MÜCADELENİN İKİLİ ÖZELLİĞİ
Program temelindeki mücadelenin sosyalizm yönünde demokratikleşme olduğunu vurguladık. Sosyalizm yönündeki mücadelenin belirleyeni işçi sınıfının öncülüğüdür; çünkü işçi sınıfının genel kurtuluşu sosyalizmle olanaklıdır. Bununla beraber bu mücadelenin başarısı için yürünmesi zorunlu yol feodal kalıntıların ve emperyalizmin ülkedeki varlığını koşullayan şartların ortadan kaldırılmasını içeren demokratikleşmedir. Bu iki özellikli süreç komünist hareketin başlangıcından itibaren, Mustafa Suphiler döneminde de İbrahim’in komünist çizgiyi yeniden inşa ettiği zamanda da vurgulanmıştır. Komünist hareketin dünya çapında gerilediği yakın zamanda ve bugün hâlâ bu iki özellikli süreç hakkında ciddi derecede bir kafa karışıklığı olduğu, teorik yetersizliklerden beslenen belirsizlikler olduğu açıktır. Program temelindeki mücadele bu yetmezliği aşmak yönünde bir çalışma içermektedir. İşçi sınıfında somutlaşan sosyalizm yönündeki mücadelenin demokrasi için mücadeleden koparılması ya da bunlar arasında bir ilişki kurulmaması komünist hareketin yaşam bulmaması ile aynı anlama gelir. Bu anlamda Marksist bir programın temel özelliği bu ilişkiyi içermesi ve bu içeriğin gerçekleşmesi için bir program olmasıdır. Sosyalizm yönündeki hareketin temel özelliklerinden birini Lenin işçi sınıfının “yalnız” yol alacağı bir hareket olarak tanımlar. Çünkü tüm üretim araçlarından mahrum olan sadece işçi sınıfıdır ve üretim araçlarının toplumsallaştırılması siyaseti sadece onun çıkarlarıyla uyumludur. Her ne kadar kimileri üretim araçlarının toplumsallaştırılmasının üretim bakımından zafiyet anlamına geleceğini söylese de bunun gerçeklikle bir ilgisi yoktur.
Nihayetinde toplum için üretim bir gereklilik oldukça toplumsal üretim kolektif biçimlerde ve üstelik daha programlı, planlı ve topluma hizmet amaçlı, bunlarla birlikte bilim ve bilinç geliştikçe doğanın korunmasını da sağlayarak gerçekleştirilebilirdir. Bireylerin ya da grupların zenginleşmesini içeren üretim modellerinin kuşkusuz üretimin gelişmesine büyük katkıları olmuştur. Kapitalizm her aşamada yenilikleri zorunlu kıldığı için bugüne dek çok yüksek düzeyde teknolojik gelişmelere neden olmuştur. Ne var ki bunun temelinde nihayet toplumun ihtiyaçları bakımından sınırlı ve bilimin sınırsız gelişimiyle tezatlık içeren dar rekabet koşulları, kâr güdüsü olduğu için bu model de eskileri gibi çürümeye, insanlık için yetersiz kalmaya mahkûmdur. Şimdiki koşullar bu yetersizliğin ciddi biçimde baş gösterdiği koşullardır. İşçi sınıfının kurtuluşu ile kapitalizmin nihayet çürümeye yüz tutmuş bu niteliği birbirleriyle tamamen uyumludur ve bundan sadece işçi sınıfı tam olarak faydalanabilirdir. Diğer tüm sınıflar, katmanlar bu çürümeden fayda değil zarar gören kesimlerdir. Bunlardan küçük burjuva kesimleri ve bir ölçüde emperyalizm altında ezilen milli burjuva kesimleri ayırabiliriz. Bunlar da nihayetinde söz konusu çürümeden hoşnut olamazlar; ne var ki bu çürüme bir gerçeklik olduğu sürece ve bu onlara gösterildikçe işçi sınıfının otoritesine boyun eğebilirler ve onun kurtuluş için mücadelesine “kendilerini inkâr ederek” katılabilirler. Bunun işçi sınıfının güçlü ideolojik hegemonyası altında ve büyük ekonomik hamlelerinde gerçekliğe dönüştüğünü Sovyet ve Çin Halk Cumhuriyeti’nde gördük. Aksi koşullarda ise bu “inkârın terse döndüğü”nü de gördük tabii ki; fakat bu bize sadece işçi sınıfı hegemonyasının, diktatörlüğünün büyük ve vazgeçilmez önemini gösterir.
KOŞULLARI KÜÇÜMSEMEK HATASINA DÜŞMEYELİM
Demokratikleşmenin sosyalizm yönündeki hareketin bir aşaması olduğunu özellikle belirtiyoruz. Feodalizm ve emperyalizm koşullarını küçümseyen çok sayıda yaklaşımın bu aşamayı küçümsediklerini biliyoruz. Oysa bu aşama sadece ekonomik şartların zaruri bir neticesi değildir; bu temel olmakla birlikte demokratikleşme aşaması işçi sınıfının yalnız yürümeyeceği bir yol olmakla da önemlidir. Bizimki gibi ülkelerde çeşitli köylü kesimlerinin, milli veya orta burjuvazinin, daha yakın olmalarıyla küçük burjuva tüm kesimlerin bu demokratikleşme sürecinin unsurları olduğunu, böylece işçi sınıfının demokratikleşme yolundaki mücadelesinin “doğal” müttefikleri olduğunu, ancak bu toplumsal kesimlerle yolun tamamlanabileceğini bilmek bir zorunluluktur. Bu iki özelliğin aynı sürecin özellikleri olması birçok netameli konuyu gündeme getirmektedir. Birliğin zorunluluğu ile nihai zaferin bu birliğin çıkarlarıyla uyuşmaması bir handikap gibidir. İkisi arasındaki ilişkinin çözümlenmesi bu nedenle olmazsa olmazdır. Sekterizmin, dogmatizmin alt edilebileceği alanlardan en önemlisi denebilecek kadar önemli bu alan siyasetin doğru kavranmasının da en mümkün olduğu alandır. Programın esas olarak bu alanı aydınlatmakla ilgili olduğunu söylemeliyiz. Komünist hareket nihai hedefin başarısına koşullu olarak bu alanda tanımlanan çalışmaların toplamıdır. Dolayısıyla komünist hareket işçi sınıfının hareketi olmakla birlikte ya da işçi sınıfının politik temsiliyeti olmakla birlikte köylülerin, milli karakterdeki orta burjuvazinin, küçük burjuvaların da hareketini kapsayan bir çalışmalar bütünü olarak kabul edilmelidir.
Feodalizme ve emperyalizme karşı düşmanlık içeren her sınıf hareketi, her politik tutum, her eylem demokratikleşmenin bir parçası olarak komünist hareketin yanında yer alacağı hareket, tutum veya eylem olur. Burada benzer tavra sahip yaklaşımlarla komünist hareketin farkı nihai hedeftir. Sosyalizm yönündeki hareketin bu aşamayı içermesi komünist hareketin kapsayıcılığını ifade eder. Bununla birlikte kapsanan hareketlerin “burjuva karakterli” özellikleri bu kapsayıcılığı reddeder. Bu reddedişin ömrü feodal ve emperyalist yapıların dayatmalarına kadardır. Bu yapılar katı cenderelere sahiptir ve onlarla baş etmesi olanaksız saydığımız “burjuva” kesimler komünist hareketin kapsayıcılığına boyun eğmek durumunda kalırlar. Çünkü kurtuluş sosyalizm yönünde olsa bile onlar için de bu yoldadır. Programın bu ikili özelliğinin aynı zamanda onun güçlü özelliği olduğunu söylemeliyiz. Kapitalizmin güçlü ve gelişkin olduğu ülkelerde şartlar ne derecede sosyalizm yönünde ilerlemiş olsa da demokrasi koşullarının emperyalizmle beraber sömürünün artmasına koşut Lenin’in aristokratlaşmış işçiler olarak tanımladığı kesimlerle birleşmesinden ötürü komünist hareket daha derin problemlerle karşı karşıyadır. Bu problemlerin emperyalizmle bağıtlı olması ve emperyalizmin zayıf karnının yarı sömürgeler olması bizimki gibi ülkelerdeki demokratikleşme hareketinin güçlü özelliğinin bir parçası olduğunu söylemeliyiz. Yıkılması gereken tüm dünyada esas olarak emperyalizmdir ve onun en zayıf noktaları yarı sömürgelerdir. Bu düşmanın yarattığı dostların birliğinin muktedir olduğu nihai sürecin sosyalizm olması söz konusu özelliğin komünistler bakımından değerini ortaya çıkarır.
Komünist hareketin bizimki gibi ülkelerdeki bu kapsayıcı özelliğini pek anlamayan, onu bu görevden ve sorumluluktan azade kılan yaklaşımların sonuç olarak sekter ve dogmatik olduğunu söylemeliyiz. Sekterizm ve dogmatizm kendini sadece “dostlara yaklaşımlar”da göstermez; bununla birlikte biz bu hastalıkları kendi kavrayışımızda, kendi eylemimizde görürüz. Bunun temel nedeni sekter ve dogmatik tutumların esas olarak komünist harekete zarar vermesidir. Nihai hedefi bilen, kavrayan, gerçekleştirecek olan komünist hareket olduğuna göre sekterizmin ve dogmatizmin onun doğasına aykırı olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Bir oportünistin oportünizmden zarar gördüğünü ileri sürmek ne kadar anlamsızsa sekterizmi burjuva hareketlerde tanımlayıp ona yakıştırmamak da aynı derecede anlamsızdır. Oysa komünist hareket için bunun tam tersini söylemeliyiz. Program üzerine yapacağımız çalışmalarda bu özel soruna dikkat göstermek ve demokrasi mücadelesinin kapsayıcı özelliğini en geniş ve somut biçimlerde hayata geçirmek için söz konusu ayrıntıyı hem deneyimlerde hem de somut araştırmalarda tanımlamak ve tartışmak gerekir. Hareketi olgun ve her demokrasi mücadelesine dokunan bir niteliğe taşıyacak olanın bu tutum olduğunu bilmemiz gerekir…
KOMÜNİST HAREKETİN DENEYİMLERİ IŞIĞIMIZDIR
Kılavuzunu doğru kavrayan ve ona tabi olan bir hareket olmadıkça bütünlüklü ve güçlü sonuçlar yaratmak olanaksızdır dediğimizde programın bu iki özelliğine uygun bir hareket, dolayısıyla bir önderliği konu ediyoruz. Buna dikkat çekmemizdeki neden bir dağınıklığın, bir ölçüde merkeziyetsizliğin hüküm sürüyor olmasıdır. Çoğumuz içinde olduğumuz koşulların zorunluluklarını ve zorluklarını hafife almaktadır. Yetkinleşmek, merkezileşmek, bir bütün olarak hareket edebilmek önündeki engelleri dar alandaki tartışmalara sıkıştırmak bugünün en büyük yanlışlarından biridir. Devrimci yönde hareket etmek için belirli bir kılavuza sahip olmak, objektif ölçütler kullanmak, değerli olduğunu her geçen gün daha da hissetmekte olduğumuz zamanı en iyi biçimde kullanmak önemlidir. Bu yazı dizimizin başına dönersek içimizdeki birçok özel ve yoğun soruna değindiğimiz hatırlanabilir. Dağınıklığın ve bozguncu tutumların süreçlerimize çok zarar verdiğini ifade ettik. Programın bu sorunlara karşı güçlü bir silah olduğunu, bununla birlikte onu kullanabilmek gerektiğini de hatırlatmalıyız. Örnek programları ve devrim pratiklerini bu bakımdan incelemek gerektiğini söylüyoruz. Deneyim incelemeleri Marksist bir hareket için özellikle gerekli ve özellikle doğru bir öğrenme biçimidir. Çünkü Marksist hareket aynı sınıfın, bu sınıfın aynı özelliklerinin aynı amaç doğrultusundaki hareketidir. İşçi sınıflarının geleceği aynı yolda örülmektedir. Dolayısıyla her birinin öğretisi diğerinin ışığıdır. Ne kadar benzer program üzerinde durursak, ne kadar benzer program çalışması hakkında inceleme yaparsak o kadar kendi birliğimizin temelini atmış oluruz. O kadar deneyim içermiş oluruz. Yolun o kadar aydınlandığını görürüz. Önümüzdeki süreç her bakımdan deneyim kazanabileceğimiz, yetkinleşebileceğimiz, zayıflıklarımızı alt edebileceğimiz çalışmalarla dolmalıdır.
Devrimi tartışmanın, öne sürmenin, bir program temelinde öğrenmenin, örgütlemenin ve somutlaştırmanın çalışmalarına yoğunlaşacağımız bu süreçte yukarıda değindiğimiz ikili özellikle sıklıkla karşılaşacağız ve bu özelliği güçlü bir biçimde kavrayacak koşullar yarattığımızda sekterizmin ve dogmatizmin türlü biçimleriyle karşılaşıp onlarla nesnel biçimlerde mücadele etmeyi öğreneceğiz. Şu gerçekliğin altını çizmemiz gerekir: Komünist hareketin dostları çok geniştir ve düşmanları çok azdır. Komünist hareketin güçsüz olmasının nedeni ne dostlarıdır ne de objektif şartlardır. Onun zayıflığı tek merkezli davranmaktaki başarısızlığı, açık ve anlaşılır bir program temelinde birliğini pekiştirememesi, teorik donanımını bu program temelinde geliştirememesi, deneyimlenmiş sosyalizm yönündeki devrimci harekete yaslanmakta görece ürkek davranması, dağınıklığa savuran hatalı örgütlenmelerle bu deneyimlerden hareketle karşı koyamamasıdır. Şimdi önümüzdeki görevin derinliğini ve sağlayacağı olanakları bilerek emperyalizm aleyhine ilerleyen zamandan onu sınıfın lehine kullanmak üzere yoğun biçimde faydalanma zamanıdır. Zaman değerlidir ve onu daha değerli kılacak olan devrimci eylemdir. Devrimci eylemleri tanımlama, bu eylemler için görevler alma ve harekete geçme zamanıdır…
BİTİRİRKEN…
Programa yönelik genel yorumumuzu ve yaklaşımımızı bu alandaki çalışmaların seyrini güçlendirmek amacıyla kaleme aldığımız dizinin sonuna geldik. Elbette böylece bu çalışma sonuçlanmış olmayacaktır. Bunun bir tür başlangıç olduğunu ifade etmeliyiz. Marksist bir programın asıl başarısı onun tartışılmasıyla, hayata geçirilmesi sürecindeki gelişmesiyle açıklanabilir. O halde bu çalışma hakkında yazmaya, öğrenmeye devam edeceğiz demektir. Herhangi bir maddesi üzerinde durmak gerektiğinde bunu yapacağız, üzerinde gelişme sağlayacağı durumda değerlendirmeleri konu edeceğiz, somutlaştığı durumlarda da bunlardan neler öğrendiğimizi ve öğrenebileceğimizi ele alacağız. Güçlü bir hareketin tartışmalarını doğru biçimlerde yapabilmesiyle, karamsarlık, gerileme süreçlerinde teoriye dönme başarısıyla, eylemleri hakkında özeleştirel davranma yeteneğiyle doğrudan ilgili olduğunu biliyoruz. Bildiğimiz bu gerçeği hayata geçirmek için kılavuzumuzu elde bayraklaştırarak ilerleyelim. Araştırmacı uygulayıcılar olduğumuzda hareketin nasıl canlandığını ve her türden karamsarlığın, gerilemenin alt edilebildiğini göreceğiz…