[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz dünya kurma idealimiz içinde kadının kurtuluşu sorunu ama bunun içinde de özellikle kadının örgütlenme sorunu her dönemin önemli gündemlerinden birini oluşturuyor. Böyle olmasının bir anlamı var: Nicelik niteliğe dönüşmemiştir. Yani bu sorun özelinde bilgi ve birikimimiz somutumuzda henüz çözüm gücü olmak için yeterli değildir.
Kadın sorunu asıl niteliğine yani özgürlük mücadelesi evresine Emperyalizm ve Proleter Devrimler Çağında ulaştı. Böylece bu mücadeleye ilişkin olan, tartıştığımız olgular da kaçınılmaz değişti. Nitekim Sovyet devrimi deneyimi kadının örgütlenmesi sorununda yol gösterici oldu. Ülkemizde ise bu sorun 30 yıl öncesiyle aynı değildir ama müthiş bir nicelik ve niteliksel ivme de kazanmamıştır. Bunun bir yanını feodalizm diğer yanını da devrimci güçlerdeki, -burada kendimizi özellikle işaret ediyoruz çünkü önderlik misyonu bize aittir- bu sorun nezdinde çözüm gücünün zayıflığı oluşturuyor.
Komünist partilerinin zaaf ve hatalarının kendini komünist kadın hareketi içinde -hareket henüz olgunluğa erişmemişse- güçlü bir biçimde gösterdiğinden bahseder Zetkin. Bunun aşılması içinse öğrenmeyi, çalışmayı ve mücadele etmeyi öğütler. Kadınlar bizim önderliğimizde özgürleşecektir. Bu yüzden biz bu sorunu daha ileriden, daha acımasız tartışmak zorundayız. Çünkü yüzleşmeyi, hesaplaşmayı önce kendi içimizde vermeliyiz. Kadının örgütlenme sorununu tartışırken gelişigüzel, sıradan olmak devrimci sorumluluğa sığmayacağı gibi inceleme yöntemindeki eksikliği de ifade eder. Bu yazımızda tartışmanın, sorunu gündemleştirmenin, pratik içinde bir kadın örgütlenmesi yaratmanın ve geliştirmenin önemine değineceğiz.
“Dogmatizm” ya da “devrimci özden uzaklaşmak” arasında seçim yapmak zorunda mıyız?
Erkek egemen ya da feminist olmadan yaratılabilecek bir kadın özgürlük mücadelesi mümkündür. Mümkündür çünkü sınıf bakış açısı, proleter ideoloji bilimseldir. Çok kez sınanmış dünya devrimci-komünist kadın hareketi bunu kanıtlar. Deneyimler ışığında kadının kurtuluşunun devrim sorunu olduğu bir kez daha kanıtlandı. İnceleneceği üzere, sosyalizm deneyimlerinde kadınların cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı yaşadığı sorunlar, toplumsal bir sorun olarak ele alındı ve irade ne kadar güçlüyse o kadar ilerleme sağladı. Ne “devrim oldu, sorun bitti” ne de “devrim oldu, artık kadınların sorununu çözelim” yaklaşımı takınıldı. Tabii ki tüm politikaların kesinlikle feminizm ya da erkek egemenliği barındırmadığını söylemek de gerçekçi değil. Bu noktada şunu kavramak gerekiyor: Bir olguya asıl karakterini/özünü veren ve onda öne çıkan yan nedir? İşte bu noktada ileri olanı bulmak, savunmak bizim asli görevlerimizdendir. Sovyet devrimi deneyiminde kadın çalışmalarına damgasına vuran yan komünist yandır. Biz de eğer genel kadın politikamız içinde en ileriyi hedefler ve bulursak doğru olanı yapmış oluruz. İşte o zaman “feminist” ya da “kadın düşmanı” yaftaları ancak bilimsel olmayandan gelebilir.
Kadın çalışmasının hedefi kadınları gerçek kurtuluşları için devrim saflarında örgütlemektir. Kadınlar özgülünde komünist toplumun zorunluluğunu bilince çıkarmak için süreklileştirilmiş örgütlenme ve propaganda çalışmaları yaratılmalıdır. Süreklileştirilmiş örgütlenme çalışmaları da politikanın taşınmasıyla olabilir. Peki bizim politikamız nedir? En geniş tanımıyla kadınlar üzerindeki sınıfsal ve cinsel sömürüyü ortadan kaldırmak. Öte yandan proletarya ve emekçi sınıflara yönelik politikamızdan bağımsız değildir. Politikayı özelleştirmek gerektiğinde esas almamız gereken ilkeleri (kitlelerden kitlelere) terk etmediğimiz sürece kadın kitlelerine hitap etmek sanıldığı kadar zor olmayacaktır. İşçi ve köylü kadınlar öncelikli örgütlenmesi gereken kesimlerse ilk elden bu kadınlara ulaşabileceğimiz alanların tespit edilmesi gerekmektedir. Diyelim ki fabrikadaki kadınlar içinde örgütlenme çalışması yapacaksak kadınları hak ve talepleri etrafında mücadele etmeye sevk ederken bu hak ve taleplerin devrimimize hizmet etmesini/uygun olmasını sağlarız. Özünü feminizmden mi komünizmden mi aldığını da bu kıstasla anlayabiliriz.
Kadınların yaptığı bir eylemi örnek verelim: Kadınları bisiklet kullanmaya teşvik etmek için bisiklet sürme eylemi. Ayrıca bu eylemin bisiklet yolları yaptırma amacı da var. Bisiklet yolu talep etmek için kadın olmak gerekli mi? Kadınların pedal çevirme eyleminin özgürleşme mücadelesi içinde nasıl bir yeri olabilir? İşte komünist önderlikten uzak bir eylem bu kadar saçma olabilir. Bizse kadınlara araçlarımızın direksiyonunu iktidara döndürelim diyoruz.
Bizimki gibi ülkelerde ise kadın çalışmaları yalnızca kadınlara propaganda edilen bir halde ele alınırsa eksik olacaktır. Çünkü feodalizm halen belirleyici bir unsur olarak karşımızda durmaktadır. Bu yüzden olabildiğince geniş işçi-emekçi kitleleri içinde kadının toplumsal yaşama katılması üzerine sürekli propaganda yapmak önemlidir. Bu yalnızca kadınların hedeflendiği politikalar üretilemez anlamına gelmemelidir. Ama unutmamalıdır ki anın ihtiyacı genelin ihtiyacına her zaman uygun olmalıdır. Eğer uygun değilse orada mutlaka burjuva akımlardan birine doğru kayma vardır. Parçada kalma, bütünden bakmama, dolayısıyla kendiliğindencilik vardır.
Toplumsal dejenerasyon içinde örgütlenme koşullarının değişmediğini farz etmek en basit tabirle politik saflıktır. Bunun değiştiğini bilip örgütlenme tarzını geliştirmemek ise politik aptallık! “Örgütlenme tarzını geliştirmek” deyince korkabiliriz. Liberalizme mi, feminizme mi, reformizme mi kayacağız korkusu! Korku bizi ele geçirmeye başladığında ise “sabit” olmanın burjuva akımlardan daha az yanlış olduğunu düşünürüz. Fakat diyalektik bakmak sabite savaş açmaktadır. Hatta bu bizim elimizde Marksizm-Leninizm-Maoizm silahı varken olmakta! O halde silahımızı ustaca kullanarak burjuva akımlara karşı savaşı kazanmamız gerekir. MLM’ler iki çizgi mücadelesini savunurken bilimsel olana dayanır ve komünist çizgiyi de bu yöntemle üretmeye devam eder. Burjuva akımlar ne kadar güçlü olursa olsun komünist düşünce karşısında yenilmeye mahkûmdur. Bu mücadele korkutmamalıdır, süreklidir.
Sonuç olarak kadının örgütlenmesinin yol ve yöntemleri geliştirilebilir, mutlaka geliştirilmelidir de. Nasıl geliştirilmesi gerektiğine dair de yol ve yöntemler mevcuttur. Elimizdeki yöntemi nasıl kullanacağımız devrimimizi kavrayış düzeyimize göre olumlu ya da olumsuz olacaktır. Komünist kadın hareketinin deneyimlerine bakarsak pratik içinde yığınla olumluluk yaratıldığını görürüz. Tartışmalarda ve kadın kitleleri içindeki örgütlenme çalışmalarda referans alabileceğimiz birçok nokta bulabiliriz. Yeter ki bulmak isteyelim!
Clara Zetkin’in Komünist Enternasyonal 3. Kongresi’ndeki konuşmasından bir alıntıyla yazımızı sonlandıralım: “Çünkü yoldaşlar, kendimizi kandırmayalım: Kadın kitleleri ya devrime ait olacaklardır ya da karşı devrime!”