“Gündüz hayallerim gece düşlerim
Uyandıkça ağlamaya başlarım
Munzur’un dağında uçan kuşlarım
Uçmayan dostları sormaya geldi
Munzur’un dağında karda kalmadı
Döküldü ayvası narda kalmadı
Elalem oturmuş Munzur Gözelerine
Koçum, benim gibi fakirlere yerde kalmadı
Munzur’a kar akın akın
Felek çeviriyor çarkın
Bu dünyada evim barkım
Vardır diyen yalan söyler
Munzur dağı oylumuna
Kuşlar konar yaylımına
Eğil eğil bir öpeyim
Geldik yolun ayrımına” mısralarıyla sohbete giriyor ana. Munzur Gözeleri’ne yapılmak istenen peyzaj projesine tepkilerini dile getiriyor. Her bir konuşmasının ardında anlamlı bir mısrayı peşi sıra dizerek yapılan sohbete zenginlik katıyor. Bizlerin yüzünde bıraktığı hoş tebessümün tarifi yapılamaz. Köy çalışmaları anaların öfkeli bakışları ve artan saldırılara karşı ifade ettikleri tepkileri devam ediyordu. Kimisi tıpkı sohbete şiirleriyle zenginlik katan ana gibi en öfkeli bir biçimde; “burada daha önce de proje vardı, 30-40 sene gittik geldik mahkemelerde, bunu da mahkemelik etsinler 100 sene yine gider geliriz, diyelim onlar kazandı izin vermeyiz! Gerekirse köydeki tüm kadınları toplarım, direnişe geçeriz! Burası bizim inanç yerimiz!” diyerek Munzur Gözeleri’ne yapılmak istenen peyzaj projesine karşı yapılacak en anlamlı pratiği ortaya koyuyordu. Kimi analar ise daha kapıda ellerini kavuşturmuş, tek kaşı kalkmış, kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi bilerek karşılıyor bizleri. Yaratılmış olan umutsuzluğu yansıtarak başlıyor sözlerine. Sohbetin tartışma boyutu belli derinliklerde devam ederken umutsuz olmamamız gerektiğini nedenleri ile anlatıyorduk. Aslında ikna oluyorlardı ama tartışmak istiyorlardı. Giderken ardımızdan “kendinize dikkat edin” cümlesini vurgulayarak söylemeyi ihmal etmiyordu.
Köy çalışmaları devletin Dersim’de yaratmış olduğu güvensizlik ve umutsuzluğun had safhaya ulaştığı süreçte köylülere umudun hep var olduğunun ve bitmediğini gösteriyordu.
Bahçeli bir evin kapısından girer girmez umudu bahçesini çiçekler ile donatan bir ablaya “Partizan’dan geliyoruz” der demez, odun kırmayı bırakıp öyle anlamlı ve uzun uzun baktıktan sonra “demek Partizan” diyerek gözleri doluyor ve bir sigara yakıyor, “emekleriniz boşa gitmesin, emekleriniz boşa gitmesin” diye tekrarlıyordu.
Dersim’de yaratılmak istenen korku iklimine karşı kimi köylülerin tepkileri ve mücadeleyi sahiplenişleri net ve açık bir biçimde görünüyordu. Bir yandan ekmek yapıyor bir yandan bize anlatıyordu abla, arada da ekmeklerin üzerine konan sinekleri kovuyordu; “kızlarım küçüktü daha biz o zamanlar yaylaya çıkardık, bizimkiler gelirdi, kızlarım sevinçten yanlarına koşar boyunlarına atlardı, gelmedikleri gün benim kızlar ne zaman gelecekler diye diye başımızı yerlerdi. Benim kızlarım onlar ile büyüdü. O mücadele ile. İyi ki onlar ile büyüdüler tanıdılar devrimcileri. Bu bambaşka bir durum… Ben onlara ölürüm” diyerek bugün de devrimci mücadelenin büyümesi ve gelişmesi gerektiğini ekmeğini ateşin üstünde döndürerek vurguluyordu.
Devletin sistematik saldırılarına karşı daha aktif bir pratiğin sergilenmesi gerektiği, özelde kadın ve gençler üzerinde yaratılmak istenen baskıya karşı net bir karşı koyuşun olması, örgütlü mücadelenin büyütülmesi sohbetlerde en çok vurgulanan anlayışlardı.
Elimizde gazeteyi, Partizan broşürünü görür görmez gözleri parlayan, bir koşuşturma halinde soğuk ve ekşi ayran getiren, hararetli bir biçimde köyde yaşadığı sorunları anlatan, geçinemediklerini dile getiren onlarca köylü… Bunun yanında yapmış oldukları direnişleri anlatan köylüler de vardı. Dışarıdan devletin yönlendirerek gönderdiği yabancı avcılara karşı koyuşlarını ve köyden kovduklarını, insansızlaştırma politikasına karşı köylerine geri dönüp üreterek yaşamı ördüklerini söyleyen köylüler… Tabi daha geçmişe giderek örgütlü bir direnişle örülen Deşt toprak işgalini anlatan köylüler… Ve uzun bir süre adım atılmamış köy toprakları… Köylülerin bizlere “yeniden mi geldiniz?” diye yönelttikleri sorular… “80’lerde TİKKO’cuydu bu köy, sonra uzun bir süre gelmediler” diye hayıflandıkları… Ya da bizim köye girişimizle mutlu olan “uzun süre yoktunuz böyle hep gelin” diyen köylülere veda ederek ayrıldık.
Mücadele seyrinin değişmesi gerektiğine inanan, gelişen teknolojinin mücadeleye ket vurduğu anlayışının, köylüler ile yaptığımız tartışmalarda bir karşılığı olmadığını gördük. Köy çalışmalarını Halk Savaşçılarının aileleri ile tutsak ailelerinin ziyaretleri ve Halk Savaşçılarının mezarları başında yapılan anmalar ile sonlandırdık.
Bir Partizan Okuru