Ülkemizdeki gelişmeler, belli başlı çelişkilerin dünyadaki sürece bağlı olarak derinleştiği bir zeminde akmaktadır. Bunlardan elbette ilkini ekonomik kriz oluşturmaktadır. Bunun bütün sorunlarla kurulu ilişkisi hemen her durumdaki yankısı ile kendini göstermekte, gerek vurgun gerek de yoksullaştırma boyutuyla ipleri sürekli elinde tutmaktadır.
Ekonomik kriz, uzun bir dönemdir ‘durgunluk’ olarak yaşam buluyor. Bu dönem emperyalist-kapitalist sistemin krizi yeni sorunlar ve krizler üreterek çözmeye çalışmasından başka bir alternatifi yoktu ve yaşanan da bu oldu. Krizin bedel kısmında dünya halkının ve bu çemberin doğal uzantısı olan ülkemiz işçi sınıfı, ve emekçi halkın savaş, katliam, yoksulluk ve açlıkla ödemesinin dışında isyan ve ayaklanmalara, başkaldırı ve direnişlere tanıklık ettiğimiz unutulmamalıdır.
Dünyada esen rüzgarın ülkemizdeki yansımaları da benzer fırtınaların kopuşu olmuştur. Devletin AKP eliyle geliştirdiği saldırganlık her taraftan dökülen sistemi toplama hedefi gütse de başarılı olamayacağı yaşananlardan bellidir. Medyayı tek elde toplamakla sınırlı kalmadı, Özgürlükçü Demokrasi Gazetesi’ne kayyum atanarak, gazetenin basıldığı matbaa çalışanları tutuklandı. Sindirme ve boyunduruk altına almada yeni hedefin Alevi kurum ve yöneticileri olacağına dair gözlemler, Erzincan PSAKD yöneticilerinin tutuklanmasıyla somutluk kazandı. “O komünist vatan haini gençler” diye fetva vermesinin ardından sadece saatler geçti ve Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri Efrin işgal ve saldırganlığına karşı çıktıkları için gözaltına alındı, 9 öğrenci tutuklandı.
T. Kürdistanı’nda sokak ve yayla yasakları ile birlikte gerilla alanlarına dönük kapsamlı operasyonlar başlatılmış durumda. Gerilla mücadelesinin verildiği her alana baharla birlikte operasyon başlatan devlet, imha amaçlı saldırılarına devam ediyor. Bu saldırıları elbette yanıtsız kalmıyor ve gerilla da tüm gücüyle bu saldırılara karşı direniyor.
En önemli seçim yatırımı olan taşeron işçilerin kadroya alınacağı yalanı ise ellerinde patlamıştır. Binlerce işçi “güvenlik soruşturması” adı altında bırakalım kadrolu olmayı, işsiz kalmış durumdadır.
Her konunun uzmanı gazetecilerin, araştırmacıların tüm TV programlarında açıkladıkları ekonomideki pembe tablo halkı ikna etmeye yetmiyor. Zira cari açıkla başlayan cümlenin devamında çizilen tablo halkın yaşam standardıyla hiç uyuşmuyor. İşçinin, memurun, emeklinin ve diğer emekçilerin günlük yaşamlarında zamlar ve bitmeyen borçlar var.
Siyasi çıkarlarına hizmet eden bir İslam motifiyle toplumu şekillendirmeye çalışan devletin sosyal dokudaki bozulma ve çürüme haline, aile ve sosyal bakanlığı ile çözüm üretme hali de tükenmek üzeredir. Kadına yönelik her türden şiddetin adeta patlama halinde yaşandığı bu dönemde, çareyi gerçekleri halktan gizlemekte bulmuşlardır. OHAL’li iktidarın olağanlaşan tutuklama, gözaltı, ev baskınları ve katletme siyaseti kitleleri başka türlü yönetme durumunun kalmamasının bir sonucu olarak her gün yaşanmaktadır.
Başta Ortadoğu olmak üzere dünya halklarının fotoğraf kareleri de benzer özellikler içeriyor. Gündem sıralamasında kendine yer bulamayan Filistin halkının geçtiğimiz hafta başlattığı ve 15 Mayıs’a kadar sürdüreceği “Geri Dönüş” yürüyüşüne saldıran İsrail bir günde 16 Filistinli’yi katletti. 1400’ün üzerinde olduğu ifade edilen yaralı sayısı yürüyüş boyunca artacaktır. İsrail devletinin özel hazırlık yaptığı yürüyüş, bu baharın bir kez daha Filistin halkının direnişine ve İsrail’in katliamlarına tanıklık edeceğini gösteriyor.
Kürt ulusunun Suriye’deki kazanımlarına dönük saldırılar Efrin’in işgaliyle farklı bir boyut kazandı. Saldırganlığın sınırına dair pazarlıklar ise devam ediyor. Cihatçı çetelerle girilen Efrin merkezden tecavüz ve talan, kaçırma, işkence ve katletme haberleri gelmeye başlamıştır. Saldırı ve katliam, yoksul halkları bir kez daha yurtsuz bırakmış ve farklı coğrafyalara göç etmelerine neden olmuştur.
Avrupa ülkeleri sosyal haklara dönük saldırılara karşı lokal düzeyde de olsa grevlerle çalkalanmaktadır. Bu grev ve eylemler diğer toplumsal kesimleri kucaklayan bir nitelik kazanamasa da emperyalist ülkelerde de işlerin yolunda gitmediğinin göstergesidir.
Emperyalistler arası krizin derinleşme halini anlatan bir dizi gelişme cereyan etmektedir. İngiltere’de bir eski casus ve kızı bir tür kimyasal silahla zehirlendi. Kimin neden yaptığı açıklığa kavuşmadan, “mutlaka Rusya’nın işidir” savıyla Batı ülkeleri son bir hamleyle safları sıklaştırmaya başladı.
Aynı günlerde Trump, ABD’nin demir çelik sektöründe başlatılan ve genişletilerek Çin’den gelen ithalatın 60 milyar dolarlık kısmını etkileyecek korumacılık önlemlerini açıklıyordu. Bu gelişmeleri Trump’ın yeni yönetim açıklaması takip etti. Yaşanları Suriye’den çekilme sinyalleri olarak değerlendiren açıklamalar yapılsa da bu açıklamanın gerçeği yansıtmadığı kısa zamanda anlaşıldı.
4 Nisan’da Rusya, İran ve Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı üçlü zirve yapıldı. Son altı ay içerisindeki ikinci üçlü zirve oldu. Sonuç bildirgesinde “taraflar arasında kalıcı bir ateşkes yönünde aktif işbirliği” konusunda dile getirilen “kararlılık” dışında somut başka bir karar çıkmadı.
Emperyalistler arası dalaşın ve kutuplaşmanın geldiği evre, güç dengeleri ve kendi iç çatışmaları bakımından tartışılmaya muhtaç bir konudur. TC devleti değişime giren bu tabloda kendine yer bulma çabasındadır. Emperyalist devletler arasında “tercih” hakkını kullanma uğraşının sonucu yaptığı bu hamlelerle masada varlığını kanıtlamaya uğraşmaktadır. Erdoğan’ın Başdanışmanı İlknur Çevik’in “Rusya hava sahasını açmasaydı bırakın El Bab’a ve Afrin’e girmeyi, insansız hava aracı bile uçuramazdık” açıklaması tüm efelenmelerin ardındaki gerçeği ifade etmektedir.
Emperyalistler arası dalaşı ve mevcut çatışmayı derinleştiren tablonun nedenleri meselenin bu ayağında sistemlerinin devamını sağlamak için şişirdikleri balonların tümünün ellerinde kalmış olmasında gizlidir. “Dünyanın lanetlileri”nin bu patlamalardan aldıkları yaralar ve ödedikleri bedelin yarattığı birikim gelecek baharların habercisidir. Kendileri açısından milliyetçilik söylemleri, saldırganlık ve savaşla bir süre daha durumu sürdürebilirler. Ancak işçi sınıfı ve emekçi kitelerin her dilden ve her renkten görüntüsü, mevcut sisteme biriken öfkenin fotoğraf kareleriyle yüklüdür. Temel sorun öfkeli milyonlara her parçada doğru önderlik sorunudur. Çünkü mücadelenin başarıya ulaşmasının yegane şartı budur.