[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
“Korku mu? Korku ve korkusuzluğun bir çelişki oluşturduğuna inanıyorum. Mesele ideolojimize sarılmak ve içimizdeki cesareti dizginlerinden boşandırmaktır. Bizi cesur yapan, bize cesaret veren ideolojimizdir. Görüşümce hiç kimse cesur doğmaz. Halkı ve komünistleri cesur yapan toplumdur, sınıf mücadelesidir. Sınıf mücadelesi, proletarya partisi ve ideolojimizdir. En büyük korku ne olabilir ki? Ölüm mü? Bir materyalist olarak yaşamın bir gün sona ereceğini biliyorum. Bence en önemli olan şey iyimser olmaktır, hayatımı hasrettiğim (adadığım bn.) işin başkaları tarafından nihai amacımız komünizme varana dek devam ettirileceğine inanmaktır; çünkü bende olabilecek korku, bu görevin devam ettirilemeyeceği korkusu olabilir. Ama kişi kitlelere güveniyorsa bu korku ortadan kalkar. Görüşümce en büyük korku, kitlelere güvenmemektir, insanın kendisinin vazgeçilemez olduğuna, dünyanın merkezi olduğuna inanmasıdır. Bence korkunun en kötüsü budur.” (Gonzalo)
Devrim için savaşı ve halkın kurtuluş davasını zafere taşıyacak olan proletarya ideolojisinin mutlak ihtiyaç duyduğu özne, bu uğurda can bedeli bir mücadeleye atılacak olan komünistler, devrimcilerdir. Buzlar bu sayede kırılacak, yollar bu sayede aydınlatılacak, kitleler bu sayede seferber edilebilecektir. Demokratik Halk Devrimi, yaşamını ona adayanların, onun için her türlü özveriyi göze alanların omuzlarında gelişecek; onun için ölenlerle zafere ulaşacaktır. Devrimlerin yasasıdır bu.
Tarihsel gerçekliği ve mutlaklığı bir yana, devrimin geri dönülmez bir dava haline gelmesinin en önemli sebebi harcına canını katanlardır. Bunun yaşayan ve savaşan, görevi devralan ve ileriye taşıyacak olan bütün devrimcilere verdiği görev açıktır. Hiçbirimizin elinin tersiyle itemeyeceği, kaçınma lüksü taşıyamayacağı ve feragat etme şansı kullanamayacağı görev aynı yoldan yürümeyi, aynı özverili çalışmayı göstermeyi aynı gözü peklikle savaşmayı emrediyor.
Yarım asırlık mücadele tarihimiz boyunca her ölümsüzlüğe uğurladığımız yoldaşlarımızın ardından taşıdığımız duygu, layık olmaya çalışmak için mücadeleye dört elle sarılmak olmuştur. Devrimi bir bayrak yarışı haline getiren, silahları elden ele geçiren, kavgayı parça parça büyüten olgu budur. Acı ve üzüntüyü kine dönüştürme, savaş azmini bilemek için dinamo kılma yeteneğini ideolojimize borçluyuz. Komünizme, Marksist-Leninist-Maoist ideolojiye bağlılığımız, devrim ve halk savaşına bilimsel bir gerçeklik içerisinde bakmamızı koşulluyor. Ama bütün bunların ortasında, ideolojimizin önümüze koyduğu amaçları gerçekleştirmenin ve hedeflere ulaşmanın ancak öncüler, önderler sayesinde başarılabileceği gerçeği duruyor ki bize yön veren temel budur. Biz komünistleri devrimin fedaisi, savaşın bayraktarı yapan temel ne kadar sağlam olur ve ne kadar güçlü oluşturulursa, devamını getirecek olanlara bırakacağımız miras o kadar zengin olacaktır. Ölümsüzleşenlerimizin her biri bunu başarmanın adı oldular…
Bir kez daha Parti ve devrim şehitlerini anmaya hazırlanıyoruz. Her faaliyetimiz gibi bu faaliyetimiz de hedeflediklerimizi başarmanın yegâne yolu, ölümsüzleşen yoldaşlarımızın uğruna canlarını verdikleri Demokratik Halk Devrimi (DHD) mücadelesini büyütmek, geliştirmek ve ileri taşımaktır. Bunu başarmanın tek yolu ise savaşımızın kitlelere mâl olması ile mümkündür. Yarım asırlık tarihimizde gördük ki Proletarya Partisi, onun üye ve militanları kitlelere yüzünü döndüğünde, kitlelerin istem ve arzularına devrimci temelde yanıt olduğunda, birçok değerin yaratıldığını, birçok alanda ilerlemeler kaydettiğini görmekteyiz. Bugün her türlü olumsuz koşulun bir arada bulunduğu, tasfiyeciliğin dolu dizgin gittiği, devrimin artık bir rüya, silahlı mücadelenin ise artık hükmünü kaybettiği teorilerinin havada uçuştuğu bir dönemden geçmekteyiz. Kitlelerin şovenizmle zehirlendiği, gerçek sorunlarından koparıldığı, bilinçlerinin dumura uğratıldığı bir dönemde onlara gitmek, onların taleplerini devrim hedefiyle buluşturmak dünden daha fazla çaba, emek, irade ve kararlılık istemektedir.
Ancak açıkça ifade etmek gerekir ki bugün bunun önünde ciddi engeller vardır. Proletarya Partisi içinde sürekli olarak burjuva yanla proleter yanın mücadele içinde olduğunu, bunu somut olarak örgütlülüklerimizin hareket tarzında ve tüm bunların Proletarya Partisinin sorunlarına, sınıf savaşının diğer sorunlarına, kitlelerin sorunlarına yaklaşımlarda görebiliriz. Burjuva yanlar ısrarımıza, sabrımıza ve cesaretimize engeldir. Israrımızı, sabrımızı ve cesaretimizi engelleyen her şey nihayetinde burjuva ideolojinin içimizdeki dışavurumudur. Bunlarla mücadele edildiği oranda var olan olumlu özelliklerimiz pratiğimizin esas yönlendiricisi olacaktır.
Ölümsüzleşen yoldaşlarımızın yaşamları bahsini ettiğimiz sayısız hesaplaşmanın öyküsüyle yüklüdür ve bu savaşımdan her seferinde çıkışın mücadele ve partiye sarılarak mümkün olduğunu öğretmiştir. Her hesaplaşmadan çıkış başarı ile yüklü değilse bile, mücadeleye ve partiye sarılarak başarısızlığı başarıya dönüştürmenin yolu aranmıştır. Israr ve kararlılık, inanç ve irade tam da bu noktada sabırla buluşmuş ve yoldaşlarımızın bu engebeli yolu ölümsüzlük bayrağını dalgalandırmalarıyla son bulmuştur. Her birinin yaşamındaki farklılıklar, özgünlükler, renkler Proletarya Partisinin çatısı altında, devrime kilitlenerek ortaklaşmıştır. Sınırsız halk sevgisi, kitlelere duyulan güven ve Partiye olan bağlılıkla buluştuğu oranda kitlelerin derin sevgisi oluşmuştur. Yoldaşlarımızın isimleri bu sebepledir ki yeni doğan yaşamın adıdır. İsimleri halkın yaktığı ağıtlarda, cenazeleri halkın omuzlarında yükselmiştir. Bu gerçeğe verilecek sayısız örnek vardır ve hafızalarımızda hâlâ canlı olan Özgüç yoldaşı ölümsüzlüğe uğurlama törenidir. Kadınların, erkeklerin, gençlerin, yaşlıların, yüzlerce insanın yoldaşın arkasında saf tutmasının nedeni, önderinin bayrağını onun kararlılığı ile dalgalandırmasıdır. Bayrağı lekesiz taşımasının nedeni devrimin gerçekleşeceğine ve bunu başaracak yegâne gücün kitleler olmasına olan inancıdır.
Bu bilinç olmadığında tıpkı Başkan Gonzalo’nun dediği gibi insan kendisini vazgeçilmez ve dünyanın merkezinde görür. Devrime, Partiye, kitlelere yaklaşım ve bakış bu vazgeçilmezlik sarhoşluğu ile olur. O olmazsa mücadele olmaz, o olmazsa faaliyet olmaz, o olmazsa örgüt olmaz, o olmazsa Parti olmaz ve hatta o olmazsa devrim olmaz. “Ben”in bu denli güçlü olduğu yerde ne kitlelere güven ne Partiye güven ne de devrime güven söz konusudur, olamaz da zaten; çünkü yaşamın odağında milyonlar değil kendisi vardır. Mücadele yaşamını milyonların kurtuluş davası için değil, kendini kanıtlama ve “en yüksek devrimci” sıfatını kazanma üzerine kuran “ben” olgusunun yürüyeceği yolun sonunda ölümsüzlük değil, küçük burjuva yaşam olduğu bir gerçektir. Gerçektir; çünkü sayısız örneği yarım asırlık mücadele tarihimizde oldukça fazladır.
Devrim mücadelesinin her dönemi kendi içinde kahramanlığı ve yılgınlığı, cesareti ve korkaklığı, kararlılık ve yılgınlığı, savaşa atılmayı ve kopmayı başa baş yaşayarak ilerlemiştir. Mücadelenin keskin virajları bu hesaplaşmanın en çetin yaşandığı zamanlardır. Sistemin dizginsiz saldırıları altında başarmaya kilitlenmek, savaşa odaklanmak, komünist bir örgütün niteliklerine uygun davranmak… Tüm bunların bilincinde olmak için öncelikle yürüttüğümüz savaşın kimin savaşı olduğu, neyi hedeflediği ve bunun nasıl gerçekleştirileceğini bilince çıkarmak zorundayız. Bunun Demokratik Halk Devriminin kitleleri kurtuluşa götürecek tek yol olduğunu, bu kurtuluşun kitleler olmaksızın olmayacağını ve bu kurtuluşun ancak bir komünist partisi ile mümkün olacağını bilince çıkarmak zorundayız. Bu dönem içinde yürüteceğimiz kampanya çalışmalarımızın startını verdiğimiz ocak ayında ve yarım asırlık savaş tarihimizde ölümsüzleşen yoldaşlarımızın yaşamları bunu bilince çıkarmanın vesilesi olmalıdır.
Ölümsüzleşenlerimizin büyüttüğü mirasımız zengindir, mirasımız engindir, mirasımız tükenmezdir. O miras ki İbrahim’den Süleyman’a, Kazım’dan Mehmet’e, Meral’den Asmin’e çoğalarak gelmiştir; çağlayarak büyümüş, ölümsüzlük iksiri içirmiş, zafere koşullamıştır. Demokratik Halk Devrimine sarılmak için daha fazla nedenimiz vardır ve ölümsüzleşenlerimiz her şeyden önce bunun için can vermişlerdir. Şimdi onlar gibi olmanın, onlar gibi savaşmanın, onlar için de dövüşmenin zamanıdır…