Devrimcilik bir iddianın sonucudur. Bu iddia değişmeye ve değiştirmeye dair bir iddiadır. Yani eşitsiz adaletsiz, bir avuç sömürücü asalak takımının sistemini al aşağı etmek. Bu anlamıyla düşündüğümüzde devrimci mücadele de tek düze bir hatta ilerlemez. Gerilemeleri, yenilgileri, yengileri ve en zor koşulları içerisinde barındırır. Bu durum mücadeleye içkin olup proletaryanın kurtuluş mücadelesi tarihinde onlarca deneyim ve tecrübe ile sınanmış bir olgudur. Şanlı zaferler kadar büyük kayıp ve gerilemeler de sınıf mücadelesinde kaçınılmazdır. 1905’de ağır bir yenilgi alan Sovyet Devrimi 1917’de bu yenilgiden zafer çıkarmış ve dünya proletaryasına armağan etmiştir. Lenin daha sonra, başarısız olmuş olsa da 1905 silahlı ayaklanmasının yenilgisini çok önemseyecek ve “1905 provası olmasaydı 1917 Ekim Devrimi asla olmazdı.” diyecektir. Denilebilir ki büyük kayıplar ve yenilgiler içerisinde şanlı zaferleri, büyük sıçramaları ve gelişimleri mayalar bu anlamıyla içerisinden geçtiğimiz taşıyacak nüveleri içerisinde barındırmaktadır.
Bu çerçevede değerlendirdiğimizde devrimci-komünistlerde gerilemelerde, yenilgilerde veya kayıplarda umutsuzluğa kapılmak tarihsel kavrayışla çelişkilidir. Tarih kavrayışı gelişmeleri her yönüyle kavramayı ve büküntülerin geçici olduğunu bize öğretir. Engel teşkil eden, mücadeleyi gerileten ne varsa komünistler bunları değiştirmekle ve sınıf mücadelesini daha güçlü örgütlemekle yükümlüdür. Bilindiği üzere coğrafyamızda partimiz önderliğinde sürdürülen Halk Savaşı geride bıraktığımız süreçte çok ağır kayıplar aldı. 2020 Haziran ayında Komsomol’dan Dersim dağlarına Şerzan’laşarak akan Hasan Ataş yoldaş şehit düştü. Sonrasında Eylül ayında Komsomol’un genç komünist önderi Halil’i partinin seçkin kadrosu Nubar, Rosa yoldaş ile birlikte savaş siperlerinin en ileri burçlarında devrim ve komünizm şiarlarını haykırarak ölümsüzleştiler. Yine Ekim ve Kasım aylarında Komsomol’un Merinos’u ile Sarı’sını Dersim dağlarının Özgür ve Deniz’ini; Halk Savaşı’nın yetkin iki kurmayını yiğit savaşçılar Muharrem ve Asmin’le birlikte yitirdik.
Komünist önder Nubar, komutanlar Deniz ve Özgür, savaşçılar Asmin, Rosa, Şerzan ve Muharrem yoldaşlar faşist diktatörlüğün ağır imha ve yok etme saldırıları karşısında Yeni Demokratik Devrim mücadelesinin şah damarı olan Halk Savaşı’nda ısrarın meşaleleri olarak ölümsüzleşmiştir. Tasfiyeciliğin ve sınıf işbirlikçiliğinin “dönemsel geri çekilme” “savaşın koşulları yok”, “teknik çok gelişkin” safsatalarıyla işletildiği bir süreçte yoldaşlarımız; sınıf mücadelesine adanmışlığın, kararlılığın ve “dünyayı temellerinden sarsma” cüretinin somutlanması olarak bayraklaştılar. Faşist diktatörlüğün içeride ve dışarıda tam gaz sürdürdüğü dizginsiz saldırganlık yönetsel krizinin derinleşmesine paralel sürdürülmektedir. İçeride dikensiz gül bahçesi yaratma hevesi ile savaşan tüm öznelerine imhaya dönük bir politikası söz konusudur. Burada Halk Savaşının ve her şeyi kazanmaya odaklı proleter ihtilalci özü partimizin faşizm açısından “tehlikeli” parantezine alınmasını beraberinde getirmiştir. Bundandır binlere varan askeri gücü ile ayları bulan operasyonları sürdürmesi. İşte yoldaşlarımız tüm bu imha politikasının ve diz çöktürmenin ortasında savaş antlarıyla ölümü kucaklarken bizlere şu sözleri haykırdılar; parti için, proletaryanın kurtuluşu için, Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimini silahlanıp, tüfek kuşananlara ve bu uğurda düşenlere ölüm yok!
Peki ölümsüzlerimizin bıraktığı bayrak ve bıraktıkları onurlu mücadele biz genç komünistlerce nasıl daha enginlere taşınacak? Bu sorunun cevabı bizzat biz genç komünist devrimcilerin pratiğinde somutluk kazanacaktır. Öncelikle onların mücadele ve adanmışlıkla dolu yaşamlarından öğrenmek, sınıf mücadelesine bu bilinçle sarılmak anı, günü bu bilinçle ilmek ilmek örmek gibi çok somut görevlerimiz söz konusudur. Daha da önemlisi sınıf mücadelesi bilincinin kayıplarla birlikte yeniden donanım kazanması meselesidir. Devrimci iradenin, iradeciliğe düşmeden sınıf mücadelesinin seyrine nasıl komünist bir bilinçle uyum sağladığını ölümsüz yoldaşlarımız bize göstermiştir. Bu çok önemli bir halkadır. Halk Savaşı’nın sürekliliğinin sınıf mücadelesinin sorunlarını karşılamaya ve geleceği kazanmaya yönelik net ve kesin bir duruş söz konusudur. Bu duruş sadece faşizmin sürekliliğinden temel alan silahlı mücadeleyi kuşanma bilinci değil aynı zamanda içinden geçilen sürecin biriktirdiği çelişkilerin bir sonraki sürece devredeceği çelişkileri karşılamaya dair politik bir kuşanma durumudur. Zira düşmanın savaşı ve savaşın teknik olanaklarını olabildiğince yetkinleştirdiği koşulların hangi politik ihtiyaçtan kaynaklandığını, bunu nasıl ve hangi ihtiyaçla hayata geçirdiğine dair bir kavrayışın karşı duruşudur söz konusu. Bu devrimci irade bu açıdan bir iradecilik değil geleceğe yönelik kuşanılmış bir politik tutumdur. Bunun anlamını bugünden kavramak önemlidir. Zira tarihin ilerleyen kesitinde bu duruşun ne kazandığını ne kattığını daha berrak görme ve yaşama durumu olacaktır. Bu bugünden bilince çıkarıldığında ise sürekliliği büyütme, düşmanın savaş gücüne karşı inisiyatifi ele alacak savaş azmi ve kararlılığı oluşturmaya yönelik tutumu büyütecektir.
İkincisi aldığımız kayıpların yaralarını hızlıca saracak bir sürecin içerisinde yer almaktır. Komsomol önderliği tarafından ölümsüzleşen yoldaşlarımız ile ile ilgili yaptığı açıklamada “Onlar, halk gençliğinin geleceği fethetme mücadelesinde kavgamızın ölümsüz siperleri olarak yaşamaya devam ederken, talimatları daha fazla savaşma, daha fazla önderleşme, daha fazla militanlaşma ve parti ile daha fazla bütünleşme talimatı olarak Komsomolumuzda somutlanacak mevzileri doldurulacaktır. O mevziler daha öfkeli, daha fazla sınıf kini keskinleşmiş ve elbette çok daha fazla enerjik şekilde doldurulacaktır. Yoldaşlarımızın ve Partimizin talimatını net ve kesin olarak kavradık. Bu kavrayışımızla sınıf mücadelesinin denizine tüm benliğimizle atılacağız” ifadeleriyle cüretli kavga günlerine hazırlanma noktasın- da somut hedefler konulmuştur. Bu bağlamda onları kavgada yaşatmanın en somut hali bugünkü görevlerimiz olarak her bir yoldaşımızın karşısında durmaktadır.
Sınıf mücadelesini kuşatan “büyük anlatılar bitti” türküsü, yoldaşlarımızın ölümsüzleşmesiyle birlikte daha güçlü tasfiyeci bir koro halini alarak da sürmektedir. Faşizme karşı yürütülen silahlı mücadelenin tedavülden kalktığı, teknik gelişmelerin savaşı engellediği yaygarası, alınan her ağır kaybın ardından dillendirilmektedir. Bu noktada ölümsüzleşen yoldaşlarımızın sahiplenilmesi ve mücadelelerinden öğrenilmesi bağlamında en önemli halka bu tasfiyeci, sınıf uzlaşmacı yaygaraya karşı proleter devrimciliği daha güçlü örgütlemek yani ideolojik olarak kuşanmak biz genç devrimci-komünistlerin bir diğer önemli görevlerindendir. Çünkü kavgayı omuzlayan ve savaşı ilmek ilmek emekleriyle büyüten yoldaşlarımız tam da bizlerin yaşlarında “büyük anlatılar bitti” yaygarasının dünyayı kuşattığı, burjuvazinin ideolojik tüm araçlarıyla devrimi boğmaya çalıştığı koşulları yaşadılar ve tereddütsüzce Halk Savaşı’nın patikalarını adımlayarak “şimdi sıra bizde” dediler.
Bu bilinç ve inanç şimdi bize ışık olmaya devam ediyor. Onlar devrimciliğe adım attıkları parti okulunda “her şey parti için, parti devrim için ve devrim halk için” diyalektiğini net bir kavrayışa kavuşturup parti ile bütünleşerek yürüdüler. Daha “çocuk” denilen yaşlarda en ağır bedelleri ödeyerek geliştiler. “Fırtınalar içerisinde bıçak sırtında” yürümesini bildiler. Parti çizgisi ile bütünleştikçe sınıf mücadelesi kavrayışlarını geliştirdiler. Sınıf mücadelesi kavrayışlarını geliştirdikçe parti sorunları karşısında net tutum aldılar ve önderleştiler. İşte yoldaşlarımızdan öğreneceğimiz en yalın gerçeklik “fırtınalar içerisinde”yken “bıçak sırtında” yürümesini bilmek, gelişirken partiyi ve devrimi de geliştirmek.
Faşizm ayakta kalmak için dizginsiz bir saldırganlığa yönelmiştir. Bundandır ki en ufak hak talebine azgınca saldırmakta, Boğaziçi direnişinde olduğu gibi militanlaşan eylemlerden korkmaktadır. Bu çürümüş ve her yanından kokuşmuş köhne sistemin ne gençliğe ne de en geniş halk kitlelerine verebileceği hiçbir şey yoktur. Ama bizim söküp alacağımız özgür, eşit ve sömürüsüz bir gelecek vardır.
Çelişkileri derinleştiren, isyanı mayalayan bu süreçler bizlerin daha çetin kavga günlerine hazırlanmanın, bu temelde örgütlenmenin hazırlığı olarak görülmelidir. Bir sınıfın diğerini imha etmeye göre konum aldığı bir diyalektik işlemekte, faşizm bu konumuna denk düşen bir noktadan pervasızca saldırmaktadır. Bize düşen de sınıf mücadelesine, onun görevlerine ve kurtuluşun yegâne kuvveti Proletarya Partisi ile daha fazla bütünleşmek olmalıdır. Bu bütünleşmeyi ve onun ışığında yürümeyi ilke edinerek genç devrimcilikten komünist kadrolara evrildi ölümsüzleşenlerimiz. Onları şanlı mücadelelerine yaraşır şekilde kavga antları ve faşizmin kulaklarını sağır eden sloganlarla uğurladık. Şimdi onlardan daha fazla öğrenme ve boşluklarını soluksuz bir koşu ile doldurma zamanı. Çünkü yas tutmaya vaktimiz yok. Karamsarlığa, yılgınlığa kapılmaya hakkımız yok. Başkan Mao’nun da dediği gibi “Devrim bir ziyafet değildir.” Bir sınıfın diğer sınıfı acımasızca yıkma ve inşa etme sürecidir. Yeni Demokratik Devrim mücadelemiz faşizmle dişe diş, göğüs göğüse kavga etme, bedel ödeme ve bedel ödettirme sürecidir. Türkiye denilen coğrafyada devrim mücadelesi yürüten komünist öncünün genç komünist neferleri olarak görevimiz nettir; savaşın yasalarını kavramak, bu bilinçle şekillenmek ve mevzileri Komsomolca doldurmak…
*Bu yazı Şubat 2021 tarihli İKK 134. özel sayısında yayımlanmıştır.