2024 Paris Olimpiyatları, açılış seremonileri ile gündeme oturdu. Olimpiyatların özellikle son süreçte birer kentsel yeniden yapılandırma stratejisi olarak kullanıldığına tanık olduk. Birçok insan, yeni spor kompleksleri ve turistler için yeni barınma alanları inşası bahanesi ile yerlerinden edildiler. Hazırlık süreçleri sermayelerin yoğunlaştığı ve dolaşıma sokulduğu mekanlara ev sahipliği yapan ülkelerin kentsel kapitalist stratejilerine sahne oldu. Paris Olimpiyatları ise, açılış seremonileri düzeyinde yankı uyandırdı.
Kapalı stat klişesinin dışında, açık alanda yapılan gösteriler aslında dört saat civarı sürdü. Fransa’nın sosyal, politik, kültürel tarihi, devrimler, atılımlar vs.nin işlendiği seremonilerde, dünyada ve özelde de Fransa’da, birkaç sekans tartışma konusu oldu. Kuşkusuz ki tartışılan konuların dünya ve ülke ölçeğinde belirli açılardan yürütülmesi ile, özellikle Avrupa’da yükselen “aşırı sağ” dalganın etkisi arasında bir ilişkiden bahsedebiliriz. Halkın dini, kültürel, siyasi “değerleri”nin sorgudan geçirildiği, seremonilerin bu anlamda tehdit oluşturduğu algısı, emperyalist burjuva demokrasilerinde de, yarı sömürge yarı feodal faşist diktatörlüklerde de söyleyene gelen “yozlaşıyoruz”, “çürüyoruz”, “toplumsal olarak eriyoruz” söylemlerine paralel olarak ilerliyor.
Bu tartışmaların Fransa’da nasıl yankı bulduğunu anlamak için, kendisini anti faşist, anti emperyalist bir solcu olarak tanımlayan Fransız bir kadın (“Sofia” diyeceğiz bundan sonra) arkadaşımızla ufak bir söyleşi yaptık.
Yeni Demokrasi: Kaç yaşındasın? Ne iş yapıyorsun?
Sofia: 35 yaşındayım, bir perakende satış şirketinde çalışıyorum.
Yeni Demokrasi: Açılış seremonilerini izleyebildin mi?
Sofia: Olimpiyatların açılış gösterilerini izlemedim fakat televizyon ve sanal medya aracılığıyla çeşitli kesitleri izleyebilme ve tartışmaları takip etme şansım oldu.
Yeni Demokrasi: Açılış şovunun Fransa’daki yansımalarıyla ilgili neler söyleyebilirsin?
Sofia: Televizyonda Aya Nakamura’ya karşı “cumhuriyetçi” bir tepki oluştuğunu gördüm. Onun dışında Philippe Katerine’i (Fransız oyuncu) çıplak ve maviye boyanmış bir şekilde gördüm. Ayrıca “drag quuen”lerin gösterileri vardı. Sanal medyada ise gösteriye katılmak için çok büyük paralar veren turistlerin gösteriyi tam olarak göremedikleri için yakındıklarıyla ilgili haberlere denk geldim. Aya Nakamura, Fransızların bir bölümü tarafından, şarkı sözleri nedeniyle pek sevilmiyor. Bunun yanı sıra halkın bir kesimi, çıplaklık ve LGBTİ+ figürlerden kaynaklı gösteriye tepki gösteriyor. Öte yandan Marie-Antoniette’in giyotinden geçirilmiş kesik kafasının gösterilerde yer alması, belli bir kesim için provoke edici bulunuyor. Bu sahneyi görmek beni çok şaşırttı. Zira Marie-Antoniette monarşinin temsilcilerinden biri olarak Fransız devrimi tarafından cezalandırıldı. Bugünkü cumhuriyetin yöneticilerinin ise bu monarşistler gibi politik bir hat belirlediklerini söylemek mümkün. Örneğin Macron, 2022’de yıllık 13 milyon euro olan başkanlık harcamalarını bu sene 22 milyon euroya çıkardı.
Yeni Demokrasi: Fransa’da gündem olan açılış gösterileriyle ilgili olarak siyasi kesimlerin genel olarak aldığı konumlanışı nasıl açıklayabilirsin?
Sofia: Son seçimlerde gördüğümüz üzere Fransa’daki ilerici hareketle aşırı sağ arasında ciddi bir yarılma mevcut. Drag queenler, çıplaklık ve monarşinin giyotinden geçirilmesiyle alakalı gönderme, aşırı sağın buradan bir anti propaganda yürütmesine sebep oldu. Onlara göre günümüz Fransa’sı yozlaşarak solun (ya da aşırı solun) hegemonyası altına girmekte, kurumlara ve tarihe saygı kaybolmakta, insanların “hassasiyetlerine” önem verilmemekte. Kendini aşırı sağda tanımlamamasına rağmen şoke olan bir kesimden bahsetmek mümkün. Bu şaşkınlık durumunu, halkın bir bölümüyle başka bir bölümü arasındaki “değerler” mesafesi olarak açıklayabiliriz. Fransa’da, Paris’in ürettiği kültürel hegemonyayı taşıyan ve yeniden üreten bir kesim ve bu hegemonyaya tabi olmayan, bu hegemonyayı görmeyen bir kesim arasında çeşitli çelişkiler var. Çıplaklık, kimlikler ve bilinen diğer “doğrular” herkes tarafından aynı hassasiyet ve dünya görüşü ile kucaklanmıyor. Bu hegemonyanın sürdürücüleri, woke kültürü olarak tanımlayabileceğimiz bir şekilde kendi doğrusunun evrensel bir doğru olarak çoktan kabul edildiğini düşünüyor fakat gerçekler böyle değil. Bu bakış açısı, halkın iki kesimi arasındaki mesafeyi daha da açıyor.
Yeni Demokrasi: Peki senin bu gösterilerle ilgili düşüncelerin neler?
Sofia: Benim dikkatimi çeken şey, bu gösteriler için harcanan para oldu. 120 milyon euro civarında harcandı. Harcanan bu paralar, halkın spora erişimi ve daha güçlü bir spor altyapısı için harcanabilirdi. Örneğin bütün Fransızlar yüzme bilmiyor. Kırlık bölgeleri, yoksul halkın yaşadığı banliyöleri düşündüğümüzde, spora erişim azalıyor. Örneğin Seine Nehri’ni yüzme müsabakaları için temizlemek yerine yeni havuzlar inşa edilebilirdi.