Güney Kore ve dünya sinemasının bilinen isimlerinden Boong-Joon Ho, filmlerinde genellikle sınıfsal ayrımları işleyen bir yönetmen. En belirgin olarak Parazit ve Kar Küreyici filmleri bütünüyle sınıfsal ayrımlar üzerine kurulu. Yönetmenin yazıp ve yönettiği altı uzun metraj filmi bulunuyor. Bu filmler sırasıyla Barking Dogs Never Bite (2000), Cinayet Günlükleri (Salinui Chueok, 2003), Yaratık (Gwoemul, 2006), Anne (Madeo, 2009), Kar Küreyici (Snowpiercer, 2013), Okja (2019), Parazit (Gisaengchung, 2019).
Ho’nun son üretimi Parazit, Oscar’a başka bir ülkeden aday olup En İyi Film ödülünü alan ilk film. En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Uluslararası Film ve En İyi Özgün Senaryo kategorilerinde dört Oscar alan film kendinden çokça söz ettirdi. Bu söz etmeler, Parazit filmi ve onun barındırdığı felsefeyle birlikte git gide yönetmen Bong Joon-Ho’nun sinemasıyla ilişkili hale geldi. Yönetmenin sinemasına dair pek çok inceleme ve değerlendirme yapıldı. Ho’nun Parazit’i ortaya çıkarmadan önce ürettiği filmlerin, Parazit’le olan ilişkisi, “ona uzanan kolları” böylelikle “yeniden” tutulmuş oldu. Bu kollarda yönetmenin parmak izlerini bulmak da olağanlaştı.
Ho ilk uzun metrajı Barking Dogs Never Bite filminde, Cinayet Günlükleri’nde ya da Anne filminde olduğu gibi toplumsal çürümeye dair ilk gözlemlerini yine kendine has üslupla aktardı. Bu üç filmin en temel ortaklığı, devlet kurumlarının “gereklerini” yerine getirmediği ve bu kurumlarda bütünüyle yolsuzluğun hâkim olduğudur.
Barking Dogs Never Bite filminde gürültü yaptığı için köpekleri öldüren; profesör olmak için dekana rüşvet vermeye hazır bir eğitim görevlisi anlatılır.
Bu ilk filminde, politik bir konuyu işlerken toplumsal gerçekçilik üslubuyla ayrı yollardan giden yönetmen, anlatımda gerilim ve komediyi kullanmayı tercih ediyor. Bu film, yönetmenin politik ve ideolojik meseleleri işlerken kullanacağı türler arası geçişin ilk sinyallerini veriyor.
Türler arası geçiş Yaratık filminde kendini en belirgin biçimde gösterir. Filmde, Hollywood’un meşhur yaratıklarına benzeyen ve Amerikalı bir bilim insanının pervasızlığının sonucu gölde oluşan yaratık üzerinden Güney Kore toplumuna dair bolca politik çıkarımda bulunulur.
Kendine has özellikleri olan filmler üreten bütün yönetmenler gibi kendi deneyimlerine bağlı olan Bong Joon-Ho, üslubunun özgünlüklerine de sıkı sıkıya bağlı kalıyor. Yaratık filminden yıllar sonra Netflix’in yapımını üstlendiği Okja’da hikayenin merkezinde yine bir “yaratık” vardır.
Okja filminin açılışında, elit bir kadının içerisinde bulunduğu dünyanın nimetlerinden faydalandığı, hiçbir pürüze yer olmayan bir hayat gösterilir. -Aynı Parazit’teki gibi, zenginlerin dünyası pürüzsüzdür ta ki sınıfsal ayrımlar açığa çıkıncaya kadar. Okja filminde bu sınıfsal ayrımlar pembe açılan bir filmin kanlı mezbaha atmosferine geçişiyle zirve yapar; Parazit’te ise evin altındaki gizli bölme açığa çıktığında.
Okja filmi, kendinden önce çekilen Kar Küreyici filminin distopik atmosferine ters olarak daha çok ütopik açılır. Bong Joon-Ho sinemasında bir distopya ve ütopya arasında ne fark vardır? -Yalnızca sinematografik farklar söz konusudur. Ne olursa olsun mülk sahipleri ve mülksüzlerin olduğu gerçeklik ütopya ve distopyadan sıyrılarak filmin en belirgin yanını ortaya koyar. (Her ütopya ve distopya toplumsal koşullarla ilişkilenir. Ho, hep sınıfsal çatışmanın en belirgin halini bu ilişkide baskın taraf kılıyor) Aksi takdirde Okja’nın pembe atmosferinde, endüstriyel hayvancılığın acımasızlığının hissedildiği mezbaha sahnesinde şu diyaloglar nasıl açıklanabilir;
— Okja’yı neden öldürmek istiyorsunuz?
— Çünkü sadece ölü olanları satabiliriz.
— (Mija’ya Okja’yla eve gitmesine yardım eden karakter) Kız Okja’yla eve gitmek istiyor
— Hayır o benim mülküm… Biz başarılı iş insanlarıyız, anlaşmalar yaparız ve anlaşmalarımız bu!
— (Mija) Okja’yı satın almak istiyorum. Sağ olarak.
— İlk Mirando süper domuz satışımız. Seninle iş yapmak bir zevkti.
Başka bir yönetmenin sinemasında olsa film boyunca kurtarılmak istenen Okja’nın kurtarılmasını umutlu bir son olarak görebilirdik. Ho pek de umut vaat etmiyor ve: “Bakın pembe değil, tam olarak böylesine bir dünyada yaşıyoruz ve kurallara göre oynamazsanız kaybedersiniz” diyor. Bir nevi ütopik atmosferdeki Okja veya distopik bir film olan Kar Küreyici filminin sonunda sonunda sınıfsal ayrımlar tüm çıplaklığıyla görünür. Bu da filmin izleyiciye “Evet gerçekte de böyle” dedirten kısmıdır.
Mülk sahipleri ve mülksüzlerin en keskin karşı karşıya geldiği Ho filmi Kar Küreyici’dir. Karanlık bir ambiyansı olan filmde, dünya yeni bir buzul çağı yaşamaktadır. Sürekli olarak hareket halinde olan ve dünyanın etrafında dönen trende yoksullar arka sıralarda, zenginler ise önlerde ikamet etmektedir. Arka vagonlardakilerin isyan etmesiyle başlayan filmde Okja ve Parazit’in aksine hayat belki yeniden kurulacak şekilde umut dolu sonlanıyor.
Parazit filminde de tıpkı Okja filmindeki gibi zenginlerin kusursuz dünyası vardır. Bu filmde mekân aynı Kar Küreyici’deki gibi mülk sahipleri ve mülksüzler arasında ayrılmıştır. Bong Joon-Ho, filmde zenginlerle fakirlerin yaşadığı yerleri ayrı iki dünya olarak ele alıyor. Daha sonra ise mekanın içinde mekan yaratıyor (Mülk sahiplerinin evinin açıldığı gizli bir bölmede yaşayan mülksüzler). Bong Joon-Ho alt sınıftan insanların çatışmasına ilk defa Parazit filminde yer verdiğini söylemek yanlış olur. Ho’nun filmlerindeki özgün yanlardan birinin alt sınıf çatışmaları olduğunu da söylemek mümkün.
Barking Dogs Never Bite filminde olduğu gibi Ho filmlerinde yoksullar bütünüyle ekonomik durumlarına bağlı olarak gelişen töresel belirsizlik içerisindedir. Bu belirsizlik onları karşı karşıya da getirebilir, aynı mülk sahibi ve mülksüz gibi. Parazit filminde de bodrum kata açılan bir bölmede senelerdir yaşayan bir mülksüz olduğu anlaşıldığında alt sınıf arasındaki çatışma başlamış oluyor.
Özetle Bong Joon-Ho Parazit filminde, bütün türler arası anlatımına yine farklı mekânsal eklemeler yapıyor. Bütün bunlarla birlikte filmlerinin arasındaki yukarıdaki bağlar yönetmenin dünyasını ifade ediyor. Yaratıklar, zeki çocuklar, sorumsuz başkarakterler de bu dünyanın bir parçası…
Yönetmen elindeki bütün malzemeyi (sinemanın biçimsel özelliklerini) kendi gerçekliğine göre kullanıyor. Bong Joon-Ho’nun elinde hikayeler, bir sınıfsal çatışmanın ya da Güney Kore’de devletin vasıfsızlığının gözler önüne serildiği bir filme vesile olmaktadır.
Bir Yeni Demokrasi Okuru
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 9 Temmuz 2020 tarihli 65. sayısından alınmıştır.