Geçtiğimiz günlerde çeşitli haber platformları ve sosyal medyada “Öğrenci Sendikası” isimli bir örgütlenmenin oluşturulduğu yansıdı. “Geleceğimizi Kurtaralım” şiarı ile kendisini deklare eden Öğrenci Sendikası, Genç-Sen deneyiminden farklı olarak gençlik örgütlerinin eylem birliği temelinde değil Türkiye İşçi Partisi (TİP)’in öğrenci gençlik çevresinden oluşan bir örgütlenme. Sendika neden kuruldu sorusuna: “Türkiye’de işçilerin, kadınların ve birçok kesimin temsilcisi, taleplerini dile getiren bir mücadele aygıtı, sözcüsü varken neden öğrencileri bir çatı altında birleştirecek bir sözcüsü olmasın diye düşündük. Bu ihtiyaç doğrultusunda Güzel Günler İçin Geliyoruz kampanyasıyla çağrımızı yaptık ve buluşmalarımızı gerçekleştirdik, bu buluşmaların tartışma zemini de aslında neden Öğrenci Sendikası’na ihtiyacımız olduğu yanıtını verdi bize” cevabını vererek kısaca kuruluş nedenini açıklıyor.
Peki Öğrenci Sendikası söylediği gibi öğrenci gençliğe “güzel günler”i getirebilir mi? Kuşkusuz bu örgütlenme de uzunca bir dönemdir yaygınlık kazanan sağ-liberal ve reformsal mücadeleyi amaçlaştıran öğrenci örgütlenmelerinden farklı değildir. Ve temsil ettiği siyasi anlayış gereği “güzel günler”i getirmekten uzaktır. Öğrenci Sendikası’nda da karşımıza çıkan ve devrimci gençlik hareketini de içine alan liberal, reformcu anlayış bizi akademik demokratik mücadelede neden/nasıl araç tartışmalarına götürmüştür.
ÜNİVERSİTELERDE AKADEMİK DEMOKRATİK MÜCADELE VE ARAÇLAR
Üniversite gençliği, öğrenci gençlik içinde siyasal gelişmelerden en hızlı etkilenen, en durgun süreçlerde radikal-politik çıkışlar yapabilme özelliği içindedir. Ülkemizde devrimci dalgalanmanın dinamik olduğu 1968’den 1980 AFC’sine kadar olan süreçte ve sonraki devrimci-demokratik ivmelenmelerde de üniversiteli gençliğin etkisi çok belirgindir. Türkiye Devrimci Hareketi’nde siyasal örgütlenmelerin kurulmasında, üniversite merkezli gelişen mücadelenin ve bu mücadelenin yarattığı kadroların öncü rolü oynamasıyla, ülkedeki ve dünyadaki politik süreçlere tavır alıp eyleme, mücadeleye geçmesinde ilk refleksi göstermesiyle üniversite gençliği devrimci potansiyelini tarihsel olarak da ispatlamıştır. Bu yüzden üniversite gençliği faşizmin özellikle yöneldiği bir kesim olmuştur. Gezi İsyanı ve sonrası süreçte yaygınlık kazanan faşist saldırganlık, üniversite gençliğinin örgütlenmelerine de yönelmiş ve bir dizi örgütlenme, akademik, demokratik kazanım tırpanlanmıştır. Devrimci-demokrat akademisyenler ve bilim insanları tasfiye edilerek, soruşturmalar ve fişlemelerle üniversitelerin faşizm açısından “dikensiz gül” haline getirilmesi hedeflenmiştir. Bu durumun yarattığı dağınıklık, örgütsüzlük ve sıkışmışlık gençlik hareketlerini yeni yeni arayışlara götürmüş bağımlı, bağımsız (!) başına “öğrenci” konulan bir dizi oluşumlar karşımıza çıkmıştır. Bu oluşumların ortak özelliği günlük kazanımlara odaklanan, reformist mücadeleyi amaçlaştıran, dar grupçu ve kimliksiz politika yapmaktan malûl olmalarıdır.
ÖĞRENCİ DERNEKLERİ TEDAVÜLDEN KALKMIŞ BİR ARAÇ MIDIR?
Akademik demokratik mücadelede öğrencileri temel sorunları ve çelişkileri etrafında birleştiren dernekler üniversite gençliğin asıl mücadele aracı olma özelliğini korumaya devam etmektedir. Bugün açısından derneklerin misyonunu geride bıraktığını savunmak gerçekçi bir yaklaşım değildir. Derneklere antika muamelesi yapan yaklaşımların en başta öğrencilerin öz örgütlülüğün (dernek faaliyeti) ne anlama geldiğini iyi kavranması gerekmektedir. Öz örgütlülük demek her şeyden önce derneklerin öğrencilerce ait olması, onların taleplerini en güçlü şekilde savunabilmesini, karar almada, örgütsel işlerlikte, bütün faaliyet sürecinde öğrenci kitlesinin özgürce yer alabilmesini ifade eder. Derneklerin dışında var olan tüm örgütlülükler bunlardan biri ya da bir kaçıyla kurulan örgütlülükler öz örgütlülük niteliğinden kopuktur.
OHAL sonrası bir dizi dernek ya kapatılmış ya da üniversite yönetimlerinin güdümüne girmiştir. Özellikle YÖK’ün Öğrenci Temsilcileri Konseyi (ÖTK) gibi kendi denetiminde örgütlülüklerin çoğaldığı ve öğrencilerin tepkilerinin ve akademik, demokratik taleplerinin bu oluşumlarla sistem içine çekildiği bugünkü koşullarda, derneklerin miadını doldurduğu propagandasına karşı dernekler aktifleştirilmek, örgütlenmek durumundadır. Derneklerin bugün işlevsiz kalması ve yeterince etkin olamayışı esas olarak bu aracın mücadeleye elverişli olmayışından değil onu kullanmakta yetersizlikler, dar grupçu yaklaşımlar ve yanlış yöntem kullananların sübjektif etkilerinden ileri gelmektedir.
Üniversitelerde en güçlü mücadele mevzisi olarak dernekleri “boş verip”, belli konularda darlaştırılmış, hak arama mevzisinden çok kültürel-sportif aktivitelerin düzenleyicisi konumuna gelmiş kulüp, topluluk ve örgütlenmelerin kimi reformist çevrelerce dernek faaliyetlerinin yerine ikame edilmesine karşı dün olduğu gibi bugün de karşı çıkıyoruz. Üniversite gençliğinin onlarca sorunu ve bu sorunların kaynağı ortadayken, gençliğin isyanı ve enerjisinin bu gibi yerlerle sınırlandırılarak heba edilmesi, mücadelenin rotasının bu yerlere kaydırılması tehlike arz etmektedir. Marksist-Leninist-Maoistler demokratik muhtevası bulunan hiçbir aracı reddetmez. Aksine anın koşullarına göre bu gibi kurumlarda çalışmayı, yoğunlaşmayı gerekli görürler. Ancak her anlayışın ve mücadele tarzının özünü aldığı ve hizmet ettiği sınıfsal bir karakteri olduğunu da unutmazlar. Konumuz özgülünde üniversitelerde dernek dışında kurulan topluluklar kısa vadede öğrencileri bir araya getirmesi ve kimi akademik, kültürel sorunlar temelinde faaliyet yürütmesi kazanım gibi gözükse de açıktır ki sorunları bütünlük içinde değerlendirmemesiyle dolayısıyla hareket alanının dar ve taleplerinin daha geri olmasıyla derneklere göre çok daha geri bir araçtır. Böyle bir aracın belli bir mücadele geleneği-birikimi olan, doğru işlendiği ve ele alındığı vakit öğrencilerin tüm sosyal-kültürel vb. sorunlarına da hitap etme kapasitesine sahip, öğrencilerin öz örgütlülüğü derneklere alternatif olabilmesi objektif olarak mümkün değildir.
Üniversiteli gençlik bugün bir dizi akademik-ekonomik sorun yaşamakta anti-bilimsel eğitim kıskacında derinleşen bir geleceksizlik yaşamaktadır. Bu durum onun toplumsal karakteri gereği geniş bir öğrenci gençlik kitlesinde itirazın yükselmesini beraberinde getirmiş fakat bu tepkiyi örgütleyecek ve akademik, demokratik mücadele ile birleştirecek araçlardan mahrum olması hareketi dönemsel ve kendiliğinden bir tarza sürüklemiştir. Lokal düzeyde ve esasta okullardaki sorunlar gündemli eylemlilikler dışında hatırı sayılır bir kitle hareketi yaşanmamıştır.
Var olan durağanlığı tersine çevirmek yani akademik, demokratik mücadeleyi durduğu yerden bir adım ileriye taşıyacak araçların yaratılması ve çeşitlendirilmesi kuşkusuz devrimci gençlik mücadelesinin ve onun örgütlü güçlerinin görevidir. Bu bağlamda anti-faşist, anti-feodal ve anti-emperyalist karakterde devrimci bir gençlik hareketi yaratma hedefimizde bu araçların örgütlenmesinin muhataplarındanız. Kitle hareketi yaratmanın ön koşulunun onun örgütlenmelerinin yaratılmasından geçtiğinden hareketle bu araçsızlık hali acil bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Örgütsüzlüğün bir dizi anti-propaganda ile kutsandığı, kitlelere bireyciliğin ve bireyci bir yaşam tarzının dayatıldığı, liberal dünya görüşleri ile bilinçlerinin manipüle edildiği bugünlerde “özgürlük için örgütlenmeye” şiarını yükseltmeli ve bunun yöntemlerini yaratmalıyız.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 26 Aralık 2019 tarihli 51. sayısından alınmıştır.