Akkuyu’nun ardından Türkiye’nin ikinci nükleer santrali olarak planlanan santralin çalışmalarına ÇED sürecinin tamamlanmamasına rağmen OHAL bahanesi ile hız verildi. Bir gecede hazırlanan yasa tasarıları yaşam alanlarımızın ranta açılmasına hizmet ederken, halkın tepki göstermesine fırsat vermeden egemenlerin cebini şişiriyor.
Toplam maliyetin 20 milyar ABD Doları (74 milyar TL) bulacağı belirtilen ve Elektrik Üretim Anonim Şirketi tarafından kurulmuş olan EUAS International ICC’nin de içinde yer alacağı proje şirketi tarafından yapımı planlanan santral, Sinop Abalı Köyü’nün İnceburun mevkiinde yer alıyor. Başvuru dosyasında santralin Japonya ile Türkiye arasında 3 Mayıs 2013 tarihinde imzalanan anlaşma gereği yapılacağı ve 4,560 MW kurulu gücünde olacağı dile getiriliyor. Bölgede dört adet reaktör inşa edileceği belirtilen başvuru dosyasında sahada kazı çalışmalarına 2019 senesinde başlanması ve ilk reaktörün 2025 senesinde devreye alınmasının planlandığı aktarıldı. İnşa edilecek her bir reaktör işletmeye alınmasından itibaren 60 yıl sonra ömrü bitecek.
Santralin “enerji talebi hızla artan ülkemiz için kaynak çeşitliliği sağlayarak, ithal kaynaklara olan bağımlılığımızı azaltıp sürdürülebilir enerji arzına önemli katkı sağlayacağı” ileri sürülüyor. Geri dönüşü olmayan felaketlere yol açan nükleer santrallerin birçok ülkede yapımı yasaklanırken bizim coğrafyamızda ise dört bir tarafa santral yapımı planlanıyor. Kısmen zenginleştirilmiş uranyum dioksit (235UO2) olarak belirtilen nükleer yakıtın, Avustralya, Kuzey Amerika, Kazakistan, Rusya, Güney Afrika, Nijerya ve Namibya gibi ülkelerdeki tedarikçilerle yapılacak olan uzun dönem anlaşmalar ile temin edilecek. Topraklarımızın peşkeş çekildiği yabancı ülkeler, kendi ülkelerinde yasakladıkları santralleri bizim coğrafyamıza yapıyorlar ve topraklarımızı laboratuvar olarak kullanıyorlar.
İnceburun’a yapılacak olan santralin yapımının durdurulması ve tamamen iptal edilmesi için mücadele eden Nükleer Karşıtı Platform Üyesi Metin GÜRBÜZ ile söz konusu santrallere dair röportaj yaparak süreci konuştuk. Gürbüz, yaşam alanlarımızın talanına karşı koymak için ortak mücadeleye işaret ederken, dayanışma çağrısında bulundu.
1) Sinop’un en güzel doğal alanlarından biri olan İnceburun’da Türkiye’nin ikinci santral projesi planlanıyor. Proje için ÇED sürecinin devam etmesine rağmen çalışmalara start verilmiş durumda. Henüz santral kurulma aşamasında olmasına rağmen çevrede oluşan tahribatı biraz anlatır mısınız?
– Evet, Sinop’un en güzel doğal alanlarından İnceburun’a Türkiye’nin ikinci NES planlanıyor. İnceburun 6000 hektarlık bir yarımada ve tamamı ormanlık bir alan. İnceburun yarımadası içerisinde Akliman 2. Derece Doğal Sit Alanı, Hamsaroz 1. Derece Doğal Sit Alanı ve Avlak alanları mevcut. Bu sahanın 1051 hektarlık bölümü daha önce Orman Bakanlığı tarafından Enerji Bakanlığı’na devredilmişti.
Projenin daha ÇED süreci başlamadan “Planlı Ormancılık Faaliyetleri” adı altında yüzbinlerce ağaç tıraşlanarak kesildi. 1051 hektarlık proje sahası içerisinde orman kalmadı diyebilirim. Yaban hayatı da kalmadı.
Projenin ÇED süreci devam ediyor. Rapor daha hazırlanmadan başvuru dosyasını vererek ÇED sürecini başlattılar. Başvuru Dosyasını incelediğimizde; hiçbir soruya cevap vermiyor, “ÇED Raporunda açıklanacaktır” ibareleri ile karşılaşıyoruz.
2) Bölge halkı yaklaşan tehlikenin ne denli farkında ve santrale karşı duyarlılık oranı sizce yeterli mi?
– Bizler, Sinop NKP olarak 1994 yılından bugüne kadar nükleer santrallere karşı mücadele ediyoruz. Halkımızın yaşam alanlarını ve geleceğini tehdit eden tüm dayatmalara karşı reaksiyon gösteriyoruz, mücadele ediyoruz.
Sinop halkının nükleer santrallere karşı duruşu yüzde 70’ler seviyesinde. Bu karşı duruştan dolayı “Halkın katılımı toplantısını” halksız yaptılar. Halkımızın önüne barikatlar kurdular. Planlanan sahanın hemen yanı başında turizm tesisleri var, bu tesislerin işletmecileri nükleer santrale karşı çıkıyorlar. Bölgede birçok aile balıkçılık yapıyor, santralin balık stoklarını azaltacağının bilincindeler ve deniz sahası yasaklanacağı için son derece endişeliler. Kooperatifleri ile birlikte nükleer santrale karşılar.
Santral sahasına çok yakın Abalı köyü ve mahalleleri var, tarım ve hayvancılık yok denecek kadar az, orman işçisi olarak çalışıyorlar, bölge aşama aşama ormansızlaştırıldığı için başka bölgelerdeki kesim işlerini yapıyorlar, üzerlerinde baskıdan dolayı tepkilerini sesli olarak dile getiremiyorlar. Abalı köylüsünün az bir kısmı da arazilerinin kamulaştırılmasının beklentisi içindeler.
Sinop halkını “Halkın Katılımı Toplantısına” almayarak ÇED sürecini baştan sakatladılar. Sinop halkı, katılımının engellendiği “Halkın Katılımı Toplantısı”nın iptali ve toplantıya katılımlarını engelleyenler hakkında işlem yapılması talebiyle Sinop Valiliği`ne dilekçeler verdi. Halkın ve Meslek Örgütleri temsilcilerinin toplantıya katılımı, kamu görevlisi olduğunu söyleyen kişiler tarafından engellenmiştir. Hukuka aykırı “Halkın Katılımı Toplantısı”nın iptal edilmesini ve toplantıya katılmamızı engelleyen kamu görevlileri hakkında gerekli idari soruşturmanın yapılmasını talep ettik. ÇED süreçlerinin her aşamasında müdahil olacağız. Her türlü ulusal ve uluslararası hukuku kullanacağız. Halkımızdaki nükleer santral algısının bilince çıkaracağız.
Halkımızın tepkisine rağmen bir oldu bitti ile bu santrali yapamazlar, yapsalar da işletemeyecekler. Halkımızın kararlı tutumundan nasıl korktuklarını bir kez daha gördük.
3) Nükleer enerji her ne kadar “yüksek verim enerji” şeklinde soslanıp sunulsa da geleceğimize zarar vereceği açık. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
– Haklısınız, alım garantili nükleer, kömür santralleri projeleriyle geleceğimiz ipotek altına alınıyor. Su kaynaklarımız ticarileştiriliyor, erişim engelleniyor. Coğrafyamızın tüm bölgelerinde yaşamımızı idame ettirdiğimiz tüm alanlarda sorunlar var, çevre sorunları yaşanıyor ve halkımız baskı altında tutularak rıza göstermeleri amaçlanıyor.
Türkiye`nin 2017 yılsonu itibarıyla kurulu gücünün 85 bin megavatı (MW) aşması ve yapılan projeksiyonlara göre 10 yıllık dönem içinde talebi karşılamada sıkıntı görünmemesine karşın pahalı ve çevre açısından büyük riskler taşıyan projeler yaşama geçirilmek istenmektedir.
Sinop NGS için 20 yıl alım garantisi verilmiş ve yakıt bedeli hariç kilovat saat (KWH) başına birim bedeli 10.83 sent olarak tespit edilmiştir. Bugünkü kurlar üzerinden 40.6 kuruş olan bu fiyat, 2017 yılı piyasada ağırlıklı ortalama 16.81 kuruş olan fiyattan yüzde 242 daha pahalıdır. Yıllık 35 milyar KWH civarında üretim yapacağı hesabından hareket edilirse, alım garantisi nedeniyle yıllık olarak bu santrala 3.79 milyar dolar (14.2 milyar TL) ödenecektir. Bu rakam 20 yılda 75.8 milyar dolara (284 milyar TL) ulaşacaktır. Üstelik bu rakama yakıt bedeli dahil değildir.
Elektrik talebi, mevcut kurulu güç ve bugünden yapılacağı öngörülen santral projeleri dikkate alındığında; Türkiye‘nin enerji açığı olmadığı, hatta bugün için arz fazlası olduğu bizzat Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı tarafından da ifade edilmiş, bilinen bir gerçektir. Bu pahalı ve çevre için riskli, tarım arazilerini, ormanlık arazileri, denizlerimizi, su kaynaklarımızı yok edecek santral projelerine, sözde yatırımlara ihtiyaç yoktur. Bu projeler derhal durdurulmalıdır ve durdurmak için mücadeleyi büyütmeliyiz.