“Ama yalnızca bunlar mı? Partimiz bu çeyrek asırlık tarihinde faşist TC’nin iki askeri dönemi de içeren azgın saldırılarına karşı kesintisizce mücadele yürüttü, baş eğmedi, hiçbir koşulda teslimiyetçiliğe düşmedi. Dört bir yandan esen revizyonist, reformist-tasfiyeci kasırgalara karşın MLM’den sapmadı. MLM’nin bayrağını yere düşürmeyen ender KP’lerden biri oldu. Parti içindeki sınıf mücadelesini ideolojik-siyasi zeminde sürdürdü. Tüm örgütsel yetmezliklerine karşın yaşadığımız toprakların dört bir yanında büyük bir potansiyelin umudu oldu. Kırda, kentte, zindanlarda nice kahramanca direnişler gerçekleştirdi. Nice saldırılarda bulundu. Nice şehitler verdi. İşte bizim bugünümüz, kökenlerini ve karşılıklı ilişkilerini irdelemeden kabaca vurguladığımız bu olguların ve tasfiyecilik sürecinin yarattığı tahribatın üzerinde şekillenmektedir. Bu tarih tüm olumluluklarıyla ve olumsuzluklarıyla bizimdir. Olumluluklarına ve olumsuzluklarına katkılarımızla bizimdir. Parçası olmanın ve ileriye taşımak görevini üstlenmiş olmanın onuruyla bizimdir. Bu tarihi tüm yönleriyle MLM tarzda sorgulamanın ve dersler çıkarmanın yakıcı gereksinimini duyarak bizimdir.” (M. Demirdağ)
Hareket halindeki kitlelerin ve onların pratiklerinin içerisinde eylemsel olarak yer alan devrimci militanlar kendi bilgi süreçlerinde de görülmemiş gelişmeler kaydeder; tıpkı Lenin yoldaşın belirttiği gibi “Devrim dingin siyasal gelişme dönemlerinde inanılmaz gibi görünen bir hız ve derinlikte insanları eğitti.” (Lenin, Demokratik Devrimde Sosyalist Demokrasinin İki Taktiği, Sol Yayınları, s. 7)Hareketin özel bir biçimi olan sınıflar mücadelesi içerisinde yer almak, onun bir parçası olmakla bu harekete özgü değişimlerden geçer insanlar. Bu değişim süreci kişinin davranışlarında olduğu gibi aklında ve ruhunda da eğitici bir rol oynar. Bunlar sınıf mücadelesinin kendinden kişiye kattığı şeylerdir.
Engels yoldaş, “İnsanlar, her biri bilinçli olarak istedikleri kendi amaçlarını izleyerek… kendi tarihlerini yaparlar” diyor. Kendi tarihini yapan insanın izlediği bilinçli istençlerini belirleyen nedir? Engels’in yanıtını aradığı sorulardan biri de budur. Şüphesiz “maddi koşullar” diye cevap verilebilir. Biz bu genellemeyi yine Engels yoldaştan hareketle sınıflar mücadelesi diye cevaplayacağız. Engels “… Açık ya da bulanık bir biçimde, doğrudan ya da ideolojik ve hatta tanrısallaştırılmış bir biçimde, eylem halindeki yığınların ya da onların liderlerinin (büyük adamlar denilenler bunlardır) düşüncesinde bilinçli güdüler olarak yansıyan devindirici nedenleri aydınlığa çıkarmak…” (Marks/Engels, Seçme Yazışmalar, Cilt 3, 1973, s. 448) diyordu. Asıl sorun budur. İnsanın bilinçli davranışları sınıf mücadelesi içerisinde biçim alır, belirlenir. Farkına varsın veya varmasın kişi, sınıf mücadelesine bağlı olarak konumunu belirler.
6-9 Eylül ve 1-4 Ekim Nubar ve Rosa, Özgür ve Asmin yoldaşlar; önderlerimiz, komutanımız ve yeni önderleşmeye ve komutanlaşmaya aday olanlarımız olarak ölümsüzleştiler. Nubar ve Özgür yoldaşlar sınıf mücadelesinin ve buna bağlı olarak Proletarya Partisi ile kurdukları doğru ve kavrayışı berrak ilişkilenmenin sonucudur ki önderleşme ve komutanlaşma basamaklarını hızlı ve emin adımlarla çıktılar. Kesintisiz mücadele ve savaş sınıf mücadelesinin seyrine, Proletarya Partisinin bu akışa önderlik etme düzeyiyle yeni kadrolar ve yeni militanlar yaratmıştır. Nubar yoldaş partisiyle ve mücadeleyle ilişkisini önderleşme hedefiyle elbette kurmamıştır. Ona bu niteliği ve özelliği kazandıran sınıf mücadelesiyle kurduğu ilişkinin bilimsel bir niteliğe bürünerek yol almasıdır. Tüm diğer önder yoldaşlarımız gibi Nubar yoldaş da mücadelenin sorunlarını kavradıkça ve bunlara hükmettikçe partisiyle ilişkisini daha güçlendirerek yürüyüşünü sürdürmüştür. Sınıf mücadelesinin pratiği ve o döneme rengini veren karakteri, hareketin özellikleri şekillenen kadro ve militanların yapısını ve özelliklerini de belirlemektedir. Bu nedenledir ki sınıf mücadelesinin her dönemi niteliğine uygun kadro ve militanlar şekillendirmektedir.
Ölümsüzleşenlerimiz tam da bu dönemin dayattığı kadro ve militan özelliklerini reddettikleri, proletaryanın sınıf kavgasına ve bu kavganın ihtiyaçlarını bilince çıkararak konumlandıkları için önderleşme ve önder olmaya aday olmuşlardır. Ölümsüzleşenlerimiz halk savaşında tutunma, gerilla savaşında ısrarı ne askeri bir çizginin hayat bulması ne de kahramanlık destanlarının yazılması için değil, bugün sadece gerillanın değil, işçi sınıfı ve halka yönelik topyekün kuşatmanın ancak can bedeli bir fedayla yarılacağını bilince çıkarmış ve bu kararlılıkla ölümsüzlüğe yürümüşlerdir. Ölümsüzlüğün bu dönemde yüklendiği anlam bu nedenledir ki her şeyden önce kararlılığı, ısrarı ve inancı temsil etmektedir. Kuşkusuz her bir yoldaşın ölümsüzlüğü tüm bu özellikleri ve niteliği kapsamaktadır. Ancak düşman kuşatmalarının arttığı böylesi dönemler de bu özellikler çok daha fazla öne çıkmaktadır ve belirgin bir özellik olarak kendini göstermektedir. Çünkü bu özelliklerin tümü ısrarda karşılık ve anlam bulmaktadır.
Komünist Partisi, üzerinde yükseldiği toplumsal zeminden asla yalıtılmış değildir. Salt toplumsal zeminden de değil; dünyadaki politik atmosferden, karşı-devrim ile devrim cephesinin karşılıklı konumlanışından da yalıtık değildir. Kendisini çevreleyen nesnel şartlardaki her türlü olumlu ya da olumsuz gelişmenin Komünist Partisi’nin bünyesine yansıyacağı muhakkaktır. Burada can alıcı sorun, Komünist Partisi’nin kendisini çevreleyen nesnellik üzerindeki etkinlik düzeyidir. Daha yalın bir ifadeyle, kimin kime üstünlük sağladığıdır. Örneğin karşı-devrimin ideolojik tahakkümünün yükselişe geçtiği, kitlelerin geniş kesimlerinin devrimci taleplere ilgisizleştiği verili şartlar Komünist Partisi’nin örgütsel yapısını erozyona, politik taleplerini muğlaklığa, stratejik hedeflerini revizyona uğratıyorsa burada ciddi bir sorun var demektir. Çünkü işçi sınıfının ve ezilenlerin iktidar savaşına önderlik misyonunu, proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf mücadelesinin merkezi olduğu gerçekliğini kavrayamadığını, bilince çıkaramadığını gösterir. Bu da kaçınılmaz olarak kitlelerin kendiliğinden bilincinin ve mücadelesinin Marksizm-Leninizm-Maoizm biliminin rehberliğinde analiz edilip sentezlenememesine; bunun sonucu olarak da başta işçi sınıfı olmak üzere ezilenlerle, devrimin müttefikleriyle, aydınlarla zayıf, edilgen, liberal ya da tam zıttı olarak sekter ilişkilerin geliştirilmesine neden olur.
Bugün Proletarya Partisi’nin yaşadığı esaslı sorunlardan biri de budur. Kadro ve üyelerinin Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimini özümseyememeleri, siyasal seviyelerinin darlığı; Proletarya Partisi’nin rezervindeki ideolojik berraklığı, politik enginliği ve taktiksel esnekliği kitlelerin kendiliğinden bilinci ve mücadelesiyle buluşturamamalarına neden olmaktadır. Hiç kuşkusuz bu, geniş kitlelerin sahip olduğu politik seviyeyi anlamak ve devrimci politik mücadelenin hammaddesi haline getirmek yerine, kitleleri küçümseyip, edilgenleştiren, devrimi dar kadroların işi olarak gören anlayıştır. Haliyle böyle bir anlayışın, böyle bir yaklaşım, politik mücadele ile kendiliğinden mücadeleyi birbirine karşıt, apayrı şeyler olarak değerlendirecektir ve bu da kitlelere politik bilinç götürmeyi küçümseyen tamamen yanlış ve nihayetinde Komünist Partisi’ni kitlelerden uzaklaştırıp marjinalleştiren pratiklere neden olacaktır.
MÜCADELE-KOPUŞ-SIÇRAMA DEVRİMCİ DİYALEKTİĞİYLE ATILIM
“…Eğer, proletaryanın ileri unsurları, Marksist-Leninist ideoloji ve küçük burjuvaziden gelen Parti üyelerinin orijinal ideolojisi arasında kesin ve keskin bir hat çekmezlerse ve ciddi ve sabırlı bir tutumla onları eğitip onlarla mücadele etmezlerse, onların küçük burjuva ideolojisini yenmek olanaksızlaşacak ve üstelik bu üyeler, sonunda proletaryanın öncüsünü kendi düşündükleri şekilde biçimlendirmeye çalışacaklar ve önderliği ele geçirerek Partiye ve halka zarar vereceklerdir.” (ÇKP Kısa Tarihi, s. 27)
Kendisine yaşam alanı oluşturmaya çalışan, ideolojik temelli küçük-burjuva şekilleniş ve tarz; KP’nin sınıf mücadelesine ait görev ve sorumluluklarını yerine getirme yönlü güçlü istek ve adımlarının önünde durmaktadır. Bu sorun, önderliği ve önderliğin seferber edeceği proleter öğeleri, ivedilikle kesin bir mücadeleye çağırmaktadır. Bu kapsam ve merkezde bir mücadelenin yakıcılığını hissetmeyenin de bir an önce hissetmesi gerekmektedir. Yarım asırlık tarihte, her beş-on yılda bir önemle gündeme yerleşen sorunları, ne yazık ki yine aynı önem ve düzeyde gündemimize almak zorundayız. Mevcut hali kanıksamadıkça, dilimizi ağrıyan dişimizden çekmemiz de mümkün değildir. Aynı zamanda mücadelenin dümdüz hep yukarı doğru seyreden bir yol izleyeceği gibi idealist-metafizik yaklaşımlara düşerek, bu sorun karşısında bıkkınlık, yılgınlık gösterecek de değiliz. Komünist iddiada olanlar, sayısız kez düşman saldırılarına göğüs germeleri gerektiğinin bilincinde oldukları gibi, içeride de küçük-burjuva öğelere karşı sayısız kez mücadele yürütmek zorunda olduklarının, bu yolun çetin ve uzun bir yol olduğunun, bu mücadelenin yüksek ve ileri bir bilinç, dayanıklılık gerektirdiğinin bilincindedirler.
İzlenecek yol Proletarya Partisi’nin donanımında mevcuttur. Çekincesiz, kaygısız, güçlü bir cüret ve hamleyle, küçük-burjuva şekilleniş ve tarzla mücadele-netleşme ve kopuş eksenli devrimci diyalektik yola girilmelidir. Göz göre göre, yürek sızlaya sızlaya içinde bulunulan uzlaşıdan, küçük-burjuvaziye tahammül edilen sınırlardan çıkılmalıdır. Ancak böylesi çetin bir mücadeleyi bugünden yarına bütünlüklü olarak başlatmak hiç de kolay olmayacaktır. Yine tüm organların bu mücadele ekseninde harekete geçmesi hazırlık ve zaman gerektirecektir. Belli bir siyasal olgunluk veya örgütsel olgunluk olmadan da mücadele sağlıklı yürümeyecektir. Bu zorluklar görmezden gelinemez. Ne var ki işe bugünden başlanmadığında da böylesi bir yeterliliğe ulaşmak mümkün olamayacaktır. Bu mücadelenin yaklaşımı ve yöntemi, önceden de işaret edilmeye çalışıldığı gibi; zorlukları görerek, uzun soluklu olacağını göze alarak; ağırlıklı bir şekilde mücadelede sabır ve esneklik göstermeye meyilli olarak; sübjektif ya da tekdüze bir bilgilenme ve tartışmanın kırıcı-yıkıcı sekter tutumundan uzak kalarak şekillendirilmelidir.
Birlik-mücadele-daha yüksek bir birlik ilkesinden hareketle, mücadelede ikna temelinde düzelme ve kazanım sağlamanın tek amaç edilmesi gereği iyi anlaşılırsa, yaklaşım ve yöntemlerde doğru yol kolaylıkla bulunacaktır. Ancak “sabır ve esnekliğin” değişip dönüşüme istekli olanlar ve bunun için samimi çaba harcayanlar için gösterilmesi gerektiği; “işi zamana yaymanın” ancak belli bir sistemde ve disiplinde mücadele koşullarının oluşması durumunda bir anlam taşıdığı unutulmamalıdır. Sekter olmayalım diye liberal olmak, düzelteceğiz derken küçük-burjuvaziyle uzlaşmak-barışık yaşama uyum sağlamak, kazanım uğruna mücadele etmek değildir. Burada kazanan sadece küçük-burjuva çizgi olacağı açıktır. Ve en önemlisi de, önümüzdeki görev ve sorumluluklar, şekli örgütsel birliktelikler içinde; küçük-burjuvaziyle barışık bir arada yaşayarak; sorunun zamanla kendiliğinden düzeleceğini umarak yerine getirilemez. Ancak bu çizgi mücadelesinden çıkan bileşenin örgütsel birliğinin yanında, ideolojik-politik birlik ve bütünlüğü ile sıkı çalışma disiplini ile görevlerimiz layıkıyla yerine getirilebilir.
Nubar ve Özgür, Rosa ve Asmin yoldaşlar, her biri kendi mücadele tarihlerini Proletarya Partisi’nin ve sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarını kavrayarak ve buna göre şekil alarak yazdılar. Bu yaşamın onları kendiliğinden sürüklediği bir yazım değil, bilinçli ve iradi bir müdahalenin sonucu olarak ortaya çıktı. Şimdi onlar gibi olmak diye sözünü ettiğimiz çağrı tam da bu iki temel noktanın kavranışı ve bilince çıkarılmasından geçmektedir. Proletarya Partisi’nin ve sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarını kavramak. Bu kavrayış bizi militan bir çizgide buluşturacak, bu kavrayış önderleşmeye adım attıracak, bu kavrayış bizi olduğumuz yer değil olmamız gereken yere atacaktır. Bu gerçek içselleştirilmeden anın ihtiyaçları kavranmadan, dönemin özellikleri bilince çıkarılmadan, sorunlarımız doğru tespit edilip müdahale edilmeden onlar gibi olmak mümkün olmayacaktır.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 12 Kasım 2020 tarihli 74. sayısından alınmıştır.