Prometheus’un tanrılardan çalarak korumak üzere insanlara armağan ettiği ateş Ninowa’nın zulüm saraylarına ulaştı. Baharın gelmesini engelleyen zalim Dehaq’ın vahşet ve katliamlarına karşı başkaldırı, özgürlüğe ve kurtuluşa susamış Ninowa halkına isyan çağrısı oldu. Demiri döven örs, vahşet altında inleyen yoksul ve umutlu halkın öfkesiyle birleşti. Özgürlük ateşi bir kez yakılmış, isyana duranlar zafer sancağını eline almıştı. Zalimin zulmüne galebe çalanlar elden ele taşıdıkları meşalelerle özgürlük ateşini zafer coşkusuyla tutuşturdu. Zulmün zifiri karanlığına karşı dağ başlarında yakılan Newroz ateşi başkaldırı ve direnişin çağrıcısı olarak yüzyıllardır yanmaya devam ediyor.
İnsanlık tarihi boyunca baskı ve zulmün boğucu tahakkümüne karşı direnenler, mücadele bayrağını yükseltenler hep var olmuştur. Ne var ki kızıl alevlerin karanlığı aydınlattığı günler hep ödenen büyük bedellerin ardından gelmiştir.
Ninowa’nın dağlarında özgürlüğün müjdecisi olarak yakılan ateşin şavkı bu kez Diyarbakır zindanının karanlığına vuracaktı. Eşitlik ve özgürlük mücadelesinin insanlığı utandıran bir vahşetle teslim alınmak istendiği Diyarbakır zindanı Newroz ateşini tutuşturan üç kibritle aydınlanacaktı. Mazlum Doğan’ın üç kibrit çöpüyle Newroz günü tutuşturduğu bedeni çağdaş Kawa’nın yeni bir isyan çağrısıydı. Alevlerin diliyle ulaştırdığı isyan ve özgürlük uğultusu Diyarbakır zindanının sessizliğine yeni direniş kıvılcımları düşürdü. Zindan içinde zindana konulmuşların direniş zincirine eklenen Dörtlerin 18 Mayıs’ta harladıkları yangın olmuştur. Mazlum’un Newroz günü tutuşturduğu üç kibrit 18 Mayıs’ta alev topuna dönüşmüş, direniş ateşi, kimsenin bir daha söndüremeyeceği dağlara ulaşmıştır.
Demirci Kawa’nın tüm Ortadoğu’ya yaydığı özgürlük ateşi günümüz Dehaq’larına karşı çağdaş Kawa’ların elinde meşale olmaya devam ediyor. Kürt ulusunun eşitlik ve özgürlük mücadelesinin yolunu aydınlatan ilk ateş her Newroz’da yeniden tutuşmuş, tüm ezilenlere isyan çağrısı olmuştur. Bu nedenledir ki sadece Kürt ulusunun ve kadim Ortadoğu halkının değil ezilen sınıf, ulus, inanç ve cinsiyet kimliklerinin dalgalandırdığı isyan ve başkaldırı sancağıdır Newroz.
EFRİN İŞGAL VE SAVAŞIN DEĞİL DİRENİŞİN ADRESİDİR!
Emperyalist devletler, bölge gericiliği ve ülkemiz egemen sınıfları bakımından savaşın ve çatışmanın merkez üssü durumundaki Ortadoğu ve Suriye her gün yeni hamlelerin yapıldığı satranç tahtası durumundadır. 2018 Newroz’unu savaş ve çatışmanın hiç düşmeyen tansiyonu altında, isyan ve başkaldırının en ileri mevzilerde vücut bulduğu direnişe tanıklık ederek karşılıyoruz. Başını ABD ve Rusya’nın çektiği emperyalist devletlerin hegemonya ve çıkar dalaşına payanda olan bölge gericiliği ve ülkemiz hakim sınıflarının saldırganlığı; Efrin’i işgal ve savaşın ama aynı zamanda direnişin de adresi haline getirmiştir. “Bataklığın” hamileri IŞİD’in “yenilgisi” ardından zaman kaybetmeksizin Suriye’de kartları yeniden karmaya başlamış, emperyalist merkezlerin stratejik çıkar ve menfaatlerinden ayrılmayacak şekilde Suriye Kürdistan’ında elde edilen kazanımların geriletilmesi yönünde işgal ve saldırganlığın önü açılmıştır. ABD ve Rusya’nın Suriye’deki siyasi, askeri ve ekonomik çıkarları, Efrin’e yönelik işgal ve saldırganlıktan karlı ve kazançlı çıkmaya kodlanmıştır.
Türk hakim sınıflarının yaşadığı siyasi krizi aşmaya tahvil edilecek özellikteki saldırganlığın Kürt ulusal sorunuyla tarihsel ve güncel gelişmeler üzerinden kurduğu kopmaz bir ilişki bulunmaktadır. Hakim sınıf kliği AKP’nin kaptan köşküne oturduğu savaş koalisyonunun ortaklaştığı ve ilerleyeceği rota katıksız Kürt düşmanlığı ve Suriye Kürdistan’ındaki kazanımların ortadan kaldırılması olacaktır.
Hakim sınıfların siyasi çıkarlarını savunma ve korumanın tek güvencesi durumundaki faşist devlet baskı ve zor aygıtlarıyla halkı katliam ve sömürü cenderesine almıştır. Savaş ve saldırganlık politikasının odağına her türlü katliam ve imhayı hedefleyecek şekilde Kürt halkının mücadelesi oturtulurken toplumsal muhalefetin bütün kesimleri eşit düzeyde bu saldırganlıktan nasibini almaktadır.
Çözüm ve müzakere sürecinin sonlanmasının ardından çalınan savaş borusunun sesi kulakları daha fazla tırmalayan bir düzeye çıkarılmıştır. Haziran seçimlerinden bugüne büyük saldırı kampanyalarıyla Kürt halkının mücadelesi ve direnişi hedef haline getirilmiştir. İlan edilmesinin hemen ardından OHAL’le toplumun muhalif bütün kesimlerini susturmayı ve bastırmaya hedefleyen devlet dizginsiz baskı ve saldırıyı, katliam politikasını Kürk ulusal hareketine, Kürt halkının mücadelesine yöneltmiştir. Savaş konseptinin gerilla güçlerini imha etmeyi hedefleyen ayağı operasyonlarla kesintisiz şekilde sürdürülürken demokratik Kürt siyaseti ağzın devlet terörüyle baskı altına alınmıştır. Kayyum politikasıyla belediyelere el konulmuş, belediye başkanlarından, HDP milletvekillerine kadar uzanan gözaltı ve tutuklama terörü binlerce kişiyi hedefleyerek sürek avı biçiminde sürmüştür.
Faşist Türk devlet sistemi içerisinde yer alan bütün gerici faşist kliklerin Kürt düşmanlığı üzerinden birleştiği saldırganlık gelinen aşamada hakim sınıfların siyasi çıkarlarına hizmet edecek biçimde dizayn edilerek “milli mutabakat” adını taşıyan savaş koalisyonuna bürünmüştür.
İŞGALE, DEVLET TERÖRÜNE, GREV YASAKLARINA SESİMİZİ YÜKSELTELİM!
Savaş koalisyonu etrafında toplanan gerici faşist klikler Efrin’e yönelik işgal ve saldırganlığa beka tehdidi üzerinden meşruiyet kazandırmak için ırkçı ve şoven hezeyanlara tutularak hummalı şekilde kamuoyu oluşturmaya girişti. Kürt sorununun ve Kürt ulusal mücadelesinin öncelikli tehdit olarak gündemin baş sırasına yerleştirildiği ülke gerçekliğinde Fırat’ın doğusu ve batısındaki Kürt varlığının ülke sınırlarına oluşturduğu “tehdit” algısına kodlanan bir savaş çığırtkanlığı oluşturuldu.
ABD ve Rusya emperyalistlerinin bölgedeki çıkar hesaplarıyla hemhal olacak biçimde Türk devletine çıkarılan işgal ve saldırı vizesi süre ve sınırlarını savaş sahasındaki gelişmelerin seyri belirleyecektir. Türk devletinin 19 Ocak’ta başlayan Efrin hamlesi tüm savaş gücünü ve tekniğini sahaya sürmesine, ÖSO çatısı altında topladığı cihadist örgütleri YPG’ye karşı savaştırmasına karşın beklediği sonucu yaratamamıştır. “Üç günde gireriz”, “ezeriz” naralarıyla başlatılan işgal ve saldırganlığın Efrin’de direniş duvarına çarptığı günlerin üzerinden bir hayli zaman geçti.
Efrin işgal saldırısına ırkçı, milliyetçi ve şoven koroyla, “vatan-millet-ordu-Sakarya” nidalarıyla toplumu savaş koalisyonunun etrafında birleştirmeye çalışan Türk hakim sınıfları harekatın süresi uzadıkça “sanatçılardan”, “sporculara”, savaş medyasından, işgal ve saldırganlığın sözcülüğüne soyunmuş güvenlik uzmanlarına, “yazar” ve bil cümle Kürt düşmanından medet umarcasına savaş gündemini canlı, “zafer günlerinin yakın” olduğunu daha güçlü şekilde dillendirmelerini istemiştir.
İşgal ve saldırganlığa karşı çıkan, Efrin direnişinin ve halkının yanında olmak için eylem ve açıklama yapan herkes “vatan hain”liğiyle hedef gösterilmiş, gözaltı ve tutuklama terörünün hedefi yapılmıştır. Efrin direnişine destek olmak için yaptıkları sosyal medya paylaşımları kaynaklı bine yakın insan gözaltına alınmış, onlarca kişi tutuklanmıştır. “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” açıklaması yapan TTB yöneticileri, “savaşa hayır” diyen aydın, yazar ve sanatçılar benzer şekilde gözaltı terörüne maruz kalmış, saldırgan şekilde hedef alınmıştır. 130 bin Metal işçisini kapsayan grev kararı “milli güvenliği bozduğu” gerekçesiyle AKP kliğinin hükümette bulunduğu süre boyunca yasakladığı 14. Grev oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 12 Temmuz 2017 Tarihinde patron temsilcilerine yaptığı açıklamada “ OHAL’i patronlar rahat etsin, işçiler greve çıkmasın diye kullandıklarını” itiraf eden sözleri işçilerin grev hakkının gasp edilmesi de dahil olmak üzere işgal ve katliamlara hakim sınıfların siyasi ve ekonomik çıkarlarını güvencelemek için başvurduklarının itirafı durumundadır.
İşgalin ve savaşın ağırlaşan faturası ezilenlere, yoksul halka, işçi ve emekçilere ödettirilmeye çalışılacaktır. Savaş çığırtkanlığının yüksek perdeden atıldığı ülke tablosunda komprador burjuvazi ve porton ağalar sınıfının çıkarlarının korunma altına alınmasının dışında geniş halk yığınları işgalin ve saldırganlığın amaçlarına koşulmaya, sömürülmeye, karşı çıktıklarında tutuklanmaya, katledilmeye çalışılacaktır. İçte ekonomik ve siyasi krizin aşılmasına tahvil edilecek olan Efrin işgal saldırısının hedefledikleri bölge ve Suriye ölçeğinde Türk hakim sınıflarının elini güçlendirmeye odaklanmıştır. Bunun Türk hakim sınıflarını daha saldırgan bir konuma taşıdığı bir sır değildir. Saldırganlığın sadece Efrinle sınırlı tutulamayacağını toplumsal muhalefete yöneltilen devlet teröründen, “savaş karşıtlığına” gösterilen tahammülsüzlükten, yasaklanan grevlerden görmek mümkündür. Türk hakim sınıfları halkın, Kürt halkının, işçi sınıfının, toplumsal dinamiklerin mücadeleleri sonucu gerilediği her noktada kazanımları gasp etmek, daha ağır ve baskıcı koşullarını dayatmak, sömürünün daha katmerli şekilde önünü açmak ve tüm toplumu örgütsüz ve dolayısıyla savunmasız bırakmak için azgın şekilde saldırmaya devam edecektir.
EFRİN DİRENİŞİ NEWROZLAŞAN İSYANDIR!
Çeşitli milliyetlere mensup Efrin halkının Türk devletinin işgal ve saldırganlığı karşısında geliştirdiği direniş Newroz’u karşılamaya hazırlandığımız bu bahar günlerinde zafer sancağını dalgalandırmaya adaydır. Efrin’de tarihsel düşmanlıkla bilenerek saldıran Türk devletine ve cihadist çetelere karşı süren direnme savaşı şimdiden kendi sınırlarını aşan bir etkiye, ulusal bilince ve dayanışmaya yol açmıştır.
İşgal ordularının Efrin’de inşa edilen demokratik özerlik sisteminin siyasi ve askeri kazanımlarını yıkma amacı, Suriye Kürdistan’ında gelişen kazanımlara yönelme ve ortadan kaldırma hesabı şimdiden başarısızlığa uğramıştır. Kürt ulusunun kimliğine, diline ve ulusal taleplerine yönelen her türlü saldırganlık direnişi ve mücadeleyi daha güçlü şekilde geliştirmeye, kazanımlarını büyütmeye yol açmıştır. Efrin direnişi de sadece işgal ordularının yenilgisini değil halkın kazanımlarının kalıcılaşmasını, gücünün ve birliğinin sağlamlaşmasını beraberinde getirecektir.
Zalim Dehaq’ın zulüm sarayının devamcısı olan Türk hakim sınıflarının korkularına kaynaklık eden saldırganlığı direnişin ve mücadelenin daha güçlü şekilde var olmasının, zulüm saraylarına yönelmesinin gerekçesi olacaktır.
Baharın ve özgürlüğün habercisi olan Newroz bir kez daha işgal ve katliamdan, baskı ve sömürüden medet umanlara direnişin ve özgürlüğün mesajı olacaktır. Haklı ve meşru olan taleplerin, sarayların zulmüne karşı direnenlerin hiçbir işgal ordusuyla, baskı ve katliamla bastırılamayacağına, teslim alınamayacağına halkın mücadelesi, bu uğurda kendini feda edenlerin yaşamları tanıktır.
Bugün Ninowa’nın dağlarında Newroz ateşini tutuşturanların taşıdığı meşale Efrin’de direnenlerin yolunu aydınlatmaktadır. Diyarbakır zindanında teslimiyeti kızıl alevlere dönüşerek yakanlar savaş mevzilerine kararlılık ve umut taşımaktadır.
Her ulusun olduğu gibi Kürt ulusunun da kendi kaderini özgürce tayin etme, ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkına sahip olduğunu ezen ulus şovenizmine karşı yükseltmek, kurtuluşun gerçek yolunu proleter devrimci çizginin emrettiği netlikte yaşama geçirmek görevlerimiz arasındadır.
Şimdi zulmün üstüne ateşlenen her namlu başkaldırı ve isyan çağrısıdır. Efrin direnişinin sesine ses, direnişine güç katmak için isyanımızı Newroz’a taşıyalım. Öfkemizi ve isyanımızı örgütleyerek zulmün üstüne, üstüne yürüyelim!