NEYİ, NASIL OKUMALIYIZ?-III

Bu yazımızda İrlandalı yazar George Bernard Shaw’un Pygmalion adlı oyununu özetleyecek ve analiz edeceğiz. Sosyalist düşünceye yakınlığıyla bilinen Shaw, eserlerinde 19. ve 20. yüzyılın Britanya İmparatorluğu’nun keskin sınıf farklılıklarını, sosyal yapısını eleştirel bir biçimde kaleme almıştır. Aşağıda göreceğimiz üzere Pygmalion’ı incelerken bu eleştirilere sık sık rastlayacağız. İncelememize başlamadan önce eserin başlığının nereye dayandığından bahsetmek faydalı olacaktır. Pygmalion aslında mitolojk bir yontucu karakterdir. Karşısına çıkan kadınları kendisine layık görmeyen Pygmalion aradığı eşsiz güzellikteki kadın heykelini yapmak için günlerce uğraşır. Pygmalion kendi elleriyle yarattığı kadın heykeline âşık olur ve heykele Galatea ismini verir. Bir gün tanrılardan heykeli kadar güzel bir eş ister ve eve döndüğünde yarattığı heykelin dudaklarından öptüğünde canlandığını fark eder.

OYUN ÖZETİ

Çiçek satan yoksul bir kız olan Eliza ile dilbilimci, varlıklı ve toplumda belli bir “statüye” sahip Higgins yağmurlu havada yağmurdan kaçmaya çalışırken bir çatının altında karşılaşırlar. Higgins, orada bulunan insanların konuşmalarını not alır. Bunu fark eden Eliza not alan kişinin bir polis olduğunu düşünür ve Higgins’e yanlış bir şey yapmadığını, kendi halinde çiçek satan bir kız olduğunu anlatmaya çalışır. Bir süre tartıştıktan sonra Higgins’in bir polis değil de dilbilimci olduğunu öğrenir. Yağmurun dinmesini beklerkenki geçen sürede herkes kendi arasında bir şeyler konuşurken Eliza düzgün olmayan bir İngilizceyle sürekli bir türlü ısınmadığı Higgins’e laf atar. En sonunda Higgins, kötü bir İngilizce konuşan ve sürekli her söylediğine laf atan Eliza’ya çıkışır:

“Böylesine iç karartıcı ve iğrenç sesler çıkaran kadının hiçbir yerde olmaya ve yaşamaya hakkı yok. Ruhu olan bir insan olduğunu ve dilinin Shakespeare, Milton ve İncil’in kolay anlaşılan kutsal bir hediye dili olduğunu unutma; ve orada oturup safralı bir güvercin gibi ötme.”

Bu cümlelerden sonra Eliza afallar ve çok konuşmaz. Yağmurun dinmesiyle herkes dağılır.

Ertesi gün Higgins ve Pickering çalışmalar üzerine konuşurken evin hizmetçisi Pearce, kapıyı bayağı sıradan bir kızın çaldığını ve Higgins’le görüşmek istediğini söyler. Higgins Eliza’yı görünce sinirlenir, onun bir işe yaramayacağını çünkü elinde onun aksanında bir sürü ses kaydı olduğunu ve Eliza’ya gitmesini söyler. Eliza gelme amacını söylemek ister ve Pearce’a dönerek, “Ona taksiyle geldiğimi söyledin mi?” diye sorar. Kimse Eliza’nın ne ile geldiğini umursamayınca Eliza ders almaya geldiğini söyler:

HIGGINS: Sana ne dememi bekliyorsun?

ELIZA: Eğer bir beyefendi olsaydın oturmamı söyleyebilirdin. Sana iş getirdiğimi söylemedim mi?

HIGGINS: (Pickering’e dönerek) Bu haspanın oturmasını söyleyelim mi yoksa onu camdan mı atalım?

ELIZA: (Korkarak garip sesler çıkarır) Herhangi bir hanımefendi gibi ödemeyi teklif ettiğimde bana haspa denilmeyecek.”

Eliza bir çiçekçi dükkanında çalışma hayalinden bahseder fakat bir soylu gibi konuşmadığı sürece işe alınmayacağını söyler. Higgins Eliza’ya ne kadar ödeyeceğini sorar. Eliza bir şilinden* daha fazla ödemeyeceğini söyler ve Higgins kabul edince odadakiler şaşırır. Bunun üzerine Higgins:

“Biliyorsun, Pickering, bir şilini basit bir şilin olarak değil de bu kızın gelirinin yüzdesi olarak düşünürsen bu gelirin tamamı bir milyonerin 60 ya da 70 ginesine** eşittir.”

Eliza’nın ders alma mevzusu Pickering’in hoşuna gider ve ortaya iddia atar. Aylar sonra büyükelçinin bahçe partisi vardır ve nasıl konuşmasını, davranmasını bilmeyen Eliza’yı derslerden sonra bir düşes gibi tanıtabilip tanıtamayacağını sorar. Higgins iddiayı kabul eder ve hemen derslere koyulur. Kendini baskı altında hisseden Eliza gitmek ister ama Higgins izin vermez. Pearce bu yaptığının yanlış olduğunu ve onun da bir ailesi olabileceğini söyler. Eliza bir ailesi olmadığını, artık kendi başının çaresine bakabileceğinden terkedildiğini söyler. Higgins bu duruma sevinir ve eğer kimseye ait değilse benden başkasının işine yaramaz deyip işine devam eder. Ayrıca, Eliza’ya yiyecek ve kıyafetten başka bir şey verilmemesi için Pearce’ı uyarır çünkü para verilirse Eliza’nın gidip içkiye yatıracağını söyler. Pearce, Higgens’e amacına ulaştıktan sonra Eliza’ya ne olacağını düşünmesini ister ama Higgins umursamaz ve Eliza’yı eski bataklığına tekrardan atarız diye yanıtlar.

Eliza odadan çıktıktan sonra Pickering ile Higgins arasında şu sohbet geçer:

PICKERING: Bu direkt sorumu bağışla, Higgins. Sen kadınlar söz konusu olduğunda iyi karakterli bir adam mısın?

HIGGINS: Kadınlar söz konusu olduğunda hiç iyi karakterli bir adamla tanıştın mı?

PICKERING: Evet, çok sık.

HIGGINS: Ben tanışmadım. Bir kadının benimle arkadaş olmasına izin verdiğim an; kıskanç, titiz, şüpheci ve lanet olası bir baş belası olur. Bir kadınla arkadaş olduğum an, bencil ve zalim oluyorum. Kadınlar her şeyi alt üst eder. Onları hayatına aldığın da anlarsın ki kadın bir yolda ve sen başka bir yoldasın.”

Derslerde sona yaklaştıklarında Higgins prova için Eliza’yı annesinin yanına götürür. O gün Higgins’in annesinin evine misafirler gelir. Gelen misafirler özetin başında bahsettiğimiz yağmurda mahsur kalan kişiler arasındandır fakat Eliza gerek görünüşüyle gerekse davranış ve konuşmasıyla o kadar değişmiştir ki onu tanımazlar.

Bir gece Higgins ve Pickering eve çok mutlu gelirler çünkü iddiayı kazanırlar. Partide Eliza bir düşes gibidir ve partideki herkesi kendine hayran bırakır. Higgins ve Pickering iddiayı kazanmanın sarhoşluğunu yaşarken artık tüm bu zahmetin bittiğini, rahatladıklarını konuşurlar. Onlar bunları konuşurlarken Eliza onların bu konuşmalarını dinler ve bunca konuştukları arasından kendisinden hiç bahsetmemeleri, onu bu kadar görmezden gelmeleri Eliza’yı çok öfkelendirir. Pickering evden gittiğinde Higgins ve Eliza şiddetli bir şekilde tartışırlar. Tüm bu geçen zamandan sonra kendisine zerre kadar değer verilmediğini ve onlar için bir yük olduğunu anlayınca Eliza duyduğu öfkenin yangınıyla içindeki her şeyi sert bir şekilde döker.

ELIZA: Senin gibiler ve benim gibiler arasında hiçbir duygu olamaz.”

HIGGINS: Beni kalbimden yaraladın.

ELIZA: Sevindim. Nasılsa benim sırtımda da biraz var.”

Öfkelenen Higgins odasına gider ve Eliza hissettiklerini ifade edebildiği için ilk defa gülümser.

Ertesi gün, Higgins annesinin evine geldiğinde, Eliza ortadan kaybolduğu için ne yapacağını bilemez. Higgins ne yapacağını düşünürken Eliza’nın babası gelir ve Higgins’i kendisini mahvetmekle suçlar çünkü Higgins zengin bir adama -şakasına- Doolittle’ın İngiltere’nin en özgün ahlakçısı olduğunu söyler ve sonuç olarak adam, Doolittle’a ahlaki reformlar hakkında ders vermesi için muazzam miktarda para bırakır. Böylece Doolittle orta sınıf ahlakına katlanmak zorunda kalır ve Doolittle korkunç orta sınıf ahlakına bir başka taviz olarak Eliza’yı ve diğerlerini düğününe davet etmeye gelir.

Evden çıkmadan önce Higgins ve Eliza tekrardan tartışırlar. Higgins, onu eve geri döndürmeye çalışır. Eliza Higgins’e kendisine hiçbir zaman saygı duymadığından, ona köle gibi davrandığından bahseder ama Higgins herkese tam bir eşitlikle davrandığını iddia eder. Eliza, artık eskisi gibi yaşayamayacağını ama bundan sonrada ne yapacağını bilmediğini söyler çünkü artık bu saatten sonra yolda çiçek satamaz, eski çevresindeki arkadaşlarıyla görüşemez. Şu anda da hiçbir arkadaşı yoktur. Eskiden özgürken artık özgür değildir fakat yine de hiçbir baskı altında olmadan hoşlandığı kişi olan taksici Freddy ile evleneceğini söyler. Higgins başyapıtının bir büyükelçiyle evlenmesi gerekirken taksiciyle evlenecek olmasını kabullenemez. Artık saygı görmek isteyen Eliza Higgins’i umursamaz ve bir daha görüşmemek üzere evden ayrılır.

OYUN ÖZETİNİN ANALİZİ, NASIL OKUMALIYIZ?

Kâğıda bir şeyler karalayan bir adamı görünce yoksulun aklına direkt polisin gelmesi ve korku duyması, aslında devletin ve onun koruyucularının yoksullar için her an her yerden çıkabilecek bir tehdit olduklarını gösteriyor. Eliza okula gitmemiş, sokakta geçimini sağlayan ve sokakta büyüyen yoksul bir karakterdir dolayısıyla kendisinin bir profesör olan Higgins kadar düzgün İngilizce konuşması beklenemez. Fakat Higgins karakterinin gerçek dünyayla olan kopukluğu Higgins’i Eliza’yı anlamaktan çok onun konuşmasını milliyetçi nüvelerle birlikte yadırgama hatta yaşama hakkının bile olmadığı fikrine iter. Kendi “statüsü” altındaki insanlara işe yarar mı yaramaz mı açısından yaklaşan Higgins aslında bütün olarak bulunduğu sınıfın yoksul halka olan bakış açısını biz okuyuculara gösterir.

Eliza’nın taksiyle geldiğini bildirmek istemesi, saygınlığın parayla kazanıldığı düşüncesine vurgulu bir hiciv aslında. Çünkü, o dönemki yoksul halkın taksi kullanması bir lükstür. Konuşmanın devamında Eliza’nın, “Herhangi bir hanımefendi gibi ödemeyi teklif ettiğimde bana haspa denilmeyecek.” cümlesi parası olanın saygı görmesi düşüncesine pekiştirici bir hiciv.

Higgins sırf iddiasını gerçekleştirmek, amacına ulaşmak uğruna Eliza’nın duygularını umursamıyor ve bir eşyaymışçasına her şey bittikten sonra bataklığına geri atarız deyip sonrasını düşünmüyor. Ben olmadan hiçbir işe yaramaz gözüyle bakıp, zorbalık ediyor. Her karakterin gerçekte bir sınıfı temsil ettiği düşünüldüğünde Higgins’in, kendi yararına olan herhangi bir şey uğruna halkı sömüren, halka zorbalık eden burjuvaziyi temsil ettiğini görürüz. Higgins ile Pickering arasında geçen diyalogda da Higgins’in Eliza’ya ve diğer kadınlara karşı olan bakışı, burjuvazinin ve onun devletinin ataerkil zihniyetini sergilediğini görürüz. Eliza ise burjuvazinin empoze ettiği; burjuva sınırlılıklar içinde “ideal birey” olup, para kazanıp saygı görmek isteyen yoksul insanları temsil ediyor.

Aylar boyunca aşağılanan, istediklerini yapamayan ve söyleyemeyen, iddiayı kazandırdığında tebrik bile edilmeyen Eliza, Higgins’in evinde hiçbir zaman kendini var edememiş ve mutlu olmamıştır. Eliza’nın Higgins’le ilk şiddetli kavgasında yalnız basit bir şekilde Higgins’i değil onun davranışlarının temelinde yatan ataerkil zihniyete de karşı çıkmıştır. İşte bu yüzden Eliza ilk defa gerçekten gülümser ve özgür olduğunu hisseder. Ondan beklenildiği şekilde iş yeri açmak veya büyükelçiyle evlenmek yerine korkmadan taksiciden hoşlandığını ve onunla evlenmek istediğini söyleyerek kendi hayatını ilgilendiren meselede kendi kararını almıştır.

*Eski İngiliz gümüş parası

**Yirmi bir şilin değerindeki eski İngiliz altını