Bundan yaklaşık 4400 yıl önce İran Kürdistanı Asurlar’ın egemenliği altında iken, halkına zulmeden kendi heva ve hevesleri için her şeyi meşru gören Dehak adındaki Asur Kralı amansız bir hastalığa yakalanır. Dönemin hekimleri acılarının dinmesi ve yarasının kapanması için yaraya genç ve çocukların beyinlerinin sürülmesini tavsiye ederler. Böylece günlerce süren bir katliam başlar; her gün iki gencin kafası uçurulup beyinleri merhem olarak Dehak’ın yarasına sürülür. Katliam sürerken, sıra Med halkının çocuklarına gelir. Gençler öldükçe Fırat’ın, Dicle’nin, Mezrabotan’ın hali perişan ve içler acısıdır. Halk çaresiz ve güçsüz düşmüştür. Gençler katledilirken sıra bir gün Kawa adında bir demircinin en küçük oğluna gelmiştir. Daha önce de 17 oğlu bu uğurda öldürülen Kawa çaresizdir.
20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gece sabaha kadar demir ocağının başında sabahlar ve oğlunu zalim Dehak’ın katlinden kurtarmak için çareler düşünür. Ve göğün yedinci katındaki iyiliğin temsilcisi, Ninowa’nın yoksul, yüreği sevgi ve umutla dolu olan demircisi Kawa’nın bileğine güç, aklına ışık verir. Ona zalimin pençesinden kurtuluşun yolunu öğretir. 21 Mart sabahı olduğunda Kawa kendi eliyle oğlunu Dehak’ın eline teslim etmek ister ve zulmün ve kötülüğün kalesine girer. Oğlunu zalim Dehak’ın huzuruna çıkarırken örsünü Dehak’ın kafasına indirir. Dehak’ın ölü bedeni Demirci Kawa’nın önüne düşünce kötülüğün alevi Ninowa’da söner. Kısa sürede bütün Ninowa ve bölge halkı isyan eder ve ateşler yakarak saraya yürürler. Zulme karşı isyanı başlatan Kawa, demir ocağında çalışırken giydiği yeşil, sarı, kırmızı önlüğünü isyanın bayrağı, ocağındaki ateşi ise özgürlük meşalesi yapar. Ninowa cayır cayır yanarken meşaleler elden ele dolaşır, dağ başlarında ateşler yakılır ve kurtuluş coşkusu günlerce devam eder. Zalim Dehak’tan kurtulan halklar 21 Mart’ı özgürlüğün, kurtuluşun ve halkların bayramı olarak kutlar. Demirci Kawa; başkaldırı kahramanı, Newroz ise; direniş ve başkaldırı günü olarak tarihe geçer.
Demirci Kawa’nın Dehak’a karşı yakmış olduğu isyan ateşinden ilham alan Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi, var olan sınırları kabul etmeyen direngen çizgisi ile bu ateşi birleştirmiştir. Newroz kendini yenilemenin, olanı kabul etmemenin ve değişimin dinamiğini simgeler. Newroz başta Kürtler ve Ortadoğu halkları için haksızlığa, zulme ve yok saymaya karşı ezilenlerin bir başkaldırı günüdür.
Newroz, Kürt halkının geleneksel olarak gizli saklı kutladığı, yok sayılmış inkar edilmiş ulusal kimliğinin parçası olan Newroz’u faşist diktatörlüğe karşı ezilenlerin bir kılıcına çevirmiştir. Bu kılıç her Newroz kutlamasında Kürt halkının kanı ve canıyla, azmi ve kararlılığıyla, kazanımları ve ileri sıçramasıyla daha da keskinleşmiş, parlamış ve zalime karşı yıkıcı bir güce dönüşmüştür. Newroz, Kürt ulusunun mücadelesinin yarattığı isyan ve kazanımlarla sadece onlara mal olmaktan çıkmış, geleneksel bir bayram ve kutlama olma misyonunu çoktan aşmıştır. Newroz artık ezilenlerin mücadelesinin hem bir ilham kaynağı olmuştur, hem de onların ortak mirasının bir parçası.
EZİLENLERİN DÜŞLERİ VE EYLEMLERİ ORTAKTIR
Newroz’un Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi ile bütünleşen ilk ateşi 21 Mart 1982 yılında yakıldı. 12 Eylül AFC’si ve bunun en katı uygulanma biçiminin yaşandığı Diyarbakır zindanında komünist, devrimci, yurtsever tutsakların başlatmış olduğu direnişte, dayatılan teslimiyeti kırmak için arayışa giren Mazlum Doğan üç kibrit çöpü yakarak yaşamına son vermişti.
1990’lara gelindiğinde ise, Newroz eylemleri politik bir nitelik kazanmıştı. Zekiye Alkan, 21 Mart 1990’da Amed surlarında dörtlerin ateşinde kendisini meşaleleştirdi. 13 Mart 1990’da Mardin Savur’da şehit düşen gerillaların 21 Mart’ta yapılan cenaze töreni ilk serhildan fitilini de ateşledi. O tarihlere kadar değişik yerlerde farklı düzeylerde yapılan Newroz kutlamalarının da ötesine taşarak, kimlik talebine ve baskılara karşı halk öfkesine dönüştü. Aynı yıl Nusaybin, Cizre, Silopi ve İdil gibi ilçelerde 7’den 70’e herkes sokaklara dökülürken, devletin en iyi bildiği şey olan katliamlar devreye sokuldu.
Newroz ilk kez kitlesel olarak 1991 yılında kutlandı. Nusaybin, Cizre başta olmak üzere Amed, İstanbul, Adana, Bismil, Dargeçit, Suruç, Kulp ve Hani’de binlerce kişi yasağa rağmen Newroz alanlarına aktı. Esnafların kepenk kapattığı o gün okullar boykot edildi. Nusaybin’in Kışla Mahallesi’nde yaşamını yitiren gerillaların mezarlıklarını ziyaret ettikten sonra yürüyüş gerçekleştiren 10 bin kişilik kitlenin üzerine ateş açılması sonucu onlarca kişi yaşamını yitirdi. Diğer yıllarda da kitlesel kutlanan Newroz etkinliklerine faşist TC devleti her daim saldırı ve katliamlarla karşılık vermişti.
Geçmişten günümüze ezilen halkların tüm tarihsel eylemleri kendilerini kuşatan kölelik koşullarına ve bu koşulları oluşturan güçlere yöneliktir. Kendini yaratan koşulları hedeflemesi, ortadan kaldırmaya dönük olması nedeniyle ezilenler sınıfların eylemlerinde hem bir süreklilik hem de bir benzerlik olur. Binlerce yıl önce gerçekleşmiş olmasına rağmen, tüm tarihi başkaldırılar gibi Newroz’un bugün güncel olması, güncelde yaşaması da bundandır.
Dört parça Kürdistan’ın yalnızca yüzyıllık tarihi dahi, kölelik-özgürlük karşıtlığı içerisinde isyanlar ve katliamlar olarak geçmiştir tarih sayfalarına. Bir halk boyunduruk altına alınsa da, boyunduruk koşulları sürdürülse de, kılıçtan da geçirilse, binlercesi kırılsa da isyanları durmayacak, özgürlük için baş kaldıranlar her dönem çıkacaktır.
Kürt ulusal kimliği kendi coğrafyasında, Kürt ulusal önderliği ise İmralı’da yine ağır baskı ve tecrit altındadır. Ve bir kez daha isyan bayrağını daha güçlü dalgalandırma, yükseklere taşıma imkan ve olanakları kendisini mayalamaktadır. Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridi protesto etmek amacıyla süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemi başlatan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven’in direnişi bugün tüm hapishanelerdeki yurtsever tutsakları da sarmış bulunmaktadır. Binlerce yurtseverin girmiş olduğu süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi hala devam etmektedir. Hapishanelerdeki açlık grevi eylemleri teslim olmama beyanı ve faşizme, faşizmin artan saldırılarına karşı tereddütsüz bir direniş çağrısıdır. Faşist TC devleti tam da böyle anladığı için talepleri kabul etmeyerek bu direnişleri boğmaya, bastırmaya çalışmaktadır. İçinden geçtiğimiz tarihi koşullarda yönetenler, yönetememezlik sarmalı içinde bulunduğu için daha da zayıf durumdadır. İşçilerin, emekçilerin direnişlerine olduğu gibi tutsakların direnişlerine karşı saldırgan, tehditkar veya sessizlik içinde boğma tavırları da bundandır. Bizler duyuyoruz; Leyla Güven’in eriyen bedeninden çıkan isyan seslerini, tel örgülerden yayılan isyan türkülerini, Kürdistan’daki Newroz ateşlerinden yükselen isyan zılgıtlarını. Bu isyana ortak olmak, baharı direnişle karşılamak bizim görevimizdir. Gelen bahar Kürtlerindir, gelen bahar bizlerindir, gelen bahar tüm direnenlerindir.
FAŞİZME KARŞI SOKAKLARDA, MEYDANLARDA İSYANA KUŞANALIM
Türk hakim sınıfları derinleşen yönetememe krizlerine bağlı olarak Kürt Ulusal Hareketi, komünist, devrimci ve demokrat güçleri içine alan saldırı dalgasını da pervasızlaştırmıştır. Legal alanda siyaset yapan binlerce insan gözaltına alınmış, içlerinde milletvekilleri ve belediye eşbaşkanları, parti yöneticileri gibi seçilmişlerin de olduğu binlerce kişi tutuklanmış, kayyım atanarak belediyeler el değiştirilmiştir. Bu dönemde söz, ifade ve örgütlenme hakkı olabildiğince daraltılmış, sosyal medya paylaşımları nedeniyle yüzlerce insan hakkında soruşturmalar açılmış, tutuklamalara gidilmiştir. OHAL’le birlikte grev yasakları ve ertelemeler çok daha yaygınlaşarak sömürü büyümüştür. Çok sayıda gazeteci ve yazar tutuklanmış, meslek örgütü yöneticileri gözaltına alınarak kurumlarına kapatılma tehditleri savrulmuştur. Yaklaşan yerel seçimlerde de bu saldırı dalgasının büyüyerek devam ettiğini görüyoruz. HDP Diyarbakır il binasına yapılan baskında aralarında açlık grevinde olan milletvekillerinin de olduğu bir çok kişi darp edilerek gözaltına alınmış, hemen hemen her gün birçok ilde faşist saldırılara, yağma-yakma, darp olaylarına rastlamak ‘olağan’ bir hal almış durumda. Bunlar ve daha sayamadığımız nice saldırı komünist, devrimci, yurtsever güçlerin örgütlülüklerini dağıtmak, ezmek, kitleleri örgütsüzleştirmek ve boyun eğdirmek içindir. Elbette kitleler ve onların örgütlü güçleri meydanı faşizmin tahakkümüne bırakmayacak, direnme ve karşı koyma tavrını sürdürecektir.
Nasıl ki Newroz ezilenlerin zulme karşı direnişlerinde anlamını bulmuşsa, bugün de anlamına ve tarihsel önemine uygun bir biçimde gerçekleştirilecektir. Her türlü faşist baskıyla zorbalıkla zapturapt altına alınmaya çalışılan halkın; söz ve örgütlenme özgürlüğü ellerinden alınmaya, devrimci dinamiklerle bağları baskı, tutuklamalar ve azgınca saldırılarla koparılmak istenmektedir. En büyük korkuları olan sokağın sesi kısılmaya çalışırken, halk içerisinde sisteme karşı memnuniyetsizlik artmakta, öfke birikmektedir. Egemenler krizlerini bu vesileyle aşacaklarını sanarken, baharın gelişinin ve coşkusunun önünde hiçbir kuvvet duramaz. Bizler Newroz’u halkın isyan, özgürlük ve eşitlik çığlığına dönüştüreceğiz. Dehak’ların karşısında Kawa’laşacağız. Newroz ateşi tüm dünyayı sarıncaya dek bu kavgayı sürdüreceğiz.
Şimdi zulmün üstüne yönelmiş her namlu, başkaldırı ve isyan çağrısıdır. Öfkemizi ve isyanımızı örgütleyerek zulmün üstüne üstüne yürüyelim. Partizan coşkumuzla meydanlarda, sokaklarda buluşalım.