Tarihsel yolculuğunda sağlık sürekli olarak insan hayatının merkezinde yer almıştır. Sağlık hizmetleri insanlığın ve uygarlığın başlangıç veya “ilkel” olarak tanımlandığı zamanlarda daha çok dinî ritüel temelli bir hizmet olarak görülmüş, bu hizmetleriyse rahip, şaman vb. olarak nitelendirilen ve o dönemlerde hekim olarak görülen insanlar sunmuşlardır. Hastalıklar tanrılar tarafından verilen bir tür ceza olarak görülmüştür. Hekimler de bu hastaları bağlı bulundukları inanışa göre değerlendirmiş, tanı ve tedavi süreçlerini bunlara göre harekete geçirmiştir. Modern dönemle birlikte dinî inanış ve dogmaların sağlık hizmeti üzerindeki etkisinde önemli kırılmalar yaşanmıştır. Hastalar, hastalıklarının tanı ve tedavisi için bilimsel ilke ve pratiklerle donanmış hekimlere başvurma eğilimi göstermiştir. Buna karşın, son yıllarda yapılan çalışmalarda tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamalarının ve de şifacılığın etkili olduğu, hastaların bu hizmetlere yoğun talep gösterdiği yönünde bulgular ortaya konmuştur. Bu açıdan değerlendirildiğinde, sağlık alanında nostaljik bir eğilimden söz etmek mümkündür. Bu kapsamda sağlık hizmetleri alanında yaşanan bu değişim ve dönüşümü irdelemek, nostaljik eğilimin altında yatan temel gerçekleri gün yüzüne çıkarmak ve yaşanan bu gelişmeleri bilim ışığında daha doğrusu sosyal bilimler ve tıp perspektifi ile değerlendirmek önemlidir.
Neoliberalizm nasıl bir özne figürü üzerinde yükselmektedir? Daha önceki yazımızda New Age (Yeni Çağ) akımının felsefesi postmodernizmin yalnızlaştırdığı, apolitikleştirdiği, kendine, emeğine ve nesnel dünyaya yabancılaşmış, mutsuz ve umutsuz insan figüründen ayrıntılı bahsetmiştik.
Eski çağların kıyamet, ölüm, veba vb. tehlikelerinin yerini gündelik yaşamda sürekli diri tutulan ve yenilenen tehlike ihtimalleri almıştır; Tasarruf sandıklarından, hastalık, cinsellik ve hijyenle ilgili tartışmaların ve kampanyaların ortaya çıkışına ve hatta polisiye edebiyatın yükselişine kadar tehlike korkusunun ve kültürünün gündelikleştirilmesinin bir dizi göstergesine rastlamak olanaklıdır. Geleneksel bağlarından ve dayanışma biçimlerinden yalıtılan bireylerin piyasa rekabetinde sürekli tehlikeye atılmaya hazır gözüktüğü, tehlike ihtimaline şartlandırıldığı bir yaşam olacaktır bu. Pandeminin de etkisiyle “tehlike” iyice yoğunlaşmıştır. Ekonomik krizlerin kıskacında boğulan işçi ve emekçilerin feryadı “açım!”a “korkuyorum!”un eklenmesi ile artık sistem ve onun postmodern felsefesinin kolektif bir “ihtiyaç ortaklığı”nı kırılgan ve kolayca dağılabilecek bir “endişe ortaklığına” evirme çabası gözlemlenmektedir. Bu onun kendisini yeniden üretmesinin temelini oluşturmaktadır. Özgürlük ve zenginleşme vaadi büyük ölçüde çöktüğü ve yerini yeni bir vaade sosyal ve ekonomik kurtuluşa değil de geleceğin öngörülemezliğine dair yaygın bir kabule bıraktığı ölçüde, kaygı ve endişe temel tutuma dönüşür. Neoliberal belirsizlik rejiminin esas karakteristiği korkunun, kaygının ve endişenin kaynağının, tehditlerin nedenlerinin muğlaklaşmasıdır ki kolektif bir karşı duruş örgütlenemesin.
Bu noktada tüketim kültüründen bahsetmek gerekir. Sistem içinde bireye seçim imkânı veriyormuş gibi görünen tüketim kültüründe sistem tüketiciyi her an kontrol etmektedir. Tüketici, yönlendirilmekte ve kendini, tükettiği müddetçe tükenen bir durumda bulmaktadır. Tüketicinin duyguları, yapay ihtiyaçlarla manipüle edilmekte ve insan yapay ihtiyaçlarla tüketim kültürü tarafından daha fazla tüketmeye çağrılmaktadır. Sistem toplumun manevi unsurlarını da metaya dönüştürmektedir. Tüketim kültüründe paranın diğer tüm değerlerin yerini almasının yanı sıra gelenek ve kültür de kültür endüstrisinin nesnesi haline getirilmiştir. Bir mecburiyete dönüşen ve yaşamın amacı olarak onaylatılan tüketim anlayışı, aslında bir tür gözetimle kendini gerçekleştiren iktidarın insanlar üzerindeki baskısını olağanlaştırmış, esaret ve denetim altına alınan kişiler için tüketim, bütün değerlerden üstün bir konuma gelmiştir. Özellikle “mutlu olma” ve “iyi hissetme”nin zorunluluk haline getirilerek popüler kılınmasının, sloganlarla “olumlu duygular” kategorisi kapsamında ihtiyaç nesneleri olmalarının çağımızın tüketim anlayışının bir yansıması olduğu öne sürülebilmektedir. Hayatımızın birçok alanında belirleyici rol oynayan tüketim kültürü, nasıl hissetmemiz gerektiği konusunda da yönlendiricidir. Sahte ihtiyaçlar yaratarak tüketime teşvik eden, sistemi ayakta tutacak şekilde manipülasyon tekniklerine başvurulan tüketim kültüründe bireylerin, kendi düşüncelerine hükmetmeyi öğrenerek iyi ve mutlu hissetmeyi başaracakları yönünde telkin edildikleri gözlemlenmektedir.
Peki bilimin, psikolojinin ve tıbbın bu kadar geliştiği günümüzde insanlar neden bilimsel metotlar yerine alternatif tıp ve paramedikal uygulamalara başvurmaktadır? Postmodernizmden yükselen New Age akımları “mutlu olmanın” yollarını, hastalıklardan arınmanın yollarını nasıl sunmakta ve kabul gördürmektedir? Bu sorulara cevap bulabilmek için New Age akımlarının kendilerini nasıl temellendirdiğine bakmak yerinde olacaktır.
“Yeniye” Doğru Sonsuz Koşturmaca
New Age hareketi, ortaya çıkış noktası olarak bütün alanlarda yenilik düşüncesini seslendirmiş ve bu düşünceyi belirgin olarak ifade etmede, Ekoloji, Psikoloji, Spiritüalizm ve Bilim başlıklarını, Yeni Ekoloji, Yeni Psikoloji, Yeni Spiritüalizm ve Yeni Bilim şeklinde tekrar isimlendirmiştir. New Age’in Yeni Bilim söylemlerine dayanarak şunu söyleyebiliriz: Toplumsal hayatı, insanı ve doğada gerçekleşen olayların tamamını, modern bilimin söylediği gibi sadece aklın ilkeleriyle veya bilimsel bilgi ile açıklamak mümkün değildir. Modern bilimin sadece bilimsel bilgiye dayalı yaptığı açıklamalar insanı ve evreni açıklamada yetersiz kalmıştır. Çünkü dünya dediğimiz gezegen, sadece doğa yasalarının hüküm sürdüğü bir varlık sahası değildir. Dolayısıyla evreni ve onun işleyişi ile alakalı farklı varsayımlara ihtiyaç vardır. Dünya denilen varlık sahası, yalnızca maddi bir varlık değil, kendisi ile bilinçli bir ilişki kurabileceğimiz canlı bir enerji sistemidir. New Age’in anlayışına göre, bilimin yapması gereken en önemli şey, madde ile enerji arasında var olan ilişkiyi tespit etmek ve ortaya koymaktır. New Age yazarları, bilimsel düşünceyi yadsıyan bir tavır sergilememekle birlikte, onun insan ve evren ile ilgili açıklamalarını yetersiz görmektedir. Doğunun sezgisel yaklaşımı ile Batının bilimsel düşüncesinin birleştirilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Yaşadığı sorunların nedenlerini, sistemle ilişkisini görme yetisi yok edilmiş, içindeki boşluğu doldurma ve sürekli “mutlu” olma çabası içindeki insanlara bu anlayış hoş gelmekte ve alternatif arayışlar içerisine girmektedirler. Rekabetçi sistemin hâkim olduğu bu toplum yapısında insanlar tarafından stresten uzaklaşmak ve gerginlikten kaçınmak için mutlu bir yaşamın kaynağı olarak ihtiraslardan kurtulmayı seslendiren, kutsallık, huzur ve sağlıklı bir hayat vaat eden Uzakdoğu ve Hint felsefeleri ile çeşitli inanç sistemleri cazip görünmüştür. Bu çizgide alternatif maneviyatlar ve pratikler arasında yoga, reiki, meditasyon, theta healing gibi uygulamalar ile şifacılık, biyoenerji, akupunktur, homeopati tedavileri ve kendini gerçekleştirme sayılabilir.
New Age hareketine göre, modern hayat bireye çok ağır maddi ve manevi sorumluluklar yüklemiştir. Birey, bu sorumlulukların altından kalkmaya çalışırken omuzlarına yeni sorumluluklar yüklenmekte ve beden artık bu sorumlulukları kaldıramaz hale gelmektedir. Bu durumun elbette birey için birtakım sonuçları olacaktır. Sürekli depresyon, kronikleşen stres ve baş ağrıları, bağışıklık sisteminin çökmesi bireyin karşılaştığı başlıca problemlerdir. Doğal yaşamdan uzak kalan insan, bu tür hastalıklara açık hale gelir. İnsan, fıtratı gereği doğa ile iç içe olmalı ve doğanın ona sunduğu şifayı kabul etmelidir. Evren bütün tevazuu ile insanları kucaklamaya her zaman hazırdır. İnsan doğaya hâkim olma düşüncesini terk etmeli ve doğa ile kendinin bir bütün olduğunu kabul etmelidir. İşte o zaman insan, tüm kronikleşen hastalıklardan kurtulup huzurlu bir hayat sürdürebilecektir.
Alternatif tıp New Age hareketinin önem verdiği alanlardan birisidir. Alternatif tıp, modern bilimin tam aksine insan bedenini sadece fizik bedene indirgemez, onu ruh ve bedenden oluşan bir bütün olarak kabul eder. Alternatif tıp anlayışının temelinde, her insanın zihin, beden, duygular ve ruhun birbirleriyle karşılıklı ilişkilerinden oluşan bir bütün olduğu anlayışı yer almaktadır. Bu anlayış holistik (Bütüncül Tıp) sağlık olarak adlandırılır. Kendini gerçekleştirme ve dönüşümü teşvik eden bu uygulamalar daha ileri düzeyde tedavi edici güçlerle bütünleşebilmek için çoğu zaman, insanın içinde bulunduğuna inanılan potansiyel ile alakalı metafizik öğeler içeren bir dünya görüşüne sahiptirler. New Age hareketinde şifacılık yaklaşımında insan vücudunun, beden ve ruhtan oluştuğu benimsenir. Modern tıp, insan vücudunun sadece bedenden oluştuğunu kabul etmiş ve insanın ruhsal boyutunu ihmal etmiştir. New Ageist alternatif tıp anlayışı, bırakılan bu boşluğu çeşitli şifa pratikleri ile doldurmuştur. Tamamlayıcı tıp uygulamalarında tüketicinin karşısına, dinî bir terim olan şifa kavramı ile çıkılmıştır. Dinlerde dua anlamında da kullanılan şifa, dünyevileşmenin etkisi ile anlamı en çok aşınan dinî kavramlar arasında yer almaktadır. Geleneksel şifa yöntemlerinin modern argümanlarla sentezlenmesinin adı olan tamamlayıcı tıp ve teknikleri dünyanın genelinde ilgi uyandırmaktadır.
Şifacı gruplar, sağlıklı olmanın şartı olarak insan vücudunu oluşturan ruh ve beden bütününün uyum içinde olması gerektiğini savunur. Şifacılığın temel ilkesi, evrenin sonsuz bir enerji deposu olduğu ve bu enerjiden sınırsız faydalanabilmektir. Evrendeki enerjiyi tedavide kullanabilmek için öncelikli olarak bilinmesi gereken şey insan vücudunun enerji sistemidir. İnsan vücudunda yedi temel çakra vardır. Bunlar sırası ile kök, göbek, mide, kalp, boğaz, alın ve tepe çakralarıdır. Herhangi bir çakrada enerjinin tükenmesi insan bedeninde dengesizliğe sebep olur. Bu da vücutta çeşitli hastalıkların türemesine imkân verir. Hastalıklardan kurtulmak için vücudu denge konumuna getirmek gerekir. Bunun için de çeşitli yöntemler vardır. Bunlar Nefes Egzersizi, Aura Temizliği, Biyoenerji, NLP, Kristal Tedavisi, Yoga, Derin Düşünme, Reiki, Theta Healing, Refleksoloji, Fitoterapi, Akupunktur, Melek Terapi, Aile Dizimi, Görselleştirme, Homeopati, Oksijen Ozan Tedavi, Kineziterapi vb.
devam edecek…