[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’ya dönük işgal saldırısı öncesinde başlayan ve işgal girişimi sonrası Ukrayna’nın beklediği desteği alamaması üzerine alevlenen NATO tartışmaları, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik başvuruları ve Türkiye’nin buna itirazıyla yeniden canlandı. NATO’nun amacı, genişleme isteğinin altında yatan nedenler, ABD, Rusya ve diğer Avrupa Birliği ülkeleri arasında yaşanan gerilimler ve ittifaklar, ABD’nin Avrupa Birliği ülkeleri içinde etkinliğini artırması, olası “Yeni Savaş” senaryoları vb. birçok konu kamuoyunun gündemini meşgul etmeye devam ediyor.
NATO, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın bitmesinden sonra, 1949’da 12 ülke tarafından esasta SSCB’ye karşı kuruldu. Bu ülkeler ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Portekiz, Lüksemburg, İzlanda, Danimarka ve Belçika’ydı. Aradan geçen 73 yılda 8 genişleme dalgasıyla üye sayısı 12’den 30’a çıktı. İkinci emperyalist paylaşım savaşı sonrası savaştan galip çıkan Amerikan emperyalizmi Avrupa’nın güvenlik ve siyasi yapısını yeniden dizayn etti. Avrupa’da iki büyük güç olan Almanya (savaştan mağlup çıktığı için) ve Fransa (işgal edilmiş bir ülke olduğu için) Amerikan emperyalizminin bu durumuna itiraz edemediler ya da cılız bir şekilde karşı çıktılar; ama bu cılız itirazların bir etkisi olmadı. İngiltere zaten bir şekilde, gene bugün olduğu gibi ABD’nin yanında yerini alıyordu. Amerikan emperyalizmi sadece bugünün güçlü aktörlerini değil, dünyanın birçok yerinde sistemler üzerinde etkili bir hegemonik güç olarak kendisini var etti. İşte bu koşullarda NATO, ABD emperyalizminin çıkarları doğrultusunda kurulmuş oldu.
Uzun bir süredir görev almayan NATO görev ve misyonu bakımından birçok tartışmaya konu oldu. Tartışılır hale gelen, “işlevsiz” NATO’nun yeniden yapılandırılmaya ihtiyacı olduğu bir süreçte Rusya’nın Ukrayna işgali, Amerikan emperyalizmi başta olmak üzere, birçok emperyalist ve kapitalist ülkenin iştahını kabarttı. Üyelik başvurusu onaylanmadığı için Rusya’nın işgaline karşı Ukrayna’yı sözde savunamayan NATO özel olarak bu işgali ve genel olarak Rus yayılmacılığını vesile ederek Doğu Avrupa’ya doğru genişleme planlarını hayata geçirmeye başladı. Düne kadar bu yönde hiçbir talepleri olmadığı halde İsveç ve Finlandiya’nın halklarına rağmen bu biçimde öne çıkmaları sadece önceden belirlenmiş planlarla açıklanabilir. Ukrayna işgalinin ardından uzun yıllardır “tarafsız” bir politika izlemeye çalışan Finlandiya ve İsveç NATO üyeliği için başvuru yaptı. Finlandiya’nın 1948 yılında SSCB ile yaptığı “Dostluk, İş Birliği ve Karşılıklı Dayanışma Antlaşması”na rağmen üyelik başvurusu yapması yeni birçok tartışmaya neden oldu. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından sözleşme 20 Ocak 1992’de “Rusya Federasyonu ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında İyi Komşuluk Antlaşması” olarak yenilendi. Bu anlaşmaya göre taraflar karşılıklı olarak birbirinin aleyhinde olan ittifaklara veya koalisyonlara katılmamayı taahhüt ediyor. Ayrıca söz konusu antlaşma, imzacı tarafları Finlandiya’ya doğrudan saldırılması veya dönemin Sovyetler Birliği’ne Batılı güçlerin Finlandiya toprakları üzerinden saldırması gibi durumlarda da askeri dayanışma göstermekle yükümlü kılıyor. Finlandiya’nın bu anlaşmaya rağmen NATO üyeliği başvurusu ve zamanlaması manidardır. Diğer yandan ABD ve Yunanistan arasında yaşanan yakınlaşma, karşılıklı jestler ve taahhütler de dikkat çekmektedir. Ekonomik olarak ciddi sıkıntılar yaşayan ve emperyalizme bağımlı Yunanistan’ın ABD’ye yeşil ışık yakması, Yunanistan Başbakanı Micotakis’in Washington’a hareketinden bir hafta önce, geçen yıl ABD ile imzalanan Savunma İş Birliği Anlaşması’nın parlamento tarafından onaylanması ve ABD’nin Girit’e göndermek istediği 500 personel ile F-35 ve F-16’ların konuşlanmasına izin verilmesi ABD’nin yeni dizayn çalışmalarının adımları olarak yorumlanmaktadır. Emperyalistler arası dalaş ve hegemonya yarışı son yıllarda giderek kızışmaktadır. “Süper Tek Güç” olma iddiasındaki ABD emperyalizminin karşısına son yıllarda hızla gelişen Rusya’nın, ama özellikle de Çin’in dikilmesi, diğer yandan Avrupalı diğer emperyalist güçlerin bu yarıştan geri durmayan hamleler yapmaları ve pazar mücadeleleri vermeleri; yeni alanlar, yeni ittifaklar aramaları, yaratmaları veya var olan ittifaklar içinde hâkim olma mücadeleleri genel emperyalistler arası rekabeti kızıştırmaktadır. Bu anlamıyla ABD’nin hedef alarak sıkıştırmaya niyetlendiği, daha çok da diğer rakiplerini kendine mahkûm etmek için araç olarak kullanmaya çalıştığı ve Ukrayna’yı işgal girişimiyle Avrupalı emperyalistlerin sürece aktif olarak katılmalarına neden olan Rusya`yı bahane ederek bu rekabette yeni hamleler yapmak, önlemler almak bütün emperyalistler için elzem oldu.
Bir emperyalist savaş örgütü olan NATO’nun iş olsun diye üye sayısını artırdığı düşünülemez. Belli bir plan çerçevesinde ihtiyaç duyduğu ülkeleri ekonomik, askeri, siyasi ve ideolojik gücünü kullanarak ABD kendi çıkarlarına bağlıyor. Bu anlamıyla İsveç ve Finlandiya’nın tam üyeliğiyle NATO ABD’nin emperyalist çıkarlarına uyumlu tartışmasız bir ittifak olarak konumlanacak. Rusya üzerindeki kuşatma ve baskının artırılması olarak tanımlanan bu gelişmeler emperyalist sistemdeki bozulmalara karşı alınmaya çalışılan önlemlerin hazırlıkları olarak değerlendirilmelidir. Hiç kuşkusuz alınacak önlemlerin sistemdeki derinleşen bozulmalara çare olmayacağı, farklı bahanelerle açıklanan çürümenin bugüne kadarki ekonomik ve politik krizlerden daha yoğun süreçleri doğuracağı açıktır. Çin üzerinde yoğunlaşan tartışmalar ve çatışma beklentileri bu sürecin tayin edici özelliklerini barındırmaktadır. Yaşananların hiç de sıradan bir rekabetin ürünü olmadığı, bütün bir sistemin alarm zili çalmakta olduğu her geçen gün anlaşılmaktadır.
TC’NİN GÜNDEM DEĞİŞTİRME ÇABALARI VE PAZARLIK KONULARI…
TC’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine karşı çıkarak sahnede yardımcı aktör rolünü almak istediği ve efendilerinden birtakım kırıntılar koparma peşinde olduğu görülüyor. NATO’nun yeni üye kabul etmesi birçok aşamadan oluşan teknik ve yasal bir sürecin ardından mümkün oluyor. Bir ülkenin üye olabilmesi için mevcut 30 müttefik ülkenin hepsinin birden üyeliğe onay vermesi şartı bulunuyor. Bunu bilen TC pazarlığı kızıştırmak için üst perdeden çıkışlarla hem Finlandiya ve İsveç’e hem de diğer emperyalist ve kapitalist güçlere mesaj vermektedir. Finlandiya ve İsveç’e PKK’ye “yardım etmemesi”, devrimci ve yurtseverlerin iadesini şart koşması gibi şovenizmi besleme amaçlı gerekçelerini bir yana bırakırsak TC`nin asıl derdi, İsveç ve Finlandiya ile bazı AB üyesi ülkelerinin uyguladığı silah satışındaki sınırlamaların kaldırılmasıdır. TC’nin Suriye’ye yönelik askeri operasyonları sonrası bazı ülkeler silah satışını sınırlamıştı. Şimdi TC bu şekilde özellikle Rojava’ya, ama aynı zamanda Suriye’nin diğer bölgelerine de yönelik saldırı planlarını kolaylaştırmak hem de üzerindeki kimi baskıları hafifletmek istemektedir. Diğer bir pazarlık konusu S400’ler sebebiyle ABD’nin uyguladığı yaptırımlardır. Satışı durdurulan F-16 savaş uçakları talep ediliyor. Aynı zamanda TC F-35 yeni nesil savaş uçakları projesine de yeniden alınmayı talep ediyor. AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan her geçen gün daha fazla derinleşen ekonomik ve siyasi krizin üstünü kapatarak gündem değiştirmek ve imaj tazelemek için; bir yandan zor zamanların kurtarıcı gündemi olan Yunanistan’la adalar üzerinden yaşanan krizi yeniden ısıtıp gündeme sokarken diğer yandan ise NATO üyeliklerine itiraz konusunu gündemde tutarak kuyruğu dik tutmaya, seçimler öncesi güven tazelemeye çalışmaktadır. Ancak efendilerinin bu çıkışlar karşısındaki tutumlarının pek de istedikleri gibi olmayacağı ABD`nin Yunanistan’la ittifakından bile anlaşılmaktadır.