El Nakba’nın üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçmesine karşın dozajını arttıran Siyonist işgalle birlikte, Filistin halkının direnişi hala bir umut olmayı sürdürmekte. Filistin, hiç bitmeyen bir direniş, taşla yazılan bir tarihtir. Filistin halkı tüm bu zaman boyunca mücadeleden hiç vazgeçmedi. Gerek kurduğu örgütlü yapılarıyla gerekse de intifada döneminde olduğu gibi Siyonist İsrail’e karşı direndi…
Filistinliler 15 Mayıs’ı “El Nakba” diyerek anıyorlar, yani onların dilinde “Büyük Felaket’in Günü.” 15 Mayıs Filistin halkı için felaket, lanetli bir gün çünkü bu tarih, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında başlayan, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında ivmelenen ‘etnik temizlik süreciyle’ 1948 yılında, İsrail adı verilen gayrı meşru oluşumun, bir devlet statüsüyle Filistin toprağında kurulduğunun ilan edildiği gündür.
Nakba aslında 19. yüzyılın sonundan itibaren, İngiltere’nin desteğini de alarak gelişen Siyonist projenin devamıydı, Filistinliler daha 1936’da kitlesel Yahudi göçüne ve İngiltere hükümetinin Siyonist hareketle işbirliğine karşı grevler örgütlemişti. Siyonizmin, Filistin toprağının Yahudilere vaat edilmiş olduğu, Yahudilerin 2 bin yıl sonra, aslında kendilerinin olan topraklara döndükleri tezi, tarihe değil; mitolojiye, dinsel anlatılara dayanıyor, bunlar hâlâ dillendiriliyor…
1917’de yayınlanan Balfour Deklarasyonu ile İngiltere’nin, Filistin’de ulusal bir Yahudi yurdunu desteklediği ilan ediliyordu. Deklarasyon dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour’un Siyonist hareketin önderi Baron Rothschild’e yazdığı bir mektuptu. 1914 yılında dönemin İngiltere başbakanı David Lloyd George da mektuba destek vermişti. Mektupta İngiltere’nin bu amacın gerçekleşmesi için elinden gelen çabayı göstereceği belirtiliyordu. Siyonistler için bu açık bir ‘zaferdi’.
Siyonistlerin Filistin’e İngiltere desteğiyle gerçekleşen akını Filistinlilerin direnişi karşılaştı. Siyonist yerleşimler için Yahudilerin Filistin topraklarını işgal etmesiyle on binlerce Filistinli yurdundan edildi. Süreç İngiltere’nin desteğiyle yürütülüyordu.
Kudüs’teki Filistin yönetimi toprak sorunuyla ilgili görüşmeleri sürdürme konusunda ısrar ederken, 1922’ye kadar Hayfa’da yaşayan Suriyeli bir lider olan İzzettin El Kassam emperyalist İngiltere ve Siyonistlere karşı silahlı mücadele çağrısı yaptı.
1935’te El Kassam ve mücadele arkadaşları emperyalist İngiltere güçleri tarafından kuşatıldı, Kassam ve yoldaşları katledildi. Onun direnişi ise pek çok Filistinli’ye öncü oldu. 1936’dan itibaren emperyalist İngiltere’ye ve Siyonizm’e karşı bir halk isyanı başladı. Filistinliler kendilerini iki düşmanla birden savaşırken buldular: Sömürgeci İngiltere ve Siyonist milis güçler.
İngiltere başta Yahudilerin Filistin’e kitlesel göçünü desteklemiş olmasına rağmen, Filistin halkının direnişi ile karşılaşınca gelecek Yahudi sayısına sınırlama getirdi. Bu sınırlama ise Siyonistleri hayal kırıklığına uğrattı. Kendi menfaatleri için İngiltere’yi Filistin topraklarından çıkarmak amacıyla Siyonistler İngiliz yetkililerine karşı bir dizi saldırı başlattılar. İngilizlere ve Araplara karşı Siyonist saldırılar arttıkça, yarattığı canavarla baş edemeyen İngiltere, Filistin meselesini yeni kurulan Birleşmiş Milletler’e devretmeye karar verdi.
Kasım 1947’de, BM Genel Kurul’u Filistin’in bir Yahudi, bir de Arap devleti olarak ikiye bölünmesini öngören bir plan teklifinde bulundu. Filistin’de bir çoğu henüz birkaç yıl önce Avrupa’dan gelen Yahudiler, nüfusun üçte birini oluşturuyordu ve Filistin’in %5,5’inden bile azının kontrolünü ellerinde bulunduruyordu. BM’nin teklifine göre Filistin’in %55’ine sahip olacaklardı. Ancak Siyonist hareket Arap topraklarında bir Yahudi Devleti düşüncesini meşrulaştıracağı perspektifiyle planı kabul etti. Fakat onlar da teklif edilen sınırları kabul etmeyip Filistin’in daha büyük bir kısmını işgal etmek için çabalamaya devam ettiler. Filistin’de 1948 yılı başlarında Siyonist güçler onlarca köy ve şehri ele geçirmişti. Birçok defa organize soykırımlar gerçekleştirdiler. Siyonistlerin mesajı çok açıktı: Filistinliler ya topraklarını terk edeceklerdi ya da öleceklerdi.
Siyonist güçler Filistin topraklarını ele geçirme çabalarına hız verdiler. Nisan 1948’te Siyonistler en büyük Filistin şehirlerinden biri olan Hayfa’yı ele geçirdi. Daha sonra gözlerini Yafa’ya çevirdiler. İngiltere güçlerinin ülkeden ‘resmen ayrıldığı’ gün Siyonistlerin o dönemki lideri David Ben Gurion İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan etti.
Yahudiler, tıpkı Filistinliler’in ‘Nakba’sı gibi, İkinci Paylaşım Savaşı’ndan haklı olarak büyük felaket anlamına gelen ‘şoa’ kelimesiyle bahseder. Fakat felaket elbette ki bununla sınırlı değildir… Onların adına hareket eden Siyonizm de Filistin’de yüzlerce katliam gerçekleştirdi. 400 küsur köy haritadan silindi, binlerce Filistinli katledildi, yüz binlercesi ise toprağından sürüldü. İsrailli tarihçi İlan Pappe’nin daha sonra ‘etnik temizlik’ olarak adlandırdığı bu sürecin sonunda ise Siyonist İsrail kuruldu.
Nakba sonucu evlerinden ve topraklarından koparılan Filistinlilerin bir kısmı komşu ülkelerdeki mülteci kamplarına sığındı, kalan kısmı da dünyanın pek çok ülkesine dağıldı. Mülteci durumunda yaşayan Filistinlilerin sayısı şu anda 6 milyonu aşmış durumda.
İşgal rejimi bugün Nakba’nın 72. yılında, Filistinlilerin evlerini yıkmaya, zeytin ağaçlarını yok etmeye, yasa dışı yerleşim birimleri inşa etmeye, ilhakı genişletmeye, tarihsel Filistin topraklarına saldırmaya devam ediyor. Yani Filistin halkı için ‘Nakba’ hala sürüyor.
Filistinliler, 72 yıl önce terk etmeye zorlandıkları evlerine, topraklarına kavuşmayı umut ediyor ve bunun için mücadeleyi asla bırakmıyor. Dönüş mücadelesinin simgesi olarak evlerinin anahtarları, Filistinlilerin ellerinden düşmüyor.
İsrail, yerleşimci sömürgeciliğin dünya üzerindeki örneklerinden biri, sınırları belirsiz ve gayrı meşru yerleşimlerle Filistin topraklarını işgal ederek sürekli genişliyor. O yüzden Filistin mücadelesinin merkezindeki konulardan biri de geri dönüş hakkı. Fakat bugün, Filistin’in kurtuluş mücadelesini, “barış içinde bir arada yaşama” ve bir Filistin Devleti’nin tanınması çerçevesine sığdırmak mümkün değil. Filistinlilerin en önemli taleplerinden biri dünyanın dört bir yanına dağılmış Filistinlilerin geri dönüş hakkı ve en sık kullandıkları sloganlardan biri olan “nehirden denize özgür Filistin”in başka bir dünyada mümkün olduğudur…
Bir Yeni Demokrasi Okuru