Dersim’de Halk Ordusuna bağlı Ovacık Birliği o gün ikiye ayrılacaktı. İçinde Ovacık Alan Komutanının da bulunduğu birinci grup bir görev için başka bir alana geçecekti. İkinci grup ise Ovacık’ta kalıp faaliyetlerine devam edecekti. Ovacık’ta kalacak olan grubun komüncüsü ayrılacak olan gerilla birliğinin beş günlük erzakını ayarlıyordu. Alandan ayrılacak olan komutan, Ovacık’ta kalacak grubun komutanı Dilek’le (Fatma Acar) konuşuyordu ve ona dönüş tarihini, kalacak grubun nasıl hareket edeceğine dair bilgiler veriyordu. Ve Dilek’le alanın özgün koşulları üzerine konuşuyorlardı. Dilek, Alt Komutanlık üyesiydi. İlk defa tek başına grubun başında olacaktı. Bunun getirdiği heyecanla birlikte tedirgindi aynı zamanda. Komutan, bu tür durumların her komutan adayında sıkıntılar yaratabileceğini, bu yüzden tedirgin olmanın bir anlamı olmadığını anlatıyordu Dilek’e. Dilek, bir komutan adayı olarak buna alışmalıydı.
Ovacık’ta kalacak gerillalardan biri de Munzur (Ferdi Karacan) idi. Munzur askeri olarak duyarlıydı ve onun öncülük yaptığı gerilla birliğinde ister istemez bir rahatlık oluyordu. Yani pusuya düşme, arazide olan düşmanı görememe, kilometrelerce uzaklıktaki helikopterin sesini alamama gibi bir olaya fazla rastlanmazdı. Dolayısıyla Munzur’un Ovacık’ta kalması, Dilek’i de bu ilk komutanlık deneyiminde rahatlatıyordu. Grupta kalacak diğer bir savaşçıyı aralarındaki tek yeni gerilla olan Kinem’i (Çiğdem Yılmaz) de rahatlatıyordu.
Yola çıkacak olan grup sabah kahvaltısından sonra dinlenmeye çekildi. Grubun komüncüsü Kazım, yola çıkacak olan grubun erzakını ve kalacak grubun akşam köyde alması gereken eksik erzak listesini yazmaya koyuldu. Diğer savaşçılar ise günlük işlerini yapmaya koyuldular. Ayrılık gününün sabahı böyle geçmişti Ovacık Birliğinin. Zaman dinlenmeye, işlerini yapmaya koyulan gerillaların ardından ayrılık vaktine doğru ilerliyordu ve ayrılıklar farklı oluyordu gerillada.
Bir göreve gitmeden önce bir daha dönmemeyi ya da gelip de görmemeyi düşünürseniz yani esasta bu düşünce varsa bu düşünce sizi çıldırtmaya kadar götürür. Onun için esasta bu düşünce olmaz, olmamalıdır. Fakat bunun tam tersi olan bu olasılığı hiç düşünmemek de olmaz. O zaman da o ayrılığın nedenini değersizleştirir. Bunun için bu olasılığı ne hep düşüneceksiniz ne de hiç düşünmeyeceksiniz. Halk Ordusunda da bu böyledir. Ovacık Birliğinin üyelerinde de bu düşünce vardı o gün.
Ve zaman hızlanmıştı… Gerilla birliği akşam yemeğini yemiş, saat 17.00’ye ulaşmıştı. Bu demektir ki öncü grubun çıkma vakti gelmişti. Öncü grup belli bir yere kadar gidecek, gündüz gözü ile son kez yol hattını ve araziyi gözetleyecek, ana grup geldikten sonra da yola devam edilecekti. Yolculukları üç gün sürecekti. Ana grup da hem uzun zamandır görmedikleri yoldaşlarını görme sevinci, gerillaya katılan yeni savaşçıları görmenin heyecan ve merakı, arkada kalan yoldaşlardan ayrılmış olmanın verdiği burukluk vardı. Öncü grup çıktıktan iki saat sonra, ana grup yoldaşlarıyla vedalaşıp yola koyuldular. Munzur ve Kinem emin olmak adına komutana notu verip vermediklerini sordular. Notu vermişlerdi, ama yine de sormuşlardı. Yoldaşlarına yolladıkları notta, durumlarının iyi olduğunu ve bir an önce kışın gelip yoldaşlarına duydukları hasretin giderilmesini beklediklerini söylemişlerdi. Ana grubun da yola düşme vakti gelmişti. Ana grup yoldaşlarıyla bir bir vedalaştıktan sonra yola koyuldu. Geride kalan grup ise Munzur’un esprileri eşliğinde noktayı toparlayıp sabaha ulaşmak için uykuya daldılar.
Alanda kalan grubun sabah ilk işi bu süre içindeki hareket tarzını belirlemeye gelmişti. Tabi ondan önce düşmanın alandaki hareketliliğinin bilgisi gelmişti. Bu durumla birlikte hareket tarzında düzenlemeler yapılacaktı. Aslında değerlendirmenin başında da sonunda da grup üyeleri aynı fikirdeydi. Düşmanın alandaki hareketliliğinden kaynaklı daha tedbirli davranılacak, Ovacık’ta farklı bir alana geçilecek ve köylerde birkaç gün önce yapılan araç yakma eyleminin propagandası yapılacaktı.
Araç yakma eylemi başarılı geçmişti. Eylemi Munzur ve Dilek gerçekleştirmişlerdi. Kinem eyleme dahil olmadığı için birkaç gün boyunca yoldaşlarıyla konuşmamıştı. Fakat bu küskünlük eyleme çıkıldığı anda kalkmıştı zaten. Aslında eyleme dahildi. O, eylemin savunmasında kalmıştı. Fakat daha önde olmayı istiyordu, kırgınlığı bunun içindi…
Ovacık grubu önündeki kısa süreli faaliyete bunlar doğrultusunda yön verecekti. Kinem yine köylerde konuşkan ve halka bağlılığını, mücadeleyi ne için yürüttüğünü, aracın neden yakıldığını kurduğu cümlelerle anlatıyordu. Munzur ise tüm bunları susarak, gözleriyle anlatıyordu ve birlik faaliyetini bu yönde sürdürdü.
Takvim yaprakları 29 Haziran’ı gösteriyordu. O gün, birlik iki köye girmeyi planlamıştı. Munzur, Kinem ve Dilek bir köye, Kazım ve Mehmet ise bir başka köye gireceklerdi. Munzur, Kinem ve Dilek’in gidecekleri köy oldukça uzaktı. Üçü yola koyuldu. Köyün ışıkları artık göründüğünde yorgunlukları silinerek yerini köylülerle buluşmanın heyecanına bıraktı. Köye girdiler ve ilk evin kapsısını çaldılar. İçerde birilerinin olduğunu duyunca artık yorgunluklarından eser kalmamıştı çünkü en sevdikleri işi yapacaklardı, köylülerle bağ kurmak, onlarla sohbet etmek, onlara bir şeyler anlatmak ve onları dinlemek. Köyün bütün evlerini ziyaret etmişlerdi. Artık köyden ayrılma vakti gelmişti.
Henüz evleri dolaştıklarında yağmur yağmıştı. Ardından yağmur yerini toprak ve çamur kokusuna bırakmıştı. Toprak kokusunu almak için derinden nefes alan gerillalar başlarını gökyüzüne çevirdiklerinde doğanın şairi doğruladığını düşündüler; bütün yıldızlar Dersim’in üzerine düşmüştü… Bu düşüncenin ardından Munzur da Kinem de bir yıldızın kaydığını gördüler ve aynı anda “bir yıldız kaydı” dediler. Üçünün de aynı anda bir gülümseme oturmuştu yüzlerine ve üç gerilla yıldızları aydınlattıkları gecede yola düştüler. Önlerinde birkaç saatlik yol vardı.
Belli bir süre yürüdükten sonra Hülükuşağı köyünün yıkık evlerini gördüler. Eskiden o köyde yaşayanları, şimdi nerede olduklarını, köylerini nasıl terk ettiklerini düşündüler. Yolun bir kısmında düşmana olan kinleri bir kez daha arttı. Gruptakiler bunları düşünürken gecenin karanlığını yırtan kurşun sesleri patladı.
Yıldızlar söndü, etraf karanlığa kesti. İlk Munzur göğüsledi kurşunları, ardından Kinem ona eşlik etti. Dilek, yapılması gerekeni yapabilmişti, kenara atmıştı kendini, doğrultmuştu silahını düşmana ve basmıştı tetiğe. Dilek’in silahı düşmanın üzerine kurşun kusarken, anaların yüreğine bir sancı geldi oturdu. Tüm Halk Ordusu gerillalarının aklından bir anı gelip geçti, doğa sustu, toprak kokusuna kan kokusu karıştı; birkaç saniyelik zaman diliminde.
Dilek, yoldaşlarının şehit düştüklerini netleştirdikten sonra hesaplarını soracağına ant içti, Munzur ve Kinem’in huzurunda.
Kurşun sesleri arasında sıyrılıp çıktı pusudan, gecenin karanlığında. Bırakmıştı yoldaşlarını, tekrar onlara dönmek üzere. Ve gökte kayan iki yıldızın ışık tuttuğu Dilek yoldaş, onlardan birkaç ay sonra sözünde durdu ve uzattı ellerini Munzur ve Kinem’e, yüreklerde bir daha ebediyen ayrılmamak için…
(Bu yazı ilk olarak 2011 tarihinde Yeni Demokrat Gençlik Dergisi’nin 161. sayısında yayımlandı.)