HABER MERKEZİ– Munzur Çevre Derneği (MÇD) Çernobil’in 33. yılında “Çernobil Faciasının 33. yılında; Doğanın Talanına İsyan Edelim Çevre Mücadelesinde Birleşelim!” şiarıyla düzenlediği etkinliğe katılım çağrısında bulundu. MÇD tarafından yapılan açıklama şöyle:
“Ukrayna’nın Çernobil kentinde bundan tam olarak 33 yıl önce yani 1986’da tarihin en büyük nükleer patlaması yaşandı. Patlamanın ardından çoğu gönüllü 600.000 işçi, onarım ve temizleme çalışmalarına katıldı. Yapılan ölçümlerde maruz kaldıkları radyasyon, her biri için 165 “millisievert”ti… 10 Millisievert insan için ölümcül dozu ifade ediyor. Avrupa’nın büyük bir bölümüne ve Türkiye’ye yayılan radyoaktif serpinti bugün bile yaşamlarımızı etkilemeye-can almaya devam ediyorken, ülkemizin bir çok yerine yapılması planlanan ve inşaatı devam eden Nükleer Santrallere seyirci kalamayız-kalmamalıyız.
Her yıl Çernobil felaketinin yıl dönümünde gerçekleştirdiğimiz anma etkinliği nükleer santrallere, doğanın ve yaşam alanlarının uğradığı sınırsız saldırıya karşı çıkardığımız “küçükte” olsa bir ses olmaktadır. Sadece nükleer santrallerin kurulacağı yerlerdeki yaşamı değil bir bütün yarattığı tehdit ve tehlike karşısında mücadeleyi güçlendirme göreviyle karşı karşıyayız.
Deprem kuşağında bulunan ülkemizde nükleer santrallerin yapılması diğer bir çok rant projesinde olduğu gibi enerji ihtiyacıyla gerçekleştiriliyor. Türkiye’de 87 bin 137,7 megawat enerji üretim kapasitesi mevcuttur. Türkiye’de en yüksek enerji ihtiyacı ortaya çıktığı dönemlerde dahi 35 bin MW bir güce ihtiyaç duyulmasına rağmen 87 bin MW üretim yapılmasının birçok nedeni bulunuyor. En önemli nedeni sermayeye yeni rant kapıları aralamaktır. Enerji ihracatı ve nükleer zenginleştirme hedefleri için enerji üretim kapasitesi 120 bin MW’lara taşınmak isteniyor. İhtiyaç olandan fazlasının üretildiği, % 10 enerji ihtiyacını karşılayacağı söylenen nükleer santrallerin yapılmak istenmesi enerji ihracatı ve nükleer zenginleştirme gibi hesaplara dayanıyor. İnsan ve doğa üzerinde yaratacağı yıkımın hesabı ise hiçbir şekilde yapılmıyor.
“Güçlü devlet imajına” hayat kazandıracak nükleer santrallerin enerji ihtiyacıyla sınırlı olmayan gerekçeleri bulunmaktadır. Yapım aşamasının 15-20 yıl sürdüğü, ekonomik ömürlerinin 35-40 yılla sınırlı olduğu bilinen nükleer santrallerin acil enerji ihtiyacına çözüm olması beklenemez. Doğa ve yaşam için başlı başına tehdit ve tehlike olan nükleer santrallerin ölüm makinesine dönüştürülmesiyse beklenmeyecek şey değildir. Nükleer santral kurmak isteyen ülkelerin hiçbir zaman dillendirmediği ancak sahip olmak istediği nükleer silahlar ileri sürdükleri gerekçelerin arkasında duran gölge gibidir. Rant ve kar hırsıyla doğaya, yaşam alanlarına yönelttikleri saldırıları kurdukları bu hayalle süsleyen ülkemiz egemenleri ne suyun, toprağın, havanın zehirlenecek olmasını ne de yaşanacak felaketin boyutlarını hesap etmektedir.
Nükleer enerji pahalı, atık sorunu çözülemeyen, en küçük risk halinde yıllarca süren ölüm, kanser ve genetik bozuklukları ortaya çıkaran, savaşlarda en tehlikeli hedefler haline gelebilen ölümcül bir teknolojidir. Daha vahim olansa nükleer santrallerin kurulması için her türlü yasal altyapı ve olanağı sağlayan devletler ne radyasyona maruz kalma halinin etki ve boyutlarına dair bir öngörü sahibidir ne de bir felaket anında insanın ve çevrenin karşılaşacağı yıkımın, katliamın kaygısını taşımaktadır. Hafızamızı biraz zorlarsak Çernobil felaketi’nin etkileri kamuoyunun gündemine girdiğinde dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in “radyasyon kemiklere iyi gelir” ve yine Başbakan Turgut Özal’ın “radyasyonlu çay lezzetlidir” sözleri bu kaygıyı taşımadıklarına en somut kanıt durumundadır. Gelenin gideni arattığı günümüzde nükleer sızıntı ve kazaları doğalgaz ve tüp gaz patlamasıyla eşdeğer tutanlar bir bütün insan ve doğayı ülkenin üç tarafına yerleştirdikleri ölüm makinelerinin arasında yaşamaya zorlanmaktadır.
Nükleer karşıtı mücadele bu nedenle doğa ve insan yaşamının bugünü ve geleceği için mücadelemizi ortaklaştıracağımız, sözümüzü söylemekten, harekete geçmekten geri durmayacağımız bir öneme sahiptir.
Greta’nın fitilini ateşlediği çağrıya kulak verelim!
İsveçli 15 yaşındaki iklim aktivisti Greta Thunberg’in, geçen yıl Stockholm’ün merkezindeki parlamento binasının merdivenlerinde okul boykotu başlatarak sürdürdüğü iklim eylemi bizlere ilham kaynağı olmalıdır. Greta’nın eylemi dünyanın pek çok yerinde yankısını buldu, iklim değişikliğine dikkat çekmek ve acilen harekete geçilmesini sağlamak için gençler sokaklara döküldü. Greta’nın eyleminden ilham alan çoğu lise ve üniversite öğrencisi on binlerce genç Avustralya’da, Almanya’da, Belçika’da “Okula vakit var, iklim değişikliğini durdurmak için yok” diyerek okul boykotu gerçekleştirdi.
Öyleyse Greta’nın fitilini ateşlediği ve binlerce gençte karşılığını bulduğu sese kulak verelim! “Sanki bir ev alevler içindeymiş gibi harekete geçmenizi istiyorum. Çünkü gerçekten öyle…” çağrısını yapan Greta’yı dinleyelim…
Bir kenti yok eden Çernobil faciasının 33. yıl dönümünde hayatını kaybedenleri anacağımız etkinlik, bu gün doğamıza yönelik saldırılara-talana isyan edeceğimiz ve mücadeleyi yükselteceğimiz gün olsun istiyoruz. Yaşam alanlarımıza yönelik saldırılar, doğanın hunharca talan edilmesi, Sinop ve Akkuyu’nun yeni Çernobillere kapı aralamaması için bizleri mücadeleye çağırıyor.
Başta Yönetim Kurulu ve üyelerimiz olmak üzere doğası ve yaşam alanları için mücadele eden tüm dost kurum, aktivist ve kamuoyunu sesimize ses olmaya dayanışmaya ve bu sorumlulukla hareket etmeye çağırıyoruz.
Munzur Çevre Derneği (MÇD)”