Münih TKP/ML davası: ‘İşgale karşı direnenler kazanacak’

ALMANYA- Münih TKP/ML davasında TC devletinin Rojava’ya yönelik başlattığı işgal hareketi protesto edildi.

9 Ekim 2019 tarihinde gerçekleşen duruşmada TKP/ML tutsaklarından Sami Solmaz’ın avukatı Roland Meister tarafından Türk devletinin işgal saldırganlığı bağlamında davanın tekrardan ele alınması, ara verilmesi ve nihayetinde de tümden düşürülmesi biçiminde bir içerikle başlattığı süreç 21 Ekim 2019 tarihindeki duruşmada da devam etti.

Pazartesi görülen duruşmada savunma avukatları Roland Meister ve Stephan Kuhn tarafından yapılan açılamaların ardından söz alan TKP/ML tutsakları sözlü açıklamalarda bulundular. TKP/ML tutsaklarından Sami Solmaz yaptığı açıklamada şunları belirtti: “Avukatlarımız faşist Türk devletinin Suriye’deki Kürt topraklarına yönelik gerçekleştirdiği işgal hareketini gerekçe göstererek davaya ara verilmesi ya da tümden düşürülmesini talep eden dilekçeler verdiler.

TKP/ML üyesi olarak bizlerin yargılanmasının hukuksal zemini olarak kullanılan 129 a/b maddesinde geçen parçalardan bir tanesi “eylemlerin halklar arası düşmanlığa hizmet etmesi” içeriğindedir. Bu suçun TKP/ML’ye ve bizlere isnat edilemeyeceği açıktır. Bu suçun sahibi biz değil faşist Türk devletidir. Faşist Türk devleti bu suçu kuruluşundan bu yana işlemiştir ve şu anda da bu suçu işlemeye devam etmektedir.

Bu devlet, davanın hemen her aşamasında ifade ettiğimiz gibi faşist bir devlettir. Gelinen aşamada bu faşist niteliğini bir üst notaya taşıyarak işgalcilikle pekiştirmiştir. Böyle bir devleti korumak, savunmak anlamına gelen bu ve benzeri davaların devam ettirilmesi neresinden bakarsanız bakın, hangi gerekçeye yaslanırsanız yaslanın böylesi bir devletin ayakta kalmasına ve uygulamalarına devam etmesine hizmet etmek demektir. Bu yaklaşım ve davranış biçimi kurumsal olduğu kadar kişisel bir sorumluluk içermektedir. Böylesi bir devletin korunmasına yönelik her tutum insanlık tarihi açısından utanç verici bir yere oturmaktadır.

TKP/ML’nin yaptığı iddia edilen bazı eylemlerde sivil insanların ölmesi üzerinden “fırtına koparan” iddia makamı ve mahkeme heyetinin, kitlesel katliamlar gerçekleştiren, işkencelerle insanları öldüren, şehirleri yakıp yıkan, bir ulusu yok etmek için tüm olanaklarını seferber eden bir devletin yaptıklarını görmezden gelme çabası vahimdir, insanlık tarihi karşısında olumsuz bir yükü omuzlamaktır.

Neden bu ve benzeri davaların devam etmemesi gerektiği sorusunun yanıtını bizzat Türk devletinin niteliği ve pratiği vermektedir. Daha başka nasıl bir gerekçe sunulabilir? Şeriatçı çeteler destekleniyor ve bu çeteler dünyanın dört bir tarafında vahşet ve katliamlar yapıyor, Türkiye’de en küçük muhalefet dahi büyük bir devlet terörüyle karşılık buluyor, milletvekilleri, belediye başkanları ardı ardına tutuklanıyor, insanlar hapishanelere dolduruluyor, cesetler dahi parçalanıyor, insanlar yakılarak, işkence edilerek öldürülüyor… Böyle bir devlet ve rejim biçimine karşı savaşmak, mücadele etmek haklı ve meşrudur.

Faşist Diktatörlüğün ülke sınırları içinde ve dışında yürüttüğü ilhakçı ve işgalci faşist saldırganlığına karşı direnen ve bu saldırganlığa karşı koyanların mücadelesi desteklenmelidir. Başta Kürt ulusu olmak üzere faşist diktatörlüğün işgaline karşı direnen tüm güçleri destekliyor, selamlıyorum, çünkü haklı bir savaş yürütmektedirler.

Kürt Ulusu ve Bölgenin İşgaline Karşı, Mücadele Eden, Savaşan Güçleri Kazanacaktır!

Kahrolsun İşgalci Faşist Diktatörlük!”

Daha sonra Sinan Aydın’da söz alarak şu açıklamada bulundu:

“Alman devleti bizleri Türk devletine karşı savaşan TKP/ML’nin üyeleri olarak yargılamaktadır. Türk devletinin yaptıklarını dava sürecinde yeterince dile getirdik. Buna tekrar değinmeyeceğim. Fakat , bizleri tutukladığınız günden bu yana Türk devletinin çeşitli faşizan uygulamalarına tanıklık ettiniz. Bu ve benzer davaların Almanya ve diğer devletlerde sürdürülmesi faşist Türk devletinin uygulamalarına destek vermektedir.

Faşizmin olduğu yerde faşizme karşı savaşmak haklı ve meşrudur. Bu bağlamda başta TKP/ML olmak üzere faşist Türk devletine karşı savaşan tüm devrimci hareketlerin verdiği savaşlar haklı ve meşrudur. Davayı devam ettirdiğiniz her gün isteyerek veya istemeyerek Türk devletinin faşist politikalarına devam ettiğinizin bilincinde olmanız gerekiyor.

Adalet heykelinin gözü bağlıdır. Bunun nedeni gerçekleri görmesini engellemek değil, ayrım yapmadan her insana adaletli davransın diyedir. Oysa biz tutuklandığımız günden bu tarafa bunun tersine şahit olmaktayız. Bu dava hemen düşürülerek bu utanca son verilmelidir.’’

Seyit Ali Uğur ise; “Suriye işgali bağlamındaki gelişmeler bu davanın temelden geçersizliğini ortaya koymuştur. ‘Meşru’, ‘yasal’, ‘demokratik’ bir rejime karşı olunması gerekçesiyle komünistler ’teröristler’ olarak yargılanıyor ve böylece faşist rejime destek olunuyor. Korunması gereken demokratik, ilerici güç ve kesimlerdir, Türk devleti değildir. Alman emperyalistleri ve Alman emperyalizmin sözcüsü hükümet TC devletine destek olabilir ama mahkeme heyetinin görevi bu değildir ve olamaz. Bağımsız, adil ve demokratik yargı esprisi TC’ye tavır almayı gerektirir. Hükümete paralel tutum almak hukuksal olarak da ahlaki olarak da meşru görülemez. Başta direnen Kürt ulusu olmak üzere Türk faşist işgaline karşı direnen bütün devrimcileri selamlıyoruz. Mahkeme heyeti olarak faşist TC’yi ve insanlık dışı Erdoğan rejimini koruma tutumuna girmemelisiniz. Böyle olduğu müddetçe mahkemenin hukuksal-ahlaki meşruiyeti ortadan kalkar. Faşist işgale karşı direnenler kazanacaktır” sözleri ile açıklamasını sonlandırdı.

Tüm bu açıklama ve verilen dilekçelerin ardından toplanan mahkeme heyeti bu talep ve istemleri yine bilindik gerekçelerle reddederek yargılamanın devamına karar verdi.