MÜNİH- TKP/ML Münih duruşmasında Seyit Ali Uğur son savunmasını yaptı. Uğur konuşmasında, bu davanın siyasi bir dava olduğu, sınıf savaşının ve devrimciliğin meşruiyetine vurgular yaptı. Alman emperyalizminin Türkiye ile olan işbirliği ve bu davanın Türkiye’ye bir hediye olduğu belirtildi.
TKP/ML’yi terörist olarak tanımlanmasının arkasında, alman emperyalizminin tarihten gelen anti komünist geleneğinin olduğu vurgulandı.
Tekelci kapitalist ve mali sermayenin sayılı temsilcilerinden alman burjuvazisinin komünistlere yönelik tarihsel kininden kaynaklı olduğu belirtildi.
Savcılığın ve mahkeme heyetinin alman burjuvazisinin çıkarlarını temsil ettiği ve davayıda ona göre yönettiği ifade edildi.
Komünizm yargılanamaz, sözleriyle başlayan savunma, yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm şiarıyla sona erdi.
Yarınki duruşmada, yargılanmaya çalışılan komünist Dr. Sinan Aydın ve Dr. D. Banu Büyükavcı son sözlerini söyleyecek.
Komünist devrimcilerden Seyit Ali Uğur’un yaptığı savunmasında şunlar yer aldı:
”KOMÜNİZM YARGILANAMAZ!”
Bu yargılama hem hukuğun siyasallaştırılması hem de Almanya yargısı tarafından siyasal-ideolojik bir dünya görüşünün; Komünizm ve Komünist Hareketin yargılanması-kriminalize edilmeye çalışılması bakımından bütünüyle siyasi bir davadır.
Yarım asra yakın Almanya’da siyasal çalışma yürüten bir komünist parti olarak TKP/ML’nin ve bu salondaki bizlerin mahkumiyeti açıktır ki objektif olarak faşist Türk devletine sunulan bir “Adalet Hediyesi“ olarak geçecektir tarihe.
Her ne kadar savcılık mütalaasında, “biz burada bir düşünceyi, ideolojiyi yargılamıyoruz, yargılama yalnızca somut eylemlere ve suçlara yöneliktir“ şeklinde özetlenebilecek, politikleştirilmiş yargı gerçekliğini çarpıtmaya ve manipülasyona çalışılsa da gerçek ortadadır. Bu gerçekliği hiçbir savcılık açıklaması değiştiremez.
Komünist harekete saldırıp, terörizm suçlamasıyla yargılama ve cezalandırma yetkisini-hakkını kendinizde bulduğunuzu düşünüyorsunuz.!
Öncelikle bu hakkı nereden alıyorsunuz, size kim veriyor bu hakkı? 19. yüzyılın ortalarından beri önce Avrupa’da, giderek tüm dünyada kök salan ve yalnızca dünya proletaryası açısından değil, bütün insanlık bakımından büyük ve haklı bir saygınlığı bulunan komünizm düşüncesini ve siyasetini yargılama ve cezalandırma çabası kadar beyhude bir çaba olamaz.
…….
TKP/ML yaklaşık yarım asırlık bir partidir ve benzeri eylemleri siyasal hayatı boyunca gerçekleştirmiştir. Yargılamaya ve suçlamaya konu olan dönem ve sıralanan eylemler söz konusu partinin tarihindeki muhtemelen en düşük eylem gerçekleştirdiği dönemi oluşturmaktadır. Yaklaşık yarım asırdır Avrupada siyasal faaliyet yürüten bu partinin terörist olduğuna ve yargılanması gerektiğine hangi saikler yol açmış bulunmaktadır. Hangi ihtiyacın ürünüdür; hangi hukuksal ihtiyacın, hangi güvenlik ihtiyacının, Türkiyede ve Almanyada hangi demokratik yaşamın ve insanların korunması ihtiyacının. Açık ki böyle bir durum söz konusu değildir. İhtiyaç tamamen Erdoğan iktidarının ve zorba rejiminin korunması ve desteklenmesi ürerinden şekillenmiş, bu doğrultuda verilen bir siyasal karara dayanmaktadır.
Okuduğu mütalaada davanın bir ideolojinin, fikrin yargılanmasıyla, kısacası Komünist siyasetin yargılanmasıyla hiçbir ilgisi olmadığı yalanına başvuruyor Federal savcılık temsilcisi. Hayır bayım olan tam da budur; Alman devletinin siyasal genlerinde içerilmiş olan anti-komünizm histerisi bu dava vesilesiyle bir defa daha kendisini açığa vurmuştur. Siz burada terörizmin yargılanması kisvesi altında komünist bir partiyi, komünizm fikriyatını ve devrimci siyaseti yargılamaya, mahkum etmeye teşebbüs ediyorsunuz.
Dünya üzerinde Marx-Engels’in koyduğu ilkeler üzerinde yükselen, Lenin-Stalin ve Mao yoldaşlar tarafından sistematik olarak geliştirilip derinleştirilen dünya proletaryasının ve ezilen halkların kurtuluş ve özgürleşme siyasetini yargılamaya çalışıyorsunuz. Komünizmi yargılama gayretiniz taşıdığınız burjuva dünya görüşü ve Alman burjuvazisinin temsilcisi kimliğiyle oldukça uyumlu aslında.
………….
Başından itibaren TKP/ML’yi salt şiddet eylemleriyle uğraşan, şiddeti bir amaç haline getiren ve sivil insanları kasten hedef haline getirip yönelen bir terör grubu olarak göstermeye, bu minval üzerinde mahkum etmeye çabalıyorsunuz. Oysa ki gerçek bambaşka ve siz bir hukukçu olarak gerçekle ilgilenmek, objektif gerçeği ortaya çıkarmak gibi bir sorumluluk taşımalısınız. Sizin tek sorumluluğunuz oysa ki amacınıza, yani adalet bakanlığı tarafından önünüze karar ve talimat olarak konulan terörizm suçlaması ve mahkumiyet isteğine hukuki argümanlar ve çerçeve oluşturmak.Tam da bu nedenle TKP/ML’nin siyasal faaliyetler yürüten devrimci bir parti olduğunu gizlemeye çalışıyorsunuz.
Onun sosyalizm ve devrim programını, toplumun bütün kesim ve tabakaları içerisinde siyasal çalışmalar yaptığı gerçeğini çarpıtmaya meylediyorsunuz. TKP/ML‘yi adeta yalnızca silahlı mücadele yürüten ve sivilleri hedefleyen a-politik bir terör grubu gibi sunma gayretindesiniz. Sunduğunuz bütün deliller, bütün konuşmalarınız açıkça bu doğrultuda. Meseleye Alman hükümetinin ve burjuvazisinin bir militanı ve memuru değil de gerçekten objektif ve dürüst bir hukukçu olarak yaklaşsaydınız gerçeği ortaya objektif olarak koyan başka deliller ve yaklaşımlar göstermeniz mümkün olabilirdi.
Mesela TKP/ML’nin yalnızca silahlı faaliyet yürütmediğini, bilakis silahlı faaliyetin bu partinin çalışmasının yalnızca bir bölümünü kapsadığını okuyup incelediğiniz kamuoyuna açık binlerce sayfalık belgelerden tespit etmeniz hiç zor olmazdı. Bunları objektif bir hukukçu kimliğiyle ortaya koyup gerçeğe daha uygun bir karara varılmasına hizmet etmek yerine, gerçeğin yalnızca bir bölümüyle, yalnızca amacınıza hizmet eden bölümleriyle, mahkumiyet amacına uygun seçilmiş ve büyük bir düşmanlık hissiyatıyla yorumlanmış kısımlarıyla meşgul olmayı tercih ettiniz.
Bu sınıf ve komünizm düşmanlığınız bu kadar yoğun olmasaydı, sözgelimi TKP/ML’nin işçi ve sendikal çalışmalarından bahsederdiniz. Gençlik ve kadın faaliyetlerinden, çevre faaliyetlerinden, demokratik hak ve özgürlükler alanındaki çalışmalarından, kültür ve sanat çalışmalarından, legal çalışma ve örgütlenme çabasından, ideolojik teorik çalışmalarından, ezilen inanç grupları içindeki çalışma ve örgütlenmelerinden…Bunların hepsini okuduğunuz ve amacınıza uygun kısımlarını davada kullandığınız belgelerden biliyorsunuz.
……..
Komünist harekete saldırıp, terörizm suçlamasıyla yargılama ve cezalandırma yetkisini-hakkını kendinizde bulduğunuzu düşünüyorsunuz.!
Öncelikle bu hakkı nereden alıyorsunuz, size kim veriyor bu hakkı? 19. yüzyılın ortalarından beri önce Avrupa’da, giderek tüm dünyada kök salan ve yalnızca dünya proletaryası açısından değil, bütün insanlık bakımından büyük ve haklı bir saygınlığı bulunan komünizm düşüncesini ve siyasetini yargılama ve cezalandırma çabası kadar beyhude bir çaba olamaz.
Komünist-devrimci hareketler uluslararası proletaryaya ve tarihe karşı sorumludurlar; başarı ve başarısızlıklarıyla, hata ve eksikleriyle yalnızca hesaplarını tarihe karşı, temsilcileri oldukları sınıfa ve ezilen halklara karşı vermekle sorumludurlar. Emperyalist burjuvazinin ve onun hukuksal kurumlarının komünizmi-komünistleri yargılaması sadece abesle iştigaldir.
Silahlı mücadele yürütmek, iktidar mücadelesinde egemen sınıfın gerici acımasız şiddetine ve yoketme operasyonlarına karşı halkın devrimci şiddetini savunmak, bunu yalnızca egemen gerici şiddetin resmi-sivil uygulayıcılarına ve unsurlarına karşı uygulamak terörizm oluyormuş…Ama bu çok eski ve bayat bir hikaye değil mi gerçekten. Komünist partiler, eğer gerçekten işçi sınıfının ve ezilenlerin iktidarını; gerçekten devrim ve sosyalizmi hedefliyorlarsa, yani savcı beyin „biz komünizmi yargı konusu yapmıyoruz“ iddiasının aksine gerçekten ama gerçekten komünist partiler sözkonusuysa böyle bir yaklaşım yalnızca bir saçmalığın, spekülasyonun ve aldatmanın argümanları olabilir.
Zira bilinir ki, sayın iddia makamının kafasındaki burjuva içerikteki „Komünizm“ veya „Sosyalizm“ kavramlarının aksine, komünist hareket her şeyden önce burjuvazinin devlet iktidarını bir devrim yoluyla yerle-bir etme ve İşçi sınıfının öncülüğünde ezilen halkların iktidarını kurma ütopyasıyla ve eylemiyle karakterize edilen bir harekettir. İlkelerini Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao gibi ustalardan alır.
………..
Bu mesele öncelikle Paris Komünü dersleri kapsamında yaklaşık 150 yıl önce sonuca bağlanmış, ardından Lenin yoldaş tarafından Bernstein’ın ve yine yoldaş Lenin’in deyimiyle dönek Kautski‘nin revizyonist ilerlemeci tarihselciliğine karşı yeniden altı çizilmiş, artık tartışma konusu olmayan devrimci Marksizmin bir aksiyonu olarak görülen aşılmış bir meseledir.
“Her devrimin temel meselesi iktidar sorununun çözüme bağlanmasıdır ve şiddete dayalı bir devrim olmaksızın bu mümkün değildir“ sözleriyle bunu ifade eder Lenin. Yine başka bir yerde“ her devrim bir iç savaştan geçmek zorundadır“ sözleri siyaset-şiddet ve devrim-iktidar ilişkisini ve diyalektiğini açığa kavuşturur.
………..
Bilinen ve tanımlanan başka bir Komünist Hareket ve devrimci komünist siyaset tanımlaması yoktur. Devrim ve sosyalizm çizgisinin bundan başka çerçevesi henüz dünyada ortaya konulmamıştır. Galiba iddia makamı 2. Emperyalist savaşla birlikte Anavatan savunması çizgisiyle Alman burjuvazisinin aleti haline dönüşen ve Alman işçi sınıfından koparak burjuvazinin bir fraksiyonu haline geldiği halde sosyalizm ve yoldaş kavramlarını bir türlü bırakmayan SPD sosyalizminden bahsediyor kendince. Veya AB solculuğuyla devrim ve sosyalizm fikriyatını liberalize eden düzenici burjuva sosyalistleri DİE LİNKE ile karıştırıyor devrim ve sosyalizmin gerçek Komünist partilerini.
…………..
Emperyalist kapitalizm bütün insanlığı bir uçurumun kenarına getirmiş bulunuyor.Yaşananlar ve burjuvazinin hegemonyası altındaki gidişat insanlıkla beraber tüm doğanın mahfına ve barbarlığa işaret ediyor.
Biz Komünistler olarak bu sınıf ilişkilerinin topyekün değiştirilmesinin kesinlikle mümkün olduğunu düşünüyoruz. Başka bir dünyanın; kapitalist-emperyalist sınıf hegemonyasına karşıt, burjuvazinin iktidarına son verip işçi sınıfının ve ezilenlerin iktidarını kurmanın mümkün ve zorunlu olduğunu söylüyoruz.
Bunun devrim ve sosyalizmle gerçekleşeceğini büyük insanlığın tarihsel-siyasal tecrübelerinden iyi biliyoruz. Paris komünü, 17 Ekim Sovyet devrimi, Çin devrimi, Büyük Proleter Kültür devrimi ve dünyada gerçekleşen onlarca devrim Dünya proletaryasının ve ezilen halkların umudu olmaya her zamankinden daha fazla devam ediyor.
Paris Komünü’nde işçi ve emekçilerin 70 günlük ilk komün iktidarı deneyimi başarısızlıkla ve yenilgiyle sonuçlansa da, sonrasında Lenin ve Bolşevikler önderliğinde sınıf bilinçli işçilerin örgütlenerek gerçekleştirdikleri ve Stalin yoldaşın ölümüne kadar süren 1917 ila 1956 arası dönemde 39 yıl süren sosyalizmin inşa süreci deneyimi ve dersleri, Hitler faşizmini yenilgiye uğratan Kızıl ordunun başarısı ve cesareti, Japon işgalcilerini yenerek 1949 da muzaffer olan Başkan Mao önderliğinde gerçekleşen Çin devrimi ve sonrasında komünist partisine çöreklenen revizyonistlerin kitle inisiyatifiyle alaşağı edilmesi ve sosyalizm yolunda ilerlenmesi için başlatılan Büyük Proleter Kültür devriminin deneyleri ve toplamda Çin’de 29 yıl devam eden devrimci sürecin, enternasyonal proletarya ya ve emekçilere düşünsel ve pratik alanda kattıkları deneylerin ışığında, yenilgilerden ve eksikliklerinden dersler çıkaracak olan proleter devrimciler ve komünistler, enternasyonalist bir ruhla sınıfsız, sınırsız, sömürüsüz, cinsiyet ayrımı ve her türlü ayrımcılığın ve eşitsizliğin yeryüzünden kaldırılacağı yeni bir dünyayı er yada geç kuracaktır.
Bunun için yalnızca kendi sınıf partilerinde örgütlenecek ve zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyleri artık kalmayan dünya işçilerinin tek tek kendi ülkelerinde ama enternasyonalist bir ruh ve siyasetle ayağa kalkıp bir yeni bir dünya istiyoruz ve bunu kendi kollarımızla kuracağız demeleri yeterli.
Komünizm yargılanamaz, kriminalize edilemez!
Ya emperyalist barbarlık ve yok oluş ya da bütün insanlıkla beraber doğanın da özgürleşeceği sosyalizm
Yaşasın devrim ve sosyalizm, yaşasın yüce komünizm davası
Yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm !
Seyit Ali Uğur
30 Haziran 2020“