Kod-29 bahanesiyle işten atılan ve Migros Depo önünde direnen kadın işçilerle direnişi ve kadınlara yönelik saldırıları konuştuk.
8 Mart öncesi burada gözaltına alındınız. Aynı şekilde benzer taleplerle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü eylemlerinin ardından gözaltılar yaşandı. Bu ilişkileri, saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aynur Demir: Migros deposunda yaklaşık 3 yıldır çalışan bir işçiydim. Fakat ücretsiz izne çıkartılıp, Kod-29 ile işten atıldım. Depo önünde hakkımızı aramak için direnmeye başladık. 4 Mart günü, her gün yaptığımız gibi direniş çadırını kurup halay çekerken, iş yerinde yaşanan tacizlere ve tacizci amirlere dikkat çekmek için Migros önündeki yola barikat kurup sesimizi duyurmak istedik. 5 Mart günü her zamanki gibi çadır kurma alanındaydım ve fotoğraf çekimi yapıyordum. Hemen sonrasında bir kadın polis yanıma geldi; kolumdan sürükleyerek araca bindirdi ve fiili olarak gözaltına aldı. Cep telefonuma el koyuldu ve psikolojik baskı uygulanarak “terörist olmak”la suçlandım. Suçsuz olduğum halde 1 saate yakın gözaltında kaldım. Gelen telefonlara dahi cevap vermemi istemediler. 1 saatin ardından tutanak tutuldu. Baskı yaparak, “İmzala bir şey olmaz, imzaladığın takdirde serbest kalacaksın” dediler. Ben de mecburen imzalamak zorunda kaldım. Tutanakta; görüntüleri zorla kendileri sildikleri halde, kendi isteğimle sildiğime dair cümleler yazıyordu.
4 Mart günü yolu kapatmamızın hıncını alır gibi 5 Mart’ta sabahtan güvenliğin yanına karakol kuruldu. Silahlar, kalkanlar ve gaz kapsülleri ile beklemeye başladılar. Gözümüzü korkutmak istediler. Sabahtan yemleri ilk ben oldum.
Akşamüzeri her zamanki gibi yolun kenarında halay çekiyorduk. Servislerin çıkış saatinde, işçiler toplanmadan, sesimizi duyurmak için yola barikat kurduk ve yolu kapattık. Barikatın yanında dururken -ki daha 5 dakika geçmemişken, polisler kalkanlar ile bizleri iterek, kadın arkadaşlarımızı kalkanlarla sıkıştırarak, darp ederek apar topar 14 kişiyi gözaltına aldı. Araç içerisinde de bu darp devam etti. Erkek arkadaşlarımız koltuk aralarına sıkıştırılarak, kafalarına, sırtlarına şiddet uygulandı. Akşam üzeri saat 5’ten gece yarısı 11’e kadar karakolda gözaltında kaldık.
Bizim bir talebimiz de tacizci amirlerin işten atılması üzerineydi. Bu konuyla ilişkin olarak o gün oraya o barikatı kurduk. Benim aynı gün 2 gözaltım arasında olan bir gerçek vardı. O tacizci amirlerinden birisi arabasını park edip, hiçbir şey olmamış gibi “Ben buradayım, siz hiçbir şey yapamıyorsunuz” der gibi önümüzden geçerek bizi tahrik etmeye çalıştı. Buradaki amacı, bizi orada kışkırtarak polisler de oradayken onların korumasına güvenerek olay çıkmasını ve haklıyken haksız duruma düşmemizi istemesiydi. Biz orada ona uymadık. Sadece teşhir etmek amacıyla, sloganlarımız ile ona karşı geldik. Bununla gelişen olayla birlikte akşamüstü gözaltına alındık. Tacizci amirleri patronlar koruyor. Hepsi deponun içinde çalışmaya devam ediyor. İşten çıkarılmaları gerekiyor fakat bunu yapmıyorlar. Biz sendikalı olduk diye işten çıkarılırken, patronlar bunu bildikleri halde onları çalıştırmaya devam ediyor.
Biz sadece adalet istiyoruz. Orada çalışırken market rafları boşaldı biz azimle doldurmaya çalıştık. Gecemizi gündüzümüze katarak çalıştık. Ailemizle zaman geçiremedik, yeri geldi kahvaltı bile yapamadan, çay içemeden çalıştık. Kod-29 yasası, işçinin ahlaki yasalara uymadığı için işten atılması için bir sebep iken tacizci amirler orada çalışmaya devam ediyor. Aslında bu yasa içeriğince işten atılması gereken onlar. Ama biz çalıştığımız, hakkımızı aradığımız ve sendikalı olduğumuz için bugün buradayız. Bu çok acı bir şey. Şu anda herkesin bir geçim sıkıntısı var. Kredi borçları, çocukları, kirada olanlarımız var. Çok zor durumdayız. Kod-29’dan atıldığımız için işsizlik maaşı da alamıyoruz. Sonuç olarak ne kadar gözaltına da alsalar, yılmadan yıkılmadan direnişimiz ile hakkımızı aramaya devam edeceğiz. Bizi hiçbir kuvvet yıkamaz. Gözaltı olduğu gün biz iki farklı yerde direnişimizi sürdürüyorduk. Bir kısmımız Migros depo önündeydi. Bir kısmımızda Anadolu Holding önünde direnişteydi. Ben Holding önündeydim. Orada da çadır kuruyoruz. Ama orada bile polisler çadır kurmamızı engellediler. Etrafımızı kalkanlarla sardılar. Biz yine de direnişimiz ile o çadırı, simgemizi açtık. Orada da yine kalkanlarla bizi iterek, ellerimizi çimdikleyerek, parmaklarımız bükülerek, darp edilerek engellenmeye çalışıldık. Sanki emirleri patronlardan alıyorlar gibi bize karşı durdular. Biz de insanız ve burada hakkımızı arıyoruz. Onların bize bunu yapma hakkı yok. Patronların yanında değil, işçilerin ve emekçilerin yanında olmaları gerekiyor.
Direnişin ilk gününden bu yana buradasınız. Sizce tacizci amirler burada çalışmaya devam edecek mi?
Sevim Göneş: Evet tacizci amirler burada çalışmaya devam edecek gibi görünüyor. Çünkü patronlar hala onları çalıştırmaya devam ediyor ve sanki onları işten çıkartırsa, direnişimiz kazanacak diye düşünüyorlar ve buna göz yumuyorlar. Ama biz sesimizi duyurmaya devam ediyoruz. Kadınların gücünü yenemeyecekler, kadınların sesini duyacaklar! Oradaki polisler bunları duydukça boyunlarını eğiyorlar, yapacak bir şey yok gibi görünüyorlar ama patronların yanında kalkanları ile bizi ittiklerini, onların yanında olduklarını görüyoruz. Patronlar koltuğuna, polisler giydiği üniformaya güveniyorlar. Onların sayesinde kendilerini özgüvenli hissediyorlar. Onlar varsa biz varız, biz varsak onlar var! O koltuğu, o üniformayı bir yana bırakıp öyle işçilerin karşısına çıkmalılar. Ama çıkamazlar, öyle olsa bunları yapamazlar. Biz direnişteki kadınlar olarak hem içerideki tacizci amirleri kovacağız hem de patronlara gün yüzü göstermeyeceğiz. Bizim amacımız da bu.
8 Mart’ta izlediğim videoda bir kadın şöyle diyordu; “Ben ölürken, tecavüz edilirken, şiddet görürken devlet neredeydi de ben 8 Mart’ta kendi hakkım olan yürüyüşe katılmak isterken mi devlet olmaya başladı?” Bana bir şey olurken devlet neredeydi?
Her kadının başına gelebilecek bir durum bu ve bir garantisi yok! Tüm bunlara karşı kadınlar sesini çıkarmaya, susmamaya başlayınca sorun oluyor. Herkesin o duvardaki “adalet” yazısına bakıp utanması lazım. Tabelayı oraya asıyorlar fakat adalet, hak, hukuk diye bir şey yok!
Polisin Tuncay Özilhan’dan emir aldığı söylenebilir mi?
67 gündür burada direnirken, yasadışı hiçbir şey yoktu. Hiçbir özel mülk alanı yoktu. 60. günde Migros önü özel mülk alanı ve karakol olmaya başladı. Sanki bizimle savaşmaya gelmişler gibi boyumuz kadar silahlarla karşımızdalar. Terörist yaftası ile karşı karşıya gelmiş durumdayız. 4 Mart’ta artık kadın arkadaşlarımız daha fazla baskı görmesin diye sesimizi duyurmak istediğimiz için yolu kapattık. Çünkü hala içeride çalışan arkadaşlarımızdan baskı gördüklerine dair bilgiler alıyoruz. Kadınlar 3 şekilde tehdit edilerek tacize maruz bırakılıyor. “Kendi rızan ile benim sana dokunmama izin vereceksin ya senin ailen bunu duyacak ya da işten kovulacaksın!” Biz bunu duyduğumuz için onlara göz korkutma, mesaj vermek amacıyla barikat kurduk. 5 Mart’ta her gün yaptığımız rutin işlerle direnişten fotoğraflar çekiyorduk. O gün çektiğimiz fotoğraf yüzünden Aynur arkadaşımızı gözaltına aldılar. Apar topar diğer kadın arkadaşlarımızdan ayırarak fiili gözaltı yaptılar. Bir nevi alıkoydular. Madem polisin görünmesini istemiyorlardı her gün fotoğraf çektiğimiz yerde ne işleri vardı? Bizim muhatabımız onlar değildi! Bizim muhatabımız; içeride koltuğunda, sıcak çay içen kişilerdi. Ayrıca US Grup’tan Veysel Cingöz, sosyal medya üzerinden bize bir mesaj gönderdi. “Onların yaptığı kurgu. İftira atıyorlar, asıl ahlaksız, edepsiz olan onlardı, kadın arkadaşlarımız iyi şartlar altında çalışıyor” diyerek bizi yalancı çıkarmaya çalıştı. Tüm bunlar üst üste biriktiği için biz de buna son vermek istedik ve o barikatı kurduk. Amacımız işçilerin değil, patronların önünü kesmekti. Bir tanesi çıkıp bizimle muhatap olsun, sesimizi duysun istedik. Ama 4 kadın arkadaş kalkanlarla sıkıştırılarak, sürüklenerek gözaltına alındık. Bizi burada suç işliyormuşuz gibi göstermeye çalıştılar. Tuncay Özilhan, buradaki kadınların, işçilerin hangi şartlar altında çalıştığını bilmeden, bu kadınlar ahlaksız, işçiler yalan söylüyor diyerek direnişimizin asılsız olduğunu söyledi. Biz Tuncay Özilhan ve Veysel Cingöz’ü direnişe çıkana kadar tanımıyorduk. O nasıl biliyor ki hepsini yalanlıyor. Onlar sadece paralarına para katma, servetlerine servet katma peşindeler. Buradaki işçileri düşünmüyorlar.
Burada yaptığınız yol kapatma eylemi içeride çalışan işçiler için nasıl bir etki oluşturdu?
Direnişimizle birlikte içeride pek çok şey değişti. Sırf kadınların gözünü boyamak için 8 Mart’ta kadınlar için pasta alındı. Önceden böyle bir şey hiç yapılmamıştı. Bu da direnişimize katılmasınlar, aslında burada her şey yolunda demek içindi. Oysa ki aynı zamanda biz dışarıda gözaltına alınıyorduk. Burada veya her yerde mağdur olan kadın arkadaşlarımız adına sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Onların da sesi olmak istiyoruz. Onların da sesi olacağız zaten. Bu tarz göz boyamalara inanmamaları gerekiyor. Çünkü bunlar gelip geçici. Bu zamana kadar çalışan işçilere yapılan hiçbir iyilik yokken şimdi 8 Mart’ta içeride pasta kesilip kadınlara hediyeler verildi. Tüm bunlar bizim buradaki direnişimiz sayesinde oldu. Biz burada kadınları savunmasaydık, baskılar daha çok artardı. Bu direniş olmasaydı daha farklı baskılar olabilirdi. Daha önce kadın ve erkek olarak 700 kişi için iki tuvalet vardı. Fakat direniş sayesinde içeriye yeni tuvaletler yapıldı. Mola saatinde çay içmek için küçük masalar vardı ve 700 kişiye yetmiyordu. Rampalarda mola saatimizi geçiriyorduk. Soğuk havalarda dışarıda zor durumda kalıyorduk ve depolara da girmek yasaktı. Direnişimizden kaynaklı mola yerleri yapıldı ve iş çıkış saatleri daha erken olmaya başladı. Şimdi bir iyileştirme söz konusu. Buradaki hiçbir kadın arkadaşımız boyun eğmemeli, yaşadıklarına göz yummamalı. Kadın gücüne inanmalılar. Korkuyorlarsa, ürküyorlarsa bizim buradaki direnişimiz akıllarına gelmeli. Biz her zaman onların yanındayız ve onların sesi olacağız. Biz var olduğumuz, bir olduğumuz sürece işçi ve kadın düşmanı olan patronlar yok olacaklar. Biz gücümüze güç katarak onların karşısında olacağız. Yeter ki kimse onlara boyun eğmesin, onların kölesi olmasınlar ve yumruklarını o masaya vursunlar! Biz herkesin sesi ve zaferi olacağız!