23 Nisan akşamı, onlarca savaş uçağı, SİHA-İHA, onlarca helikopter-uçak, yüzlerce hava saldırısı, binlerce işgal gücü ile Metina’ya TC ordusu tarafından yeni bir askeri saldırı başlatıldı. Hemen ertesi gün operasyon, Avaşin ve Zap bölgesine de yayılarak genişletildi.
Önce operasyon gününe bakmak faydalı olacaktır. TC askeri kaynaklarına göre havadan ve karadan 400 noktanın yoğun bir şekilde bombalanmasıyla başlayan bir işgal operasyonudur söz konusu olan. Yani ilk saldırı anı hesap edildiğinde harekatın kapsamı daha anlaşılır olacaktır. Ancak meseleyi tek başına askeri bir işgal harekâtı olarak tanımlamak yeterli değildir. Nitekim Irak Kürdistanı’na uzun zamandır TC devletinin saldırıları, işgal pratikleri gündemdedir ve TC egemenleri, içerde ve dışarıda sıkıştıkça, elindeki “Kandil’e girmemize az kaldı”, “Kandil’e girip çay içeceğiz” kozunu şovenizmi kışkırtmak ve içinde bulundukları derin krizi örtmek için sürekli kullanma çabasındadır.
Elbette bu işgal saldırılarının özünde tarihsel Kürt düşmanlığı vardır. Kürtlere ait ne varsa yakıp yıkmak için ant içmiş bir zihniyetin pratiğidir. Kürt meselesi aynı zamanda bölgesel gelişmeler, değişimler ve eğilim düşünüldüğünde bir varoluşsal sorun ile bölgede genişleme politikasının bir ayağı olarak ele alınmaktadır. Dört parça Kürdistan’ın herhangi bir parçasındaki Kürt ulusal kazanımı için açık bir tehdit olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte bu işgal saldırıları, yine egemen sınıfların dış politikada kullandığı bir koz olarak da elinde hazır tuttuğu bir reçetedir. Nitekim Tayyip-Biden görüşmesinin hemen ertesinde gerçekleşen Metina ve devamındaki Zap-Avaşin işgal operasyonları, TC’nin iç ve dış politikasının önemli bir askeri ayağı olarak da okunmalıdır. ABD’nin bölge politikasında etki gücünü arttırmayı Kürt Hareketini olabildiğince zayıflatma, mümkünse çökertme hesabı üzerinden kurmaktadır.
TC-KDP işbirliği ve emperyalistlerin de alan açmasıyla Haftanin’in devamı olarak gerçekleştirilen ve gerillanın etkili konumlanmasıyla Garê’de bozguna uğrayan TC devleti, kısa zamanda koşullarını yaratarak Metina-Zap ve Avaşin’de işgal hamlesi geliştirdi. Bu işgal saldırısına karşı ise gerilla tarafından Garê’de sergilenen direniş ve kazanımla birlikte daha üst boyutta (işgalin kapsamına göre) bir konumlanma ile gösterilen direniş, TC’yi adeta çaresiz bıraktı.
Bunun en somut itirafı ise Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan geldi. TC egemen sınıfları ve onun borazanı olan burjuva-feodal basının dahi işgal saldırısının kapsamına göre şaşalı açıklamalar, zafer nidaları atmaktan kaçındığı bir durumda Hulusi Akar’ın itirafları, adeta içinde bulundukları ruh halinin özeti oldu. Bunu destekleyen ise işgal saldırısının ilk günlerinde Metina’da bulunan köylere giren TC askerlerinin; “buraları boşaltın, zaten kaybımız ağır, burnumuzdan soluyoruz, sizin için iyi olmaz” itirafları olmuştur.
Hulusi Akar 2 Mayıs’ta verdiği demeçte; “mağaralarına, inlerine kadar girdik, girmeye devam edeceğiz. Ele geçirdiğimiz malzemeler var, dökümanlar var, cephane ve yaşam malzemeleri var. 43 terörist şimdiye kadar etkisiz hale getirildi” diyerek klasik psikolojik savaşın “zafer” dili ile sadece “mırıldamaya” çalışmış ancak gerçeğin öyle olmadığı hemen ardından dökülen sözlerden anlaşılmıştır. “Ellerinde güçlü füzeler var, uzaktan kumandalı doçkalar var. Arazi çok zorlu. Helikopterlerimiz bugüne kadar 400-500 sorti yaptı. Tekerler yere inmiyor. Çok zorlanıyoruz. Ama tek kişi de kalsak mücadelemiz devam edecek” demiştir. Dolayısıyla Hulusi Akar gerçekte bu işgal saldırısında ne kadar zorlandıklarını da itiraf etmiş oldu.
Hulusi Akar, bu zorlanma durumunu ifade ederken, arazinin zorluğuna, gerillanın elindeki silah ve cephanelere, bunların kendileri için ne kadar zorlayıcı pozisyonda olduğuna vurgu yapmıştır. Oysaki aynı Hulusi Akar, savaşın zaten silahlarla yürütüldüğünü bilecek kadar da “tecrübeli, deneyimli ve bilgili” bir TC askeri kadrosudur. Nitekim kendi ellerindeki övündükleri ve gerillayı hareket edemez durumda bıraktıklarını iddia ettikleri kimisi yerli ve mili (!) İHA-SİHA-tank-savaş uçağı-taarruz helikopterleri vs. ile karşılaştırıldığında gerillanın kullandığı silahlar, devede kulak misalidir. Elbette teknik gelişime paralel gerilla, karşısındaki düzenli bir ordunun konvansiyonel silah gücü kadar olmasa da kendi tekniği de olmak üzere karşı hamleler yapacak ve gücü oranında silah envanterini geliştirecektir. Nitekim Hulusi Akar işgal saldırısı karşısında gerillanın elinde gül ile kendilerini karşılamalarını beklemiyorsa bu durum silahların değil, silahlar da dahil olmak üzere gerillanın savaşta yaratıcı konumlanışı ile TC askerlerine darbe üstüne darbe vurmasının ürünüdür.
Gerilla savaşının özü kendinden daha güçlü, daha donanımlı bir güce karşı, daha zayıf ve daha düzensiz, daha donanımsız bir gücün savaşı olsa da gerillanın da silah çeşidinin olmayacağı anlamına gelmez. Elbette olacaktır. Çünkü her teknik karşı tekniğini de yaratır. Nitekim TC’nin konvansiyonel silah gücüne karşı yine de teknik olarak daha zayıf durumda olan gerillanın sergilediği direnişin temelinde her şeyden önce yaratıcılık, inisiyatif, haklılık ve inanç vardır.
Bundandır ki işgalci TC ordusu, bütün üstünlüğüne rağmen, doğru dürüst ilerleyememiştir. Buna karşılık psikolojik savaş aygıtını kullanan TC egemenleri adına konuşan Hulusi Akar’ın açıklama yaptığı saatlerde Gerilla TV’de yayınlanan ve gerillanın TC askerlerinin mevzilerine girerek yaptıkları eylemi yayınlaması, TC’nin zorlanmasının araziden kaynaklı değil, tam da gerillanın direncinden kaynaklı olduğuna kanıt olmuştur.
HPG Ana Karargah Komutanlığı, “işgal saldırısına karşı üstün bir direnişle karşı durulacağını” açıklamış, gerilla güçleri de bu talimata uygun olarak TC güçlerine işgal alanlarını dar etmek için hamle üstüne hamle yapmıştır/yapmaktadır. Bu anlamda gerilla üzerine düşeni yapmakta, yine de teknolojinin değil, yaratıcı insan (devrimci) rolünün ön planda olduğunu göstermiştir/göstermeye devam edecektir. Bu anlamda gerillanın işgal saldırısı karşısında kazanmaya kodlanmış konumlanması ve direnişini güçlendirmek, bulunduğumuz her alanda her türlü politik-pratik konumlanmayla TC egemen sınıflarının işgal saldırısına karşı aktif tavır almak, TC’nin Metina-Zap ve Avaşin’de içinde bulunduğu çıkmazı derinleştirmek önemlidir. Gerillanın direnişi ile yaratılan motivasyon, gerillanın konumlanışına uygun bir destekle büyütülmelidir. TC’yi bozguna uğratacak olan gerillanın sahadaki direnişi, yıpratacak olan ise gerillaya destek veren aktif mücadele olacaktır.