“Ben bir yolculuk yaptım
ay ışığında, gün ışığında
yağmurun ışığında
dört mevsimle ve bütün zamanlarla birlikte
böceklerle, otlarla, yıldızlarla birlikte
ve en namuslu insanlarıyla yeryüzünün
yani bir keman gibi şefkatli
henüz konuşamayan bir çocuk gibi merhametsiz
henüz konuşamayan bir çocuk gibi cesur
yani bir kuş kolaylığıyla ölmeye de
bin yıl yaşamaya da hazır”
Nazım Hikmet
Şu anda bir kez daha ellerimizle bastırıp yaramıza, dayanmaya çalışıyoruz yoldaşlarımızı kaybetmenin acısına… Bir kez daha dünyayı omuzlayıp sırtımıza, adımlıyoruz patikaları. Her anlamda zor bir süreçte adımladığımız bu yolda bir yandan düşmanın ağır saldırıları diğer yandan yılgınlık yüklü kavga kaçkınlığı… İki ateş arasında süren yürüyüşümüzde sımsıkı tutunduğumuz gerilla savaşı, yengi-yenilgi denklemine uygun olarak ilerliyor. Savaşımız boyunca yitirdiğimiz yoldaşlarımızda çoğalıyor, şairin dediği gibi “birde çok, çokta bir” oluyoruz.
Taylan, Yusuf, Mahir, Samet, Yetiş ve Haydar yoldaşların her biri farklı bölgelerden katıldı bu yürüyüşe. Kimisi işçi, kimisi köylü, kimisi öğrenciydi. Ama hepsinin yolu, faşizme karşı yürütülen bu mücadelede birleşti. Genç yaşamlarının özeti; inanç, sevgi, bağlılık, irade ve en önemlisi de umut oldu. Bir yolculuk olarak da adlandıracağımız gerilla yaşamında biriktirdiklerimizle ve ölümsüzleşen her yoldaştan bir parça alarak ilerleriz. Mercan’da ölümsüzleşen altı yoldaşımızdan bize kalan ise içinde halk sevgisinin, yoldaş sevgisinin, düşman kininin, bağlılığın, feda ruhunun olduğu yaşamın ta kendisi oldu.
Dağların terk edilerek, gerilla savaşına inançsızlığın, yılgınlığın propagandasının yapıldığı bir süreçte altı yoldaşın, düştükleri pusuda, askeri olarak hiç de avantajlı olmadıkları bir pozisyonda sabaha kadar çatışmaları, ortaya konulan savaş iradesinin en yalın pratiği olmuştur.
Düşman saldırılarının hava desteğini de alarak, gizli gözetleme, pusulamalarla kapsamlı bir şekilde devam ettiği Mercan’da 5 Ağustos 2018 akşamı, bir görevi yerine getirmek için yaylaya giden yoldaşlar, burada pusuya düşmüştür. Grubun komutanlarından Yusuf yoldaşın pusuyu fark edip ilk ateşi açmasının ardından hemen konumlanan yoldaşlar, burada düşmanla göğüs göğüse 6 Ağustos sabahına kadar çatışmıştır. Kapsamlı bir şekilde alana yerleşen düşman, noktada bulunan yoldaşlara da yönelmiş iki yoldaş da burada silahlarının son mermisine kadar çatışmıştır. Altı yoldaşın ölümsüzleştiği bu çatışmada düşman kendi kayıplarını resmi olarak gizlese de üç yaralısı olduğuna dair söylemlerde bulunmuştur.
MERCAN’DA ÖLÜMSÜZLEŞEN HER YOLDAŞ, KENDİ ÖZGÜNLÜĞÜYLE İZ BIRAKTI GERİLLADA
Taylan yoldaşın kayıplarımızın ardından Şerzan yoldaşa yazdığı notta; “Önümüzdeki yıllarda hepimizin güçlü katılımına ihtiyacımız var. Kötü bir süreci atlatıyoruz nihayet. Ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa, olmaması gerekiyorsa, bizler de eskisi gibi olmamalıyız” dediği gibi artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Ve her yoldaş, düşenlerin yerini doldurmada eskisinden de daha güçlü eskisinden de daha kararlı adımladı yolları.
Taylan yoldaş (Mustafa Sarıca), gerek askeri gerekse politik olarak bitmek bilmeyen öğrenme ve kendini yenileme azmiyle yer edindi yoldaşlarının yüreğinde. Kendinden önce ölümsüzleşen yoldaşların boşluğunu doldurmak için daha fazla sorumluluk aldı. Yusuf yoldaş (İlker Tezer), kitlelerle kurduğu güçlü bağlarla, özellikle doğduğu topraklarda gerilla faaliyeti yürütmenin özgüvenini ve burada düşmana kayıp verdirmenin haklı gururunu yaşadı hep. Mahir yoldaş (Mehmet Keleş), savaşı savaşarak öğrenmenin en güzel örneklerinden oldu. Samet yoldaş (Tanju Er), örgütü tanıdıkça, ona güvendikçe savaşma gerekçelerini daha da artırdı ve bedel ödenmeden bir şey kazanılamayacağını gördüğünde bu savaşa daha sıkı tutundu. Bakış yoldaşın ismini aldı ve “yoldaşlarımız içimizde hiç söküp atamayacağımız bir yerlerde yaşıyor” diyerek kendini yeniledi. Yetiş yoldaş (Tarık Akın), iç çatışmalarını yoldaşlarıyla, kitlelerle birlikte aştı, kitlelerle kurduğu sıcak ilişkilerle onların en sevdiği gerillalar arasında yer almayı başardı. Ve on ikiler ölümsüzleştiğinde; “benim aldığım her nefesin düşmanın zararına olacağını bildiğim için kendimi gerçekten önce bir asker, sonra ideolojik, politik, örgütsel ve siyasal açıdan geliştirmek, her adımımda, her nefesimde devrime ve halka hizmet etmek istiyorum” diyerek Ahmet yoldaşın adını aldı ve onlara layık bir devrimci olmak için omuzladı silahını. Haydar yoldaş (Zeynel Çakıl), düşman saldırılarının en yoğunlaştığı süreçte gerillaya katıldı ve yılgınlık teorilerinin yapıldığı bu süreçte yüzünü örgüte dönerek verilen görevleri tereddütsüzce yerine getirdi.
Yoldaşların hepsinin ortak yanı, düşman kini ve kitlelere olan güvenleriydi. Kavga kaçkınlığının saflarımızda da baş gösterdiği süreçte yoldaşlar yüzünü geriye değil ileriye, kitlelere döndü. Yetiş yoldaşın Mercan faaliyetinde dediği gibi; “bu insanlar biz onları nasıl sahipleniyorsak, mücadele ediyorsak, bir süre sonra tıpkı bizim gibi onlar da bu mücadelenin gerekliliğini anlayacaklar” inancı ve söylemiyle silahlarına daha sıkı sarıldı.
Gerilla yaşamında ayrılık zamanları çok hüzünlüdür. Kalanlar gidenlere, gidenler kalanlara kendinden bir parça verir. Bu kimi zaman bir çakmak, özenle kurutulmuş bir bahar çiçeği, el ile işlenmiş bir tabaka, bir çit, küçük bir not vb. olur. Kimi zaman da paylaşımlar, yüreğini orta yere koyan kucaklaşmalarda aktarılır yoldaşa. Sonunda kavuşmak umuduyla çıkılır her yolculuğa…
Kavuşmak umuduyla ayrıldığımız o gün, hepimizin dilinde, yüreğinde kamp boyunca söylediğimiz ve “Bu bizim şarkımız olsun. Ne zaman bunu dinlesek birbirimizi hatırlayalım” dediğimiz “Militan Mavisi” türküsü vardı. Bir daha görüşeceğimiz umudunu taşısak da hepimiz biliyorduk ki şarkıda da söylediği gibi “Yaşamla ölüm arasında ömrümüz bir ince çizgiydi.” Bu ince çizgide yaşama, kazanacaklarımıza yüzümüzü dönerek devam ettik yürümeye…
Dersim’den Bir Partizan