Mehmet Eres bakımevinde hayatını kaybetti

HABER MERKEZİ- Otizmli Mehmet Eres, Büyükçekmece’de bulunan Özel Ailem Bakım Merkezi’ne 13 Mart 2017’de teslim edildi. 24 Temmuz 2022’de bakımevinde yaşamını yitiren Eres’in ölümü, hastane ve polis kayıtlarına “doğal ölüm” olarak geçti. Bakımevi çalışanlarının Eres’in uyurken hayatını kaybettiğini söylemesi üzerine aile fertleri otopsi talep etmedi. Otizmli gencin cenazesi Ayazağa Mezarlığı’na defnedildi.

Ancak bakımevinde çalışan bir hemşire, aileye ulaşarak Eres’e ağır dozda ilaçlar verildiğini söyledi. Bakımevinden Eres’in halası Emel Şen’i arayan başka bir kişi de Eres’in ölümünün şüpheli olduğunu belirterek, güvenlik kamerası görüntülerinin incelenmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine aile fertleri, olayla ilgili soruşturma başlatılması için Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Savcılık, Eres’in mezarının açılarak, otopsi yapılmasına karar verdi.

Otopsi raporu bekleniyor

MedyaScope’tan Emine Bıçakçı’ya konuşan ailenin avukatı Yunus Fidan, otopsi raporunu beklediklerini belirterek, şüphelilerin tutuklanmadıklarını, şüphelilere sadece adli kontrol şartı getirildiğini söyledi. Otopsi raporunun sonuçlanmasıyla bakımevinde çalışan personelin ve bakımevi yetkililerinin ceza alacaklarını düşündüklerini belirten Fidan, süreci şöyle anlattı:

“Herhangi bir tutuklama işlemi yapılmadı ama görüntüler açık şekilde işkencenin varlığını gösteriyor. Hem ilaç kullanımları hem de oradaki bakıcıların çocuğa eziyet etmeleri, yerde sürüklemeleri gibi bir sürü olay var. Otopsi raporuyla birlikte hem bakıcıların hem de ihmal sebebiyle kurum yetkililerinin kesinlikle ceza alacaklarını düşünüyoruz. Çünkü bakımevindeki sekiz saatlik kamera kaydının dört saate yakınında sadece işkenceye ait görüntüler var. Biz şimdi iki haftalık geriye dönük kamera kayıtlarını da istedik. Gelince kim bilir orada daha neler çıkacak? Onu da bilmiyoruz. Kaldı ki kurumun olduğu yerdeki komşular da daha öncesinden bir sürü buna benzer olağanüstü durumlar, bağrışmalar, eziyet sesleri duymuşlar.”

“Sekiz saatlik kamera kaydının dört saati işkence”

İstanbul Barosu Engelli Hakları Merkezi de dosyayı takibe aldı. Davayı takip eden İstanbul Barosu Engelli Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Av. Deniz Yazgan, görüntülerden eziyet suçunun işlendiğinin net bir şekilde anlaşıldığını, araştırılması gereken konunun ölümün eziyet sonucu meydana gelip gelmediğinin olması gerektiğini söyledi:

“Otistik bireyler konuşmadığı için, şikâyet etmediği için biri ona zorbalık yaptığında, biri ona vurduğunda, biri ona gerçekten eziyet çektirdiğinde bunu konuşarak gerek yakınlarına, gerekse kolluk görevlilerine, yargıya bildiremeyeceği için bu kişilerin suç odağı haline getirildiğini de görüyoruz.” 

Olaya ilişkin sosyal medyada yayılan dezenformasyonu engellemeye çalıştıklarını belirten Yazgan, şüphelilerin gözaltına alındıkları ve tutuklandıkları yönündeki haberlerin asılsız olduğuna dikkat çekti:

“Bu kişiler tutuklanmadılar. Türkiye’de binlerce kişi sebepsiz yere özgürlüklerinden yoksun bırakılırken, kendini koruyamayacağı açık bir insanın ellerinin bağlanması, boğazına sarılarak boğazının sıkılması ve sonra bunun ölümle sonuçlanması… Bir de üzerine ‘Oğlunuz gülümseyerek öldü’ gibi aslına bakarsanız her açısından korkunç bir beyanla aileyi geçiştirmeleri, polisi dahi geçiştirmeleri, engelliydi, şöyleydi, böyleydi, öldü diyerek normal ölüm standardına sokarak otopsinin bile yapılmaması ve sonra mezarın yeniden açılarak otopsinin gerçekleştirilmesi çok korkunç.”

“Bakımevi modeli ömrünü doldurdu”

Olayın ardından açıklama yapan İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği, bakımevlerinin “ölüm evleri” haline geldiğini ifade ederek, bakımevi modelinin artık ömrünü doldurduğunu, otizmli bireylerin nitelikli eğitim ve rehabilitasyon ile yaşama dahil edilmesi gerektiğini söyledi.

Dernekten yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Eğitimleri çok uzun zamandır ihmal edilen (nitelikli eğitim alamayan ve asıl bu sebeple bakımevinde yaşamak zorunda kalan) otizmli bireyler için bu tablo artık neredeyse kaçınılmaz son haline gelmiştir.

Otizmli çocuklarımıza bizden sonraki yaşamlarında nasıl bir seçeneğin reva görüldüğüne bir kez daha şahit oluyoruz.
Artık bu bakımevi modelinin ömrü çoktan dolmuştur, otistik bireylerin ihtiyacı bu merkezlerin sayıca arttırılması değil, nitelikli eğitim, habilitasyon ve rehabilitasyon ya da asistanlı bir yaşama dahil edilmek, uygun ortam ve sistemlerle mümkün olan her otistik için tümüyle bağımsız bir yaşam hedefidir.
Bu konulardaki çalışmalar hızla hayata geçirilene kadar, ilgili bakanlığın bu bakım evlerine baskın şekilde denetimler yapması, biz gönüllülere ve sivil topluma tüm süreçlerde alan açması gerekmektedir.