Son süreçte mecliste verilen onca “mücadelenin” tek kazananı kesinlikle Euro-Atlantik (AB-ABD ittifakı-çn.) güçleridir! Çünkü, gerek hükümet için yapılan güven oylamasında (ANEL-Bağımsız Yunanlılar Partisi’nin Prespa Anlaşması dolayısıyla hükümetten çekilmesi sonrası gerçekleşen güven oylaması-çn.) gerekse de Prespa Anlaşması’nın (Makedonya ile Yunanistan arasında isim noktasında yapılan anlaşma-çn.) onaylanması, Amerikan-NATO güçlerinin ülkede ve bölgede ki arzularının gerekçesi olduğu açıktır. Emperyalist çıkarlar çok yönlü çalkantılara ve düzenlemelere neden olmuştur. Aynı zamanda birbiriyle mücadele eden her iki güç de bu çıkarlara hizmet etmiştir. SYRIZA hükümeti ve kendisiyle güç birliği yapanlar, Amerikan-NATO dayatmalarının sabırla uygulanmasının, burjuva sınıfının çıkarlarına hizmet edeceğine inanırken. Diğer taraftan Yeni Demokrasi Partisi (Yunanistan’da bulunan sağcı bir parti çn.) ve bilimum “muhalefet” ise aynı efendilere atıfta bulunarak, bağımlılık ve sömürünün “ulusal çıkarlarının” bu koşullarda daha fazla ödünler koparılarak güvence altına alınacağını düşünmektedir.
Halkımızın, sadece seçim öncesi süreçle sınırlı kalmayacak siyasal sistemin gerici çalkantılarını, esasta pek çok biçimde halkın sırtına yüklenmesine çalışılacak olan, burjuvazinin bütün alanlarda biriken çıkmazlarını kabul etmek gibi bir durumu yoktur.
Halkımızı ilgilendiren sorun, Prespa Anlaşması’ndan sonra Amerika-NATO güçlerinin ülkede ve bölgede sonrasında izleyecekleri adımlar olmalıdır. ABD, her şeyden önce rakibi Rus emperyalizmine karşı Balkanlar’da tam denetimi nasıl ve hangi biçimlerde sağlayacak ve aynı zamanda da Avrupalı müttefiklerini nasıl saf dışı bırakacaktır? Brezilya ve Venezuela’da ki gelişmeler, alanları “müttefik” ve rakiplerden temizlemek için ne kadar kararlı olduklarını göstermektedir.
Sonuç olarak, halkımızın önüne çıkan esas sorun, kendi haklarını savunma, emperyalistlere ve burjuva sınıfa karşı mücadele çizgisinde, bölge halklarıyla dayanışma ve ortak mücadele zemininde kendi gerçek mücadelesini verecek koşulların oluşturulmasıdır.
BOYUNDURUĞUN İKİ YÖNÜ
Prespa anlaşmasına “Evet” (Başını hükümetin ve SYRIZA’nın çektiği kesim) diyen taraf ile “Hayır” diyen taraf (Yeni Demokrasi ve diğerleri) arasında oluşan çatışmadaki yoğunlaşma her ne kadar küçük hesaplarla ilişkilense de bir gerçeğin yansımasıdır. Bu durum, egemen güçlerin, bundan sonraki çalkantılı koşullarda ve süreçlerde nasıl hareket edeceklerine dair içinde oldukları burjuva açmazları ve endişeleri ortaya çıkarmakta ve kanıtlamaktadır. “Evet” veya “Hayır” yaklaşımı emperyalist koruyucuların, ülke burjuva sınıfına sunacakları desteğin nasıl ve ne kadar olacağı zeminine dayanmaktadır. Bu ortak zemin, sadece emperyalist bağımlılığa karşı çıkmayıp tam tersine gelecek zorluklar karşısında buna baş vurmakta ve göz dikmektedir. Bu durum sadece sözde “milli” sorunlar değil aynı zamanda rekor seviyedeki borç ve bankaların iflas düzeyinde olduğu sıkışmışlık ve ekonomik sorunlar (Memorandumdan “başarılı” çıkış sonrası) içinde geçerlidir. Genel olarak, burjuva sınıfının egemenlik koşulları ve yeniden üretilmesi ve bunun bölgede üstleneceği rol ile ilgili bir sorundur.
Arnavutluk ile Münhasır Ekonomik Bölgeler (MEB) anlaşmasının yapılamaması talihsizliği, burjuva endişeleri besleyen yeni bir neden oldu. Buna paralel, burjuva kesimlerin, Türklerin ABD ile olan bağımlılık ilişkilerinin koşullarını yeniden müzakere etme talebinde ısrarlı duruşu “kıskanıyor” da diyebiliriz. Ve bir ihtimal, mevcut çalkantılı durumun, bu taraf açısından ödünlerin talep edilmesi için uygun zemin yarattığı düşünülmektedir. Bu görüş, mecliste anlaşmanın onaylanmasının öngünlerinde “Hayır analizcileri” tarafından açıkça dile getirildi. Karamanlis’in (Eski Başbakan) “Ülkenin müzakere olanakları iyi değerlendirilmedi” açıklaması tam da bunu vurgularken, “acele edenlere de” (ki bu Yunanistan değildi) anlaşmanın yapılması için hizmette bulunanlara bir şey vermesi gerekiyordu. Amerika-NATO’nun bölgede ki emperyalist planların bağımlılığına hayır demek olmayan “Prespa Anlaşması’na Hayır”ın duruşu, milliyetçilikle ve öfke hezeyanlarıyla birleşip bunları beslemiş, ilgili güçlerin önemli ölçüde ortaya çıkmasına ve desteklemesini sağlarken, Yeni demokrasi önderliğinin, “partinin onurlu duruşu” ile bu güçleri kendi potasına çekme hesapları, Dendias’ın (Yeni Demokrasi milletvekili) mecliste, Altın Şafak (faşist parti -çn.) ile farklı tutum almasını zorlamıştır. YKP (Yunanistan Komünist Partisi) önderliğinin süreç içinde ki tutumunu belirleyen üçlü tutumdan sonra, “Çipras-Zaef (Makedonya başbakanı-çn) anlaşmasına hayır” tavrını ilk başta ortaya koyması da değerlendirmeye muhtaçtır!
Hükümet ve SYRIZA tarafı başında itibaren klasik bağımlı yaklaşımıyla hareket etti. ABD’ye bütünlüklü bir yönelim içine girerek, çözümü ABD’nin planlarına angaje olmak olarak sundu ve sunmaya devam ediyor. Esasta, -her şeyden önce iktidar merkezlerine- burjuva sınıfının sorunlarının çözülmesinin ön koşulunun Amerikan planlarına yaltaklanmadan hizmet etmek olduğunu savunmaktadır. SYRIZA’ya göre, D. Akdeniz’den, Kıbrıs’a, Ege’den Balkanlar’a kadar, ülkenin Amerikan talepleri etrafında saflaşmasının, jeo-politik açıdan, enerji üssüne ve nakil merkezi vb. konularda “ülkenin değerlenmesi” için bir yol olduğunu savunmaktadır. Tabii Çipras hükümeti, “Büyük İskender’in mirasını”, ulusun “binlerce yıllık tarihini”(!) ve buna benzer şeyleri savunmaktan geri durmadı. Buna paralel, Amerika-NATO’nun bölgede ki egemenlik ve savaş planlarını, “Halkların kardeşliği”, “Yaraları kapatan” ve “Ortak kalkınmaya yol açan” politikalar olarak savunma politikası olarak savundu!
Hükümet her şeyden öte, dış emirleri en iyi uygulayan olarak, rakiplerine karşı inisiyatifli ve üstün olduğu aşikardır. Yabancı merkezler, hükümeti güven oylamasında ve Prespa Anlaşması’nda destekleyip, güvence sağladılar. Merkel’in ziyaretinden hemen sonra, Çipras’ın ANEL (Bağımsız Yunanlılar Partisi-hükümet ortağı) ile olan yol ayrımına gitmesi çarpıcıdır. Yeni Demokrasi Partisi’nin de çatışmayı, anlaşmanın oylanmasıyla sonlandırıp devamını getirmemesi de gene çarpıcıdır. Emperyalistlerin bölgedeki saldırgan arzularına hizmet eden, hükümetin kendini “anti-milliyetçi, anti-faşist” gösterme girişiminin ve “yazar ve sanat dünyasından” toplanan yüzlerce imzayla, bu politikanın barışa ve halkların eşit kardeşliğine hizmet ettiğine “güvence olması”, hükümetin başarısına değil var olan “boşluğa” dayanmaktadır. Bu bölge halklarının ortak mücadele yöneliminde, savaş ve emperyalizm karşıtı hatta, halkın içinde mücadele eden, burjuva sınıfın kuyruğu olmayan militan bir anti-emperyalist solun yokluğudur.
2018’in başından bugüne kadar, sol ve mücadele güçleri olarak kendini gösterenlerin ezici çoğunluğunda politik yönelim anlamında, yukarıda bahsini ettiğimiz iki burjuva yaklaşımın etki ve yansımalarını gördük. Bir yaklaşım “Üsküp’ün soydaşlarını bağımsızlaştırma” ve açık ya da gizli bağımlılık ilişkisini güçlendirme, yeni koruyucu arayışı kaygısı ile Prespa Anlaşması’na karşı çıkarken diğer yaklaşım ise, ABD ve Almanya’nın “dayılığı” ile komşu halkın “Kendi Kaderini Tayin Etme” fırsatını değerlendirmesidir. Bir dizi güç, bu çeşit bir “enternasyonalizm” ile hükümeti ve hükümet politikasını es geçerek veya unutarak anti-milliyetçi, anti-faşist mücadele verdiklerini sanmaktadırlar.
SAĞA VE GERİCİLİĞE DOĞRU YENİ BİÇİMLENME
Çipras ile bütün bu gelişmelerle, siyasal sistemin, partilerin ve hizmetkarlarının yeniden biçimlendiği noktasında hem fikiriz. Daha doğrusu, kaçınılmaz ve zorunlu olan yeniden biçimlenme sürecinin daha da yoğunlaştığıdır. Çünkü, ilk olarak, temel politik güçlerin tamamlayıcı unsuru olanların (ANEL, Potami, Levendis) dayanamayacakları ve uzun ömürlü olamayacakları epey bir süredir kendini gösteriyordu. İkinci olarak, kötü geçmişe sahip merkez sol olan KINAL (Değişim Hareketi-sosyal demokrat PASOK’un devamında oluşturulan merkezi ittifak çn.), ısrarlı yeniden canlanma çabalarına rağmen, hala “kendi sözünü” ve yolunu bulmuş değil. Üçüncü olarak, Yeni Demokrasi Partisi, ciddi çelişki ve sorunların altında ezilmekten, emperyalist efendilerinin politikalarını savunmakta öncü rol oynayamamaktadır. Dördüncü olarak, SYRIZA ise yeniden biçimlenmenin -Çipras bunu söylemekten kaçınmakta- ana unsurudur. Yaşadığı üçüncü memorandum “baskısı” olmadan ve hizmet ettiği tüm politikaların desteğini de arkasına alarak, önümüzde ki milletvekilliği seçimlerinde, nasıl bir rol ve perspektif ile ortaya çıkacağını “bulması” gerekmektedir. ANEL ile ortak hükümet olmadığı bu durumda, kendi tercihlerini “özgürce” sunma zorunluluğunu (Seçim sonrası kurulacak hükümet için ittifak arayışları kast edilmektedir- çn.) yoğunlaştırmaktadır. Ragusilerin (eski sosyal demokrat parti yöneticisi-çn.) ya da daha ötesi Yorgo Papandreu (Eski sosyal demokrat Başbakan-çn.) gibilerle oluşan “İlericilerin çoğunluğunun yönetimi” yanıt olarak kendisini gösterirken, yeniden biçimlenmenin de gerici ve sağ oluşunu göstermektedir.
Seçimlere kadar olan süre, her koşulda ve politik açıdan uzun bir süre. Prespa Anlaşması’ndan sonra, emperyalistlerin bölgede ki adımları yoğunlaşacak, anlaşmanın onaylanmasında engel teşkil etmemesi için ikinci plana itilen ekonomik sorunlar ön plana çıkacaktır. Hükümetin uygulanması için ilan ettiği “halk dostu işlerin” sonraki haftalarda etkili olması o kadar da kolay olmayacaktır çünkü gerçekliğin zorlukları daha fazla kendini gösterecektir.
Burjuva sınıfının, hükümetin ve diğer partilerin, gerek bölge ile ilgili üstlenilecek rol olsun gerekse de ülke içinde ki ekonomiyle ilgili gelişmeler noktasında “tek belirleyici” olma durumunun, mit olduğu kendini göstermektedir. Jeo-politik, sosyo-ekonomik olarak ülkenin nasıl yol alacağına dair, emperyalistlerin sürekli müdahalesine, yeni çerçevelere ve anlaşmalara ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkmaktadır. Bunlar, bölge halklarını ve halkımızı tehdit eden, halk ve işçi karşıtı müdahale ve yaptırımlardan başka bir şey olmayacaktır. Uluslararası, Avrupa ve bölge düzleminde var olan rekabet, egemenlerin anlaşmasının kolay olmadığını göstermektedir. Bu açıdan, siyasal olgularda ki gerici kaymaların büyüklüğüne rağmen, sistemin seçimlere hazırlanması “gecikmiştir.” Bir yandan sorunlu ama diğer yandan da sallantılı olan Altın Şafak’ın sistem tarafından kullanılması sorunu noktasında aşırı sağda yapılan yoğun kulis çalışması bu durumun göstergesidir.
Kesin olan şudur k;, halkın kendi sorunları ve çıkarlarının “yönetimini” eline alması yöneliminde hareket edebilmeli ve etmelidir. Burjuva şantajların boyunduruğundan kurtulacak, sermaye ve emperyalizme tamamen karşıt olacak, kendi mücadele dinamiklerini ve hedeflerini oluşturacak davayı ele almak gerekmektedir. Zor bir döneme giriyoruz, “Seçimler geliyor” diye değil tabii, güç dengesi halk ve sistem güçleri aleyhine hem içerde hem de dışarda daha da kötüleşirken, daha kötüsüne de hazırlık yapıyorlar. Sonuç olarak, gidişatın tersine çevrilmesi ve mücadele ve kavga güçlerinin oluşturulması için kararlılıkla ve ısrarla çalışılmalıdır.
*YKP (ML)’nin yayın organı olan Proletarya Bayrağı’da yayınlanan makale, antigeitonies3.blogspot.com sitesinden Yeni Demokrasi için çevrilmiştir.