Dersim Festivali biz de her sene olduğu gibi devrimci coşku ve umutla devlet nezdinde ise ise aynı saldırganlık ve baskıyla geçti. Dersim Doğa ve Kültür Festivali’ne saatler kala Valilik “Festivaller örgüte finans ve eleman kazandırıyor” diyerek festivali yaptırmayacağını ilan etmiş oldu. İki senedir OHAL ve “halkın güvenliği” bahane edilerek yasaklanan festival bu sene de farklı bir sebeple yasaklandı. Asıl hedefe koyduklarının halkın birlikteliği, kültürü, dili ve en önemlisi bu birliktelikten doğacak dayanışma olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yasak ve baskılarla ger adım atmayıp marşlarımızla ve Partizan coşkumuzla düştük Dersim yollarına. Erzincan karayolu üzerinde başlayan GBT “uygulaması” Dersim sınırına girdiğimizde tam anlamıyla işkenceye dönüştü. Dersim’e yolculuk yapan halk kimlik vermekten, araçların aranmasından, dakikalarca yollarda bekletilmekten ve her defasında, “Dersim’e neden geldiniz? Nerelere gideceksiniz? Ne zaman geri dönüş yapacaksınız?” sorularından oluşan işkence silsilesinden bıkmış durumdaydı. Dersim topraklarında var olan abluka ve baskıyı daha yoldayken yaşlı bir kadın şöyle özetledi: “Filistin topraklarına mı giriş yaptık yoksa Dersim topraklarına mı? Anlayamadım.” Anlamak hiç zor değil aslında. Evet, burası Filistin değil ama Dersim… Burası düşmanın korkudan titrediği, yiğitlerin odağı Dersim… Bu korkuyu Dersim’in her dağına-tepesine kurulan kalekollardan, operasyon bahanesi ile ormanların bilinçli bir şekilde yakılmasından, köylünün geçim kaynağı olan yaylalara çıkışın yasaklanmasından, HES-JES gibi santrallerle köylerin sular altında bırakılmasından, baskılarla alınan ifadeler üzerine yapılan operasyonlarda yüzlerce kişinin tutuklanmasından vb. çok iyi biliyoruz. Evet, burası Dersim daha sınırında buram buram Çiğdem ve Nergis kokularını aldığımız Dersim…
FESTİVALDE 1. GÜN
Yasaklanan Festival’in ilk günü çevirme işkencesini atlatarak Nazimiye’ye giriş yaptık. Yolda öğrendiğimiz yasak üzerine hemen kendimize bir festival programı belirledik. Köylere gidecektik ve festivali köylere taşıyacaktık. Hemen harekete geçerek belirlediğimiz köylere doğru çıktık yollara. Dersim’in dağlarını arşınlarken Grup İsyan Ateşi’nin yeni yayınlanan “Kaçış yok kavgadan buradayız” isimli marşı ise ayrı bir coşku verdi bizlere. Bir tarafta şehitlerimizin kavgaya daveti bir tarafta marşlarımız diğer tarafta ise kapısını çaldığımız köylülerin samimiyeti ve Partizan’a olan özlemi…
Girdiğimiz evlerde hem köylülerin hem de bizlerin özlemini duyduğumuz sohbetlerimiz dakikaları, saatleri aldı. Öyle ki bazen aynı eve iki defa gittiğimiz ama her defasında yine de yarım saati bulan verimli tartışmalar yürüttüğümüz oldu. Festivalin yasaklanmasına duyulan öfke Valiliğin yaptığı açıklamayı duyunca iki katına çıktı. Asıl teröristin devlet olduğunu vurgulayan bir kadın “Size kurban olurum. Hepiniz genceciksiniz. Bu kadar baskıya aldırış etmeden taa buralara kadar gelmişsiniz, keşke biz de sizin gibi biraz cesur olabilsek. Sahip çıkabilsek topraklarımıza” diyerek öfkesini ve özelde devrimcilerin yetersizliğinden kaynaklanan dayanışmanın eksikliğini anlattı. Festival yasağı ağırlıklı gündemimizi oluştursa da zorunlu göç ve halkın en büyük rahatsızlık duyduğu kalekollar da en çok tartıştığımız konular arasındaydı. Su kaynağı bakımından zengin topraklara sahip olan Dersim’de dahi susuz kaldıklarını sıklıkla dile getiren köy halkı, su kaynaklarını Dersim’in doğasına yapılan saldırıların kuruttuğunu belirtti.
İlk gün yapılan festival çalışmasının ardından Festival yasağına ilişkin gerçekleştirilecek eyleme katılmak için Dersim merkeze geçildi.
Tertip Komitesi’nin merkezde gerçekleştirdiği eyleme katıldığımızda ise festivali köylere taşımakla ne denli doğru bir hamle yaptığımızı anlamış olduk. Abluka altında yapılan basın açıklamasında dahi demokrasi oyununu elden bırakmayan kurumlar geçmiş seçimlerin muhasebesini yaparak sorunun AKP özgülünde gerçekleştiğine işaret eden vurgular yaptılar. Dersim’in doğasına, insanına, dağına, suyuna yapılan saldırıların ve festival yasağının, devletin binbir kandırmaca ile geçirdiği seçim aldatmacasının gölgesinde bırakılması kurumların hala bu oyundan çıkamadığına işaret ediyordu.
FESTİVALDE 2. GÜN
İlk günün verimli çalışmalarının ardından ikinci gün Ovacık’ın köylerine gittik ve faaliyete kaldığımız yerden devam ettik. Kapılarını çaldığımız köy halkının “kim o” sorusuna verilen “Mayme Partizan” cevabı bütün kapıları sonuna kadar araladı bizlere.
Orman yangınlarını anlatarak yeşile bürünmüş dağları işaret eden genç bir kadın “Bak bu dağlar her sene yakılmasına rağmen inatla bir önceki seneye nazaran daha bir gür oluyor” diyerek devletin yangınları bilinçli başlattığı ve bu saldırıların sadece doğaya yönelik olmadığının farkında olduğunu ifade etti. Genç Partizanları gördüğünde duygulanan başka bir kadın ise herbirimize ayrı ayrı sarılarak çok duygulandığını anlattı.
Başka bir eve girdiğimizde ise kalekollardan çok rahatsız olduğunu ifade eden genç bir arkadaş şu cümleleri kurdu: “Kalekollar Dersim’de gözetleme evi işlevini görüyor. Bir kalekolun alamadığı görüş açısını ya çaprazındaki ya da arkasındaki alıyor. Kalekollar onların ini oralardan gözleyip insansız hava araçları ile de vuruyorlar. Hareket etmeye korkuyoruz. Dağımıza, taşımıza çıkmaya çekiniyoruz. Hareket eden her şeyi vuruyorlar. Korku büyük doğal olarak saldırı da öyle.”
Genç bir kadın da, “Dersim nüfusunu bir milyon kişi oluşturuyor ise bunun yarım milyonunu asker ve polis oluşturuyor. Devletin Dersim’i özel bölge ilan etmesi bu sayıya bakınca bile ortada” diyerek asker ve polis kuşatmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.
Köylerin ardından gittiğimiz Gözeler’de de aynı sevecenlik ve samimiyetle karşılanmamız moral ve motivasyonumuzu iki katına çıkarmış oldu. Amacımızın sadece yayın dağıtmak olmadığını, yasaklanan festivalin çekirdeğini oluşturan birlikteliği yükseltmek ve bunu sürekli hale getirmek olduğunu her sohbetimiz de dile getirdik. Yürüttüğümüz tartışmalar ve faaliyet süreklileştirmeyi hedeflediğimiz çalışmanın arzusunun tek taraflı olmadığını gösterdi.
FESTİVALDE 3. GÜN
“Köylülerin bizi sahiplenmesi her şeye değerdi…”
İki gün süren köy çalışmalarının ardından bir değerlendirme toplantısı yaparak yetersizliklerimizi ve neler yaptığımızı konuştuk. Yapılan tüm saldırılara ve yasaklamalara rağmen Partizan iradesi ile alanlarda olmanın olumlu olduğu vurguları yapılırken koordinasyon ve hazırlık aşamasının daha iyi yapılabileceği belirtildi. Dersim’e ve faaliyete yeni katılan genç bir yoldaş ise “Köylülerin bizi sahiplenmesi her şeye değerdi…” diyerek köylülerin samimiyetinden çok etkilendiğini aktardı.
Yapılan değerlendirmenin ardından hep birlikte Kutuderesi’ne geçildi ve Grup İsyan Ateşi’nin verdiği küçük bir konser ile festival çalışmamız son buldu. Cüreti kuşanarak devletin korkusunu büyüten cesur yürekli Partizanların Çiğdem ve Nergis kokularını ciğerlerimize doldurarak ayrıldık Dersim’den. Bir sonraki sefere aynı gökyüzü altında, aynı havayı özgürlük naraları ve kavga antları ile solumak dileğiyle…
Bir Partizan okuru